YIL: 12

SAYI: 144

ARALIK 2009

 

 

önceki

yazdır

 

 

 Arş.Gör. Işıl Fulya ORKUNOĞLU

 

                                                                                                   

  

DOMUZ GRİBİ EKONOMİSİNİN TÜRKİYE’YE MALİYETİ


 Özet

Son günlerde dünyada ve ülkemizde yaşanan H1N1 virüsü ya da diğer adıyla domuz gribi can almaya devam etmektedir. Çeşitli aşılar, antibiotikler ve dezenfektan maddelere olan taleplerdeki yoğun artışla, belirli sürelerle okulların tatil edilmesi ile neden olduğu iş kaybı etkisi, dış ticaret, ulaşım ve turizm sektörlerindeki işbirliklerinin ve faaliyetlerin iptallerine veya ertelenmelerine neden olması dolayısıyla ekonomilerin güncel sorunları arasında yer almaktadır. Bu doğrultuda çalışmada sağlıkta izlenilen ekonomi politikaları ile salgın hastalıklarla mücadelelerde uygulanan politikalar ve katlanılan maliyetler ile domuz gribine karşı alınan ekonomik önlemler ve Türkiye’de domuz gribi ekonomisinin maliyeti, ayrılan ödenek miktarı ve domuz gribinin hijyenik maddelerin satışındaki artış bakımından maliyeti, iş gücündeki düşüş yönünden maliyeti, turizm ve ulaştırma sektörü yönünden maliyeti konuları irdelenmektedir.

Anahtar Kelimeler: Salgın Hastalıklar, H1N1 Domuz Gribi Ekonomisi, Salgın Hastalıkların Maliyetleri

The Cost Of H1N1 Swine Flu Economy To Turkey

Abstract

H1N1 virus in other words swine flu which is already exists nowadays in Turkey and in the world,  continue to claim lives. Due to the drastically increase in demand for some kinds of vaccines, antibiotics and disinfectant materials and with breaking up schools and it’s job loss effect, cancelling or postponed of foreign trade, transportation and tourism collaborations and activities, swine flu  takes place between economies' current problems. Consequently in this study, investigating the cost of H1N1 swine flu economy to Turkey for decrease in workforce, it’s cost of in tourism and transportation sectors, which is using economic policy in health, using economic policy to fight against epidemic diseases and to take on the costs  to fight  against swine flu with some economic regulations and the cost of swine flu in Turkey for the quantitative of granted allowances and  about an increase in sales of hygienic materials.

 

Key Words: Epidemic Diseases, H1N1 Swine Flu Virus Economy, The Cost Of The Epidemic Diseases

GİRİŞ

Dünyada son bir yıldır çeşitli tedbirler alınarak yayılmasının önlenmesi hedeflenen domuz gribi hastalığının ne kadar yayılabileceği ve hangi sektörler üzerinde ne derecede etkili olabileceğine ilişkin olarak henüz kesin, kapsamlı veriler bulunmamaktadır. Ancak domuz gribinin kendisinin vereceği zarardan çok domuz gribi ile ilgili yaratılan gündemin toplumlarda oluşturduğu panik etkisinin giderek büyüdüğü görülmektedir. Bunun sonucunda doğan asıl önemli sorun ise global finansal krizin yeterince durgunlaştırdığı ülke ekonomilerinin bir de turizm, ulaştırma, eğitim, üretim gibi pek çok sektörünün domuz gribinden oldukça olumsuz bir şekilde etkilenecek olmasıdır. Öncelikle 2000’lerde görülen bazı salgın hastalıklarla mücadelede izlenen politikalara değinilecek, daha sonra da ülkemizde sağlık harcamalarının boyutundaki değişimin yıllara göre değerlendirilmesine yer verilecektir.

1.2000’Lİ YILLARDA GÖRÜLEN ÇEŞİTLİ SALGIN HASTALIKLARDA İZLENMİŞ EKONOMİ POLİTİKALARI VE KATLANILAN MALİYETLER

2000’li yıllarda görülen çeşitli salgın hastalıklar arasında; kuş giribi, sars, deli dana hastalığı, kırım kongo kanamalı ateşi ve domuz gribi sayılabilir. Bu salgın hastalıkların ortak özelliği; öldürücü olabilmeleridir. Ancak kırım kongo kanamalı ateşi hastalığı daha yaygın şekilde ülkemizde yaşanmasına rağmen, diğer salgın hastalıklar bundan farklı olarak genellikle yurt dışında başlamakta ve global ölçekte seyretmektedirler. Ancak dünyada en son karşılaşıldığı bilinen, salgınlardan biri olan domuz gribinin ise hızlı yayılımı ve genetik yapısının değişime uğraması ile aşılara direnç gösterebileceği korkusu dolayısıyla ülkelerin aldığı önlemler sürmekte, buna ilişkin maliyetler de artmaktadır.

1.1. KUŞ GRİBİ

1997-2005 yılları arasında pek çok ülkeyi etkisi altına alan kuş gribi virüsü ya da diğer adı ile tavuk vebası, kanatlı hayvanlardaki öldürücü etkisini insanlara da bulaştırmıştır. Öncelikle Çin, Vietnam, Tayland, Endonezya gibi ülkelerde görülen kuş gribi göçmen kuşlardan kümes  hayvanlarına bulaşmıştır. Bu virüsün yol açtığı hastalık ilk olarak Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinde görülmüştür. Dünya Sağlık Örgütü’nün raporuna göre, hastalığın ilk görüldüğü tarihten 19 Ocak 2006’ya kadar toplam 21 kişide kuş gribi tespit edilmiştir. Bu hastaların 4’ü ölmüştür(1) Ülkemizde 2007 Şubat’ta Batman’da Diyarbakır’da, 2008’de ise Zonguldak, Samsun, Sinop, Sakarya, Edirne’de görülmüştür(2). Bu hastalıkla mücadelede dünyada ve Türkiye’de pek çok kanatlı hayvanın itlaf edilmesi, etlerin belli derecedeki ısıda pişirilerek tüketilmesi, risk gurubunda olan çiftçilerin bilgilendirilmeleri ve aşılanmaları ile virüsün insanlarda var olabilecek farklı grip virüsleri ile genetik yapılarının değişmesinin önüne geçilmiştir. Bu salgının ilerleyen yıllarda da göçmen kuşlarla bulaşabilmesi ihtimaline rağmen, bu zamana kadarki bulaşma hızı önlenmiştir.

 

Ülkemizde kuş gribi nedeniyle büyük maddi kayıplar yaşayan kanatlı sektörü için bir önlem paketi açıklanmıştır. Bu paketteki tedbirlerin toplam finansman maliyeti yaklaşık 53.2 milyon TL olmuştur. Şöyle ki; sektörün gelir ve kurumlar vergisi, SSK primleri, elektrik borçları ile Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri'ne olan kredi borçlarının ertelenmesine, 14 milyon tavuğun bir ay içinde gazla itlafına, 4 milyon tavuğun da kedi-köpek maması yapılmasına karar verilmiştir. Sektörün Tarım Sigortaları Yasası ile Doğal Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yardım Yasası kapsamına alınacağı bildirilmiştir. Ancak buna rağmen hesaba belirtilen yasalar kapsamında ortaya çıkacak maliyet ise dahil edilmemiştir(3).

