..

 

 YIL: 9

SAYI: 100

NİSAN 2006

 

 

önceki

yazdır

 

 

 

 Arş.Gör. Ahmet ÖZEN

 

 Arş.Gör. Özay ÖZPENÇE

 

 

  

OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDE BORÇLANMA POLİTİKALARI VE SONUÇLARI


ABSTRACT

Ottoman Empire carried out many political and economic policies through history. Although desired results obtained in some periods, there were some policy failures, especially debt policy failures, in the latest periods of empire. In addition, borrowing and debt management policies have not succeed in during The Turkish Republic period. The IMF has always played a dominant role in borrowing process. In the first part of this study, causes of foreign debt are examined. The role of “Duyun-u Umumiye” in foreign borrowing process is told in the second part. In the third part, borrowing during republic period in Turkey and the role of IMF are discussed. “Duyun-u Umumiye” and The IMF are compared in the last part.

 

GİRİŞ

Osmanlı İmparatorluğu, kuruluşu 14. yüzyıla kadar uzanan ve köklü geçmişi olan bir devlettir. 623 yıl hüküm süren bir imparatorluk, kısa bir dönemde, sonuçlarıyla yüzyüze kaldığı bir borçlanma politikası ile ağır bunalımlar yaşamıştır. Aslında borçlanma süreci imparatorluk açısından uygulanan yanlış politikaların sonuncusu, belki de en etkilisidir. Bu politika sonucunda devlet çeşitli açmazlar ile karşı karşıya kalmıştır.

19. yüzyıl, dünya ekonomisinde önemli gelişmelerin meydana geldiği bir yüzyıldır. Sanayi Devrimi ile Avrupa ülkelerinde hızlı bir kalkınma sürecine girilmiş; buhar gücü ile üretim süreci, maliyetleri önemli ölçüde azaltmıştır. Batı toplumlarının bu dönemde gösterdiği kalkınma sürecini, Osmanlı İmparatorluğu yeterince sağlayamamıştır. Hala geleneksel bir üretim modelinin yaygın olduğu Osmanlı ekonomik yapısı kısa sürede Avrupa ülkelerinin teknolojisiyle rekabet edemez duruma gelmiştir. Diğer yandan, 1838 Balta Limanı Ticaret Anlaşması ise, batının ucuz malları için Osmanlı’yı  tam bir açık pazar haline getirmiştir.

Yüzyıllardır büyüyen bir siyasi ve ekonomik yapısı olan Osmanlı İmparatorluğu ise  aynı dönemde geleneksel tüketim alışkanlıklarından vazgeçerek, israf ve savurganlığın hüküm sürdüğü ve kamu gelirlerinin özellikle iltizam usulünden dolayı yetersiz olduğu bir döneme girmiştir. Bu dönemi ise öncelikle Galata bankerlerinden iç borçlanma ve daha sonrada dış borçlanma izlemiştir. Osmanlı İmparatorluğu nihayet dış güçlerin kontrolünde bir mali yapı izlemek durumunda kalmıştır. Bu mali yapı ise Duyun-u Umumiye’dir.

1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti ise, tarihinde Osmanlı İmparatorluğu’ndan pek de farklı olmayan bir borçlanma sürecine girmiştir. Çeşitli nedenlerle iç ve dış borçlar ile çeşitli mali amaçlar güden Türkiye, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile çeşitli destek anlaşmaları yapmıştır. İki tarafı keskin bir bıçak misali, yanlış kullanıldığında çok büyük tehlikeleri olan borçlanma politikası, gerek Osmanlı İmparatorluğu’nu gerekse de Türkiye Cumhuriyeti’ni bir açmaza sürüklemiştir.

 

I. OSMANLI İMPARATORLUĞU’NU DIŞ BORÇLANMAYA İTEN NEDENLER

Osmanlı İmparatorluğu’nun dış borçlanmaya gitmesinin arkasında yatan nedenler çeşitlilik göstermekle birlikte, özellikle kamu gelirlerinde yaşanan istikrarsızlıklar önemli bir nedendir. Osmanlı Devleti'nin ekonomik düzeni toprağa ve tarımsal üretime dayalı bir sistemdi. Dolayısıyla, devlet gelirlerinin yetersizliği konusunda özellikle iltizam usulsünün uygulanmasındaki sorunlar ve rüşvet[1] ön plana çıkmıştır[2].

İltizam usulü; kamu gelir türlerinin bazı kişilere satılması ve bu kişilerin de bu gelirleri tahsil ederek belirli bir yüzdesini kendilerine ayırmaları yöntemidir. Başlangıçta bu yöntem ile elde edilmesi beklenen gelirlerdeki istikrar ve artış, iltizamı satın alan kişilerin çeşitli çıkarcı uygulamaları ile önemli bir sorun haline dönüşerek kamu gelirlerinde beklenen artışı engellemiştir[3]. Dolayısıyla, kamu gelirlerinin kamu giderlerini takip edememesi, imparatorluk ihtiyaçlarını finanse edecek kadar kamu gelirlerinin çeşitlendirilememesi ve arttırılamaması, imparatorluğu borçlanma sürecine getirmiştir. Tabii ki burada belirtilmesi gereken önemli bir husus ta kapitülasyonlar ile Osmanlı gümrük gelirlerinin arttırılmasının engellenmesidir. Bu yüzden, hem gümrük gelirleri hem de iç üretim önemli boyutlarda sekteye uğramıştır. Genel olarak  Osmanlı’yı iç ve dış borçlanmaya iten nedenler şöyle sıralanabilir: Merkeziyetçi bir vergi sisteminin kurulamamış olması, sanayileşme çabasında başarısız olunması, iç borçlanma imkanlarının sınırlı olması, orduda ve mülki idarede girişilmek istenen yenilik hareketleridir[4].

1838 Ticaret Anlaşması[5]’ndan önce, kapitülasyonlar aracılığıyla, ithalat ve ihracat üzerindeki geleneksel olan %10’luk rüsumlar, ithalatta %5’e, ihracatta da %3’e düşürülmüştü. Transit ticaret vergisi ise %8’di. Bu anlaşma ile ithalatta %5, ihracatta %12 ve transit ticarette %3 rüsum uygulanacak; tüm yasaklamalar, tekeller, olağandışı vergiler ve harçlar ile dış ticaretteki rüsumlar İngiliz tüccarlar için kaldırılacak, böylece ticaret desteklenmiş olunacak ve tüccarların ülkenin iç bölgelerine kadar ulaşmaları kolaylaştırılacaktı[6].

1838'de İngiltere ile yapılan ticaret anlaşması, bu ülkeden Osmanlı'ya gelecek mallara çok düşük oranlı ve tek tip bir verginin uygulanması kuralını da getirdi. Oysa Osmanlı, kendi ülkesinde ürettiği malları, bir şehrinden bir diğer şehrine gönderirken iç vergiye tabi tuttuğundan, malın fiyatı çok artmaktaydı. Bu durumda halk, ucuz olan yabancı malları tercih etmekteydi. İngiltere'ye tanınan ayrıcalıklar, bir yıl içinde irili ufaklı bütün Avrupa devletlerine de tanındı. Böylece Osmanlı'nın, el-ev tezgahlarına dayalı üstelik pahalı da olan küçük sanayi çökerken, ülkede Batılıların bir yarı sömürgesi haline getirildi. Öte yandan diğer ayrıcalıklar, art arda gelen savaşlar ve bu savaşlarda uğranılan toprak kayıpları da ülke ekonomisinin daha olumsuz duruma gelmesine yol açtı[7]. Dış ticaretten alınan vergilerin bu anlaşma uyarınca azalması devlet bütçesinin açıkları ile birleşince Osmanlı İmparatorluğu büyük bir mali kriz ile karşı karşıya kalmıştır[8]. Diğer Avrupa ülkeleri de bu hükümlerden yararlanmışlardır. Dolayısıyla, 1838 Ticaret Anlaşması ile kabul edilen maddeler Osmanlı İmparatorluğu’nun bir dış ticaret bağımlılığı içine girmesine neden olmuştur. Bu anlaşma ile Osmanlı hammaddeleri dış ticarete açılmış, yabancı tüccar karşısında yerli tüccar tam bir vergi hezimetine uğramıştır. Böylece, Osmanlı toprakları ithal mallarla dolmuş, yerli tüccar hızla ortadan kalkmıştır. Ekonomik açıdan içsel ve dışsal etkilerin birleşimi ile Osmanlı ekonomisinin kötüye gidiş eğiliminin bir çöküş şekline dönüşmesi, Sanayi Devrimi’nin yaşandığı döneme denk gelmektedir. Üretimin artan boyutu yanında düşen maliyetlerin sağladığı avantaj, bir de 1838 Balta Limanı Anlaşması bu çöküşün resmi belgesi olarak tarihe geçmiştir[9].

Bu anlaşmanın etkilerini söyle özetleyebiliriz:

1. Bu anlaşma Sanayi Devrimi yaşayan Avrupa ülkelerinin korumacılık politikalarından kurtulmak amacıyla İngiltere tarafından ortaya atılmış olup, bu anlaşma ile Osmanlı toprakları İngiliz mallarına bir pazar haline gelmiştir.

2. Osmanlı İmparatorluğu’nda bu anlaşma dolayısıyla serbest rekabetin benimsenmesi, ihracata yönelik kısıtlamaların yasaklanması, bazı Osmanlı mallarının üzerindeki ihracat yasaklarının kaldırılması Osmanlı İmparatorluğu’nu ekonomik yönden bağımlı hale getirmiştir. Bu anlaşma Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik bağımsızlığının bir tür ölüm fermanı olmuştur.

3. Sonradan diğer ülkelere de tanınan imtiyazlar sayesinde yabancı tüccarlara yerli tüccarlardan daha fazla imtiyazlar tanınmıştır[10]. Böylece yabancı tüccarlar Osmanlı topraklarında hakim olmuştur.

1854 yılına kadar dış borçlanmaya gitmeyen Osmanlı İmparatorluğu, ilk borçlanmasını 1591'de askerlerin maaşlarını ödemek için dönemin tüccarlarından almıştır. Tabii ki bu borçlanma türü iç borçlanma şeklinde olup, o dönemde bir borçlanma mantığından söz etmek mümkün değildir. Bu dönemde devlete iç borç veren azınlık gruba Galata sarrafları denilmektedir. Altın ve gümüş şeklinde bir paranın geçerli olduğu bu dönemde böyle bir borç kaynağın olması son derece doğaldır. Bununla birlikte, Galata sarrafları, devlet ricaline ait paraların işletilmesi, devlete borç para verilmesi, vergi hasılatına karşı kredi açılması gibi işlemler yaparak 19. yüzyıla gelindiğinde Galata bankeri olarak adlandırılmaya başlanmışlardır[11].

Osmanlı İmparatorluğu, dış borçlanmayı ülkeler arası ilişkilerde bir prestij kaybı olarak görerek, 19. yüzyılın ortalarına kadar bu uygulamayı tercih etmemiştir[12]. Bu döneme kadar borçlanma iç borçlanma şeklinde olmuş, Galata bankerleri[13] olarak da ifade edilen sermaye sahipleri Osmanlı İmparatorluğu’na  yüksek faizli finansman sağlamıştır. Ancak, bu finansman kaynağı sadece birkaç kişinin elinde bulunduğundan ve bu kişilerin sermaye birikimlerinin de Osmanlı’nın ihtiyaçlarını zamanla karşılayamamasından dolayı dış borçlanma kaçınılmaz bir hal almıştır. Sonunda İmparatorluk dış borçlanma kıskacına girmiştir.

1852 yılında Osmanlı İmparatorluğu ilk dış borç girişiminde bulundu. Anlaşmayı yapmak için İngiltere’ye giden Osmanlı tarafı anlaşmayı imzaladı. Ancak, anlaşma Sultanın direktifleri doğrultusunda imzalanmamıştı . Bu tarihte Paris'te imzalanan anlaşmayı Sultan Abdülmecid  ülkenin prestiji açısından kabul etmeyerek, 2.2 milyon Frank tazminat ödemek zorunda kalmıştır[14]. Ancak, 1854 yılında Kırım Savaşı nedeniyle dış borçlanmaya gidilmek durumunda kalınmıştır.

 

II. DIŞ BORÇLANMA SÜRECİNDE OSMANLI BANKASI VE  DUYUN-U UMUMİYE

Osmanlı İmparatorluğu’nun dış borçlanmaya gitmesi ve sonunda bazı yükümlülüklerle karşıya kalması genel olarak değinilen bir konudur. Bu konu üzerinde bazı idarelerin önemli fonksiyonları olmuştur. Bunlardan en önemlileri Osmanlı Bankası ve Duyun-u Umumiye’dir. Bu kısımda ise bu iki kurum ve alt kurumları üzerinde durulacaktır.

 

A. Osmanlı Bankası (Bank-ı Osmanî-i Şahane)

1856 yılına gelindiğinde, Osmanlı İmparatorluğu’na kaynak sağlayan Galata bankerleri imparatorluğun artan borç taleplerini karşılayamaz duruma gelmişlerdir. Bu sorunun kurulacak bir banka ile çözülebileceğini belirtmişlerdir. İmparatorlukla iş yapan yabancı finansörler de durumun farkındaydılar ve imparatorluğa bir banka kurma teklifi ile geldiler. İngiliz sermaye grupları, merkezi Londra’da olacak bir banka kurulmasını önerdiler. Bu bankanın imparatorlukta başta İstanbul olmak üzere Beyrut, İzmir, Selanik gibi büyük kentlerde şubeleri olacak ve finansman kolaylıkları İmparatorluğun önemli bütün merkezlerine yayılacaktı.

 Ottoman Bank adı ile 1856 yılında kurulan bankanın İmparatorlukta faaliyette bulunmasına izin verildi ve ardından bu banka Osmanlı İmparatorluğunda her an altına çevrilebilir banknot ihracı imtiyazını elde etti. Buna karşılık, hükümet kağıt para ihraç etmemeyi taahhüt ediyordu. Banka, bütün kambiyo işlemlerini yürütecek, bankacılık faaliyetleri yanında dilerse ticaret yapabilecekti. Faaliyetlerinin bir bölümü, her türlü vergi, resim ve harçtan muaftı. Paris ve Londra finans merkezlerinde kendi adlarına hareket eden bankerler şimdi bir şirket hukuku içinde İmparatorlukta müştereken faaliyette bulunacaklardı. Hisselerinin önemli bölümü İngiliz sermayedarlara tahsis edilmiş, ikinci büyük bölüm Fransız bankerlere verilmişti[15].

