![]() |
|||||
|
F. Rifat ORTAÇ |
I-GİRİŞ Devletin mali faaliyetlerinin bir plan çerçevesinde yürütmek amacıyla bütçeler hazırlanır Diğer bir ifadeyle bütçeler belirli bir zaman sürecini içeren harcama ve finansman planıdırlar. Kamu kesiminde, üretim bütçeler aracılığıyla gerçekleştirilir. Bu nedenle bütçelerin büyüklüğü kamu kesiminin ekonomiden aldığı kaynakları ifade etmektedir. Bu payın büyüklüğü de siyasi karar mekanizması tarafından belirlenmektedir. Bütçe tasarısında 1999 yılında büyüme hızı %3, yıllık enflasyon oranı % 44, yıl sonu enflasyonu % 35 olarak hedeflenmiştir. Gayri safi milli hasılanın ise 78.805.694 milyon TL olacağı tahmin edilmektedir. 1998 bütçesinde ilk önce % 4,5 olarak öngörülen daha sonra konjoktüre göre % 3 olarak revize edilen büyüme hızı ile enflasyon düşürülmesi hedeflenmektedir. Ancak kesin sonuçlar elde edilmekle beraber büyüme hızının 1998 yılında tahmini olarak % 6-7 arasında gerçekleşmesi beklenmektedir. Tahminlerin üzerinde gerçekleşen bu büyüme ise enflasyonun öngörülen düzeyin üzerinde gerçekleşmesine neden olmaktadır. Ekim ayı sonu itibariyle enflasyon TEFE % 62 TÜFE %76.6 olarak gerçekleşmiş, yıl sonu itibariyle de TEFE' ye göre % 68, TÜFE' ye göre % 84 olarak gerçekleşmesi tahmin edilmektedir. Toplumda yaşayan bireyler açısından tüketici fiyat endeksine göre belirlenen enflasyon oranı yaşam maliyetini ifade etmektedir. Bu açıdan enflasyonun düştüğünü söylemek mümkün değildir. 1998 yılı bütçesi ve 1999 bütçe tasarısı ile büyüme hızı düşürülerek, ekonomi daraltılmaya ve enflasyon oranında kalıcı düşüş sağlanmaya çalışılmaktadır. Ancak bu eğelimi teşvikli yatırımlar yönünden görmek mümkün değildir. 1997 yılında teşvikli yatırımlar 2.137 trilyon lira iken bu rakam 1998 yılında 2.872 trilyon olarak belirlenmiştir. Verilerden de görüldüğü üzere bir yandan ekonomi daraltılmaya çalışılırken diğer tarafından bunu sağlayacak temel faktörde bir kısıntı söz konusu olmamaktadır. Devlet iç borçlanma senetlerinin servet etkisi nedeniyle tüketim eğilimi artış göstermiştir. Bu durum yüksek faiz politikasının antienflasyonist politika aracı olmaktan çıktığının göstergesidir. Diğer yandan kredilendirme süreci açısından yükselen faizler aynı zamanda maliyet enflasyonunu da gündeme getirmektedir. Bu duruma ek olarak halkın enflasyon beklentisi de enflasyonun düşürülmesi konusundaki önemli noktalardan biri diğeridir. II- BÜTÇE GİDERLERİ: 1999 bütçesinde giderler toplamı 23 650 katrilyon lira olarak planlanmıştır. Harcamaların harcama kalemlerine göre dağlımı aşağıdaki gibidir.