 

1.2.SARS

 

2000’lerdeki bir başka salgın hastalık Sars’tır. Bu virüs viral kökenli şiddetli solunum sendromu olarak da adlandırılmaktadır ve ilk olarak izine Şubat 2003 tarihinde Asya kıtasında rastlanılmıştır. Mart 2003’te Dünya Sağlık Örgütü, sars için global alarm vermiştir. İlerleyen aylarda hastalık yaklaşık 24 ülkeye yayılmıştır. Temmuz 2003’te yeni vaka bildirimi olmadığından, hastalığın kontrol altına alındığı düşünülmüştür. Dünya Sağlık Örgütü’nün 7 Ağustos 2003 verilerine göre, toplam 8098 vaka ve 774 ölüm tespit edilmiştir. Günümüzde SARS hastalığının yayılımı durmuş olup, en son 31.12.2003 itibarıyla Çin Halk Cumhuriyeti’nde yeni bir vaka tespit edilmiştir(4). Sonuç olarak; sars hastalığı çıktığında 25 ülkeden 775 insan ölmüş, hastalık 40 milyar dolarlık bir maliyet getirmiş, bunun çoğu da turizmden kaynaklamıştır(5).

 

1.3.DELİ DANA HASTALIĞI

 

Deli dana hastalığı ise; hastalıklı hayvanın özellikle beyin, omurilik gibi sakatat ve tüketilmeyen kısımlarının ağız yolu ile alınmasıyla bulaşmaktadır. Hastalık mikrobu etin pişirilmesi ile yok olmamaktadır. Deli dana hastalığının insanda görülen biçiminin insandan insana bulaşmasına pek rastlanılmamaktadır(6).Bu hastalığın gelişimi öncelikle İngiltere’de kan ve kan ürünü verilen iki hastada gözlenmiştir. İlk olgu Aralık 2003’te tanımlanmış, hastanın kan aldığı kişinin de aynı hastalıktan öldüğü belirlenmiştir(7).

 

Geçmişte deli dana hastalığının piyasada neden olduğu fiyat artışlarının yanı sıra günümüzde küresel ısınmanın yarattığı iklim değişiklikleri, biyodizel üretiminin yem fiyatlarını hızla yükseltmesi, yemdeki fiyat artışları ile ise hayvancılığa yatırım yapanları zararlı çıkacakları korkusunun sarması, ithal damızlıkların fiyatlarının pahalanması, ambalajdan dağıtıma kadar yan maliyetlerin günden güne artması, ilerleyen dönemde et ve sütte fiyatların artacağı beklentilerini güçlendirmektedir. Bununla birlikte Türkiye Ziraatçiler Derneğine göre(8); Tarım Bakanlığı’nın ülkemizde deli dana hastalığının varlığının tespiti için 2004 yılına kadar 1750 adet analiz yaptığı,  ancak dünyada, hastalığın bulunmadığını söyleyebilmek için yılda ortalama 100 bin analizin yapıldığı,  deli dana hastalığının tespitinde bir analiz maliyetinin 2003 için 100 milyon lira olduğu düşünülürse, bu tip salgınların varlığının tespitinin bile oldukça maliyetli olduğu görülebilecektir.

 

1.4. KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞİ

 

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) ilk olarak 1944 yılında Kırım’da görülmüştür. Daha sonra 1956 yılında Kongo’da görülen hastalığın, 1969’da Kırım Kanamalı Ateşi ile aynı olduğunun farkına varılmıştır. Bu hastalık 2002 yılı bahar aylarından itibaren Türkiye’de de görülmeye başlamıştır(9). Kırım Kongo kanamalı ateşi hastalığı halk dilinde genellikle kene ısırması olarak adlandırılmaktadır.

2002-2003 yılları arasında 150 vakadan 6'sı, 2004'te 249 vakadan 13'ü, 2005'te 167 vakadan 11'i ve 2006'da 438 vakadan 27'si ölümle sonuçlanmıştır. 2007 yılının Mayıs ayı sonundaki bilançosu yaklaşık 38 vakadır. Sağlık Bakanlığı'na göre bu yıl 18 Mayıs 2007 itibarıyla 31 vaka görülmüştür ve Çorum'dan 1 kişi KKKA hastalığı nedeniyle yaşamını yitirmiştir. Türkiye'de ilk kez resmi KKKA vakası tespiti yapılan il olan Tokat, 2002'den bu güne kadar 327 insan vakasıyla KKKA hastalığından en çok etkilenen il olmuştur. Tokat'ı 129 vakayla Sivas, 113 vakayla Yozgat, 107 vakayla Çorum, 65 vakayla Erzurum ve 62 vakayla Gümüşhane izlemiştir. Amasya'da 36, Çankırı'da 31, Kastamonu'nda 22 ve Ankara'da da 23 kişi, KKKA hastalığına yakalanmıştır(10). Yazılı ve sözlü basından edinilen verilere göre 2009’da KKKA nedeniyle ölenlerin sayısı 39’a ulaşmıştır. Sağlık Bakanlığı’nın açıklamalarına göre ise; 2009’da bu hastalığa yakalananların sayısının 191'e, ölen hasta sayısının ise 11'e çıktığı bildirilmiştir.

Bu hastalıkla mücadelede alınan önlemler ise oldukça kısıtlı olmakla birlikte, yapılan ilaçlamaların keneleri yiyen kanatlı hayvanları da öldüreceği ve ekolojik dengeyi bozacağı endişesi ile sınırlı düzeyde uygulanması, kuş gribi dolayısıyla pek çok kanatlı hayvanın itlaf edilmesi, bir yandan da kenelerin üremelerinin 5.000’ler 10.000’ler düzeyinde olması, ilkbahar yaz dönemlerinde yeşil alanlarda geçirilen sürenin artması kırım kongo kanamalı ateşi hastalığı ile mücadelede etkin sonuçlar alınmasını önlemiştir. Bu hastalığın ülkemizde ilerleyen yıllarda da varlık göstermesi ve ülkeler arası biyolojik savaşın bir türü olabileceği endişeleri sürmektedir.

Buna karşılık Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca, 2009 yılında Sağlık Bakanlığı ile yapılan protokol gereği KKKA hastalığının görülme riski bulunan 15 il müdürlüğüne toplam 1 milyon 800 bin TL gönderilmiş, toplam 48 ilde de 785 veteriner hekim ve sağlık personeline KKKA hastalığıyla ilgili eğitim verilmiştir(11).