Bank-ı Osmanî-i Şahane'nin kuruluşu ise, 4 Şubat 1863 günü imzalanan bir sözleşmeyle gerçekleştirildi. 1856'da İngiliz sermayesiyle kurulan Ottoman Bank’ın İngiliz ortakları, şirkete yeni katılan Fransız ortaklar ve Osmanlı makamları tarafından imzalanan sözleşme, Kırım Savaşı'ndan beri süregelen mali krize son vermeye kararlı Sultan Abdülaziz tarafından kısa bir süre içinde onaylandı. Böylece Ottoman Bank'ın mirasını devralan Bank-ı Osmanî-i Şahane, 1 Haziran 1863 tarihinden itibaren yeni kimliğiyle hizmet vermeye başladı[16].

Banka, Osmanlı İmparatorluğu'na borç kaynağı yaratacak, borçlanmalarda aracı rolü üstlenecek ve devlet bankalarının en önemli imtiyazlarından biri olan para basma hakkını kullanacaktı. 17 Şubat 1875'te imzalanan yeni bir sözleşme ile Banka, imparatorluğun hazinedarı konumuna getirildi. Böylece, artan mali desteğine karşılık, bütçenin hazırlanmasında ve uygulamasında söz sahibi olarak, hazine işlemlerinde de tekel durumuna geldi.

Osmanlı İmparatorluğu'nun mali krize girmesi sonucunda, Banka, bu duruma çare olarak görülen Düyun-ı Umumiye İdaresi'nin 1881'deki kuruluşunda aktif rol aldı. Devletin borçlanma yükünün önemli bir kısmını Düyun-ı Umumiye'nin devralmasıyla yeniden yapılanma sürecine giren Bank-ı Osmanî-i Şahane, ticaret ve yatırım bankacılığına yöneldi[17].

 

B. 1854- 1874 Dönemi Borçlanma

19. yüzyıl Osmanlı Devleti'nin her alanda olduğu gibi ekonomide de en zor yıllarıydı[18]. “Hasta adam”[19] olarak da adlandırılan Osmanlı İmparatorluğu’nun iç borcu 1854 yılına gelindiğinde 15 milyon sterline ulaşmıştı. Para arzındaki (Kaime[20]) şişkinlik ve hızlı fiyat artışı, açık veren bir ticaret dengesi ve büyük bütçe açığı gözlenmekteydi. 1854 yılına kadar dış borçlanmaya yanaşmayan Sultan Abdülmecid, Kırım Savaşı nedeniyle dış borçlanmaya gitmek durumunda kalmıştır. Tablo 1’de 1854[21] ve 1881 yılları arasındaki dış borçlanma seyri belirtilmektedir. Genel olarak borçlanmanın belirli gelirler garanti gösterilerek yüksek faiz oranlarıyla yapıldığı belirtilebilir. Osmanlı İmparatorluğu’nun dış borçlanmaya gittiği dönemde Latin Amerika ülkeleri, Portekiz ve Yunanistan gibi ülkelerde dış borç piyasasında bulunmaktaydılar. Öyle ki, tüm bu ülkelere dış borç sağlayan ülkelerden en önemlisi İngiltere olup, o dönemde İngiliz sermayedarları daha çok dış pazarlarda yatırımı tercih etmişlerdir[22].

1860 yılına kadar üç dış borçlanma sözleşmesi yapan Osmanlı İmparatorluğu elde ettiği bu finansmanı Kırım Savaşı, kağıt paranın piyasadan çekilmesi ve bazı ayaklanmaları bastırmak için kullanmak durumunda kalmıştır. 1860 yılına gelindiğinde İmparatorluğun mali durumu çok ciddi şekilde bozulmuştur. Kısa vadeli iç borçlar 20 milyon sterline ve dış borçların yıllık ödememeleri 800 bin sterline ulaşmıştır. Osmanlı İmparatorluğu, %12 olan faiz oranını her altı ayda 2 katına çıkaran Galata bankerlerinden alınmış kısa vadeli borcun 4 milyon sterlinini ödemek üzere yeni bir dış borçlanmaya karar vermiştir. Ancak, dış borçlanmaya gitmek borç verenlerin güvensizliklerinden dolayı kolay olmamıştır. Osmanlı İmparatorluğu, İngiliz ve Fransız Hükümetleri’ne ültimatom göndererek, Türk Ticaret işletmelerinin kambiyo senetleri kabul edilmez ve Osmanlı hükümetinin bu şirketlere olan borcunu ödeyebilmesi için yeni bir borç verilmezse, siyasi istikrarsızlığın gündeme geleceğini bildirmiştir. İngiltere hükümeti, İngiliz Ticaret Heyeti’nden Lord Hobart ve Mr. Foster’ı, Osmanlı İmparatorluğu’nun maliyesini araştırmak üzere İstanbul’a göndermiştir. Bu heyet raporunu 1862 yılında İngiltere parlamentosu’na sunmuştur.

Raporun vardığı sonuç oldukça iyimserdir: “Hükümetin karşı karşıya bulunduğu durum, vergi koyma gücünün son sınırına kadar kullandığı ve buna karşın büyük miktarda ve kaçınılmaz harcama taleplerinin karşılanamadığı umutsuz bir durum değildir; yalnızca, esas olarak ekonomi politiğinin maliye idaresinin olağan kurallarına dikkat etmemenin yol açtığı mali bir düzensizlik durumu söz konusudur. Son derece hafif ve uygun bir vergilendirmeyle, tüm alanlarda hiç de fazla masrafa yol açmaksızın yönetim sisteminin tam anlamıyla etkili kılmasıyla; ve (her türlü borçlanma dahil) 42 milyon sterlini aşmayan devlet borçlarıyla, imparatorluğun iflas sınırında uzun süre kalmasına artık izin verileceğine inanamayız”[23].

Abdülaziz[24] döneminde hazırlanan bu raporun verdiği olumlu havayla birlikte, İmparatorluk 1862 yılında yeni bir dış borçlanmaya gidebilmiş ve bu borçlanmayı da kağıt paranın tedavülden çekilmesi için kullanmıştır.

1874 yılına gelindiğinde Osmanlı Devleti 20 yıl gibi bir sürede 15 dış borçlanma yapmış ve bunlardan eline 127 milyon Osmanlı altın lirası geçmiş ancak borç 239 milyon lirayı bulmuştu. 1874-75 yıllık bütçe geliri 25.104.928 lira olduğu halde borçların o yıllık bölümünün toplamı 30.000.000 lira civarında idi. Bu da o yılın bütçesinin borçları bile ödemeye kafi gelmediğini göstermekteydi. Mahmut Nedim Paşa 1874 yılının mali gelir ve gider durumunu ilan etmiştir. Bu durumda bütçenin 5.000.000 altın açığı bulunmaktaydı. Gerek Balkanlardaki karışıklıklar, gerek Osmanlı Devleti’nin o yılki mali durumu ve gerekse siyasal ortam, yeni bir istikraza müsait değildi. Osmanlı Devleti’nin mali durumu artık Avrupa matbuatının günlük konusu haline gelmiştir. İşte bu nedenle Mahmut Nedim Paşa munzam borçların yarıya indirilmesine ilişkin bir plan hazırlamıştır. Hükümetin yayınladığı bu plana ilişkin iki tebliğ 7 ve 10 Ekim 1875 tarihlerinde neşredilmiştir. Yine bu tebliğlerden önce 6.10.1875 tarihli bir kararname hazırlanıp elçiliklere ve matbuata gönderilmiştir[25].

 

C. Ramazan Kararnamesi

6.10.1875 tarihli bu kararnamede, bütçe açığının 5 milyon lirayı aştığı, bunu önlemek için yeniden borçlanmaya gitmenin bütçe açığını büyütmekten ve itimadı sarsmaktan başka işe yaramayacağı, hükümetin bunun için dürüstlükle sermaye sahiplerine bir zarar gelmesini önlemek istediği, bunun için gümrük umumi hasılatının, tuz ve tütün varidatının, Mısır vergisinin ve bu yetmediği takdirde ağnam resmi gelirinin teminat gösterildiği, buna karşılık hükümetin ödemesi gereken iç ve dış borçların faiz ve itfa bedellerinin 5 yıllık süre içinde sadece yarısının ödeneceği, diğer yarısı için de 10 yılda itfa edilecek %5 faizli tahviller verileceği duyurulmuştur. Bu kararnamede belirtilen Mısır vergisi, başka istikrazlara karşılık gösterildiği için bunlara ilişkin anlaşmalara aykırı idi. Yine faizden bahsedildiği halde, itfa hakkında bir şey belirtilmemişti. Bunun için 7.10.1875 tarihli bir tebliğ yayınlanmış ve bu tebliğde “Bu günden itibaren ve beş yıl zarfında, yıllık ödemesi 14 milyon liraya ulaşmış olan dahili ve harici borçların yarısı ödenmeyecektir. Bu yedi milyon liranın ödenmemesini tazminen %5 faiz hesabı ile tesbit edilen ve yıllık miktarı 350.000 lira tutan bir meblağ ödenecektir,” denilmiştir[26].

10.10.1875 tarihli tebliğde ise bu hususlar daha da açıklanmıştır. Hatta bu tebliğin sonunda ödemelerin 5 yıldan sonra da yapılmayabileceği belirtilmiştir[27].

Bu kararname ve tebliğler 30 Ekim 1875 tarihinde “Ramazan Kanunnamesi” adı verilen bir kanun ile tasdik edilmiştir. Tek taraflı olarak, borç veren devletler (İngiltere ve Fransa) ile görüşülmeden borç faizlerinin yarıya indirildiğini bildiren bu kararlar[28] Avrupa mali çevrelerinde fırtına koparmıştır. Osmanlı hükümeti borç alınan ve tahvil sahiplerinin çoğunlukta bulunduğu, özellikle İngiltere ve Fransa mali çevrelerince protesto edilmiştir. Londra ve Paris’teki hamiller, tahvillerini 6 Ekim kararnamesine göre yeniden düzenleyip örgütlendiler. Çünkü ödemelerin bir kısmı bu kısıtlamaların kapsamına girmiyordu. Örneğin 1855 yılı borçlanması bu kararname kapsamında değildi. Yine Mısır vergisinin karşılık gösterildiği 1854, 1858 ve 1871 borçları hamilleri, aleyhlerindeki bu durum karşısında birleştiler. Neticede vadedilen bu yarım ödemeler de yapılamadı. Bizzat Ramazan tahvillerinin taksiti önemli bir gecikme ile ödenebildi. Bunlar iyiye işaret değildi. Gerçekten hükümet Nisan 1876’da bütün borçların ödenmesini tatil etti[29]. Bu tarihten itibaren hamiller hiç para alamadılar.

Ağustos 1876 yılında tahta II.Abdülhamid geçti. Sultan Abdülhamid yaklaşık 34 yıllık padişahlık döneminde borçlanma konusunda önemli sorunlarla karşı karşıya kalmıştır.

 

D. Berlin Konferansı

3 Mart 1878’de Yeşilköy’de (Ayastefanos) imzalanan sözleşme gereği Osmanlı Hükümeti Rusya’ya savaş tazminatı olarak 35.310.000 Osmanlı altını yani 802.500.000 frank vermeyi taahhüt etmiştir. Sonradan Avrupa devletleri bu sözleşmenin şartlarını yeniden görüşmek için 13 Temmuz 1878’de bir kongre topladılar[30]. Berlin Konferansı (13 Temmuz 1878), Osmanlı borçlarının bir kısmını Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistan’ın ödemesi şartını kabul etti[31]. Yine kabul edilen bir başka şarta göre borçlanma hamillerine alacaklılık konusunda rüçhan hakkı tanınıyordu. Bir diğer istek ise Osmanlı hükümetinin borçlar konusundaki taahhütlerine sadık kalması idi. Fakat bu teklif Osmanlı hükümeti tarafından kabul edilmedi. Bunun üzerine kongre, Osmanlı hükümetinin mali kontrolü için uluslararası bir kontrol komisyonun kurulmasını tavsiyeye karar verdi. Berlin Konferansı’nda İngiltere’nin katkıları nedeniyle Kıbrıs adası İngiltere’ye devredildi. Berlin Konferansı’nda Osmanlı borçlarının ödenmesini sağlamak için Rüsum-u Sitte İdaresi kurulmuştur. Bu konferansta Osmanlı İmparatorluğu temsilcileri Rusya’ya savaş tazminatı vermekten kaçınmak için ülkenin fakirliğini öne sürmüşlerdir. Buna cevap olarak Rusya temsilcisi Kont Schouvaloff savaş tazminatın mali sistemin reformu ile karşılanabileceğini belirtmiştir[32].

 

E. Rüsum-u Sitte İdaresi

22 Kasım 1879 tarihli Rüsum-u Site İdaresi, Osmanlı İmparatorluğu’nun özellikle Galata bankerlerinden almış olduğu borçlarının ( bunlar bir tür dış borç niteliğinde idi) ödenmesi ile ilgilidir[33]. Bu sözleşmeye göre:

8.725.000 Osmanlı altını tutarında bulunan bu borçlar 10 yılda ödenecekti. Her yılın taksitleri, anapara, faiz ve amortisman olarak 1.100.000 lira olacaktı. Her yıla ait ödemeler ise 3’er aylık parçalara bölünecekti.

Buna teminat olmak üzere hükümet tütün, tuz, pul, müskirat, bazı yerlerin ipek öşürü ve balık avı resminin gelirlerini göstermişti. Bir komisyon teşkil edilecek, bu komisyon bu altı kalem geliri yönetecek, bu gelirden 1.100.000 lira çıktıktan sonra geri kalanı hükümete tevdi edilecek, hükümet de bununla diğer iç ve dış borçları ödeyecekti. Hükümet 10 yıldan önce borcun tamamını öderse sözleşme kendiliğinden feshedilmiş olacaktı. Hükümetin bu suretle ihale ettiği geliri 6 kalem olduğundan bu idareye “Rüsum-u Sitte İdaresi” (Altı Resim İdaresi) denilmiştir. Bu idarede 5714 görevli çalışmaktaydı. Bunlara verilen ücretler Osmanlı Devlet teşkilatının üst kademe ortalamasından daha yüksekti. Osmanlı Bankası’nın önderliğinde olan bu idare; Duyun-u Umumiye’nin ilk aşamasıdır. İngiltere ve Fransa bu idareyi kabul etmemiştir. Bunun üzerine Osmanlı Yönetimi borç ödemesi hakkında bir tasarı hazırlamıştır. Bu tasarının da kabul edilmemesi üzerine Muharrem Kararnamesi ve Duyun-u Umumiye’ye götüren süreç başlamıştır[34].

