![]() |
|||||
|
3586 Sayılı yasanın 12. maddesinin yetkilendirilmesi sonucu Maliye ve Gümrük Bakanlığı'nca hazırlanan yönetmelik 02/01/1990 gün ve 22211 sayılı Resmi Gazetede yayımlandı.
Anılı yasanın 12. maddesi,
Yasa ve özellikle bu madde ile etkinlikte bulunulmasının yasal düzenlemesi yapılan meslek grubunun bir "kamu yetkisi"nin kullanılması ile yetkilendirildiği görülmekte. Bu da vergi yükümlülerinin, "......... mali tablolarının ve beyannamelerinin mevzuat hükümleri ile standartlarına UYGUNLUĞU ve hesaplarının DENETİM STANDARTLARINA GÖRE İNCELENDİĞİNİ tastik" etme yetkisi.
Anılı Yönetmeliğin 7. maddesiyle "Yeminli Mali Müşavirlerin tastik edecekleri
belgeler, tastik konuları, tastiğe ilişkin usul ve esasları" belirlenmiştir.
Zaten Yönetmeliğin adı da; "YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLERİN TASTİK EDECEKLERİ
BELGELER, TASTİK KONULARI, TASTİĞE İLİŞKİN USUL VE ESASLAR HAKKINDAKİ YÖNETMELİK."
23/02/1995 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan 14 nolu tebliğ ile ise anılı "tastik" işleminin usul ve esasları belirlendi. 3586 Sayılı yasanın 1. maddesine göre "Bu kanunun amacı ......... işletmelerin sağlıklı ve güvenilir bir şekilde işleyişini sağlamak, faaliyet sonuçlarını ilgili mevzuat çerçevesinde DENETLEMEYE VE DEĞERLENDİRMEYE TABİ TUTARAK GERÇEK DURUMUNU ...... RESMİ MERCİİLERİN İSTİFADESİNE SUNMAK ........ üzere ....... Birliğinin kurulmasını ...." düzenemektir. Yasanın 12. Maddesinde tastik işleminin niteliği yukarıda anlatılandığı gibi düzenlendikten sonra "UYGUNLUĞUN İNCELENDİĞİNİN TASTİK EDİLECEĞİ"; "mali tablo ve beyannameler "KAMU İDARESİNİN YETKİLİ MEMURLARINCA ....İNCELENMİŞ BİR BELGE OLARAK KABUL EDİLİR." 23/02/1995 günlü Resmi Gazetede yayımlanan 14 nolu tebliğe göre de "tastik" işleminin amacı, "ÖDENMESİ GEREKEN GELİR VE KURUMLAR VERGİSİNİN DOĞRULUĞUNU ARAŞTIRMAK TESPİT ETMEK VE VESAĞLAMAK"tır. Anılan yönetmelik ve bağlı olarak yayımlanan 14 adet tebliğin tamamında yukarıda belirtilen amaçla bunların yapıldığı vurgulanmaktadır. Hatta bu amacın elde edilmesi için tebliğin (J) maddesi ile "mükelleflerin vergiye müteallik bütün işlemlerinin sürekli olarak denetleneceği" yükümü altında tutulan ilgili meslek mensupları, "gizlilik" kuralı çiğnenip "mali ve ticari sır" kavramları aşılarak HER ŞEYİ İNCELEME YETKİSİ ile yetkilendirilmişlerdir. Örneğin avukata, müvekkili ile Avukatlık Kanununun 53. maddesi uyarınca yaptığı görüşmeye ait tutanağı, müvekkili muafakat etmedikçe mahkemeye bile ibraz etmekten kaçınmak mecburiyeti yüklenmişken anılı yasayla yetkilendirilen kişi bunu görebilecek, inceleyebilecektir. Yasanın yapılışı ile güdülen temel amaç, günümüzde itiraz edilmemesi gereken idari ve mali düzenleme. Tüm pozitif bilim dallarının kendi aralarında on'larca disipline ayrıldığı bu günde, ulaşılan bilimsel ve teknolojik gelişme sonucu işletmelerin mali iş ve işlemlerinin UZMANLARCA yürütülmesi, çağdaş bir zorunluluktur. Bu ise yasanın 1. maddesindeki "AMAÇ" düzenlemesiyle özgün bir biçimde dile getirilmiş. O'da meslek grubunun geliştirilmesi ve ekonomik-demokratik bazı avantajlarla da donatılması zorunluluğunu da beraberinde gerici; çağın gereği bu. Ancak bu düzenlemeler temel hukuk ilkelerine, evrensel hukuka va Anayasa üstü norm niteliğindeki uluslararası sözleşmelere, öncelikle çağın "hizmet devleti" ilkelerine aykırı bir hayli hüküm de içeriyor.Düzenlemelerin gösterdiği bir "lafzi" gerçek çarpıcı; Türk Maliyesi, vergi yükümlüsü yurttaşlarına güvenmemekte, ona güvenebilmeyi kendi yarattığı bir serbest meslek mensubunun "tastiki" yada "doğruluk referansına bağlamakta.