1.5. DOMUZ GRİBİ

Domuzlardan insanlara geçen, domuza özgü influenza A virüslerinden biri olan A/H1N1 tarafından oluşturulan ve insandan insana da hızla bulaşan bir solunum enfeksiyonudur(12). 24 Nisan 2009 tarihinde ilk kez Amerika Birleşik Devletleri ve Meksika’da grip benzeri bir durum olarak ortaya çıkmıştır. 15 Haziran 2009 tarihi itibarıyla Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından açıklanan sayılara göre 76 ülkede 35.928 olguya ulaşmış ve toplam olguların 163’ü yaşamını kaybetmiştir(13). Dünya Bankası acil durumları önlemek ve H1N1 salgınının kontrol altına alınması konusunda finansal yardımda bulunmak için 500 Milyon $ ayırmıştır(14) 25 Ekim 2009 itibariyle dünyada 440.000 laboratuardan daha fazlasında pandemik influenza H1N1 2009 vakası ve 5.700 ölümün bulunduğu raporu Dünya Sağlık Örgütü’ne bildirilmiştir(15). Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Pandemik İnfluenza H1N1 salgını son 50 yılın en önemli salgınıdır. Avrupa bölgesinde bu gün için 50 ülkede H1N1 vakasının bulunduğu doğrulanmıştır(16).

Ancak bu salgın dolayısıyla ilaç şirketleri karlı çıkmaktadır. Nitekim 600 milyon doz aşı üreten dünya ilaç şirketlerinin domuz gribinden 10 milyar dolar kazanması beklenilmektedir. 340 milyon doz aşı siparişi alınmıştır. Bunun yanında şirketler bu kadar çok kazanınca aşıya parası yetişmeyen ülkelere de 50 milyon doz bağışlamışlardır. Yatırım Bankası JP Morgan’ın Temmuz ayında hazırladığı bir rapora göre(17), ilaç şirketlerinin domuz gribi nedeniyle yaklaşık 10 milyar dolar kazanacakları ileri sürülmektedir. Bu güne kadar en az 66 ülkenin aşı siparişi verdiği, bu siparişlerin toplam miktarının ise 600 milyon dozu aştığı tahmin edilmektedir. Bu miktarın değeri ise 4.3 milyar dolardır. Yine aynı rapora göre; bundan sonra verilebilecek “potansiyel siparişlerin miktarı” ise 342 milyon dozdur. Bunların bedeli ise 2.6 milyar dolar olarak hesaplanmaktadır. Dolayısıyla ilaç şirketlerinin sadece aşı satışından toplam 6.9 milyar dolar kazanması beklenilmektedir. Bu aşıları üreten şirketler ise şunlardır: GlaxoSmithKline, Sanofi-Aventis, AstraZeneca/ Medimmune, CSL, Sinovac, Novartis ve Baxter’dir.. Şirketlerin, Tamiflu ve Relenza gibi tedavi amaçlı ilaçların satışından ise toplam 3 milyar dolar kazanacağı tahmin edilmektedir. Bu ilaçları da Roche ile Glaxo Smith Kline üretmektedir. İlaç satışlarının 1.8 milyar dolarlık kısmı gelişmiş ülkelere, 1.2 milyar dolarlık kısmı ise gelişmekte olan ülkelere yapılmaktadır. Şirketler ilaç ve aşı satışında gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere farklı fiyat tarifeleri uygulamaktadırlar. Gelişmiş ülkeler 1 doz aşıya ortalama 20 dolar öderken, gelişmekte olan ülkeler için bu fiyat 2.5 dolara kadar düşebiliyor. Ayrıca şirketler aşı alamayacak kadar yoksul ülkelere dağıtılması için 50 milyon doz aşıyı Dünya Sağlık Örgütü’ne bağışlamıştır. İlaç şirketleri dışında, sabun ve temizlik ürünü satan şirketler, sağlık danışmanlığı ve özel sağlık hizmeti veren şirketlerin de gelirlerini artırdığı tahmin edilmektedir.

2. SAĞLIK POLİTİKALARI BAĞLAMINDA SALGIN HASTALIKLARIN MALİYETLERİNİN ELEŞTİRİSİ

1980’ler sonrasında ülkemizde sağlık politikaları dünyadaki gelişime paralel olarak neoliberal politikalara uygun şekilde seyretmiştir. Dolayısıyla 1982 Anayasası'nın, sağlık ve çevreyi düzenleyen 56. maddesinde öngörüldüğü gibi devletin görev ve yükümünün sağlık hakkının tüm vatandaşlarca kullanımını sağlamaktan daha çok işlevinin düzenleyicilik ve denetleyiciliğe indirgenmiş(18) olduğu ilerleyen dönemde de izlenen politikalarda ve özel sektörün sağlık sektöründe aktif kılınması ile rahatlıkla anlaşılabilirdir. 1992 yılında Hükümet tarafından sağlık hizmetlerini karşılayamayan fakir ve zayıf insanlara sağlık yardımı sağlamak amacıyla GSS uygulaması başlayana kadar bir geçiş çözümü olarak “Yeşil Kart” uygulamasını başlatılmıştır(19). 1996-2000 yıllarını kapsayan Yedinci Kalkınma Planı ve sonrasındaki dönemde çeşitli kalkınma planlarındaki sağlık reformlarına göre de; genel sağlık sigortası sistemine geçilmesi,  hizmet sunumu ile finansmanın ayrıştırılması, hastanelerin kaliteli sağlık hizmetleri sunumu ve hastanelere özerklik tanınması, birinci basamak sağlık hizmetlerinde aile hekimliği modelinin getirilmesi, koruyucu sağlık hizmetleri sunumunun iyileştirilmesi, Sağlık Bakanlığı’nın yeniden yapılandırılması hedeflerine yer verilmiştir. Günümüzde gerçekleştirilen sağlık politikaları incelendiğinde ise; genel sağlık sigortası sistemine geçildiği, sosyal güvenlik kurumlarının tek çatı altında birleştirildiği ve finansmanlarındaki sıkıntıların belirli hizmetlerin bu hizmetlerden yararlananlarına ödettirilerek giderilmek istenildiği, özel hastanelerin sayısının ve verdikleri hizmetlerin oldukça artmış olduğu, halen koruyucu sağlık hizmetlerinden daha çok tedavilere yönelik ilaç harcama masraflarının yoğun olduğu, ancak pek çok ülkeye göre salgın hastalıklarla mücadelede devlet kurumlarının ülkede bulaşma düzeyinin önlenmesi çabaları ile kamuoyunun bilinçlendirilmesi çalışmalarında gelişme gösterdiğimiz, buna rağmen aşıların üretimi için Türk doktorları ve araştırmacılarını teşvik edebilecek ortamı sağlayamadığımız ve bu tür alanlara gereken ödenekleri ayıramadığımızdan ötürü dış ülkelerin içeriklerinden emin olmadığımız aşılarından medet ummamız dikkat çekicidir. Oysa ki zengin ettiğimiz ilaç firmalarının birer Türk firması olmasının sağlanmasına çalışılması, özellikle de pek çok sektörde durgunluğun yaşandığı küresel kriz dönemlerinde ekonomimizin yararına olacaktır.