 

F. Muharrem Kararnamesi ve 1881-1914 Dönemi Dış Borçlanma

Hükümet Rüsum-u Sitte İdaresi ile Galata bankerlerine karşı ayrıcalıklı davranmış oluyordu. Dış istikraz kupon hamilleri buna karşı protestolarda bulundukları gibi Fransa ve İngiltere hükümet büyükelçileri de Bab-ı Ali nezdinde resmen protestoda bulundular. Durum siyasal bir boyut kazanmıştı. Oysa ki hükümetin öteden beri çekindiği şey bu durumdu. Bu aksaklığın giderilmesi amacıyla bir proje hazırlandı ve hazırlanan bu proje nota şeklinde 23 Ekim 1880’de yabancı ülke elçiliklerine tebliğ edildi. Bu notada Osmanlı hükümeti dış borçlara bir çözüm yolu bulunması için istikraz kupon hamillerine bir çağrı yapmakta ve aralarında yetkili murahhaslar seçerek doğrudan doğruya hükümetle görüşmeler yapmak üzere İstanbul’a göndermeye davet etmekteydi. Hükümet bu nota ile hükümetlere değil, doğrudan hamillere çağrıda bulunmakta ve hiçbir yabancı hükümetin müdahale etmesini böylece tasvip etmemiş olmakta idi. Hamiller bu notayı iyi karşıladılar. Seçtikleri murahhasları Eylül 1881 tarihinde İstanbul’a gönderdiler. Hükümet de görüşmeler için sadrazam Server Paşa başkanlığında bir komisyon teşkil etti. Görüşmeler başladı. Hamiller alacakları paraların anaparalarından da önemli ölçüde indirimler yaptılar. Bütün noktaların çözümlenmesinden sonra hükümet “Nizamname” adını verdiği ve mali çevrelerde “Muharrem Kararnamesi” olarak bilinen 28 Muharrem 1299 yani 20 aralık 1881 tarihli kararı yayınlayarak sözleşmenin kesin biçimini ilan etti[35].

 

1. Duyun-u Umumiye İdaresi’nin Kuruluşu 

Muharrem Kararnamesi’nin 15. Maddesi hükümlerine göre Rüsum-u Sitte idaresi yerine Düyun-u Umumiye gelirlerini idare etmek üzere İstanbul’da bir “Düyun-u Umumiye-i Osmaniye[36]” idare meclisi kurulacaktır. Merkezi İstanbul’da olan bu komisyon 7 üyeden oluşacaktı. Bu meclisin her yıl hazırladığı bütçe hükümetçe tasdik edilecek, her ay ve her altı ayda bir hesap çıkarılacak, her yıl sonunda da bir bilanço çıkarılarak hükümete verilecektir. Hükümetin bir komiseri yönetim kurulu toplantılarında hazır bulunacaktır. 1882 yılında çalışmaya başlayan “Düyun-u Umumiye-i Osmaniye Meclis-i İdaresi” yine kararnamenin 18. maddesi gereği müfettişler tarafından denetlenebilecekti. Kararnamenin uygulama ve yorumundan doğan ihtilaflar 19. Madde gereği iki tarafın tayin edeceği 4 kişilik hakemler grubuna havale edilecekti. Hakem kararları kesin olacaktı. Bu yönetimin kuruluş biçimi, yetkileri ve çalışması ile ilgili olarak böyle bir komisyonun dahili hukuk sahasında mı yoksa devletler hukuku alanında mı inceleneceği konusu tartışmalar getirmiştir. Fakat kesin olan husus bunun tek yanlı bir kararname olmadığıdır. Nitekim kararnamenin 21. Maddesi bu kararnamenin ilgili devletlere tebliğini öngörmekteydi. Yine ilgili devletler bu kararnameden sonra Berlin Anlaşması’nda öngörülen daha resmi nitelikte bir komisyon kurulması yolundaki ısrarlardan vazgeçmişlerdir[37].

Bu idare siyasi bir idare değildir. Bu idare, devletlerin vekil ve mümessili olmayıp adeta özel bir şirkettir. Fakat, gerçekte Avrupa diplomasisi, bu idare resmi Avrupa vekiliymiş gibi hareket etmiştir. Bu idarenin faaliyete girdiği ilk yılda geliri 2.5 milyon lira iken, 1891-1892 yılındaki geliri ise yaklaşık 8.3 milyon liraya çıkmıştır[38].

 

2. Reji İdaresi

Rüsûm-u Sitte içinde özellikle tütün geliri üzerinde en fazla durulan kaynak haline gelmişti. Bu kaynağın bereketi, İmparatorluğa yapılmış ihracatın faizlerini ve ana para tahsillerini karşılayacak seviyelere çıkarılabilir; ve iyi yönetilirse sonuna kadar sömürülerek istenilen sonuçlar alınabilirdi. Düyun-u Umumiye yönetimi tütün geliri için bir şirket kurmuştu.  Reji idaresi, Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün alanlarında iç tüketimde tütün satın alma, hazırlama ve satışında özel bir hakka sahip şirket olarak kurulmuştur. Şirketin sermayesi 4 milyon sterlin olacak ve yenileme yetkisiyle bu imtiyaz otuz yıl için verilecekti. 681.8181 sterlin yıllık gelir ve kardan pay Duyun-u Umumiye’ye verilecektir[39].

 Reji İdaresi ise, arkasındaki Düyun-u Umumiye gücüne dayanarak işlerini istediği biçimde yürütüyordu. Şirket çok kârlıydı ve kurucularına, taahhüt ettiği temettü sağlamaktaydı. Bazen alınan vergi oranını düşürüyor böylece tütün ihracatını arttırarak gelirini yükseltiyor; bazen da vergi oranını yükselterek iç piyasadaki koşulları zorlayarak kârlı duruma geçiyordu[40].

İdare'nin her türlü temel çalışma alanını belirten Muharrem Kararnamesi’nde, Osmanlı Devleti'nin tütünden aldığı vergiler de bu İdareye bırakılıyordu. İdare, tütünden alacağı vergileri üçüncü bir şahsa işletme hakkını vererek ayrı bir kurumun doğmasını sağlamıştı. Alman ve Avusturyalı bankerler ile Osmanlı Bankası sermayesi ortaklığı tarafından kurulmuş olan bu anonim şirket, Düyun-ı Umumiye İdaresi ve Osmanlı Devleti yöneticileri tarafından onaylanan şartnamesi ile çalışmalarına başlamıştı. Mamalik-i Şahane Dühanları Müşterekül Menfaa Reji İdaresi diye anılan bu yabancı sermayeli ve çok uluslu kurum, halk arasında kısaca Reji İdaresi diye anılmaktaydı.  Reji şirketi[41], Osmanlı Devleti'nin borçlarının tamamı ödenmiş olsa bile her yıl Osmanlı Devletine dört eşit taksitte olmak üzere 750.000 lira ödeyecekti. Şirket, gelir elde edemese de bu miktarı ödemek zorunda idi. Aynı şartlarda ödenen miktar 1913 mukavelesinde 800.000 Osmanlı Lirasına çıkarılmıştı. Şirketin her yıl sonu bütün masraflar çıkarıldıktan sonra kalan kârı; Şirket, Düyun-ı Umumiye İdaresi ve Osmanlı Devleti tarafından paylaşılacaktı. Bu paylaşımdaki Osmanlı Hükümeti payı 1913 mukavelesindeki hissesi, 1883'dekine göre daha fazla idi. Bu fazlalık Reji'nin kurulduktan sonra epey kârlı bir iş olduğunu göstermektedir. Fakat, 18 Ekim 1912 Lozan Anlaşması ile Osmanlı Ülkesinin batı sınırında değişiklik olduğundan bu paylarda Reji şirketinin durumunu korumak için çeşitli değişikliklere gidilmiştir . Muharrem Kararnamesinde tespit edilen borçlar ödendiğinde, Düyun-ı Umumiye İdaresi payı hükümetin olacaktı. Bu kar paylaşım oranı, her yıl elde edilen kâr miktarına göre yapılacaktı[42].

 Duyun idaresinin kurulması son dönem Osmanlı tarihi için önemli bir dönüm noktası olarak belirtilebilir. Bu idareyle birlikte maliye ve ekonomi üzerinde yabancı sermaye denetimini sağlamıştır[43]. Bu idare Osmanlı gelirlerini devlet içinde devlet misali topluyor, hissedarlarına dağıtıyordu. Bu idare sayesinde verdiklerini geri alacaklarından emin olan Avrupalı sermaye çevreleri, Osmanlı Devleti’ni yeniden borçlanmaya özendirmeye, bunun için fırsatlar oluşturmaya başladılar. Bu idarenin kuruluşundan sonra Osmanlı ekonomisinin gittikçe genişleyen bir alanı yavaş yavaş yabancı denetimi altına girmiş ve bu Osmanlı hazinesini değil, yabancı vergi sahiplerini güçlendirmeye başlamıştır. Bu idarede çalışan binlerce personel, Osmanlı şehir ve köylerine yayılarak Paris, Londra ve Berlin’deki kupon sahipleri adına vergi toplamaktaydılar. 1910-12 yıllarında Osmanlı Maliye Nezareti’nde 5500 memur çalışırken, Duyun-u Umumiye emrinde 9000 memur çalışmakta idi. Duyun idaresine gelen gelirler, devletin zaten pek artmış olan bütçesinin durumunu daha da ağırlaştırmaktaydı. Duyun-u Umumiye memurları “Devlet memuru” sayılmakta, devletten bağımsız oldukları halde emekli maaşı almaktaydılar. Hatta Duyun bünyesinde çalışan yabancılara dahi yine devlet hesabına emekli maaşı vermek için ayrıca bir sandık kurulmuştu. Bu durum dünyanın hiçbir yerinde görülmemişti[44].

Duyun-u Umumiye etkin bir mali örgütlenme kurmuştu. Bu kuruluşun modern bir bürokratik örgüt ve kayıt sistemiyle çalıştığı ve mali teknikleri uyguladığı biliniyor. Trajik olan husus, Osmanlı maliye örgütünün modern mali tekniklerle bu alacaklı kuruluş sayesinde yüzyüze gelmiş olmasıdır. Duyun-u Umumiye çağına uyum sağlayamayan Osmanlı maliye bürokrasisinin tersine gelirlerin kaynaklarını tespitte ve toplamakta yeterli ve etkin bir biçimde çalışıyordu. 1880’lerden sonra yabancı yatırımların artmasında ve bunlarla ilgili mali işlemlerin düzgün yürümesinde Duyun-u Umumiye’nin payı vardır. Bu örgüt modern bir kuruluştu ve gelişmiş bir çalışma sistemine sahipti; ama yabancı bir mali kuruluştu ve Osmanlı ülkesinin iktisadi güç ve refahının gelişmesi için değil, temsilcisi olduğu alacaklıların ve yabancı yatırımcıların alacaklarının güvenliği için faaliyet göstermesi doğaldı. Duyun-u Umumiye hisseli kalkınma politikasını değil, alacakları sağlam kaynağa bağlama politikası izliyordu. Bununla birlikte, Duyun-u Umumiye gelirlerinin artmasında Osmanlı İmparatorluğu’nun kaçakçılıkla mücadele etmesi önemli rol oynamaktadır[45].

Alınan borçların faizleri günün piyasalarına göre çok yüksekti. Avrupalı sermayedarlar, kendi ülkelerindeki düşük faizli yatırımlar yerine bol gelir getiren bu tür borçlanmaları desteklemişler, bu da bu sermayedarların bulundukları devletler tarafından bir politika olarak desteklenmek suretiyle Batı, Osmanlı İmparatorluğu’nu kıskacı altına almıştı[46].

20.nci yüzyıla girildiğinde artık devletin ekonomik hayatı dayanılmaz ölçülerde sıkıntılar içindedir. Abdülaziz döneminde Fransız uyruklu Banker Tubini ve Lorando'dan alınan borçların vadesi gelmiş ve geçmiştir; ama, devletin bu borçları ödeyebilecek imkanları yoktur. 25 yıldır ödenmeyen bu borçlar yüksek faiz nedeniyle çok yüksek meblağa ulaşmıştır. Azınlık avukatlarının kurnaz tertipleri ile açılan dava sonucunda borcun ödenmesi için mahkemeden karar çıkarılmıştır. Vatandaşlarının hukukunu korumak isteyen Fransa, doğrudan saraya baş vurarak bu borcun ödenmesini sert bir dille ihtar etmiş ve ardından Amiral Caillard komutasındaki Fransız Donanması Middilli'yi işgal etmiştir. Tubini ve Lorando'nun borçlarına mahsup edilmek üzere adanın bütün gelirine el konulmuş ve banker borçlarının ödenmesi yanında Fransa, yeniden büyük imtiyazlar elde etmiştir[47].

 

Tablo:1 1854-1881 Tarihli Muharrem Kararnamesi’ne Kadar Olan Osmanlı Borçları

 

Yıl

Anapara TL

Hazineye Giren TL

Faiz %

Alınış Amacı

Aracı Kuruluş

Garantör Ülke

Teminat Gösterilen Gelir Kaynağı

1854

3.300.000

2.640.000

6

Kırım Savaşı’nı finanse etmek

Palmers-Goltschmidt

İngiltere

Mısır Eyaleti vergi gelirleri

1855

5.644.375

5.500.000

4

Kırım Savaşı’nı finanse etmek

Rothschilds

İngiltere ve Fransa

Mısır Eyaleti vergileri, İzmir ve Suriye gümrük gelirleri

1858

5.500.000

4.180.000

6

Kaime’nin piyasadan çekilmesini sağlamak

Dent, Palmers and Co.

İngiliz, Fransız, Avusturyalı 3 delege ve 4 Osmanlı görevlisinden oluşan komisyon ilgili gelirleri tahsil etmekle görevlendirildi.

İstanbul gümrük ve transti ticaret gelirleri

1860

2.240.942

1.400.588

6

Fransa’da Mires’in aracılık ettiği istikraza ilişkin tahvillerden bir bölümünün satışı

Bazı vasıtalı vergiler ve aşarlar

1862

8.800.000

5.984.000

6

Kaimeyi piyasadan çekmek ve kısa vadeli borçları ödemek

Bank-ı Osnmani-i Şahane ve Devaux and Co. Of London.

--------------------

Tütün, tuz, ruhsat ve pul vergisi gelirleri

1863

8.800.000

6.248.000

6

Kısa vadeli borçların ödenmesi ve madeni para basılması amacıyla alınan borç

Bank-ı Osmani-i Şahane ve Credit Mobilier

---------------------

Gümrük gelirleri, ipek, zeytinyağı, tütün ve tuz aşarları

1865

6.600.000

4.356.000

6

Dış borç ödemeleri ve bütçe açığını kapamak için alınan borç

Bank-ı Osmani-i Şahane ve Credit Mobilier

---------------------

Koyun istikrazı denilen bu borç karşılığında Rumeli ve Ege Adaları’ndan toplanan koyun vergileri teminat gösterildi.