(Trilyon)
Cari 8430 Personel 6 070 Diğer cari 2 063 Yatırımlar 1 410 Transferler 13 810 Borç Faizleri 8 890 Dış borç faizi 770 İç borç faizi 8 120 Sosyal güvenlik Kur. 2 055 Fonlar 650
Diğer
2 215
Gider kalemleri arasında en önemli yeri faiz giderleri almaktadır. Faiz giderleri toplam giderlerin yaklaşık % 38 ini oluşturmaktadır. Türkiye'nin dış borç stoku 1998 yılı kasım ayı itibariyle 98 milyar dolar (yaklaşık 29 katrilyon TL), iç borç stoku ise 35.7 miyar dolar(yaklaşık 10.6katirilyon TL) dır. Borç stokundaki bu bileşim faiz ödemeleriyle ters yönde bir ilişki içerisindedir. Dış borç stokunun iç borç stokundan fazla olmasına rağmen, dış borç faiz giderleri iç borç faiz giderlerinin çok altındadır. Bunun nedeni iç borç vadelerinin kısa olması ve faiz oranının yüksekliğidir. 1999 yılında bütçe açığı 5.5katirilyon TL olarak öngörülmektedir. Ancak, faiz giderleri hariç tutulduğunda bütçe 3.3 katrilyon TL birincil fazla vermektedir. Bu durum ülkemizin borç ödeme kapasitesinin olduğu yönünde değerlendirilmektedir. Ancak son 3 yılın bütçesi incelendiğinde aynı durumu görmek mümkündür. Faiz ödemeleri hariç olarak bütçe 3 yıldır fazla veriyorsa borç stokunun sürekli artışının nedeni ne olabilir? Son üç yıldır bütçenin birincil fazla vermesine karşılık borç stokunda herhangi bir azalma ya da faiz oranlarında kalıcı bir düşüşün sağlanmamasının nedenleri; ulusal tasarrufların yetersizliği ve dolayısıyla mali sistemin boyutlarının borçlanma gereğine göre yeterince büyük olmaması, hazinenin maliyeti ne olursa olsun borçlanabilme amacı çerçevesinde mali sistemin pazarlık gücünün yüksekliği ve uluslar arası konjonktür olarak sayılabilmektedir. Asıl önemli nokta ise ilksel fazlanın yatırımların ve personel giderlerinin kısılması pahasına gerçekleştirilmesidir. Ancak gelişmekte olan bir ülke için yatırımın önemi ve personel giderlerinin bir tahammül sınırının olduğu da göz ardı edilmemelidir. 1999 yılı bütçe tasarısının 33. Maddesine 'F' bendi eklenerek; bütçeden mahsup edilmek suretiyle gerçekleştirilen faiz ödemeleri, faiz dışı giderler kaleminde gösterilerek faiz giderlerinin miktarı düşük gösterilmeye çalışılmaktadır. Bu düzenleme faiz hariç bütçe fazlasının miktarını azaltıcı yönde etki yaratmaktadır. Faiz ödemeleriyle ilgili olarak bütçede yer alan düzenlemelerin bütün bu çelişkilerden daha da önemli olanı faiz miktarının gerçekçi olarak belirlenmemesidir. Bütçenin 1998 yılının son iki ayında 3.5-4 katrilyonluk iç borç alınması zorunluluğu vardır (Hazine müsteşarlığı tahmini). Son iki aylık borçlanmanın faiz ödemesi olarak maliyeti yaklaşık olarak 1 katrilyon TL dır. 1999 yılının ilk altı ayında yapılacak faiz ödemelerinin 3.5-4 katrilyon olduğu da dikkate alındığında 1999 bütçesinde iç borç faiz ödemeleri için ayrılan ödeneğin (8.120 katrilyon) şimdiden aşıldığı görülmektedir (faiz giderleri 1999yılı için en az 10-11 katrilyon olarak tahmin edilebilir.)Dış borç sağlamak imkanının azaldığı gerçeği de dikkate alındığında 1999 yılında finansman sıkıntısı yaşanacağı iç borç faizlerindeki genel artışın devam edeceği söylenebilir. Bu yapı içerisinde ülkemiz 1999 yılında 2 katrilyon lira dış borç ana para ödemesi