 

         Kaldı ki günümüzde pek çok gelişmiş ülkenin gelirlerinin yaklaşık %10’unu sağlığa harcamak durumunda kalacağı ileri sürülmektedir. Bu harcama artışını da, sağlıktaki iyileşmelerin yanı sıra sağlık harcamalarının girdi maliyetlerindeki artışın da tetikleyeceği yadsınmamalıdır(20).Bununla birlikte hastalıkların maliyetlerinin tespiti ile ilgili çalışmalarda genellikle sadece ilaç maliyetlerinin dikkate alındığı, hastanede yatış sırasında ilaç uygulaması ve hemşire bakımı gibi diğer maliyete neden olan unsurların ise toplam maliyetin hesabında eklenilmediği görülmektedir(21). Bunun yanında maliyet tespitinde bir başka sıkıntılı konu; yukarıda sözü edilen pek çok salgın hastalığın ekonomilere maliyetlerinin eksik ama öncelikle hastalıkların panik etkisi ile yüksek düzeyde hesaplanmış olmalarıdır. Ancak kuş gribinde itlaf edilen kanatlı hayvanlar gibi deli dana hastalığında et tüketimindeki şiddetli düşüş vb. tedbirlerin toplumdaki panik etkisinin düzeyini gösteren önemli göstergeler olduğu düşünülmektedir. Nitekim bu güne kadar Türkiye’de kuş gribinden ölen kişi sayısı toplamı 30’u geçmezken, deli dana hastalığından dolayı ülkemizde herhangi bir ölüme rastlanılmamıştır. Kırım Kongo kanamalı ateşi hastalığından ise Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2008 yılında bin 315 kene vakası görülmüş ve 63 kişi hayatını kaybetmiştir.  2007 yılında 33, 2006’da 27, 2005’te 13, 2004’te 13, 2002-2003’te 6 kişi ölmüştür. 2009 yılının kayıplarını da eklediğimizde Türkiye’de 200’e yakın ölüm vakası gerçekleşmiştir. Ülkemizde domuz gribinden şu ana kadar hayatını kaybeden kişi sayısının 40’a ulaştığı bildirilmiştir. Domuz giribi vakasında yaşanan paniğin medya tarafından da aşırı şekilde büyütülmesi ile diğer salgınlara kıyasla daha büyük çapta toplumu sardığı görülmektedir. Nitekim bu kez temel sorun; domuz gribinin gerçekten de diğer salgınlara kıyasla çok daha hızlı bir şekilde yayılmakta olmasıdır.

3. TÜRKİYE’DE SAĞLIK HARCAMALARI ve YILLARA GÖRE GELİŞİMİ

Sağlık harcamaları 1999-2007 döneminde reel olarak % 40 gibi oldukça yüksek bir oranda artmıştır. 2000’lerde sağlık harcamaları, kamu sağlık harcamalarındaki hızlı büyüme ile önemli bir artış eğilimine girmiştir. Türkiye’de 1999 yılında toplam sağlık harcamalarının (kamu+özel) GSYİH’ya oranı % 6,1 (yeni milli gelir serisine göre % 4,5) düzeyinde iken, 2005 yılında özellikle kamu kesimi sağlık harcamalarındaki reel artışın etkisi ile % 7,4 (% 6) oranına çıkmıştır. 2007 yılında ise, bu oran yaklaşık % 8 (% 6,2) düzeyinde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla toplam sağlık harcamaları içinde kamu kesiminin payının arttığı ve % 70’ler civarına ulaştığı tahmin edilmektedir. Nitekim OECD Türkiye istatistikleri de bu tespiti doğrulamaktadır(22). Gelişmiş ülkelerdeki sağlık harcamalarının boyutu ile ülkemizdeki sağlık harcamaları kıyaslanacak olursa; OECD ülkeleri ile AB üyesi ülkelerinin toplam sağlık harcamalarının GSYİH’ ya oranı 1999 yılında % 7,9 iken, 2003 yılında % 8,5 oranında bir artış göstererek % 8,6’ya çıkmıştır. Türkiye’nin sağlık harcamalarının bu dönemdeki artış oranı genel oranın yaklaşık bir puan üstünde olmuş ve % 6,4’den % 7’ye çıkmıştır. Türkiye özel sektör sağlık harcamalarının GSYİH’ya oranı açısından OECD ve AB üyesi ülkeler içinde ülke ortalamalarına eşit bir düzeyde hatta biraz üzerinde bir orana sahip iken, kamu harcamalarında ise ülke ortalamalarının yaklaşık 1,5-2 puan arasında daha düşük bir düzeye sahip görünmektedir. ABD, Almanya, İsviçre, Norveç ve Fransa gibi ülkeler GSYİH’larının %10’unu aşan bir büyüklüğü sağlık harcamalarına ayırmaktadırlar(23). Deloitte’un raporuna göre de; Türkiye 1960’lardan bu yana sağlık hizmetlerinde önemli mesafe kat etmesine rağmen, sağlık harcamaları konusunda OECD ülkeleri arasında son sıralarda yer almaktadır. Türkiye’de, toplam sağlık harcamalarının GSMH’ya oranı, %7,6 olarak gerçekleşirken, OECD ortalaması % 9, ABD’de %15,6 olan bu oran, Almanya, Fransa, İsviçre gibi ülkelerde ortalama % 11 düzeyinde, Yunanistan’da ise % 10,1 olarak gerçekleşmektedir(24). Şekil1’den de görüleceği üzere; 2000-2005 arası sağlık harcamaları OECD ülkelerinin gerisinde olsa da artış sürecini sürdürmüş ve % 6’larda seyretmiştir. Ancak bu artışa ülkemizde son yıllarda sayıları hızla artan özel hastane ve poliklinikler ve bu sağlık kurumlarında verilen hizmetlerdeki artışın da dahil edilmesi durumunda yükseliş eğiliminin artacağı düşünülmektedir.

Nitekim Türkiye'de 820 kamu, 420 de özel hastane faaliyet göstermektedir. 2006'da revize edilen sağlık politikaları ile SGK'lı hasta kabulüne başlayan özel hastanelerin, 2003'de % 8 olan toplam sağlık hizmetlerindeki payı bu gün % 30 seviyesindedir. Özel hastaneler ülkemizde 10 milyar TL'lik bir sektörü oluşturmaktadır. 2006'da yüzde 80'i İstanbul'da olmak üzere 250 özel hastane bulunuyorken 2009'da bu rakam 420'ye yükselmiştir(25).