1865

40.000.000

20.000.000

5

Kısa vadeli iç borcu (itibari değeri 26.36 milyon sterlin) Umumi borç olarak bilinen %5 faizli tahvillere dönüştürmek için

General Credit ve Societte Generale.

--------------------

Özel bir güvence gösterilmedi

1869

24.444.442

13.200.000

6

Bütçe açıklarını kapatmak ve kısa vadeli borçları ödemek üzere alınan borç

Comtoire d’Escompte

---------------------

Çeşitli eyaletlerden toplanan aşar gelirleri güvence gösterildi

1870

34.848.000

11.194.920

3

Rumeli Demiryolu yapımı için alınan ve Osmanlı piyangosu da denilen ikramiyeli borç

----------------

--------------------

Özel bir güvence gösterilmedi

1871

6.270.000

4.577.100

6

Bütçe açıklarını kapatmak ve kısa vadeli borçları ödemek üzere alınan borç

Louis Kohensons vd dent, Palmers and Co.

---------------------

Mısır’dan alınan vergilerin arttırılmasına ilişkin 1866’da Mısır hidiviyle yapılan anlaşma güvence olarak gösterildi.

1872

5.302.220

5.222.686

9

Bütçe açıklarını kapatmak için alınan borç

Bank-ı Osmani-i Şahane ve Credit General Ottoman

---------------------

Selanik, Edirne ve Tuna vergileri ile Anadolu’dan alınan koyun vergisi güvence olarak gösterildi.

1873

12.612.110

6.832.551

5

1872’de çıkarılan hazine bonolarının konsolidasyonu için alınan borç

----------------

---------------------

Özel bir güvence gösterilmedi

1873

30.555.558

16.500.000

6

Bütçe açıklarını kapamak için alnan borç

Credit Mobilier de Paris ve Credit General Ottoman

---------------------

Tuna ve Halep gelirleri ve Anadolu’dan toplanan koyun vergisi

1874

44.000.000

19.140.000

5

Kısa vadeli borçların ve diğer borç faizlerinin ödenmesi için alınmıştır

Bank-ı Osmani-i Şahane

---------------------

Özel bir güvence gösterilmedi

1877

5.500.000

2.860.0000

5

Rusya ile olan savaş masraflarını karşılamak üzere alınan borç

Bank-ı Osmani-i Şahane ve Glyn Mills, Currie and Co. Of London.

---------------------

Mısır eyalet vergisi güvence olarak gösterildi.

Toplam

244.273.272

132.580.220

 

Kaynak: Emine Kıray; Osmanlı’da Ekonomik Yapı ve Dış Borçlar, İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1995, s.205-211 ve http://derinanadolu.tripod.com/01-04-12-duyun2.htm ‘deki verilerden derlenmiştir.

Not: 1 Sterlin= 1.1 TL’dır. 

 

 

Tablo: 2 1881 Tarihli Muharrem Kararnamesi’nden Son Döneme Kadar Olan Osmanlı Borçları

 

Yıl

Anapara TL

Hazineye Giren TL

Faiz %

Alınış Amacı

Aracı Kuruluş

Teminat Gösterilen Gelir Kaynağı

1886

6.501.000

6.369.000

5

Bank-ıOsmani-i Şahane’den alınan avansların konsolidasyonu için alınan borç

Bank-ı Osmani-i Şahane

Gümrük gelirleri

1888

1.617.000

1.100.000

5

Almanya’dan satın alınan mühimmat bedelini ödemek için alınan borç

Deutsche Bank

Düyun’u Umumiye’nin yönetimindeki balıkçıların gelirlerinin fazlaları güvence olarak gösterildi.

1890

8.580.000

4.290.000

4

Kısa vadeli borç ödemesi için alınan borç

Bank-ı Osmani-i Şahane

Çeşitli eyaletlerdeki tahıl aşarı güvence olarak gösterildi.

1891

7.392.000

1.397.000

4

1877 savunma istikrazının dönüştürülmesinde kullanılmak üzere alınan borç

Rothschilds

---------------------------------

1893

990.000

670.100

4

Bütçe açıklarını kapamak için alınan borç

Kont Zogheb

Tütün vergisi güvence olarak gösterildi

1894

1.760.000

1.540.000

4

Şark Demiryolları için alınan borcun tasfiyesi için alınan borç.

Deutsche Bank

---------------------------------

1894

9.020.000

396.000

3.5

1854 ve 1871 borçlarının konsolidasyonu için alınan borç

Bank-ı Osmani-i Şahane, Rothschilds

Mısır’dan alınan vergi güvence olarak gösterildi.

1896

3.278.000

2.717.000

5

Bank-ı Osmani-i Şahane’ye ve Rumeli Demiryolları’na olan borcun ödenmesi, Girit ve Ermeni olaylarına ilişkin giderlerin karşılanması

Bank-ı Osmani-i Şahane

Koyun vergileri ve aşarı güvence olarak gösterildi.

1902

8.580.000

1.618.100

4

1886 borçlarının dönüştürülmesi için alınan borç

Bank-ı Osmani-i Şahane

Gümrük gelirleri ve öteki dolaylı vergiler güvence olarak gösterilmiştir.

1903

2.596.000

1.320.000

4

1888 borçlarının dönüştürülmesi için alınan borç

Deutsche Bank

Balıkçılık gelirleri güvence olarak gösterildi.

1903

32.736.000

2.673.000

4

1881 tarihli Muharrem Kararnamesi ile çıkarılan tahvillerden bazılarını konsolide etmek ve dönüştürmek için alınan borç

------------------

---------------------------------

1904

2.750.000

2.156.000

4

Bütçe açıklarını kapatmak için alınan borç

Bank-ı Osmani-i Şahane, Comptoire d’Escompte

Düyun-ı Umumiye’ye aktarılan vergi gelir fazlaları güvence olarak gösterildi.

1905

5.302.000

2.563.000

4

Bank-ı Osmani-i Şahane’ye olan borçların ödenmesi için alınan borç

Bank-ı Osmani-i Şahane

Çeşitli eyaletlerin gümrük gelirleri ve Duyun-ı Umumiye yönetimindeki aşara eklenen %5 fazla vergi güvence olarak gösterildi.

1905

2.640.000

2.090.000

4

Almanya’dan askeri donanım ithali için alınan borç

Deutsche Bank

Duyun-ı Umumiye yönetimindeki gelirlere yapılan %6 ekleme ve gümrük gelirleri güvence olarak gösterildi.

1906

9.537.000

1.364.000

4

1890 tarihli “ayrıcalıklı tahviller”in dönüştürülmesi için alınan borç

Bank-ı Osmani-i Şahane

--------------------------------

1908

10.010.000

9.790.000

4

Bağdat Demiryolu’nun II. Ve III. Plan’ı için alnan borç

----------------

Duyu-ı Umumiye yönetimindeki gelirlerin fazlası güvence olarak gösterilmiştir.

1908

4.708.000

3.850.000

4

Bütçe açıklarını kapamak için alınan borç

Bank-ı Osmani-i Şahane

Duyu-ı Umumiye yönetimindeki gelirlerin fazlası güvence olarak gösterilmiştir.

1909

6.996.000

5.841.000

4

Bütçe açıklarını kapamak için alınan borç

Bank-ı Osmani-i Şahane

Çeşitli eyaletlerin aşarı ve hayvan vergisi güvence olarak verildi.

1910

1.727.000

1.485.000

4

İzmir-Kasaba Demiryolu Şirketi aracılığıyla Soma-Bandırma Demiryolu’nun yapımı için alınan borç

------------

Demiryolunun brüt gelirleri ve garantili 1894-95 İzmir-Kasaba Demiryolu ve Ek Hat İstikrazı bakiyesi güvence olarak gösterildi.

1911

1.001.000

825.000

4

El-Hudeyde-San’a Demiryolu ve Ek Hat yapımı için alınan borç

-------------

El Hudeyde ve Gabana’nın gümrük gelirleri güvence olarak gösterilmiştir.

1911

7.400.000

5.731.000

4

Bütçe açıklarını kapamak için alınan borç

Deutsche Bank

İstanbul gümrük gelirleri güvence olarak gösterildi.

1913

825.000

825.000

5

Anadolu Demiryolu Şirketi tarafından çıkarılan ve Konya Ovası sulama projesinden doğan borca tahsis edilen tahviller

-------------

Bu bölgenin ve Duyun-ı Umumiye yönetimindeki diğer aşardan geri kalanlar, ayrıca akaçlanan ve satılan arazilerden elde edilen gelirler güvence olarak gösterilmiştir.

1913

14.850.000

14.850.000

5.5

Rıhtım yapımı ve donanma tophanesinin geliştirilmesi için alınan borç

Armstrong Vickers

Sivas aşarı güvence olarak gösterildi.

1914

22.000.000

19.525.000

5

Libya ve Balkan Savaşları sonucunda ortaya çıkan kısa vadeli borçların konsolidasyonu için alınan borç

Bank-ı Osmani-i Şahane

Düyun-ı Umumiye gelirlerinin fazlası, aşar ve gümrük gelirlerinin geri kalanı güvence olarak gösterildi.

Kaynak: Emine Kıray; Osmanlı’da Ekonomik Yapı ve Dış Borçlar, İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1995, s.213-221’deki verilerden derlenmiştir.

Not: 1 Sterlin= 1.1 TL’dır. 

 

G. Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Dönemi ve Dış Borçlanması (1914 ve   Sonrası)

Trablusgarp Savaşı (1911) ile ardı arkası kesilmeyecek bir savaşlar zincirinin içine giren Osmanlı Devleti, elindeki sınırlı kaynaklarını da harcadı. Osmanlı, bütünüyle dışa bağımlı bir durumda I. Dünya Savaşı'na girdi. Zaten ekonomik açıdan çökmüş olan devlet, bu savaşta daha da güç duruma düşünce, ülke ekonomisinin yanı sıra toprak bütünlüğü diye de bir şey kalmadı[48].

İlk dış borçtan 1879 yılına kadar geçen süre içinde Osmanlı İmparatorluğu 17 kez borç almıştır. Bu hızlı borçlanma döneminde alınan dış borçlardan sadece %7.8’i (1870 Rumeli Demiryolları istikrazı) yatırım amacıyla kullanılmış, geri kalanı cari harcamalara gitmiştir. Borçları faiz oranları çoğunlukla %6 civarında olmuştur. Sağlanan net gelire göre reel faiz yükü dönem için oldukça yüksek bir faiz oranı olan %8.65’e yükselmiştir. Duyun-u Umumiye’nin kurulmasıyla Osmanlı borçlarında bir indirim yapılmış ve 1886 yılına kadar borç alınmamıştır. Bu tarihten 1903’e kadar 13 borç anlaşması yapılmıştır. Bu ılımlı borçlanma döneminde alınan borçlar cari harcamalara gitmiştir. 1904-1914 döneminde ise borçlanma yine hızlanmış ve alınan borçların önemli bir kısmı demiryolu yapımına[49] gitmiştir[50]. Osmanlı İmparatorluğu 1985-1881 döneminde yılda 11 milyon sterlin dış borç ödemesi yapmaktayken, 18 milyon sterlin geliri olduğundan gelirlerin yüzde 60-ı dış borca gitmiştir.1882-1913 yıllarında hazineye girenin iki kat borç ödemiştir[51].

II. Abdülhamit’in saltanatının son dönemlerinde, eyaletlerde vergileri toplamak için Duyun-u Umumiye 720 şube açmıştır. Buralarda 55oo kişi çalışmaktaydı ki, bu Maliye Bakanlığı personelinin sayısından fazla olup devlet gelirlerinin yaklaşık %30’nu denetliyordu[52]. 1914-18 yılları arasında süren 1. Dünya Savaşı esnasında dahi Duyun-u Umumiye İdaresi[53] kendisine bırakılan yerlerdeki gelirleri toplamaya devam etmiş, bunları tahvil sahibi sermayedarlara aktarabilmiştir. Fakat Osmanlı Devleti fiilen harbe girince Osmanlı Devleti yanında yer almayan devletlere ait kuponların ödenmemesi yoluna gidildi.

Milli mücadele devresinde ise, Ankara Hükümeti egemen olduğu alanlarda Duyun idaresi de dahil bütün gelirlere el koydu. Böylelikle Milli Mücadele’nin kazanılmasından sonra elinde kupon bulunan Avrupalı sermayedarlar, hiçbir teminatı bulunmayan kuponlarla kalakaldılar. Fakat borçların Lozan’da yeni bir statüye bağlanmasıyla Osmanlı borçları yeni bir devreye girmiş oldu[54].

Türkiye Cumhuriyeti, Lozan'da tam karara bağlanmayan konularda 1928'in 13 Haziran günü  Düyun-ı Umuniye'yle bir anlaşma yapmış ve Osmanlı İmparatorluğu’nun 1912 yılından önceki borçlarının %63’ünü, bu tarihten sonrakilerin %76’sını üstlenmiştir[55]. Borçların ödenmesine devam edilirken idarenin sadece ismi değişti, ‘‘Eski Osmanlı İmparatorluğu'nun Taksim Edilmiş Düyun-ı Umumiyesi Meclisi’’ oldu ve idare merkezi Paris'e taşınmıştır.

Türkiye, 1933 Nisan'ında İstanbul, Galata ve Haydarpaşa gümrüklerinin harçlarını rehin gösterip, Düyun-ı Umumiye'yle bir başka anlaşma daha imzaladı, İkinci Dünya Savaşı çıkınca 23 Ekim 1940'ta yayınladığı tebliğle Düyun-ı Umumiye İdaresi'ni bundan böyle tanımadığını duyurdu ama borçlarını ödemeye devam etti. Paris'teki merkez buna rağmen 1950'ye kadar faaliyette bulundu, o yıl İdare merkeziyle Türkiye arasında ibra belgeleri imzalandı ve Türk delegeler Düyun-ı Umumiye'nin arşivini imza merasiminden sonra imha ettiler. Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu'ndan kalan son borç taksidini[56] 1954'ün 25 Mayıs günü ödedi ama Düyun-ı Umumiye İdaresi Bulgaristan ve Yugoslavya'dan bütün alacakların tahsil edildiği 1960'a kadar varoldu. Tamamıyla feshedildiğinde, tam 79 yaşındaydı[57].