ve yaklaşık 5 katrilyon iç borç ana para ödemesi yapılacaktır. Bu nedenle 1999 yılında 21 katrilyon iç borç ve 2 katrilyon lira dış borç alınması gerekmektedir. Ancak faiz hesaplamalarında yapılan tahmin hataları dikkate alındığında bu miktarların daha fazla olarak öngörülen bütçe açığının daha fazla olarak öngörülen bütçe açığının daha fazla olarak gerçekleşeceğini göstermektedir. Bütçe ödeneklerinden en büyük payı ulaştırma ve konut sektörü almakta eğitim ve sağlık sektöründe ise kaynak artırımı söz konusu olmamaktadır. III- PERSONEL GİDERLERİ Personel giderleri bütçe giderlerinin % 25 ini oluşturmaktadır. Personel giderlerindeki artışın temel nedeni sekiz yıllık eğitim nedeniyle yeni personel istihdamıdır. Devlet memurlarına 1999 yılının ilk altı ayında %25 oranında zam yapılması planlanmıştır. Oysa ücretlilerin enflasyon karşısında ezilmemeleri için öncelikle 1998 yılında uğradıkları gelir kaybının telafi edilmesi ve ilk altı ayda beklenen enflasyon oranında bir artışın sağlanması gerekir. Bunun dışındaki bütün düzenlemeler ücretli kesimin sıkıntısını çözmekten uzaktır 1998 yılı enflasyonunda hedeften 12 puanlık bir sapma olduğu (TEFE ye göre) bu sapmanın TÜFE 'ye göre daha yüksek olduğu da bilinen bir gerçektir. Bu kayıpların da telafi edilmesi gerekir. IV- YATIRIMLAR 1999 yılı bütçesinde yatırımlara toplam giderin % 6 sı kadar kaynak ayrılmıştır. Bu miktarın içerisinde yeni yatırımlar yer almamaktadır. Bu miktar daha önceden başlanılmış ve aciliyet arz eden yatırımlar için kullanılacaktır. 1998 yılı bütçesinden yatırımlara özelleştirmeden sağlanacak gelirin bir kısmı tahsis edilmişti ancak özelleştirmeden 4.5 milyar dolar gelir beklenirken 1.7 milyar dolar elde edilmesi 1998 yılı yatırımlarının büyük bölümünün gerçekleşmemesine neden olmuştur. 1999 yılında gerekli büyümenin sağlanabilmesi için 15 katrilyonluk kısmı özel sektör, 5 katrilyonluk yatırıma ihtiyaç vardır. Ancak, yatırımlara bütçe giderlerinin % 6 sı diğer bir ifadeyle 1.410 katrilyon lira ödenek ayrılmıştır. Türkiye'nin ihtiyacı olan ve DPT tarafından açıklanan ve kamu tarafından gerçekleştirilmesi gereken 5 katrilyonluk yatırım miktarına ulaşılması imkansız gözükmektedir. Belirtilen
bu durumun iki önemli sakıncası vardır. Bunlardan birincisi işsizliğin
artması ve iktisadi büyümenin azalması, yüksek faiz politikasının devamıdır.
İkinci sakınca ise birinci grupta belirtilen nedenlerin sonucu olarak ekonomik
durgunluğa girilmesi ve ekonomide STAGFLASYON olgusunun yaşanmasıdır.
V- SOSYAL GÜVENLİK KURULUŞLARI Sosyal güvenlik kuruluşlarının 1990 yılından itibaren kendi gelirleriyle kendi giderlerini karşılayamamalarının nedeni ellerindeki fonlarının değerlendirme imkanının daralması ve birikmiş alacaklarındaki artıştır. Diğer taraftan emeklilik yaşının düşük olması bu kuruluşları etkileyen bir başka önemli faktördür. Sosyal güvenlik kuruluşlarının aktif/pasif olanı Türkiye'de 1.9 iken bu oran Avrupa ülkelerinde % 25'e kadar ulaşabilmekte. 1999
yılı bütçesinden sosyal güvenlik kuruluşlarının açığı için 2.055 katrilyon
lira ayrılmıştır. Bu rakam bütçenin % 9'una tekabül etmekte ve yatırımlardan
daha önemli bir paya sahip olmaktadır.