 

Kaynak: OECD, HEALTH SYSTEMS http://oberon.sourceoecd.org/vl=924920/cl=13/nw=1/rpsv/cgi-bin/fulltextew.pl?prpsv=/ij/oecdthemes/99980142/v2008n19/s1/p1l.idx, 2008, s.63. (40)

 

Şekil.1. Türkiye’de ve 22 OECD Ülkesinde Toplam Sağlık Harcamalarının GSYH’daki Payı(1980-2006)

Gelişmiş ülkelerin GSYİH’ları ile ülkemizin GSYİH’sı arasındaki fark da sağlık harcamalarının GSYİH’daki payının kıyasına etki eden unsurlar arasındadır. Buna karşılık, ülkemizde sağlık harcamalarındaki hızlı artışa rağmen, 2003–2006 döneminde GSYİH’daki hızlı artış sayesinde Sağlıkta Dönüşüm Programının ilk yıllarında sistem mali açıdan karşılanabilirliğini korumuştur. Sağlık alanında yapılan kamu harcamaları 1999 –2002 arasında çok hızlı bir şekilde, daha sonra daha yavaş bir şekilde artmıştır(26).  Şekil 2’ye göre ülkemizdeki kişi başı sağlık harcamaları incelenecek olursa; OECD ülkelerine göre Türkiye’de kişi başı sağlık harcamalarının oldukça düşük düzeyde seyrettiği dikkat çekicidir.

 

Kaynak: OECD, HEALTH SYSTEMS http://oberon.sourceoecd.org/vl=924920/cl=13/nw=1/rpsv/cgi-bin/fulltextew.pl?prpsv=/ij/oecdthemes/99980142/v2008n19/s1/p1l.idx, 2008, s.63.(40)

 

Şekil.2. 1980’den 2006’ya 22 OECD ülkesinin ve Türkiye’nin Toplam Kişi Başı Sağlık Harcamaları

Sağlık harcamalarının değerlendirilmesinde bir başka önemli konu da nüfusun ağırlıklı yaş grubu kombinasyonudur. Bu bağlamda en fazla sağlık harcaması yapılan yaş gurubu 65 yaş üstü gruptur. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde 65 yaş üstü nüfusun toplam nüfusa oranı ortalama %20’ler ci­varındadır. Örneğin Almanya’da %19,3, Fransa’da 16,2, İspanya’da 16,2, İtalya’da 19,7 iken bu oran Türkiye’de 6,8’dir. Yani Türkiye genç bir nüfusa sahiptir ve sağlık harcamalarının bu ülkelere göre çok daha az olması normaldir Asıl sorunun ise sağlık harcamalarındaki artış olduğu savunulmaktadır. 2002 yılında 7,2 milyar TL olan harcama bugün 27,6 milyar TL’ye ulaşmış ve artma eğilimi göstermektedir. İlaç harcamalarında da 2002 yılına göre %46,34 oranında bir reel artış vardır. Toplam sağ­lık harcamaları içerisindeki ilacın payı; ABD’de 12,6, Japonya’da 19,6, İngiltere’de 15,8, Almanya’da 14,8 iken Türkiye’de 30’dur. Kişi başı GSYİH ve kişi başı ilaç harcaması incelendiğinde; Türkiye’de ilaç için ödediğimiz rakamların son derece fazla olduğu ve ülkemizde ayda 23 milyon reçete yazılmakta olduğu ileri sürülmektedir(27).

Merkezi yönetim bütçe gerçekleşmeleri ve beklentiler raporları incelendiğinde; 2005 yılında sağlık giderleri 4.032, 2006’da 5.350, 2007’de 11.276, 2008’de 11.787, 2009’da ise 13.479 Milyon TL’dir. 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşmeleri ve Beklentiler Raporuna(28) (Eylül 2009) göre; merkezi yönetim bütçesi sağlık giderleri 2008 yılı Ocak-Haziran döneminde 2007 yılının aynı dönemine göre % 3,8 oranında azalarak 3 milyar 102 milyon TL olmuştur. Bu kapsamda, kamu personelinin tedavi ve ilaç giderleri 1 milyar 139 milyon TL, yeşil kartlıların tedavi ve ilaç giderleri ise 1 milyar 963 milyon TL olmuştur. 2007 yılının ilk altı ayında kamu personeli tedavi ve ilaç giderleri için yapılan harcama tutarı 1 milyar 191 milyon TL iken, 2008 yılının aynı döneminde % 4,4 oranında daha düşük gerçekleşerek 1 milyar 139 milyon TL olmuştur. 2007-2008 yılları Ocak ayı tedavi ve ilaç giderlerindeki farklılığın temel nedeni, 2007 yılında sosyal güvenlik reformunun yürürlüğe girmemesi, bunun yanı sıra kamu idarelerinin bütçelerinde tedavi ve ilaç ödeneği bulunmaması nedeniyle 2007 Ocak ayında kamu personeli tedavi ve ilaç giderleri yapılmamış olmasıdır. Ocak-Haziran 2007 döneminde 2 milyar 33 milyon TL olan yeşil kartlıların tedavi ve ilaç giderleri ise 2008 yılının aynı döneminde % 3,5 oranında azalarak 1 milyar 963 milyon TL olmuştur.

Ancak sonuçta Türkiye’deki sağlık harcamalarının gerçek boyutunu değerlendirmede karşılaşılan en önemli sorun; günümüzde sağlık harcamaları ile ilgili verilerin yalnızca kamu sektörünün yaptığı sağlık harca­malarından oluşması, özel sağlık harcamalarının boyutunu ve içeriğini kapsamamasıdır. Türkiye’de uluslararası karşılaştırılabi­lir standarttaki sağlık harcamalarının yalnızca 1999 ve 2000 yılı için yapılan Ulusal Sağlık Hesaplarında bulunmasıdır. Belirtilen yıllar için harcamalar, OECD Sağlık Hesapları Sistemine göre belirlenmişken, izleyen yıllar içinse bu tür bir hesaplama yapılmamıştır. Bu durum da toplam sağlık harcamalarının gerçek boyutunu ve bu doğrultuda geliştirilecek olan sağlık politikalarını etkilemektedir(29).

4. DOMUZ GRİBİNE KARŞI ALINAN EKONOMİK ÖNLEMLERLE, TÜRKİYE’DE DOMUZ GRİBİ EKONOMİSİNİN MALİYETİ

Domuz gribi salgınının yaygın olması, ölüm oranının yüksek olduğu anlamına gelmemektedir. Ölüm oranı henüz binde birin altındadır(30) Bugün dünyada yaşayan kişi sayısının 7 milyar olduğu bilinmektedir. Ancak firmalarının her yıl için üretebilecekleri grip aşısı miktarı 1-2 milyar doz arasında değişmektedir.  Bu virüse karşı insanların bağışıklığının hiç olmaması nedeniyle aşılanacak kişilere 21 gün arayla iki aşının uygulanması gerekmektedir. Bu da 14 milyar doz aşı gereksimi anlamına gelmektedir. Herkese yetecek kadar aşının üretilebildiğini varsaydığımızda bu defa da dağıtım ve finans problemleri ortaya çıkacaktır. Gelişmiş ülkelerde, pandemi hazırlık planları içinde aşı firmalarıyla yapılan pandemik aşı temini yolundaki anlaşmalar yer almaktadır. En kısa zamanda yeterli aşı miktarına nasıl ulaşılacağı sorunu ise sürmektedir. En iyi senaryolarda pandemik aşının tüm aşı üretim firmaları birleştirildiğinde toplam 2.5 milyar doz olarak üretilebileceği, bunun da dünya nüfusunun ancak %20' sinin pandemik aşıyla aşılanabileceği anlamına geldiği ileri sürülmektedir(31).Dolayısıyla domuz gribinin maliyetini; ülkede alınacak tedbirlerle, aşıların etkinliği ve uygulanabilirlik düzeyi, hastalığın dezenfeksiyonlarla bulaşıcılığının önlenme kapasitesi ve dünyada düşük yüzdede öldürücü etkilere sahip olması nedeniyle henüz ölçümlenemeyen hastalığın seyri ve hastalıkla mücadelede ulaşılabilecek sonuçlar etkileyecektir. 