 

H. Osmanlı İmparatorluğu’nun Dış Borçlarının Genel Özellikleri

Osmanlı İmparatorluğu’nun dış piyasalara güven vererek nasıl borç para bulabildiğini şu nedenlerle açıklamak mümkündür[58]:

a. Osmanlı İmparatorluğu’nun müttefiki durumunda olan İngiltere ve Fransa hükümetleri, siyasal ve ekonomik çıkarları gereği olarak, mali çevreleri, Osmanlı tahvillerini satın almaları yönünde genellikle teşvik etmişlerdir.

b. Girişilen reformların imparatorluğun mali durumunu kısa sürede düzelteceği düşüncesi ve tahvil satışlarında aracılık eden mali kurumların itibarı, tasarruf sahipleri bakımından iyimser bir hava yaratmıştır.

c. İhraç fiyatlarının çok düşük oluşu nedeniyle Osmanlı tahvillerinin diğer plasman alanlarına göre oldukça yüksek kazanç sağlaması, tasarruf sahiplerini belli bir riske girmeye itmiştir.

d. Osmanlı dış borçlarında aracılık eden mali kurumlar satışa çıkardıkları borç tahvillerinden ve verdikleri avanslardan önemli karlar sağladıklarından dolayı, Osmanlı mali durumu hakkında olumlu yönde propaganda yapmışlardır.

Genel olarak yukarıda da değinildiği üzere Osmanlı İmparatorluğu aslında uygun olmayan koşullar altında, iç yetersizlikler nedeniyle dış borçlanmaya gitmek zorunda kalmıştır. Ancak, genel olarak konuyu özetlediğimizde şu noktalar üzerinde durmamız gerekir[59]:

1- Alınan borçların faizleri günün piyasalarına göre çok yüksektir.

2- Borçlanmada ele geçen miktar % 57 civarında olmasına rağmen borçlanılan kısım % 100’dür. Geriye kalan miktar, masraf veya komisyon olarak kesilmiştir.

3- Alınan borçlar için devlet gelirlerinden bir ya da bir kaçı karşılık olarak gösterilmiştir. Özellikle Duyun-u Umumiye İdaresi’nin kuruluşundan sonra gelirlerin bir kısmının bu idareye tahsis edilmesi sebebiyle devlet gelirlerinde büyük bir azalma olmuş ve bu durum devletin çökmesinde önemli bir rol oynamıştır.

4- Hemen bütün borç sözleşmelerinde ek sözleşmelerle borç veren ülkelere malî ve ekonomik ayrıcalıklar tanınmıştır.

5- Duyun-u Umumiye İdaresi’nin teşkili ile devlet gelirlerinin önemli bir kısmından vazgeçilmesi, devletin hem egemenlik hem de malî haklarından feragat etmesi sonucunu doğurmuştur.

6- Başlangıçta borç veren ülkelerin başında Fransa ve İngiltere gelirken Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı’ya borç veren ülkelerin başında Almanya yer almıştır.

7- Borcu borçla kapatma mantığı devletin sonunu getirmiş, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına ve tarih sahnesinden çekilmesine sebep olmuştur.

Osmanlı dönemi borçlanması ile ilgili belirtilmesi gereken en önemli husus ise alınan borçların kullanılış yeriyle ilgilidir. Borç alınan paranın sadece 1/6’sı demiryolu, rıhtım, tersane yapımı, Konya ovası sulama tesisleri gibi üretken alanlarda kullanılmıştır. Geriye kalan kısmı ise bütçe açıklarının kapatılması, savaş giderleri ve borç faizlerinin ödenmesi için harcanmıştır[60]. Böyle bir sonuç ise alınan borçların etkin bir şekilde kullanılmadığını vurgulamaktadır.

 

III. CUMHURİYETİ DÖNEMİ BORÇLANMASI VE ULUSLARARASI PARA  FONU (IMF) 

Türkiye Cumhuriyeti, 29 Ekim 1923 tarihinde kurulmuş bir devlettir. Genç bir devlet olmasıyla birlikte, 80 yıllık geçmişinde çeşitli ekonomik problemler ile karşı karşıya kalmıştır. Bu iktisadi problemlerin en önemlisi borçlanma konusunda yaşanmaktadır. Özellikle son dönem iktisadi krizlerin başlangıç noktasında borçlanma gelmektedir. Dolayısıyla borçlanmada önemli sorunlar yaşayan bir devletin de uluslar arası bir kuruluş ile anlaşmaya gitmesi olağandır. Bu kuruluş ise Uluslar arası Para Fonu’dur.

 

A. Türkiye Cumhuriyeti’nin Borçlanma Süreci

Türkiye Cumhuriyeti, 1933 yılına kadar hiç iç borçlanmaya gitmemiştir. Bununla birlikte, 1928-1933 arasında Anadolu Demiryolu, Mersin-Tarsus-Adana hattı, Haydarpaşa Limanı ve bunlar gibi tesislerin millileştirilmesi çalışmaları için dış kaynaklı borç alınmıştır. Ayrıca, 14.6.1930 tarihinde “İktisadi cihazlaşma” amacıyla ABD’den 10 milyon dolar  borç alınmıştır[61]. İlk iç borçlanmaya ise1933 yılındaki Fevzipaşa-Diyarbakır demiryolu inşaatının finansmanı için gidilmiştir.

1950’ye kadar dış ve iç borçlanmada aşırı sapmaların olduğunu belirtmek mümkün değildir. Bu dönemde 1946 yılındaki devalüasyon ile dış borçlarda yüksek bir artış ve 1949 yılında İngiliz hükümetinin sterlini devalüasyona tabi tutması sonucu dış borçlarımızda 203.6 milyon dolarlık bir azalış olmuştur. 1950- 1960 döneminde ise, iç borçlanmanın sebepleri bütçe açıklarının kapatılmasıdır. Aynı dönemde dış borçlanmaya ise dış ticaret açıklarının kapatılması ve bazı projeleri finansmanı amacıyla gidilmiştir. 1960-1970 arası dönemde ise planlı kalkınma döneminin başlaması dolayısıyla dış kredi ihtiyacı sürekli artmış, IMF ile bu dönem içinde kredi anlaşmaları yapılmış ve IMF denetimi ekonomi içinde süreklilik kazanmıştır. 1970-1980 döneminde ise artan kamu açıklarının finansmanı için borçlanmaya gidilmiştir. 1970 yılındaki %66 oranındaki devalüasyon sonucu dövizle ödenecek borçlar % 55 artmıştır. 1973 yılındaki global petrol krizi sonucu dış kaynaklı kaynak ihtiyacı artmış ve kısa vadeli dış kaynak sağlanabilmiştir[62].

1980 sonrası dönemde ise özellikle 1983-1987 yılları arasında dış borçlanmaya ağırlık verilmiştir. Ancak, özellikle 1990’lı yıllarda iç borçlanmanın hızlı bir şekilde artması, iç borç faiz oranlarını ve TL’nin değerini oldukça düşürmüş ve sonuçta ise 1994 Eylül, 2000 Kasım ve 2001 Şubat krizleri ortaya çıkmıştır. Tablo 3’e bakıldığında 1990 ve sonrası dönemde iç borçların artış hızının çok yüksek olduğu dikkati çekmektedir.

 

Yıllar

Dış Borç

(Milyon $) Yıl Sonu)

İç Borç

(Bin YTL) Yıl Sonu

Yıllar

Dış Borç

(Milyon $) Yıl Sonu)

İç Borç

(Bin YTL) Yıl Sonu

Yıllar

Dış Borç

(Milyon $) Yıl Sonu)

İç Borç

(Bin YTL) Yıl Sonu

1923

-

-

1952

294

2.1

1981

16 841

850

1924

-

-

1953

269

2.3

1982

17 619

1434

1925

-

-

1954

304

2,4

1983

18 385

3201

1926

-

-

1955

346

2.6

1984

20 659

4223

1927

-

-

1956

420

2.7

1985

25 476

6971

1928

-

-

1957

430

3,2

1986

32 101

10 519

1929

-

-

1958

426

3.6

1987

40 228

17 223

1930

-

-

1959

489

3,6

1988

40 722

28 463

1931

-

-

1960

558

4,3

1989

41 021

42 016

1932

46,5

-

1961

611

8,9

1990

44 000

55 300

1933

89,3

0,2

1962

732

10.1

1991

50 489

97 648

1934

182

0,22

1963

659

11,3

1992

55 592

194 237

1935

189

0,24

1964

856

11.8

1993

67 356

357 347

1936

197

0,25

1965

1434

12.5

1994

65 601

799 309

1937

163

0,3

1966

1597

15.9

1995

73 278

1 361 007

1938

146,4

0,35

1967

1710

18,2

1996

79 267

3 148 985

1939

162

0,4

1968

1883

20.5

1997

84 253

6 283 425

1940

252,8

0,5

1969

2052

22.6

1998

96 429

11 612 885

1941

264,2

0,72

1970

2297

24.9

1999

102 992

22 920 145

1942

273,2

0,96

1971

2467

29.5

2000

118 702

36 420 620

1943

276,9

1,03

1972

2567

33.0

2001

113 826

122 157 260

1944

302,1

1,08

1973

2914

38.5

2002

131 200

149 869 691

1945

277

1.1

1974

3150

43.0

2003

145.833

194.386.700

1946

268

1.1

1975

3250

66.0

2004

161.900

224.482.922

1947

257

1.0

1976

4037

97.0

2005

165.269*

244.782.000

1948

303

1.6

1977

4609

134

 

 

 

1949

249

1.4

1978

6291

179

 

 

 

1950

277

1.8

1979

14 234

415

 

 

 

1951

268

2.0

1980

16 227

529

 

 

 

 

 

 

Tablo 3: Türkiye’nin İç ve Dış Borçlanma Süreci

 

* Geçici

** İkinci Çeyrek

* 3.çeyrek itibariyle

Kaynak: http://www.ceterisparibus.net, http://ekutup.dpt.gov.tr , http://www.hazine.gov.tr, adresinden derlenmiştir. (Erişim: 30/03/2006)

B. Uluslar arası Para Fonu’nun Kuruluşu ve Borçlanma Koşulları

IMF Bretton-Woods Konferansı’na katılan 44 ülkeden 29’unun onaylaması sonucu, 27 Aralık 1945 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Merkezi Washington’da bulunan IMF, 1946 Mayıs ayında faaliyete geçmiştir. Fonun amaçları genel olarak uluslar arası parasal işbirliğini sağlamak, uluslar arası ticaretin genişlemesini sağlamak, kambiyo istikrarını teşvik etmek, kambiyo kısıtlamalarının kaldırılmasına yardımcı olmak, ödemeler bilançosundaki dengesizliklerin süresini kısaltmak ve derecesini azaltmaktır[63].

Bir ülkeye IMF tarafından “yeşil ışık” yakılabilmesi için, ilgili ülkenin IMF tarafından oluşturulan standart IMF paketini hazırlayacağı “niyet mektubu” kanalıyla Fon’a vermesi ve burada taahhüt ettiği politikaları IMF denetiminde uygulaması gerekmektedir. IMF tipi istikrar programlarının bazı temel özellikleri söz konusudur. Bunlar; para devaluasyonu, kamu harcamalarının azaltılması, kamu gelirlerinin arttırılması, sıkı para politikası, fiyat kontrolleri ve ticaretin liberalleştirilmesi gibi uygulamalardır. Standart bir IMF paketinde ise genel çizgileriyle şunlar yer almaktadır:

 - Dış açık veren ülke devalüasyon yapmalıdır.

 - Anti enflasyonist politikalar bağlamında devlet harcamaları kısılmalı, yüksek faiz oranları uygulanmalı, reel ücretler düşürülmeli ve fiyat kontrolleri kaldırılmalıdır.

 - İhracata dayalı büyüme stratejisi izlenmeli ve yabancı sermaye teşvik edilmelidir.

IMF tipi istikrar programlarının kısa dönemde ekonomide daraltıcı etkiler yaratması, benzer özellikler ve problemler nedeniyle krize giren ülkelerde tek tip istikrar programı uygulaması tartışmalara neden olmaktadır. Bu nedenlerle, her ülkenin kendi sosyal ve ekonomik özelliklerinin, tarihsel gelişiminin ve politik altyapısının incelenmesi ve buna göre program hazırlanması gerektiği gündeme gelmektedir[64].

 

C.         Türkiye Cumhuriyeti’nin IMF Süreci

IMF’in temel amacı, Bretton Woods Sistemi ile oluşturulmaya  çalışılan  daha  serbest,  dış  denkleşme  sorunlarının olmadığı, dış ödeme güçlüklerinin yaşanmadığı  ve  istikrarlı bir uluslararası  döviz  kuru sisteminin olduğu uluslararası ortamın oluşmasını sağlamak olmuştur.  Bretton Woods sisteminde ayarlanabilir sabit kur sistemi geçerliydi. Buna göre ülkeler paralarını  anahtar  para  konumundaki  ABD Dolarına  bağlayacaklardı. IMF bu sistemin uygulanmasında  ve  çıkabilecek  sorunların çözümlenmesinde kilit konumdaki bir kuruluştu. Buna göre eğer üye ülkelerden birinin ödemeler bilançosu açık verirse, bu ülke önce döviz rezervini kullanacak, daha sonra para ve maliye  politikası  ile  yurtiçindeki  toplam  harcamalarını kısacak ve gerekirse IMF’den kısa  süreli  kredi  kullanacaktır. Bütün  bunlara  rağmen dış denkleşme sorunu  giderilemezse  son  çare  olarak  devalüasyona  başvurulacaktır. Burada dikkat  edilirse  ödemeler  bilançosu  denkliğinin  sağlanması  temel hedeftir ve bunu  sağlarken en önemli araç olarak ihracatın  arttırılmasından  ziyade ithalatın  (toplam  harcamaların  kısılması  kanalıyla)  kısılmasına  ağırlık verilmiştir. II. Dünya Savaşı’nın  sonundan  1970’lerin  ortalarına kadar  olan dönemde gelişmekte olan ülkelerin izledikleri politikalar bu doğrultuda olmuştur ve ithal ikameci. büyüme stratejisi ön plana çıkmıştır. 

Kuruluşundan iki yıl sonra çıkartılan yasa ile 11 Nisan 1947 tarihinde üyesi olduğumuz Uluslararası Para Fon'unda grubumuzda ülkemizin yanı sıra Belçika, Avusturya, Macaristan, Lüksemburg ile Çek ve Slovak Cumhuriyetleri yer almaktadır.