Bu ülkede vergi kaçıranlar yok mu? Az sayıda olmadığı ülkemiz gerçeği.
Ama vergi kaçıranlar olduğunda onların bu eylemlerini saptayarak yasal
yaptırımı uygulamak ilgili "idari birimin" yetkisi ve görevi.
Ülkede "mülkiyete konu" şeylerin %74 kadar kısmı devletin elinde iken bunların
"semerelerinden" mutlu bir azınlık yararlanır. Yaşamlarını "emek" ile sağlayanlan
kesimler ise, her yıl katmerleşen "enflasyon" sonucu "daha az ekonomik
değişim değeri" alma ile karşı karşıya bırakılırken "ellerde" bulunan mülklerin
değerine ise değer katılmış olur. Ulusal üretimden dolaylı ve dolaysız
vergilerle elde edilen gelirler ise "devlet çarkının işleyişine yetmez"
olur." "Kamu mülkiyetinin semerelerinden faydalanan kesim elde ettiği gelirden
"yasalara göre" vermesi gereken vergileri de vermez. Vermemek için "tarihsel
kökenli "HÜLLE" yollarını geliştirdikçe geliştirir.
Son düzenlemeler de temelde birazda bu amaçlı. Ama bu kez "koruma" biçimi bir başka emekçi kesimin eli ile "hukuki"leştirilmek istenmekte adeta: "Mali Müşavirler" tarafından düzenlenen beyannameler "vergi incelemelerine" tabi olmayacaktır. (4008 sayılı kanunun 2. maddesi 30. maddesi ile 3568 sayılı yasa uyarınca yetkilendirilmiş kişilerce tutulan kayıtlar "kamu adına" incelenmiş kabul ediliyor.) "Üretim araçları malikleri" zaten büyük işletmelere dönüşmüşlerdir. Bu kesimin muhasebe işlemleri zaten "nitelenen" ve "aranan" özelliklere sayip kişilerce yapılmaktadır. Kendilerine yeni bir mali yükün gelmesi olasılığı yoktur; istihdam kadroları böylesinedir. Kendilerine bu olasığı sağlayacak toplumsal kesime "pastadan biraz daha fazla pay" için ise "egemenlere bir yük gelmeli. Bu ise diğer vergi yükümlülerine de zorunlu olarak hizmet gördürmekle sağlanması amaçlanmakta. İşte yapılan da bu. "Büfe" de ekmek yada gazete satan da vergi dairesine yapacağı bildirimleri "BİR TEMSİLCİ ELİYLE YAPMA ZORUNLUĞU" içerisinde bıraklıdığında bu amaç da elde edilmiştir. Ama işin garibidir ki "vergi kaçırmak için sağlıklı bildirimde bulunmayacağı" kabul edilen o yurttaş kitlesinin" "hizmet erbabının" bir kesimidir Buna yetkilendirilen Çoğu serbest çalışan hizmet erbabı olan bu kesim zaten vergi bildirimlerini "sağlıklı" yapmaktadır. Ulusal "gelir" içindeki payları da çok azdır. Düzenleme, vergi bildirimlerini "gerçeğe uygun" yapmadığı görülen kesime "yasal koruma" (kamu adına incelenmiş kabul edilerek) sağlamadan öte değildir. Bu hizmeti gerçekleştiren kişilere de bu hizmetin karşılığı ise başkalarının sırtından sağlanacaktır. Bunun kamu hukuku ilkelerine, "hak"sızlık yapılmadan yapılabilmesinin birinci koşulu da "TABİYET" ilişkisidir. Bu konuda yetkili "kamu görevlileri" 3568 sayılı yasa ile kuruluş, işleyiş ve sorumluluğu düzenlenen meslek örgütü ve mensupları olabilir. "Yasa ile düzenlenerek" bu kamu görevi onlara