SOSYAL
PATLAMALARDA TEMEL FAKTÖRLERDEN BİRİ OLAN KONUT MESELESİ
T.C. Devleti'nin başı olan Cumhurbaşkanı, ekonomik meselelere kalıcı çözümler
bulunamazsa, toplumda sosyal patlamaların kaçınılmaz bir akibet olduğuna,
haklı olarak işaret etmektedir.
Ülkemizde, 30 yıla yakın bir süreden beri aralıksız ve yüksek oranlarda
seyreden enflasyonun, ekonomik, sosyal ve psikolojik olarak en çok tahrip
ettiği toplum kesimi, dar ve sabit gelirliler olup, bu çoğunluğun konut
edinme ihtiyacı yönünden kronik vaka olduğu hususunda hemen herkes hemfikirdir.
Konut meselesi, kişisel değer yargılarımız yönünden de, öncelikli bir öneme
sahiptir. Zira, Türk İnsanı, konut meselesine verdiği önemi, "Dünya'da
Mekan, Ahiret'te İman." atasözü ile de en anlamlı şekilde ifade etmektedir.
Ayrıca, İslâm dininin, aile ve konut mahremiyetine verdiği değer yönünden
de, nüfusunun %99'u müslüman olan Türk Toplumunda, Mekan ve İman değerlerinin
eşitlenmiş olması, konut meselesini daha da anlamlı hale getirmektedir.
Hal böyle olunca, fert ve toplum nazarında, kutsal bir değer bulmuş olan
konut meselesinin, ferdin mutluluğu ve toplumun huzuru yönünden fevkalâde
bir önem taşıdığı açıktır.
Bu meseleye, halkın geleneklerini de dikkate alan, dünyadaki gelişmelere
paralel ve kalıcı çözümler üretemeyen toplumlarda, huzur ve istikrarın
sağlanabildiğine tarih şahitlik etmemiştir.
Ferdin mutluluğu, toplumun istikrarı ve devletin devamlılığı açısından,
bütün ülkelerde önemli ve öncelikli bir problem olarak kabul edilmiş olan
konut sorunu, ülkemiz için de aynı önem ve önceliğe sahip bulunmaktadır.
Böylesine önemli bir sorunun çözümünde, kamu ve özel, bütün ilgili ve görevli
kişi ve kuruluşlar, ihtiyaç sahiplerinin desteğini de alacak şekilde ve
aynı amaca yönelik olarak güç birliği içinde olmadıkça, soruna kalıcı çözümler
getirilmesinin imkansız olduğu tecrübelerle sabittir.
Acaba, konut meselesinin çözümü yönünde, arzu edilen bu güç birliği sağlanabilir
mi? Sağlanması halinde, çözülmesi istenen sorunun rakamsal boyutları ne
kadardır?
Bilindiği gibi, ülkemizde, Merkezi İdareden Yerel Yönetimlere kadar, konut
meselesinin çözümü ile ilgili ve görevli çok sayıda kuruluş ve o nispette
de kamu görevlisi vardır. Keza, bu alanda faaliyet gösteren çok sayıda
kooperatif, şirket ve fert firmasının varlığı bilinmektedir.
Ancak, kağıt üzerinde herşey eksiksiz biliniyor görünmekle beraber, gerçek
hayatta, ülke genelinde, standartlara uygun konut sayısının ne kadar olduğu,
fiili konut açığı, konut stoku ve üretim kapasitesinin boyutları v.b. konularda,
görevli kuruluşlarda, sağlıklı bir envanterin ve güncel bilgilerin mevcut
olduğunu söyleyebilmek güçtür. Kısaca, devletin, konut meselesi konusunda
dökümanı çok, ancak envanteri yetersiz, sağlıksız ve gerçek durumun çok
gerisindedir. Gerçek olan şu ki, birtakım tahminler içeren masa başı çalışmalar,
fiili ihtiyaç ve imkan olarak takdim edilmekte, sonuçta politik ağızlı
ve popülist amaçlı olan anlatımlar, sorunu uzun vadeli ve kalıcı olarak
çözmeye yetmemektedir.