Türkiye, IMF’den ilk krediyi 1947 Nisan ayında ilk kota olarak 43 milyon dolar olarak almıştır. Bunu takiben 1958 yılında IMF’in artan baskısı sonucu döviz alımlarında dolar başına ek 6,22TL vergi koyulmuştur. Böylece IMF’in zorlamasıyla %69 oranında devalüasyon gerçekleşmiştir. 1960 yılında dolar anlaşma ile 9TL’ye eşitlenmiştir. 1961 yılında IMF ile ilk Stand-by anlaşması yapılmıştır. Kabul edilen 21,5 SDR’den 16,5 milyon SDR kullanılmıştır. 1962 yılında yeni bir Stand-by anlaşması yapılarak 31 milyon SDR’lik miktardan 15 milyon SDR’si kullanılmıştır. 1963 yılında yeni bir Stand-by yapılarak 21,5 milyon SDR kullanılmıştır. Daha sonra sırasıyla kabul edilen ve çekilen miktarlar; 1964’de 21,5 milyon SDR-19 milyon SDR, 1965 21,5 milyon SDR-0, 1966 21,5 milyon SDR-21,5 milyon SDR, 1967 27 milyon SDR-27 milyon SDR, 1968 27 milyon SDR-27 milyon SDR, 1969 27 milyon SDR-10 milyon SDR olarak gerçekleşmiştir. 1970 yılının Ağustos ayında TL %40 oranında devalüe edilmiştir. Aynı ay ise tekrar bir Stand-by anlaşması yapılarak 90 milyonluk SDR kullanılmıştır. Bu tarihten başlayarak 1974 yılına kadar IMF ile olan ilişkilerde siyasi belirsizlikler nedeniyle kopukluk yaşanmıştır. 1974 yılında TL dolar karşısında %11 değer kazanmış ve 1975 ve 1977 yıllarında tekrar devalüasyonlar yapılmıştır. 1978 yılında IMF ile tekrar bir anlaşma yapılmış ve 90 milyon SDR kullanılmıştır. 1979 yılında yeni bir anlaşma yapılarak 230 milyon SDR kullanılmıştır. 1980, 1983 yıllarında da anlaşma yapılarak 1,302 milyon SDR kullanılmıştır[65].   IMF'nin kuruluşundan günümüze dek, Türkiye Fon kaynaklarından 2.674.1 milyon SDR tahsis edilmiştir. Bunun 2.575.5 milyon SDR'lik kısmı 1985 yılına kadar IMF ile yapılan on beş Stand-by anlaşması ile sağlanmıştır. Buradan da 2.041.9 milyon SDR tutarında kullanımı gerçekleşmiştir[66].

1985’den 1994 yılına kadar IMF ile Stand-by anlaşması yapılmamıştır. 1994 yılında yeni bir anlaşma yapılarak 590,2 milyon SDR kullanımı kabul edilmiş ve bu kredinin kullanımı kamusal alanda bazı reformların yapılmasına (performans kriterleri, KİT’lere bütçe dışı borçlanmanın sınırlanması vb.) bağlanmıştır. 1998 yılında “Yakın İzleme Anlaşması” yürürlüğe girmiş, 1999-Aralık’ta ise yeni bir Stand-by anlaşması (2,9 milyar SDR) yapılmıştır. Son olarak Kasım-2000 krizinin ardından IMF’e başvurularak 5,784 milyar SDR ek rezerv talebinde bulunulmuş ve sunulan programda ekonomik kıstaslar belirtilmiştir. IMF ise Aralık-2000 tarihinde Türkiye’nin kotasını 6 kat arttırarak 5,8 milyar SDR lik ek krediyi onaylamıştır[67].

Türkiye bugüne kadar toplam 18 Stand-by anlaşması yaptı. Son Stand-by anlaşmasından sonra IMF’ye dört kez niyet mektubu verildi. Bu mektuplarda neyin ne zaman yapılacağı taahhüt edildi. Örneğin 18.12.2000 tarihli niyet mektubunda hükümet;

·              Telekom’un %33,5’nun özelleştirme ihalesinin duyurusunun 14 Aralık 2000 tarihinde yapılacağı ve Mayıs 2001 tarihinde kazanan şirketin açıklanacağı,

·              THY’nin hissesinin %51’inin satışının Mart 2001 tarihine kadar tamamlanacağı,

·              Elektrik sektörünün yabancı sermayeye tümden açacak olan “Elektrik Piyasası Kanunu”nun, 14 Aralık 2000 tarihine kadar meclise sunulup, Ocak ayında bu yasanın çıkarılacağı,

·              Tekelin özelleştirilmesini sağlayacak yasanın Şubat ayında çıkarılacağı,

·              Kamu Bankalarının özelleştirme stratejilerinin Kasım 2000 ayına kadar oluşturulacağı

sözünü vermiştir[68].

Yürütülmekte olan ekonomik programın gözden geçirilmesine ilişkin olarak, 1 Ağustos 2003 tarihinde yapılan IMF İcra Direktörleri toplantısında, Türkiye’nin yaptığı kullanımları yeni bir plana göre ödeme kararı görüşülmüş ve uygun bulunmuştur[69].

 

Tablo 4: Türkiye’nin Uluslararası Para Fonu’na Geri Ödemeleri (milyar dolar)

 

2003

2004

2005

2006

2007

2008

2009

Erken Ödeme Planına Göre

2,6

9,7

10,1

3,6

1,8

0,8

0,0

Normal Ödeme Planına Göre

1,6

2,7

9,2

10,0

3,6

1,8

0,8

Yeni Ödeme Planına Göre

2,6

5,2

7,8

10,7

1,8

0,8

0,0

                     Kaynak: Hazine Müsteşarlığı, “Uluslararası Para Fonu’ndan Kullanılan Kredilerin Yeni Ödeme Planı”, Basın Duyurusu,  2  Ağustos 2003, (www.hazine.gov.tr.).

 

IV. DUYUN-U UMUMİYE VE IMF’NİN KARŞILAŞTIRILMASI

Duyun-u Umumiye ve IMF’in karşılaştırmasını yapmak bu çalışmanın temel başlangıç noktasıdır. İki farklı dönemin ve iki farklı mantığın karşılaştırılması bazı görüş ayrılıklarına yol açmaktadır dolayısıyla, bu iki idarenin uygulamalarının değerlendirilmesi konusunda farklı görüşler mevcuttur.

Aşağıda, buraya kadar üzerinde durulan hususlar çerçevesinde iki kurumun ortak yönleri ve farklılıkları belirtilmektedir. 

 

A. Duyun-u Umumiye ile IMF Arasındaki Benzerlikler

Osmanlı İmparatorluğu’nu, Duyun-u Umumiye sürecine götüren borçlanma, galata bankerlerinden başlayan bir süreçtir. Galata bankerleri dış piyasalardan yüksek faizle borçlanarak, Osmanlı İmparatorluğu’na daha yüksek faizle borç vermiştir. Ancak, katlanarak artan borç miktarını karşılayamayan bu bankerler, yerini yabancı sermayedarlara bırakmışlardır. Bu durum ise Duyun-u Umumiye’ye zemin hazırlamıştır. Son dönem Türkiye-IMF ilişkilerinde de buna benzer bir durum ortaya çıkmıştır. Son döneme kadar özellikle iç borçlanma ile kapatılmaya çalışılan bütçe açıkları, ekonomik krizler(2000 ve 2001) sonrası yerini tekrar IMF kredilerine bırakmıştır. IMF ise hükümeti bağlayıcı koşullar öne sürerek kredi vermeyi taahhüt etmiştir.

1862 yılında Mr Foster ve Lord Hobart tarafından hazırlanan “Türkiye’nin Mali Durumu Üzerine Rapor”’unda Osmanlı İmparatorluğu’nun kısa vadede dış borçlarını tümüyle ödeyebilmesi, uzun dönemde ise büyüme sağlayabilmesi için yapılması gereken mali ve idari reformlar ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Bu özelliği ile bu misyon, bugünlerde hem kısa dönemde borçlarla ilgilenen IMF’in hem de uzun dönem yatırımlarıyla ilgilenen Dünya Bankası misyonlarının 19. yüzyıldaki analogu niteliğindeydi[70]. Örneğin, IMF’in borç koşulları az gelişmiş ülkelere borç vermeden önce sunduğu ekonomik ön koşullardır. Duyun-u Umumiye sürecine zemin hazırlayan bu ve benzeri raporlar ile IMF koşulları benzerdir.

IMF’in kredi politikası şartlılık esasına dayandığından, fondan borçlanmak isteyen bir ülke, dış ödemeler dengesini sağlamaya yönelik ekonomik ve mali politikaları gösteren bir istikrar programı hazırlayarak Fon’a sunmak ve onunla anlaşmak durumundadır. Hazırlanan önlemler paketinin IMF tarafından onaylanması hem bu kuruluştan, hem de öteki kuruluşlardan ve özel ticari bankalardan yapılacak borçlanma için büyük önem taşımaktadır[71]. Eğer dış borçlanma koşulları kapanmış ve çok borçlu bir ülke ise, IMF koşullarını kabullenmekten başka yapacak başka bir alternatifi yoktur. Buna benzer olarak, Osmanlı İmparatorluğu, çok borçlu ve dış borçlanma imkanları kalmadığı için Duyun-u Umumiye İdaresi’nin oluşumuna izin vermiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun Duyun-u Umumiye’nin Osmanlı mali yapısında etkin rol almasına ekonomik çıkarları doğrultusunda engel olmamıştır.

150 yıl öncesi Osmanlı İmparatorluğu borçlandığı Batılı ülkelerle pazarlık masasına oturuyor, ancak masadan, alacaklıların kendi çıkarlarına yönelik kararlarını kabul etmiş olarak kalkıyordu. Yani sözde pazarlık, alacaklı ülkelerin dayatmalarının kabulüyle son buluyordu. Osmanlı İmparatorluğu ekonomik yönden yarı bağımlı hale geldiği için çökme aşamasına gelmişti. Gümrük duvarlarının kaldırılması, kapitülasyonlar, yabancıların dikte ettiği yol haritaları, Osmanlı'yı, yuvarlanacağı büyük uçurumun kıyısına sürüklemişti. Binlerce atölye kapanmış, onbinlerce insan işsiz kalmış, kendi kendine yetebilen Osmanlı, tarım ürünlerinde dış tekellerin insafına bırakılmış, madenlerin imtiyaz ve işletme hakları yabancı şirketlere verilmişti. İç ve Dış borçlar bütçe imkanlarıyla çevrilemediği için Düyun-i Umumiye kurulmuştu. Bütçenin imkanları Düyun-u Umumiye idaresine terk edilmişti. Osmanlı'nın yabancı alacaklıları tarafından kurulan Düyun-u Umumiye, yani borç idaresi, ülke gelirlerinin ne yapılacağı, ekonominin nasıl yönetileceğine karar veriyordu[72]. Günümüzde benzer durum Türkiye-IMF ilişkilerinde de mevcuttur.

 

B. Duyun-u Umumiye ile IMF Arasındaki Farklılıklar

Duyun-u Umumiye ve IMF’in kuruluş amaçları ve statüleri farklıdır. Duyun-u Umumiye bir özel şirket olarak kurulmuş, sadece Osmanlı İmparatorluğu’ndan alacaklı ülkelerin tahsilatlarının düzenli yapılmasını amaçlamıştır. Bu idarenin amacı kendisine tahsis edilen belirli gelir türlerinin düzenli olarak tahsil edilmesi ve alacaklı ülkelerin borçlarının ödenmesidir. Bu idarenin Osmanlı hükümetine karşı sorumluluğu söz konusu olup, kuruluşunda Osmanlı iktidarına rapor vereceği esasa bağlanmıştır. Teorik olarak bu idare aslında özel bir vergi toplama şirketi olarak ifade edilebilir. Toplanan bu gelirlerin belirli bir payının Osmanlı maliyesine aktarılması karara bağlanmıştır. Dolayısıyla, bu idare aslında sorumluluğu sadece mali anlamda kaynakları tahsil etmek olan  bir özel şirkettir. Bu şirket gerçekte siyasi bir amaçla kurulmamıştır. Bu idare, Osmanlı İmparatorluğu’ndan alacaklı bazı ülkelere ödemelerin istikrarlı yapılabilmesi amacıyla kurulmuş olup, tüm dünyayı ilgilendiren ortak bir amaç gözetmemiştir.

IMF ise bir uluslar-üstü örgüt şeklinde kurulmuş ve dünyada finans hareketlerinin düzenlenmesini amaçlamıştır. IMF’in kuruluşunda birçok ülkenin kurucu üyeliği söz konusudur. Bu ülkeler IMF’e belirli miktarlarda katılımda bulunmuş ve bu fonun kaynakları oluşturulmuştur. Bu kaynaklar ile finansal krize düşebilecek ülkelere kaynak aktarımında bulunma, fonun amacı olmaktadır. Fon ile kredi anlaşması yapan herhangi bir ülke, fonun koşullarına uymak durumundadır. Böyle bir durumda ise devletin fonun denetimi altında olduğunu ifade etmek gerekmektedir. Bu fonun kuruluş amacı iktisadi olmakla birlikte, siyasi bir kimliği söz konusudur. Bu noktada ise fonun uluslar-üstü bir kuruluş olduğunu, ve ilişkili olduğu devletler üzerinde sürekli kontrolün olduğunu belirtmek gerekir. Fon, herhangi bir devlete bağlı olarak kurulmamıştır. Herhangi bir devletin çıkarlarının korunmasını amaçlamamıştır. Bu fonun kuruluş amacı globaldir ve tüm dünyayı ilgilendiren iktisadi hedefler doğrultusunda hareket etmektedir. Sonuç olarak, IMF ve Duyun-u Umumiye’nin kuruluş amaçlarının, örgüt yapılarının farklı olduğunu belirtmek mümkündür.