Meksika, Güney Amerika, Avustralya ve Yeni Zelenda’da ölümlere yol açan domuz gribinin bulaştığı insanlar arasındaki ölüm oranı binde 1 iken, ülkemizde hiç önlem alınmaması durumu dikkate alınarak yapılan simülasyona göre; Türkiye’de enfekte olması beklenen insan sayısı 21 milyon olarak öngörülmüştür. Bunlardan 8.8 milyonunun hastaneye başvurması gerekirken, başvuranlardan 96 bini hastaneye yatırılacaktır. Bunların da 15 bin 500’ü yoğun bakım hizmeti alacaktır. Bu hastalığın iş kayıpları dışında sağlık hizmetleri açısından Türkiye’ye maliyetinin ise; 1.1 milyar TL olması beklenilmektedir(32). Dünya Bankası'nın ve düşünce kuruluşlarının hazırladığı en kötü senaryolara göre; domuz gribinin dünya ekonomisine maliyeti 3 trilyon dolar ve 4,4 trilyon arasında değişebilecektir. ''Lowy Institute for International Policy'' kuruluşunun 2006 yılında grip salgınıyla ilgili hazırladığı normal bir senaryoya göre, salgın ilk yılda (2006 fiyatlarıyla) küresel ekonomide üretimin %1 azalmasına ya da 330 milyar dolara mal olacaktır. Bu senaryoda can kaybının 1.4 milyon olacağı tahmin edilirken, piyasaların tamamen kapandığı, refah ve gelirin etkilerinin en fazla gelişmiş ülkelerde görüleceği, talebin ve dünya ticaretinin önemli ölçüde daralmasının öngörüldüğü en kötü senaryoda ise salgının maliyetinin küresel ekonomide üretimin % 12,6 gerilemesi ya da 4,4 trilyon dolarlık bir maliyet olarak ortaya çıkacağı belirtilmiştir. Bu senaryoya göre, can kaybı ise 142 milyonu bulabilir. Dünya Bankası'nın geçen yıl açıkladığı en kötü senaryoya göre ise; bir grip salgını küresel ekonominin % 4,8'ine ya da 3 trilyon dolardan fazlaya mal olabilir. Bu senaryoda can kaybının ise 70 milyon olabileceği öngörülmektedir(33).

4.1.Ayrılan Ödenek Miktarı ve Çeşitli Hijyenik Maddelerin Satışındaki Artış Bakımından Maliyeti

Ankara Veteriner Hekimler Odası Ağustos 2009 Bültenine göre; Türkiye’de domuz gribinden ölenlerin sayısı 60’a yaklaşırken, WHO Dünya Sağlık Örgütü domuz gribinden ölenlerin sayısının 700’e ulaştığını, virüsün daha fazla yayılmaması için yapılması gereken çalışmalar üzerinde çalışıldığını ve ülkelerin bu virüsün yayılmasını önlemeye yönelik önlemler almada serbest olduklarını, okulları tatil edebileceklerini bildirmiştir(34). Bu doğrultuda mikro bazdaki tedbirler incelendiğinde; vatandaşların özellikle aşılardansa ıslak mendillerle koruyucu jel niteliğinde sterilizasyon sağlayan sıvı ürünlere rağbet gösterdikleri, tokalaşmayı ve öpüşerek selamlaşmayı önemli oranda azalttıkları, okulların, dolmuşlar, karakollar ve otobüslerin ekiplerce steril edildikleri, grip ve zatüre aşıları, çeşitli antibiotikler ile maskelerin eczanelerde tükendiği görülmektedir. Belirtilen sıvı jel ve maske gibi ürünlerin koruyuculuğunun şüpheli olmasına rağmen, satışlarının ciddi oranlarda artması bu alanda faaliyet gösteren firmaların oldukça karlı çıkmaları ile sonuçlanmaktadır. Örneğin, ilk ve orta düzeyde eğitim alan öğrencilerin bulunduğu neredeyse her eve bu tipte steril edici maddelerin alındığı düşünülecek olursa, ilgili firmaların karlılık düzeyleri tahmin edilebilecektir. Bunun yanında özel sağlık kuruluşları, devlet hastanelerindeki yoğunluktan faydalanarak yasaklanana dek kesin sonuç vermese de, hızlandırılmış domuz gribi ölçme testleri uygulamalarından kazanç elde ettikleri görülmektedir.

4.2.İş Gücündeki Düşüş Yönünden Maliyeti

ABD’de okulları bir gün bile tatil etmenin maliyetinin en az 10 (en fazla da 47) milyar doları bulması beklenilmektedir. İngiltere’de ise bu tür bir tatil uygulamasının, işgücünün üçte birini bile kapsadığında, her gün 2 milyar sterline mal olacağı düşünülmektedir. Sağlık Bakanlığı’nın açıklamalarına göre; Türkiye’de 1600 kişinin bu gribe yakalandığı, şimdiye dek 2009 Kasım Ayı itibariyle 40 kişinin öldüğü ve hastanelerde bulunan hasta sayısının da 145 kişiyi bulduğu belirtilmektedir. Sağlık bakanlığı 40 milyon doz domuz gribi aşısı ithal etmiş. Her bir dozu 5,2 Euro’ya mal olduğuna göre, bakanlık aşıya 556 milyon TL ödenek ayırmıştır. Daha önce Türkiye’de peş peşe patlak veren kuş gribi vakalarının Türkiye’ye maliyeti de 1 milyar doları geçmesine rağmen, salgınlar dolayısıyla getirilen tatillerin ekonomik maliyetlerin yükselmesine neden olduğu(35) ve bunun da yaklaşık 4 milyar dolarlık bir kayba neden olacağı ileri sürülmektedir.