Ülkemizde, konut meselesine makro açıdan bakan inceleme sonuçlarına göre,
konut ihtiyacı, nüfus artışından kaynaklanan "demografik" ve elverişsiz
meskenlerin yaşanabilir hale getirilmesinden kaynaklanan "yenileme" faktörlerinin
toplamından oluşmaktadır. Yine sözkonusu inceleme sonuçlarına göre, ülkemizde,
yıllık bazda, genel nüfus artış hızının %2.1, şehir nüfusu artış hızının
%4.9, hane halkı ortalamasının şehirde 4.56 kişi, kırsal kesimde 6.29 kişi,
yenileme ihtiyacının %2 ve şehirde yaşayan nüfus oranının %60 olduğu ve
sadece, nüfusu 20.000 ve üzeri olan yerleşim birimleri değerlendirmeye
esas alındığında, 1997 sonuna göre, yıllık konut ihtiyacının toplam 540.430
ünite olarak tahakkuk ettiği (bu sayının %82'si demografik, %18'i ise yenileme
ihtiyacından doğmaktadır.), buna mukabil tam kapasite kullanımı halinde
yıllık toplam konut üretiminin(Kamu+özel sektör+kooperatifler) 250-300
bin civarında olduğu, ancak yıllık ihtiyaç/üretim miktarları mukayese edilirken,
birikmiş konut açığının 2.5 milyon düzeyinde bulunduğu gerçeğinin de gözönünde
bulundurulması gerektiği, anlaşılmaktadır.
Yukarıda sıralanan sayıların ifade ettiği anlam şudur: Ülkenin konut açığı
ile yıllık toplam üretim kapasitesi karşılaştırıldığında, birikmiş konut
açığı 10 yıllık bir üretimle ancak bertaraf edilebilecektir. Halbuki yıllık
ilave konut ihtiyacı da sözkonusudur. O halde konut ihtiyacını doğuran
faktörlerdeki artış hızı ile toplam konut üretim kapasitesi, mevcut durumlarını
muhafaza ettiği sürece, konut meselesinin, sorun olmaktan çıkacağını, başka
bir anlatımla toplumsal sorun sıralamasında daha alt sıralara düşeceğini
söylemek mümkün görülmemektedir. Mevcut durum ve teşviklerle, sorunun daha
da büyümesinin önüne geçilemeyeceğini ifade etmek aşırılık sayılmamalıdır.
Bu tesbitlerimizi karamsarlık olarak değerlendiren popülistler çıkabilir.
Ancak, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik şartlar çerçevesinde, mevcut
kaynak ve tasarruf kabiliyetleri yönünden de konut sorununun çözümünün
kolay bir iş olmadığını görmek zor değildir.
Zira, içinde bulunduğumuz 1998 yılında,1M2 standart konutun maliyeti50
milyon TL.'sını vurmuş bulunmaktadır(bir an için, arsa ve altyapı bedellerini
de bu maliyete dahil sayalım). 100 M2'lik konut maliyeti 100*50.000.000=
5 milyar TL. eder.Buna göre, konuya önce makro açıdan, sonra da ihtiyaç
sahipleri yönünden bakıldığında;
Birikmiş konut açığı: 2.500.000 ünite*100 M2 = 250.000.000 M2.
Yıllık ilave ihtiyaç : 500.000 ünite*100 M2 = 50.000.000 M2.
Toplam konut ihtiyacı : = 300.000.000 M2.
Toplam konut açığının gerektirdiği finansman ihtiyacı ise, şu şekilde olacaktır
:
300.000.000 M2*50.000.000TL = 15.000.000.000.000.000.-TL.
Görüldüğü gibi, konut meselesinin çözümü, iyimser şartlarda, 1998 rayiçlerine
göre, 15 katrilyon TL.'sına yani Türkiye'nin genel bütçesinden büyük bir
rakama ihtiyaç göstermektedir. Böylesine büyük finansmana ihtiyaç gösteren
bir sorunun, popülist yaklaşımlarla çözümü mümkün müdür?
Diğer yandan, 35milyon TL.brüt, 23 milyon TL.net geliri olan asgari ücretlinin,
ülkede en üst birikim düzeyini ifade eden %20 tasarruf yaptığını hayal
edelim. Yıllık tasarruf miktarı : 23.000.000 TL.* %20 * 12 Ay = 55.200.000.-
TL.olacaktır. Yani asgari ücretli bir kişi, en iyi şartlarda, yılda 1 M2
konut edinme imkanına sahip olacaktır. Bunun gerçek anlamı şudur: 25 yıllık
yasal çalışma süresi esasına göre, asgari ücretlinin 100 M2'lik bir sosyal
konuta sahip olması, dördüncü neslin emekliliğinde ancak mümkün olabilecektir.
Bu gerçeklerden hareketle sonuca gitmek gerekirse, konut sorununun çözümüne
yönelik değerlendirmeler yapılırken, piyasada hareket gören ihtiyaç ve
talep boyutları ile meseleye bakmak, bu konunun, toplumsal açıdan sosyal
vechesini görmemezlikten gelmek anlamını taşır. Zira, toplumun yarınını
tehdit eden tehlikeleri görmek ve gerekli tedbirleri almak, Sosyal Devletin
anayasal görevlerindendir. Sessiz çoğunluğun bir asırlık sürede ancak bir
sosyal konut edinmesini içeren bugünkü şartları yeterli ve gerçekçi bulmanın
imkanı yoktur.