 

SONUÇ

Osmanlı İmparatorluğu tarih sahnesinde kaldığı yüzyıllar boyunca çeşitli ekonomik ve siyasi politikalar uygulamıştır. Bazı dönemlerde bu politikalardan başarılı sonuçlar alınmakla birlikte, özellikle imparatorluğun son dönemlerinde uygulanan politikaların başarılı olduğunu söylemek mümkün değildir. Çalışma itibariyle özellikle son dönem politikaların analizi yapılmakla birlikte, bu sürece getiren uygulamaların başlangıcı daha önceki dönemlere rastlamaktadır. Dış borçlanma da temelleri çalışmada incelenen dönemden çok daha eski bir iktisadi süreçtir. Ancak, Osmanlı İmparatorluğu’nu dış borçlanma sürecine getiren nedenler ve buna ilave olarak yanlış dış borçlanma süreci iktisadi ve mali krizleri bir çığ gibi arttırmış ve İmparatorluğu Duyun’u Umumiye İdaresi ile yüzyüze bırakmıştır. Bu idare mali yönden imparatorluğa bazı önemli faydalar sağlamakla birlikte, birçok soruna da neden olmuştur. Bu sorunların en önemlisi teorik olarak siyasi amaçla kurulmamakla birlikte, bu idarenin siyasi bir çerçeveye bürünmesidir. Bu şekilde bazı devletler imparatorluk içinde siyasi etkinliğini arttırabilmiş ve kendi çıkarları doğrultusunda kararlar alınmasına etken olmuşlardır. Etkinliğini gittikçe arttıran bu idare Osmanlı Maliye Nezareti ve hatta ondan daha fazla mali alana yayılmış ve mali kaynak elde edebilmiştir. Ancak, elde ettiği bu mali kaynakları kuruluş sözleşmesindeki hükümlere aykırı bir şekilde bağlantılı olduğu devletlerin direktifleri konusunda kullanabilmiştir. Böyle bir durum ise Osmanlı İmparatorluğu gibi mali anlamda yetersiz kaynağa sahip bir devlet için oldukça önemli sorunlar doğurabilmiş ve bazı devletlerin politikalarını kabul etmesine etken olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti ise borçlanma konusunda uzun bir dönem bilinçli hareket etmeye çalışmış ancak, yönetim ve mali alanda yaşanan birçok yanlış uygulamalar ile borçlanma konusunda açmazlara girmiştir. Borçlanma ciddi bir konu olmakla birlikte, borçlanma ile elde edilen kaynaklar bilinçsiz bir şekilde kullanılarak israf edilmiştir. Borçların vadeleri geldiğinde ise tekrar borçlanarak bir ödeme uygulamasına gidilmek durumunda kalınmıştır. Böyle bir refinansman uygulamasının ise nihai olarak ülkeyi bir kısır döngü içine sokacağı kesindir. Bu nedenledir ki ülkemiz ciddi iktisadi krizler ile karşı karşıya kalmış ve bu krizlerin topluma faturası ağır olmuştur. İşte bu noktada Türkiye ve IMF ilişkilerinin boyutu büyük önem arz etmektedir. IMF ile bugüne kadar birçok anlaşma yapılmış, hükümet programları ile uygun düşmeyebilen birçok taahhütler bu kuruma verilmiştir. İktidardaki partilerin programları ve siyasi mantelitesi ile paralel olmayabilecek bazı koşullar ülkemizde uygulamaya konulmuştur. İlişkili olduğu tüm ülkelerle aynı koşulları ülkemize de sunmakla birlikte, bazı konularda yönetim ile farklı düşünebilmektedirler. Bu durumda ise koşullu krediler olmasından dolayı, bu koşulların yerine getirilmesi halinde kredilerin kullandırılabileceğini ifade etmektedirler. Aslında sorun yaratabilecek konulardan  biri ise bu koşulların içeriğidir. IMF koşulların ciddi sosyal sorunlar yarattığı konusunda IMF programları ciddi biçimde eleştirilmektedir. Bazı dönem iktidar partileri IMF programlarındaki koşullar konusunda ciddi eleştiriler getirmekle birlikte, IMF kredilerine olan gereksinim sonucu bu kurum ile paralel hareket etme durumunda kalmışlardır. Böyle bir durum ise yönetim kademesi için siyasi karar alabilme yetisinin sınırlandırılması gibi ciddi bir sonucu ortaya çıkarmaktadır.

Genel olarak, IMF ve Duyun-u Umumiye’nin  benzer ve farklı yönleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Aslında iki farklı dönem ve iki farklı organizasyon incelemesi yapılmış, ancak bu iki organizasyonun uygulamalarında bazı paralellikler olduğu kanısına varılmıştır. Gerek IMF gerekse de Duyun-u Umumiye faaliyette bulundukları dönemler içinde siyasal gücün etkileri yoğun olan kararlar almasında önemli unsurlar olmuşlardır.

 

KAYNAKÇA

AÇBA, Sait;      Devlet Borçlanması, Adım Yayıncılık, Ankara, 1991.

ÇAMUROĞLU, Reha;                “Kırım Savaşı’na Girdik, İngiliz Liralarını Kaptık”, 12 Ekim 2003 Tarihli Vatan Gazetesi.

ÇİÇEK,  Halit; “Osmanlı İmparatorluğu’nda Mali Bunalım”, Selçuk Ünv. SBE Dergisi, Yıl:2000, Sayı:6.

EKER,  Aytaç, Metin Meriç; Devlet Borçları, Gözden Geçirilmiş ve Yenilenmiş Üçüncü Baskı, İzmir, 2000.

ERYILMAZ, Bilal; Tanzimat ve Yönetimde Modernleşme, İşaret Yayınları:54, Bilimsel Araştırma Dizisi:16, İstanbul, 1991.

FALAY, Nihat; Maliye Tarihi-Ders Notları, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1983.

GİRAY, Filiz; Maliye Tarihi, Ezgi Kitabevi, Bursa, 2001.

GÜRAN, Nevzat - İsmail AKTÜRK; Uluslararası İktisadi Kuruluşlar, Beşinci Baskı, Isparta, 2001.

HALICI, Ali Galip Özgül; Maliye Tarihi, Ege Üniversitesi iktisat fakültesi Teksir Yayınları No:40, İzmir, 1980

Hazine Müsteşarlığı, “Uluslararası Para Fonu’ndan Kullanılan Kredilerin Yeni Ödeme Planı”, Basın Duyurusu, 2 Ağustos 2003, (www.hazine.gov.tr.).

KARLUK, Rıdvan;          Türkiye Ekonomisi, 5. Baskı, İstanbul, 1997.

KIRAY, Emine; Osmanlı’da Ekonomik Yapı ve Dış Borçlar, İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1995.

KOÇU, Reşad Ekrem; Osmanlı Padişahları, Doğan Yayıncılık, İstanbul, Ağustos 2002, s.539.

KÜÇÜKKALAY,  A. Mesud; Avrupa ve Osmanlı Devleti, Çizgi Kitabevi, Konya, 2001.

KUNT, Metin ve Sina Akşin, Suraiya Faroqhi, ve diğ.;                  Türkiye Tarihi:3 Osmanlı Devleti 1600-1908, Cem Yayınevi, Umut Matbaacılık, İstanbul, 1997.

ÖZTUNA, Yılmaz; Osmanlı Devleti Tarihi-Birinci Cilt, Faisal Finans Kurumu Yayını, İstanbul, 1986.

PAKALIN, Mehmet Zeki; Maliye Teşkilatı Tarihi(1442-1930), Maliye Bakanlığı Tetkik Kurulu Yayını No:1977-180/IV, Ankara, 1977.

PALMER, Alan; Osmanlı İmparatorluğu, Son Üç Yüzyıl, Bir Çöküşün Yeni Tarihi, (Çev:Belkıs Çorakçı Dişbudak), Sabah Kitapları, Gençlik Yayınları AŞ, İstanbul, 1995.

PARASIZ, İlker; Enflasyon-Kriz-Ayarlamalar, Ezgi Kitabevi, Bursa, 2001.

ŞAHİNKAYA, Serdar; “XIX. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nun İktisadi Yapısı: Sanayileşme ve Bankacılık Özelinde Değinmeler”, Mülkiye, Cilt:XXIII, sayı:218.

TABAKOĞLU, Ahmet; Türk İktisat Tarihi, Dergah Yayınları, İstanbul, 1997.

TURHAN, İbrahim – Lokman Gündüz; Türkiye-IMF İlişkilerinin Kronolojisi, MÜSİAD, Cep Kitapları-14, İstanbul, 2003,

TEKİR, Sabri;    Düyun-ı Umumiye İdaresi ve Bu İdareye terk edilen Gelirler (Rüsum-ı Site), Arkadaş Matbaacılık, İzmir, 1987.

ULUSOY,  Ahmet; Devlet Borçlanması, Derya Kitabevi, Trabzon, 2001.

VALEY, A. Du; Türkiye Maliye Tarihi, Maliye Bakanlığı Tetkik Kurulu Neşriyatı No:178-1978, Damga Matbaası, 1978.

VERCAN, Nezih; Osmanlı Maliyesi Hakkında İngiliz Raporları(1861-1892), Maliye Bakanlığı APPK Başkanlığı Yayın No:2000/355.

YAŞA, Memduh; Devlet Borçları, 3. Baskı, İstanbul, 1981.

YERASİMOS, Stefanos; Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye-2. Tazminat’tan 1. Dünya savaşı’na, Belge Yayınları, İstanbul, 2001.

 

Internet Adresleri

http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2002/10/14/yazidizi/yazidizi2.html.

http://ekutup.dpt.gov.tr/kuresell/oik440.pdf.

http://www.antimai.org.

http://www.turkiyevesiyaset.com/sayi8/0811.htm.

http://www.hilafet.com/dergi/H110-119/H115/03_Dis_borclanma.htm

http://www.ozbelgeler.com/sayfa10/bilinen_osmanli.htm

http://www.urunlu.com/konukyazarlar/karakoyunlu.htm

http://www.liberal-dt.org.tr/dergiler/ldsayi14/1414.htm

http://derinanadolu.tripod.com/01-04-12-duyun2.htm.

http://arsiv.hurriyetim.com.tr/hur/turk/00/01/16/dizi/01diz.htm .

http://www.dallog.com/osmanli/osmanli5.htm.

http://www.comu.edu.tr/inkilap_tarihi/ikincidonem/chapter10/section3/

http://www.urunlu.com/konukyazarlar/karakoyunlu.htm

http://www.obarsiv.com/ob-tarih.html

http://www.obarsiv.com/ob-tarih.html

http://www.cetrrisparibus.net

http://ekutup.dpt.gov.tr

 



[1] Osmanlı İmparatorluğu’nun genellikle boş olan hazineyi doldurmak için başvurduğu önemli yollardan biridir.(A. Du VALEY; Türkiye Maliye Tarihi, Maliye Bakanlığı Tetkik Kurulu Neşriyatı No:178-1978, Damga Matbaası, 1978, s.29).

[2] Tanzimat Fermanı’nın ilgili maddesinde: “Bütün memurların bugünkü gibi yeteri kadar maaşı olacak, eğer henüz olmayanları varsa, onlara da verileceğinden, şeriatça yasaklanan ve memleketin perişanlığının baş sebebi olan çirkin rüşvet maddesinin bundan sonra meydana gelmemesi için de sağlam bir kanunla düzenlenmesine bakılsın” denilmektedir. Bu amaçla 3 Mayıs 1840 tarihinde Ceza Kanunu çıkarılmıştır (Bilal ERYILMAZ; Tanzimat ve Yönetimde Modernleşme, İşaret Yayınları:54, Bilimsel Araştırma Dizisi:16, İstanbul, 1991, s.114-115).

[3] 1839’da yayınlanan The Present State Of Turkish Empire (Türk İmparatorluğu’nun Günümüzdeki Durumu) adlı bir kitapta, Mareşal Marmont, son derece ticarileşmiş İzmir bölgesindeki mültezimlerden birçoğunun köylülerin yıllık ürünlerinin onda birini değil, altıda birini, hatta beşte birini istediklerine dikkat çekmekte ve şöyle yazmaktadır: “Aynı baskı tüm paşalıklarda (eyaletler) sürmektedir, çünkü her paşa (vali) kendisine bağlı köylülerden kendisi için çıkarabileceğinin en fazlasını almakta… ve toplanan verginin dörtte biri bile Sultan’ın hazinesine ulaşamamaktadır” (Emine KIRAY; Osmanlı’da Ekonomik Yapı ve Dış Borçlar, İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1995, s.81).

[4] Memduh YAŞA; Devlet Borçları, 3. Baskı, İstanbul, 1981, s.60.

[5] Bu anlaşma hükümlerince ithal malların Osmanlı devleti sınırları dahilinde naklinde hiç vergi verilmeyeceğini hükme bağlamıştır. Anlaşmanın en önemli yönü “yed-i vahit” sisteminin kaldırılmasıydı. Bu sistem iç ve dış ticarette konu olan hububat, kahve ve diğer bazı malların alım satımlarının bir ruhsat bedeli karşılığında belli kişilerin tekeline bırakılmasıdır. Bu sistem Osmanlı maliyesinin çok önemli gelir kaynaklarından biriydi. Diğer yandan bu anlaşma, Osmanlı hazinesinin gelir kaybına, hammaddelerin çok ucuz olarak dışarıya akışına ve henüz gelişmemiş sanayinin tamamen çökmesine ve ticaret sektörünün yabancılar hakimiyetine geçmesine neden olmuştur (Sait AÇBA; Devlet Borçlanması, Adım Yayıncılık, Ankara, 1991, s.92-93.).

[6] Halit ÇİÇEK; “Osmanlı İmparatorluğu’nda Mali Bunalım”, Selçuk Ünv. SBE Dergisi, Yıl:2000, sayı:6, s.69.

[7] http://www.comu.edu.tr/inkilap_tarihi/ikincidonem/chapter10/section3/

[8] Rıdvan KARLUK; Türkiye Ekonomisi, 5. Baskı, İstanbul, 1997, s.138.

[9] A. Mesud KÜÇÜKKALAY; Avrupa ve Osmanlı Devleti, Çizgi Kitabevi, Konya, 2001, s.29-313.

[10] Sabri TEKİR; Düyun-ı Umumiye İdaresi ve Bu İdareye Terk Edilen Gelirler (Rüsum-ı Site), Arkadaş Matbaacılık, İzmir, 1987, s.10.

[11] Serdar ŞAHİNKAYA; “XIX. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nun İktisadi Yapısı: Sanayileşme ve Bankacılık Özelinde Değinmeler”, Mülkiye, Cilt:XXIII, sayı:218, s.94.

[12] Osmanlı İmparatorluğu’nun iki yetkilisi tarafından ilk dış istikraz önerisi I. Abdülhamit döneminde (1774-1789) divanda sunulmuştur. Ancak, bu fikir reddedilmiştir. (VALEY; a.g.e., s.78).

[13] Bankerler, dış kaynaklardan faizle aldıkları kredileri yüksek faizle kısa vadeli olarak imparatorluğa vermişler ve büyük servet sahibi olmuşlardır.

[14] Sultan; Mısır, Boğdan, Sırbistan ve Eflak vergi gelirlerini garanti gösterilip, 10 yıllık vadeli borçlanmayı öngörmüştü. Ancak, Paris’e gönderdiği temsilciler, %6 faizli ve %2 komisyon ödemeli, 23 yıl vadeli 50 milyon franklık (2 milyon sterlin) bir borç sözleşmesi imzaladılar. Teminat gösterilmemişti ve borç verenler 11 milyon frankı hemen ödemişlerdi. Koşulları öğrenen Sultan sözleşmeyi tek taraflı feshetmiştir (KIRAY;a.g.e., s.29).

[15] http://www.urunlu.com/konukyazarlar/karakoyunlu.htm

[16] http://www.obarsiv.com/ob-tarih.html

[17] http://www.obarsiv.com/ob-tarih.html.