4.3.Turizm ve Ulaştırma Sektörü Yönünden Maliyeti

Salgın hastalıklar, turizm ve ulaştırma sektörlerinin işleyişini de olumsuz yönde etkilemektedirler. Örneğin; sars hastalığı özellikle de Uzakdoğu’yu etkisi altına aldığında, Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, tüm dünyada 7 bin 500 kişi sars virüsüne yakalanmıştır. Bunlardan 500’ü hayatını kaybetmiştir. Ortaya çıkan endişeler nedeniyle ticaret ve sanayi büyük yara almıştır. Özellikle yüksek teknoloji endüstrisinde en büyük pazarlardan biri olan Çin sarsla birlikte bu alandaki rekabette kan kaybetmiştir. Diğer yandan Amerika ve ABD’li pek çok üretici firma elektronik parçalarını, bu alanda yine en büyük üreticilerden olan Çin’den almaya devam etmişlerdir ki bu tür parçaların genellikle yolcu uçaklarıyla taşınması ve 2003’te Singapur Havayolları, Japon Havayolları, Cathay Pasific Havayolu, Kore Havayolları gibi pek çok havayolu şirketinin Avrupa ve ABD’ye uçuşlarını durdurması, turizm ve iş seyahatlerinden sonra sarsın IT firmalarının tedarik zincirlerini de etkilemiştir. Pek çok yabancı şirket, Çin’deki ofis ya da fabrikalarında çalışan elemanlarını geri çağırmıştır. Çalışanlarından biri sars virüsüne yakalanan ABD’li cep telefonu üreticisi Motorola, Pekin ofisini kapatmış, bin çalışanını bir hafta boyunca evden çalıştırmıştır. Philips ve Ericsson firmaları da, insanların kalabalık alışveriş merkezlerine gitmekten kaçınmaları nedeniyle bölgedeki satışlarında ciddi bir düşüş olduğunu açıklamışlardır(36). Lufthansa ve Delta vb. havayolu şirketleri ise sars hastalığının Asya/ Pasifik iş yaşamında yarattığı erozyon nedeniyle talebin düşmesi nedeni ile birçok iç ve dış hat uçuşlarını iptal etmişlerdir(37). Nitekim sars salgını, turist sayısında azalışa yol açarken, Asya Kalkınma Bankası verileri, salgından en fazla etkilenen ülkelerdeki turist sayısının % 20-70 ve diğer Asya ülkelerinde %15-35 düştüğünü, turizm gelirleri kaybının da yaklaşık 15 milyar doları bulduğunu ortaya koymuştur(38).Günümüzde ise domuz gribi nedeniyle bazı ülkelerde Haç ziyareti bu seneye özgü olarak iptal edilmiştir. Bunun yanında domuz gribi yüzünden ilaç şirketlerinin hisseleri değer kazanırken, havayolu şirketleri ile turizm şirketlerinin hisseleri ise düşmektedir(39).

5. SONUÇ

Sağlık ekonomisinde; kaynakların kıtlığı ve ihtiyaçların sınırsızlığı doğrultusunda hizmetlerde gelir düzeyi yüksek ve düşük vatandaşlar arasında denge sağlanması, sağlığın korunmasının sosyal devletin unsurları arasında bulunması, üreticiler arasındaki haksız rekabetle, tüketiciler ve üreticiler arasındaki bilgi asimetrisinin ve dışsallıkların önlenmesi, sağlık harcamalarının kamu yararı ile ilişkilendirilebilir yarı kamusal mal ve hizmetler niteliğinde olmaları; bu tür harcamaların devletin mali politikaları ile yönlendirilmesini gerektirmektedir. Sonuçta sağlık harcamaları ile ilgili en önemli sorunlardan birisi; sürekli artan sağlık harcamaları ve bu harcamaların maliyetleridir. Bu maliyetlerle mücadelede sosyal güvenlik sisteminin açıkları göz ardı edilmemelidir. Sosyal Güvenlik Kurumu'na 2010 yılında açık finansmanı için yapılacak transfer tutarının yaklaşık 31,8 milyar lira  olması beklenilmektedir. 2010 yılı orta vadeli programında; 2010 yılında kamu kesimi sabit sermaye yatırımları içinde, 2009 yılına göre tarım, madencilik, turizm, eğitim ve diğer hizmetler sektörlerinin paylarının artması; imalat, enerji, ulaştırma sektörlerinin paylarının azalması; sağlık ve konut sektörlerinin paylarında ise bir değişiklik olmaması beklenildiği ifade edilmektedir.  Bununla birlikte 1 Ocak 2010'dan itibaren yeşil kartlılar, milletvekilleri ve bakmakla yükümlü oldukları kişiler, er ve erbaşlar ile tutuklu ve hükümlüler dışındakilerin bütün sağlık harcamaları, tedavi ve ilaç giderleri Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) devredilmektedir. Dolayısıyla sağlık harcamalarının tek bir kurumun çatısı altında gerçekleştirilecek olması, verilerin topluca tutulması, temini ve kontrolünü kolaylaştıracaktır. Ancak ülkemizde tedavi edici sağlık hizmetlerine, koruyucu sağlık hizmetlerine göre çok daha fazla miktarda ödenek ayrıldığı görülmektedir. Bu doğrultuda koruyucu sağlık hizmetlerinin pek çok riski henüz oluşmadan çözme imkanı sunduğundan daha az maliyetli bir çözüm yolu olduğu dikkate alınmalı ve tedavi edici sağlık hizmetlerinin ise oldukça yüksek maliyetler doğurarak çoğunlukla eğitim, bilgi, iletişim gibi alanlara ayrılabilecek ödeneklerde kısıntıya gidilmesine neden olmaları ile sonuçlanan bütçe finansman sorunlarının önüne geçilmeye çalışılmalıdır. Bununla birlikte Türk doktorların koruyucu sağlık hizmetleri ile ilgili çalışmalara sevk edilmesinin, ülkemizde görülecek salgınların hem daha az maliyetle hem de aşıların içeriği ile ilgili kuşkulara yer vermeyecek şekilde sonuçlanacağı düşünülmektedir.

  