Bu itibarla, ülkemizde kronik hale gelmiş olan konut sorununun, toplumun
huzuru yönünden, bir sosyal mesele olmaktan çıkarılması gerçekten isteniyorsa,
devletin bu yöndeki politikaları ve finansman desteği, popülist olmaktan
çıkarılıp, radikal çerçeveye oturtulmalıdır. Bu cümleden olarak,
Alt gelir gruplarının konut sahibi olmalarını hedefleyen finans sistemleri
geliştirilmeli, konut edinme umudu yok olmuş olan bu gruba, çok uzun süreli,
çok düşük faizli ve yeterli miktarda finans desteği sağlanmalı, gerektiğinde
hibe finansman yoluna da gidilmelidir. Orta alt gelirliler de bu grup içinde
görülmelidir.
Orta ve orta üst gelir grubuna dahil kesimlerin, kendi katkılarıyla konut
sahibi olma arzularını diri tutan politikalar geliştirilmeli, düşük faizli
ve uzun vadeli finans desteği sağlanmalıdır.
Konut kiralarındaki tırmanışa tedbir olarak, küçük metrajlı konut üretimi
teşvik edilmelerek, alt ve orta alt gelir gruplarının koruma altına alınması
sağlamalıdır.
Konuta uygulanan teşvikler, ister kredi desteği, ister vergi istisnası
şeklinde olsun, genel olmaktan çıkarılıp, gerçek ihtiyaçları karşılamaya
yönelik hale getirilmelidir. Yani, mevcut duruma göre, bir asırda ancak
bir sosyal konuta sahip olabilecek alt gelir grupları ile, istediği her
lükslükte konuta talip olabilen üst gelir gruplarına eşit hitap eden teşvik
ve destek politikalarının yanlışlığı artık farkedilmelidir. Keza, siyasi
iktidarlara göre değişebilen ve topluma güven vermeyen teşvik ve destek
uygulamaları, istikrarlı ve ciddi bir devlet politikası haline bir an önce
dönüştürülmelidir.
Devletin konut politikasının, vatandaşın parasal, manevi ve fiziki gücünü
konsantre edecek şekilde bir sistem ve uygulama değişikliğine ihtiyacı
vardır. Bunu temin için,
Toplu Konut İdaresi'nin, son yıllarda, az sayıda insana(genellikle de kendi
imkanları ile konut edinme gücü olanlara), lüks kapsamlı konut imkanı sunma
yerine, işaret edildiği şekilde, alt gelir gruplarını toplumsal bir sorun
olmaktan çıkarmaya dönük, sosyal amaçlı uygulamalara ağırlık vermesi gerekmektedir.
Konut meselesinin çözümünde, finansal destek ve teşvik sağlamak, tekbaşına
yeterli değildir. Konut yapımı işinin her safhasında sözkonusu olan, anlamsız
formalite ve engellerin temizlenmesi zorunlu hale gelmiştir. Bu engeller,
vergi istisnaları ile kredi desteğinin sağlanmasındaki anlamsız, yararsız,
sosyal maksada zıt, vatandaşa güven telkin etmeyen, uzun ve yorucu formaliteler
olabildiği gibi, Belediyelerin kural tanımayan, hizmetin amacını aşan,
kişisel çıkarlara yol açan, velhasıl rüşvet ve yozlaşmayı adeta işlemin
bir parçası haline getiren, tutum ve davranışlar olarak da görülebilmektedir.
Konut üretimi ile ilgili ve görevli kuruluşlar arasında yok olma noktasına
gelmiş, hatta yardım ve destekten ziyade, engelleme ve karmaşaya dönüşmüş
koordinasyon konusunun, artık lafta değıl, fiiliyatta işler hale getirilmesi
zaruret haline gelmiştir.Bu anlamsız kopukluk ve bunun yarattığı (kimi
zaman keyfi) formaliteler, konut üretiminde zaman ve kaynak kaybını önemli
boyutlara ulaştırmış ve ihtiyaç sahiplerini sun'i çözümler arayan noktalara
getirmiştir.
Sonuç olarak, devlet görevlilerinden, Belediye çalışanlarına kadar, ilgili
bütün kişi ve kuruluşların, görev yapma adı altında, menfi davranışlara
ve engellemelere varan, iş sahiplerinin korkulu rüyası haline gelmiş olan,
sözde kamu hizmeti anlayışı tersine dönüp, vatandaşa güven verir hale geldiğinde,
konut meselesinin çözüm yoluna girmiş olacağı unutulmamalıdır. Kısaca,
bazen gölge etmemek, ihsan etmekten daha yararlıdır. Seslendirmeye çalıştığımız
sorunların, söylemek istediklerimizin kısa bir önsözü olarak algılanması
dileğimizdir.
|