da yaptırılabilir. Hatta çağ "uzmanlık" çağı olmakla onlara yaptırılmalı da. Ama bu "kamu hizmetini" ona gördüren devlet, bu hizmetinin karşılığını da kendisi ödemeli. İşte "tabiyet" ilişkisinin önemi burada görülür. Hizmet sözleşmesi yada özel sözleşme ile bu görevi "vergi yükümlüsü"ne gören meslek mensubu, ücretini ödiyecek "vergi yükümlüsü"nün "denetmeni" olamaz. O zaman sağlıklı bir biçimde yasadaki ve yönetmelikteki "amac"a erişmek için o meslek mensubunun "ücretini" kamu, yani Maliye Bakanlığı ödemelidir. Zaten kıt kaynakları olan bütçeye gelecek bu yükün DOĞRUDAN HİZMETİN GÖTÜRÜLDÜĞÜ YURTTAŞ KESİMİNE yansıtılması da mümkün. Hemde "herkesin kendi mali gücü" oranında. Nasıl mı? Örneğin 1996 yılında, İşletmenin büyüklüğü ve mali defterleri ASGARİ ÜCRET TARİFESİ" ne göre Vergi yükümlülerinden, vergi beyanlarına matrah üzerinden belirlenecek bir oranda, "İdarenin o meslek mensuplarına ödiyeceği ücretlerde kullanılmak üzere" ek bir ödeme sağlanabilir.
Belirli bir fonda toplanacak bu para o meslek mensuplarının gördüğü hizmete
göre onlara ücret olarak ödenir. Her Mali Müşavir veya Serbest Muhasebeci
kişi veya kuruluş bu alanda verdiği hizmete göre hakedeceği ücreti, vergi
yükümlüsünden alacağına bu fondan alabilir.
İşte o zaman yıllık bilançolasrı "katrilyonlara" varan işletmelerin mali güçleri oranında katılı sosyal adaleti gerçekleştirmediği bir araç işlevi de görecektir. Türk Yurttaşlar Yasası'nın 3. maddesi ile benimsenen özgün evrensel bir kural var; bir hakkın doğumu ve kullanılmasında "iyi niyetli" olunduğu esastır. Zaten bu hüküm "kişi"lerin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken uymakla yükümlü bulundukları iyiniyetli olunma kuralının bütünleri. Yani hukuk düzeninde "kötü niyetli olunmadığı "var kabul edilir. Aynı yasamızın 6. maddesi de bir ayrı anlam kazandırır buna "Yasada aksine kural olmadıkça aksini savlayan" savını kanıtlamak zorundadır. Vergisi ile kamu harcamalarına katılımı istenen yurttaşın iyiniyetle vergisini ödediğinin kabulü esas. Bildirimlerin gerçeğe uygun olmayacağını peşin kabul etmek ise hukuki temelden yoksunluk olur.
Ayrıca "kişi" hakları "yok" sayılıyor
Yapı projelerinin belirli bir eğitim nosyonuna sahip kişilerce yapılabilmesi ise bunların özel eser niteliğinden kaynaklanmakta olup bunların incelenmesi, ruhsatlandırılması istekleri de asalaten yapılabilmektedir. Sorunun "hakların kullanılması" ölçeğinde ele alınması, aksine düzenlemelerin ise Anayasa ve Uluslararası sözleşmelere aykırı olacağının bilinmesi gerekir.
Devlet, kendini koruma ihtiyacını hissediyorsa bunu kendisi ve kendi birimlerine
ve bedelini de kendisi karşılayarak yapmalı. Bu işlevin başkalarına (yasal
düzenleme ile de olsa) ihale edilerek, hele hele bedelinin vergi yükümlsüne
ayrıca ödettirilmesi doğru olmaz.
Turabi TURAL
|