VI- GELİRLER 1998 yılı içerisinde vergi yasalarında reform sayılmamakla beraber, kapsamlı değişikliklerinin temel iki amacı vardır. Bunlardan birincisi kayıt dışı faaliyetleri kayıt altına alarak vergi tabanını genişletmek, ikincisi ise vergi gelirlerini artırarak vergi yükünün bireyler arasında adil dağılımını sağlamaktır. Ancak getirilen düzenlemenin büyük bir kısmının 1.1.1999 yılından itibaren yürürlüğe girecek olmasına rağmen, yapılan değişikliklerin etkisinin beklenenden çok az olacağı söylenebilir. Bu yaklaşımı 1999 bütçesinden yer alan gelir tahminleri de doğrular niteliktedir. 1999 bütçesinden yer alan gelir tahminleri de doğrular niteliktedir. 1999 yılında elde edilecek vergi gelirlerinin 1998 yılına göre daha düşük seviyede olacağı tasarıdaki rakamlardan açıkça görülmektedir. 1998 yılında gelir vergisi hasılatının artış oranı % 116 iken, 1999 yılında beklenen artış oranı % 36 dır. Kurumlar vergisinde 1998 yılında % 90 olan artış oranı 1999 yılında % 60 civarında gerçekleşmesi beklenmektedir. 98 yılında % 75 oranında artış gösteren KDV, yılında % 65 oranında bir artış gösterecektir. Vergi geliri bakımından en büyük düşüş Veraset ve intikal Vergisinden yaşanacaktır. 1998yılında % 100 oranında artış gösteren vergi 1999 yılında % 20 oranında bir azalışa uğrayacaktır. Yukarıda verilen "artış" rakamlarından da görüleceği üzere vergi gelirlerinden meydana gelecek artışlar bütçede çok iyi nitelik olarak belirlenen enflasyon oranın (% 44 )biraz üzerinde gerçekleşecektir (gelir vergisi hariç % 36 ). Ancak 1999 yılında enflasyonun % 44 oranında gerçekleşmesi harcamalar kısmında belirdiğimiz nedenlerden dolayı mümkün gözükmemektedir. İyimser bir tahminle enflasyonun TEFE % 70 oranına yakın bir değerde olacağı tahmin edilmektedir. Bu yaklaşım içerisinde vergi gelirleri toplam bütçe gelirlerinin % 80'ini oluşturmaktadır. Vergi gelirinin % 36'lık kısmı gelir vergisinden % 30 luk kısmı KDV'den, % 15'lik kısmı akaryakıt tüketim vergisinden % 8'lik kısmı ise kurumlar vergisinden, % 11'i diğer vergi gelirlerinden sağlanmaktadır. Akaryakıt tüketim vergisinin kurumlar vergisinden daha fazla bir hasılat sağlaması petrol ürünleri üzerindeki vergi baskısını göstermesi bakımından ve kurumlar vergisinden büyük vergi kayıplarının olduğunun belirlenmesi bakımından önemlidir. Vergi gelirleri içerisinde en büyük paya sahip olan gelir vergisinin % 51.4 lük kısmı ücretlilerden elde edilmektedir. Ücretli kesimin dolaylı vergi yükü de dikkate alındığında, ücretlinin vergi yükünün diğer gelir unsurlarına göre özellikle de sermaye gelirlerine göre çok yüksek olduğu görülür. Gelir vergisi hasılatındaki düşüşün temel nedeni yapılan düzenleme ile vergi tarifesinde yeterince genişletilmemiş olması vergi tarifesinde yer alan vergi oranlarının düşürülmesine bağlamak mümkündür. VII- SONUÇ Bütçe tasarısında yer alan düzenlemeler incelendiğinde 1999 yılında Türk ekonomisinin ciddi problemlerin beklediğini görmek mümkündür 1999 yılında vergi gelirlerinin yeterli düzeyde artmayacağı, borç ana para ve faiz ödemelerinin artacağı dikkate alındığında ekonominin yüksek enflasyon ve durgunluğun bir arada yaşandığı bir yapıya doğru yöneldiğini söylemek mümkündür. Gelecek yıllarda gayri safi milli hasılada reel daralmalar beklenmelidir. Seçimlerin yapılması bütçenin geçici bütçe olarak hazırlanması, bütçe tasarısında yer alan bu gerçekleri değiştirmeyecektir. Doç.Dr. F. Rifat ORTAÇ
|