[18] Bu dönemde yapılan Dolmabahçe Sarayı’nı yapmanın ve bakımıyla uğraşmanın giderleri yıllık 2 milyon sterlin (2.2 milyon TL)’i bulmaktaydı. Abdülmecid ve Abdulaziz’in bu ve benzeri müsrifliklerini protesto eden dönemin sadrazamları görevlerinden istifa etmişlerdir. 1854 yılındaki Ali Paşa ve Mehmet Fuat’ın dış kaynaklardan almayı başardıkları 3 milyon sterlinlik borcun büyük kısmı, Sultanın bu giderleri için kullanılmıştır (Alan PALMER; Osmanlı İmparatorluğu, Son Üç Yüzyıl, Bir Çöküşün Yeni Tarihi, (Çev:Belkıs Çorakçı Dişbudak), Sabah Kitapları, Gençlik Yayınları AŞ, İstanbul, 1995, s.209.).

[19] Rus Çarı Nikola 1853 yılında İngiliz elçisiyle yaptığı bir görüşmede Osmanlı İmparatorluğu’nun hasta adam olduğunu, mirasının gürültüsüzce paylaşılması için tedbir almanın yararlı olacağını belirtmiştir. (Metin KUNT ve diğerleri; Türkiye Tarihi:3 Osmanlı Devleti 1600-1908, Cem Yayınevi, Umut Matbaacılık, İstanbul, 1997, s.130-131.). 

[20] Dolaşımdaki paranın hızlı değer kaybının tehlikeli etkileri vardır. Mal fiyatlarını ve sabit emek değerini, kağıt parayla ödenen borçların değerlerini etkilemekte, tüm ticari işlemlerde büyük bir belirsizlik ve riske yol açmakta, hükümetin dış ülkeler ya da vilayetlerden, altın ya da metal para karşılığı olmak durumunda olduğu tüm tüketim mallarının bedelini muazzam bir biçimde yükseltmekte, tüm toplumsal sınıflarda hoşnutsuzluğa yol açmakta, kamu harcamalarını çok fazla arttırmakta ve hükümet, tüm alışverişlere müdahale etmek gibi haksız ve beyhude bir düzenleme girişiminde bulunmaktadır (Nezih VERCAN; Osmanlı Maliyesi Hakkında İngiliz Raporları(1861-1892), Maliye Bakanlığı APPK Başkanlığı Yayın No:2000/355, s.67).

[21] 1854 yılındaki borçlanmaya İngiliz hükümeti garantör olmuştur. Prospektüste şöyle denilmekteydi: ”Altında imzası bulunan (banka), Majesteleri’nin dışişleri bakanı Lord Clarendon’un kendilerine yetki verdiğini açıklamaktan ve bu borç sözleşmesinin İngiliz Hükümeti’nin bilgisi dahilinde imzalandığını belirtmekten onur duyar;… ve Lord Clarendon, Türk Hükümeti’nin üstlendiği yükümlülüğü iyi niyetle yerine getireceğine güven duymaktadır.” (KIRAY;a.g.e., s.92).

[22] ŞAHİNKAYA;a.g.m., s.97.

 

[23] KIRAY; a.g.e., s.98-120.

[24] Abdulaziz döneminde sadrazam olan Fuat Paşa’nın saraylarda, konaklarda altın ve gümüş eşyanın kullanımını yasak etmek ve herkesin elinde bulunan altın ve gümüş kapları toplayıp sikke kestirmek tedbiri ile ilgili olarak padişah Abdulaziz’in tepkisi üzerine söyledikleri oldukça ilginçtir: “Efendimiz varisi saltanatsınız, lakin borca batmış Türkiye’ye varis oldunuz!.” (Reşad Ekrem KOÇU; Osmanlı Padişahları, Doğan Yayıncılık, İstanbul, Ağustos 2002, s.539.). Aynı dönemde Sadrazam Fuat paşa, maliyeyi düzene sokmak için 1861-1862 yılı için bir bütçe taslağı yapmıştır. Esas bütçe ise ertesi yıl yapılmıştır. Bu bütçede iç ve dış borç ödemeleri bütçenin yaklaşık %24’ünü oluştururken, yatırımlar %0.3 ve Saray %8.5 pay almaktaydı. (KUNT ve diğerleri; a.g.e., s.138-139.). 

[25] http://derinanadolu.tripod.com/01-04-12-duyun2.htm.

 

[26] http://derinanadolu.tripod.com/01-04-12-duyun2.htm.

[27] 1975 yılı bütçe açığı 5 milyon TL’dir. Bu durumda borçların ödenmesini sağlamak mümkün olmamaktadır. Bu durumda yeni borçlanma yapmak da borç miktarını gittikçe arttırmaktadır. Bu durumda Osmanlı İmparatorluğu bütün iç ve dış borçlarının faiz ve itfa bedellerini, tek taraflı olarak, beş yıl için yarı yarıya indirip bütçesini denkleştirirken, diğer yandan gelirlerinin büyük bir kısmını, Osmanlı borçlarına ait alacak senetlerinin hamilleri olan banka sendikalarına bırakmaya hazır olduğunu açıklar. Böylece de gelecekteki Duyun-u Umumiye idaresinin temelleri de hazırlanmıştır (Stefanos YERASİMOS; Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye-2. Tazminat’tan 1. Dünya Savaşı’na, Belge Yayınları, İstanbul, 2001, s.215-216.).

[28] Bu kararların ertesi günü Osmanlı tahvillerinin değeri %50 düştü. Muharrem Kararnamesi’nin yayınlanması için Rusya’nın İstanbul büyükelçisinden teşvik alan Sadrazam Mahmud Nedim Paşa, elindeki tahvilleri birgün önce satarak büyük kar sağlamıştır. Ancak, Sultan Abdulaziz böyle bir şeyi kabul etmemesinden dolayı, 3 milyon altın zarara uğradı (Yılmaz ÖZTUNA; Osmanlı Devleti Tarihi-Birinci Cilt, Faisal Finans Kurumu Yayını, İstanbul, 1986, s.541).

[29] 1875-1976’da Osmanlı İmparatorluğu’nun moratoryum ilanı ile birlikte, bu süre içinde ne kadar küreselleşmeye ayak uydurduğunun iyi bir göstergesi, dışarıdaki oluşan krizlere olan tepkisi idi. 1873’de Viyana borsasındaki mali panik bütün Avrupa ve New York borsalarını sarsmış ve bu bunalım 6 yıl sürmüştür. Osmanlı’nın ilan ettiği moratoryum bu krizin yayılma dönemine denk gelmiştir (ÇİÇEK;a.g.m., s.73). 

[30] http://derinanadolu.tripod.com/01-04-12-duyun2.htm.

[31] Balkan devlerinin Osmanlı borçlarına şu miktarlarda iştirak etmişlerdir: Bulgaristan - 9.898.662 Osmanlı lirası, Sırbistan - 2.107.457 Osmanlı Lirası, Yunanistan - 2.130.870 Osmanlı Lirası, Karadağ-98.986 Osmanlı Lirası. Ancak. Bu ülkelerden gerekli tahsilatlar yapılamamıştı. Bulgaristan’ın ödemesi gereken vergiler, Rusya’nın desteği ile ödenmedi. Diğer gelirlerde ülkelerin keyfi davranışları sonucu yeterince tahsil edilemedi (Mehmet Zeki PAKALIN; Maliye Teşkilatı Tarihi(1442-1930), Maliye Bakanlığı Tetkik Kurulu Yayını No:1977-180/IV, Ankara, 1977, s.8).

[32] Kont şöyle demiştir: “Osmanlı İmparatorluğu’nda ödenen vergilerin sadece 1/3’ü hazineye girmektedir. İyi bir mali idare ile vergiler tam olarak toplanabilir.“ (VERCAN; a.g.e., s.183).

[33] TEKİR; a.g.e., s.20.

[34] http://derinanadolu.tripod.com/01-04-12-duyun2.htm.

[35] http://derinanadolu.tripod.com/01-04-12-duyun2.htm.

[36] Düyun-ı Umumiye Meclisi bir Fransız, bir Alman, bir Avusturyalı, bir İtalyan, bir Türk, İngiltere'yle Hollanda'yı ortaklaşa temsil eden bir İngiliz ve önde gelen alacaklılar adına da bir başka üye olmak üzere yedi kişiden oluşur. İngiliz üyeyi İngiltere Bankası'nın müdürü tayin eder; Fransız, Alman ve Avusturyalı üyeler Paris, Berlin ve Viyana'daki banka sendikaları tarafından seçilir, İtalyan üye ise Roma Ticaret Odası'nca açıklanır. Türk üyenin belirlenmesi için İstanbul Belediye Başkanı hisse senetleri sahiplerini toplantıya çağıracak ve üye bu toplantıda seçilecektir. Alacaklıların temsilcisini Osmanlı Bankası seçer. Seçilen üyeler, üyelik sıfatını isimlerinin Türk Hükümeti'ne bildirilmesinden sonra kazanırlar. Görev süresi beş senedir ve süresi biten üye yeniden seçilme hakkına sahiptir. Yabancı ülkelerden gelen üyelere yıllık 2 bin, İstanbul'da oturan üyelere ise 1200 sterlin ödenir. Hisse senedi sahiplerinin temsilcisine aylık veya yıllık ödeme yerine 500 sterlin huzur hakkı verilir. Her üye bir oya sahiptir ve kararlar çoğunlukla alınır. Başkanlık makamı beşer senelik dönüşümler halinde İngiliz ve Fransız üyelere aittir. Düyun-u Umumiye Meclisi kendisine ayrılan gelirleri toplar, idare eder, masrafların ayrılmasından sonra kalan parayla borç taksitlerini öder. Geriye birşey kalması halinde bu miktar Türk Hükümeti'ne verilir. Türk Hükümeti Düyun-ı Umumiye İdaresi’ni bir komiser ve müfettişler vasıtasıyla kontrol edebilir. Komiserin oy hakkı yoktur, ancak sadece danışma mahiyetinde oy kullanabilir. Müfettişlerin maaşını Türk hükümeti ödeyecektir. Taraflar arasında anlaşmazlık çıkması halinde konu dört ayrı hakeme gönderilir. Tahkim heyetinin kararı kesindir ve itiraz edilemez  (http://arsiv.hurriyetim.com.tr/hur/turk/00/01/16/dizi/01diz.htm ).

[37] http://derinanadolu.tripod.com/01-04-12-duyun2.htm.

[38] Mehmet Zeki PAKALIN; Maliye Teşkilatı Tarihi (1442-1930), Maliye Bakanlığı Tetkik Kurulu Yayını No:1977-180/IV, Ankara, 1977, s.7.

[39] VERCAN; a.g.e., s.167.

[40] http://www.urunlu.com/konukyazarlar/karakoyunlu.htm

[41] Reji Şirketi, Viyana Kredinsalt, Bleichröader ve Bank-ı Osmani-i Şahane (Osmanlı Bankası) sermaye grupları tarafından finanse ediliyordu. Zaten Reji Şirketi, Osmanlı Bankası ve Duyun-u Umumiye ile birlikte bir yabancı sermaye bütününü oluşturuyordu. (Nihat FALAY; Maliye Tarihi-Ders Notları, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1983, s.83).

[42] http://www.liberal-dt.org.tr/dergiler/ldsayi14/1414.htm.

[43] Ahmet TABAKOĞLU; Türk İktisat Tarihi, Dergah Yayınları, İstanbul, 1997, s.185.

[44] http://derinanadolu.tripod.com/01-04-12-duyun2.htm.

[45] Stefanos YERASİMOS; Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye-2. Tazminat’tan 1. Dünya Savaşı’na, Belge Yayınları, İstanbul, 2001, s.356.

[46] http://derinanadolu.tripod.com/01-04-12-duyun2.htm

[47] http://www.urunlu.com/konukyazarlar/karakoyunlu.htm

 

[48] http://www.comu.edu.tr/inkilap_tarihi/ikincidonem/chapter10/section3/

[49] Bazı görüşlere göre; bu idare olmasaydı, böyle bir demiryolu şebekesi kurmak mümkün değildi.(VALEY; a.g.e., s.360).

[50] TABAKOĞLU; a.g.e., s.184-185.

[51] http://www.ozbelgeler.com/sayfa10/bilinen_osmanli.htm

[52] Filiz GİRAY; Maliye Tarihi, Ezgi Kitabevi, Bursa, 2001, s.176.

[53] 1914 yılına gelindiğinde Duyun-u Umumiye’nin yönettiği toplam gelirler, 1881 yılının iki katına çıkmıştır(YERASİMOS; a.g.e., s.365).

[54] http://derinanadolu.tripod.com/01-04-12-duyun2.htm

[55] Aytaç EKER - Metin Meriç; Devlet Borçları, Gözden Geçirilmiş ve Yenilenmiş Üçüncü Baskı, İzmir, 2000, s.143.

[56] 1882 yılında hazırlanan bir İngiliz raporuna göre imparatorluğun konsolide edilmiş borçlanmasının tümü amortisman sandığı süreciyle yaklaşık 90 yılda ödenebilecektir. (VERCAN; a.g.e., s.165).

[57] http://arsiv.hurriyetim.com.tr/hur/turk/00/01/16/dizi/01diz.htm

[58] Ali Galip Özgül HALICI; Maliye Tarihi, Ege Üniversitesi iktisat fakültesi Teksir Yayınları No:40, İzmir, 1980, s.102.

[59] http://www.turkiyevesiyaset.com/sayi8/0811.htm

[60] HALICI; a.g.e., s.109-110.

[61] YAŞA; a.g.e.; s.70.

[62] EKER-MERİÇ; a.g.e., s.273-278.

 

[63] Nevzat GÜRAN, İsmail AKTÜRK; Uluslararası İktisadi Kuruluşlar, Beşinci Baskı, Isparta, 2001, s.36-44.

[64] İlker PARASIZ; Enflasyon-Kriz-Ayarlamalar, Ezgi Kitabevi, Bursa, 2001, s.151.

 

[65] İbrahim TURHAN-Lokman GÜNDÜZ; Türkiye-IMF İlişkilerinin Kronolojisi, MÜSİAD, Cep Kitapları-14, İstanbul, 2003, s. 1-12.

[66] http://ekutup.dpt.gov.tr/kuresell/oik440.pdf.

[67] TURHAN-GÜNDÜZ; a.g.e., s. 13-20.

[68] http://www.antimai.org.

[69] Hazine Müsteşarlığı, “Uluslararası Para Fonu’ndan Kullanılan Kredilerin Yeni Ödeme Planı”, Basın Duyurusu, 2 Ağustos 2003, (www.hazine.gov.tr.)

[70] KIRAY; a.g.e., s.90.

[71] Ahmet ULUSOY; Devlet Borçlanması, Derya Kitabevi, Trabzon, 2001, s.292.

[72] http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2002/10/14/yazidizi/yazidizi2.html.