KAYNAKLAR

(1) Ferda Şenel, “Kuş Gribi”, Bilim ve Teknik Dergisi, Şubat 2006, s.60-61.
(2) Bülent BAŞ, Avian Influenza, Ankara Bölgesi Veterenir Hekimleri Odası Bülteni, Şubat 2009, s.10.
(3) Abdülatif ŞENER,Kuş Gribine 53.2 Milyon YTL'lik Destek Paketi”, http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=3821694&tarih=2006-01-21 , 21 Ocak 2006.
(4)  “Sars”, Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004/6 Sayılı Genelgesi, http://hastane.ege.edu.tr/duyurular/Saglik/SARSGenelgesi.pdf.
(5)-(35)Hurşit GÜNEŞ, “Domuz Gribi Ekonmisi”, Milliyet Gazetesi, http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1156993&AuthorID=56&Date=02.11.200902.11.2009.
(6) Bülent SİNCE, “Deli Dana Hastalığı”, Gazi Antep Kilis Tabip Odası, http://www.gazianteptabip.org.tr/delidana.htm, 7 Eylül 2009.
(7) Firdevs Aktaş, “Bulaşıcı Süngerimsi Ensefalopatiler, Deli Dana Hastalığı ve Yeni Varyant Creutzfeldt-Jakob Hastalığı”,Türk Tabipleri Birliği, http://www.ttb.org.tr/eweb/data/haber/ekim04/d_dana.php
(8)Türkiye Ziraatçiler Derneği,“TZD'den 'deli dana' uyarısı”, http://www.kenthaber.com/Haber/Genel/Normal/tzdden-deli-dana-uyarisi/haber_27410, Ankara, 04 Ekim 2004.
(9) Gülden Yılmaz Bozkurt, K. Osman Memikoğlu, Alpay Azap, İsmail Balık,“Kırım Kongo Kanamalı Ateşi: Olgu Sunumu”, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası 2005; 58:193-196,,http://www.medicine.ankara.edu.tr/fakulte/files/20054_9
(10) Ankara Veteriner Hekimler Odası Mayıs Bülten 2007,http://www.avho.org.tr/file/bultenmayis2007.pdf,s.10.
(11) Ankara Haber Ajansı, “Kırım Kongo’nun 2009 Faturası 1 Milyon 800 Bin Tl”, http://www.haberler.com/anka-5-eylul-2009-cumartesi-gundemi-haberi/, 5 Eylül 2009.
(12) Hakan OĞUZTÜRK ,“Domuz Gribi (Influenza A/H1N1), Akademik Acil Tıp Dergisi,2009, Cilt 8, Sayı 2, s.7.
(13) http://www.who.int/csr/don/2009_06_15/en/index.html., 17 Haziran 2009.
(14) “World Bank Adds $500 Million to Fund H1N1 Fight”, World Bank, http://crofsblogs.typepad.com/h5n1/2009/06/world-bank-adds-500-million-to-fund-h1n1-fight.html, 2 June 2009.
(15) WHO(Dünya Sağlık Örgütü),Pandemic (H1N1) 2009-Update72, http://www.who.int/csr/don/2009_10_30/en/index.html,
(16) WHO, “Pandemic (H1N1) 2009 in the European Region”, http://www.euro.who.int/influenza/ah1n1, 2009.
(17) “Domuzdan 10 Milyar Dolar Kopardılar”, Vatan Gazetesi, http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=23.10.2009&Newsid=266559&Categoryid=1 23 Ekim 2009.
(18) Ahmet Saltık, Sarper Erdoğan, “Türkiye Cumhuriyetinin Sağlık Bürokrasisi Gereksinimi”, Mülkiye Dergisi, Cilt: XXII,  Sayı: 213, s.135.
(19) “Yakın Tarihte Yapılan Sağlık Reformları Öncesi Türk Sağlık Sistemine Genel Bakış”, OECD Sağlık Sistemi İncelemeleri Türkiye, http://siteresources.worldbank.org/TURKEYINTURKISHEXTN/Resources/455687-1235059017165/OECDReviewsOfHealthSystemsTurkey_Chp1-tr.pdf,
(20) Nesrin Çilingiroğlu, “Sağlık Ekonomisine Giriş”, Hacettepe Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, http://www.medinfo.hacettepe.edu.tr/ders/TR/D3/7/3055.doc,Kasım 2003.
(21) Özlem TÜNGER,"Bakteriyel ve Viral İnfeksiyonların Tedavi Maliyetleri", ANKEM Dergisi 2009;23(Ek 2):164-169, s.168.
(22) Sağlık Politikaları ve Ülkemizde Kamu Sağlık Harcamaları Sorunu http://www.tepav.org.tr/tur/admin/maliupload/2008_TEPAV_Mali_Izleme_Subat_Raporu.pdf, s.21-22,27.
(23) H. Cesurhan TAŞ
*, Kamu Sağlık Harcamalarının Durumu, Sorunları ve Denetimi”,Türk İdare Dergisi, s.149,
(24) Deloitte, “Türkiye’de Sağlık Harcamaları OECD Ortalamasının Beşte Biri Düzeyinde”, Sağlık Ekonomisinin Türkiye’deki Durumu,   22 Ağustos 2008,  http://www.deloitte.com/view/tr_TR/tr/basin-odasi/basin-bultenleri/press-release/b920453ae710e110VgnVCM100000ba42f00aRCRD.htm
(25)“Komaya Giren Özel Hastaneler Satışa Çıktı”, Hürriyet Gazetesi, http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=12321594&tarih=2009-08-21
(26) Türkiye Sağlık Sistemi Hakkında OECD/Dünya Bankası İncelemesi, 2008 Başlangıç Çalıştayı, http://siteresources.worldbank.org/TURKEYINTURKISHEXTN/Resources/455687-1235059017165/OECDWorldBankReviewOfTheTurkishHealthSystem-tr.pdf, Ankara, 18 Şubat 2009.
(27)  Emin Zararsız, “Sağlıkta Yeni Bir Sistem Yeni Bir Dönem”, Sosyal Güvelik Dergisi,Yıl1, Sayı 3,YAZ 2009, s.8-9
(28) 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşmeleri ve Beklentiler Raporu http://www.bumko.gov.tr/TR/Genel/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EFC0EE6DCF0FA7196C, Eylül 2009, s.23-24.
(29) Mehtap Tatar “Dünyada Sağlık Maliyetlerinin Artma Nedenleri”, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Güvenlik Dergisi, Yıl 1, Sayı 3, Yaz 2009, s.24-25.
(30) Eskişehir Tabip Odası, Pandemik İnfluenza H1N1, H1N1 2009 Pandemisi Hekimler için Rehber, www.ebto.org.tr/dosyalar/H1N1Brosuru.pdf, 10.11.2009.
(31) Gaye Usluer, Pandemik Grip (Domuz Gribi) Aşısı Bildiklerimiz; Bilemediklerimiz, http://www.ebto.org.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=817&Itemid=1,05.11.2009.
(32) “Türkiye'nin Domuz Gribi Senaryosu Depremi Aratmıyor”, http://www.habertek.net/article.php?article_id=12626, 10 Ekim 2009.
(33) Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu, “Virüs Dünya Ekonomisini De Vurdu”, http://www.usakgundem.com/haber/44172/vir%C3%BCs-d%C3%BCnya-ekonomisini-de-vurdu.html, 28 Ekim 2009.
(34) Ankara Bölgesi Veteriner Hekimleri Odası Bülteni, www.avho.org.tr/file/bultenagustos2009.pdf, Ağustos 2009, s.25.
(36) Hande Süzer, Dijital Gündem, CApital Dergisi http://www.capital.com.tr/haber.aspx?HBR_KOD=2583,  01.06.2003.
(37) Oya TORUM “Havayolları Geçen Yılın Finansal Sonuçlarını Açıkladılar”, http://www.uted.org/dergi/2003/eylul/eylul_6.htm
(38) Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu, “Virüs Dünya Ekonomisini De Vurdu”, http://www.usakgundem.com/haber/44172/vir%C3%BCs-d%C3%BCnya-ekonomisini-de-vurdu.html, 28 Ekim 2009.
(39)“Domuz Gribi Borsaları Sallıyor: İlacın Hisseleri Yükseliyor, Turizmin Düşüyor”, Radikal Gazetesi, 28.04.2009.
(40)OECD, “Health Systems”, http://oberon.sourceoecd.org/vl=924920/cl=13/nw=1/rpsv/cgi-bin/fulltextew.pl?prpsv=/ij/oecdthemes/99980142/v2008n19/s1/p1l.idx, 2008, s.63.