YIL: 3
SAYI: 31
TEMMUZ 2000
 

önceki

yazdır

 
Doç. Dr. Yadigar İZMİRLİ
 

ANONİM ŞİRKETLERDE "PAY SAHİBİ" SIFATININ KAZANILMA ANI


            Anonim şirketlerde payın veya pay senedinin malikine pay sahibi denilmektedir. Bilindiği üzere, anonim şirketlerde merkez kavram "pay"dır. Pay sahipliği sıfatı, paydan doğar.(1) Anonim şirketin kurulması veya sermayesinin arttırılması suretiyle yeni pay tesisi söz konusu ise, Sermaye Piyasası Kanununun 7/4 maddesi hükmü hariç, "anonim şirketin kuruluşunun veya sermaye arttırımının tescili ile kendiliğinden oluşur". Bu durumda, kuruluş aşamasında veya sermaye artırımı esnasında sermaye taahhüdünde bulunan veya kayıtlı sermaye sistemini benimsemiş anonim şirketlerde, yönetim kurulunca ihraç edilen hisse senetlerini satın alan kimseler "pay sahibi" sıfatını aslen iktisap ederler. Keza, payı aslen iktisap edenlerden veya daha sonraki müktesiplerden payın iktisap edilmesi halinde de pay devren iktisap edilmiş buna bağlı olarak da "pay sahibi" sıfatı kazanılmış olur. 

            Konu, basit görünmekle birlikte, uygulamada ortaya çıkan sorunlar, özellikle sermaye arttırımında payın oluşma, dolayısıyla pay sahipliğinin kazanılma anını belirlemenin pek de kolay olmadığını göstermektedir. Konu, özellikle Kayseri, 5. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan bir dava dolayısıyla dikkatimizi çekmiştir. Bu itibarla önce dava konusu olay tesbit edilecek ve bu olay etrafında pay sahibi sıfatının kazanılma anı ile ilgili görüşlerimiz ortaya konulacaktır.

            I- Yargıya İntikal Eden Olay
            Davalı "... Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi", 1973 yılında 11 kurucu ortağın iştirakiyle ve 500 bin Tl. sermaye ile kurulmuştur. 1974 yılında sermaye artırımı için, Sanayi ve Ticaret Bakanlığından izin alınmış ve şirket sermayesinin 40 milyon Tl.na çıkarılmasına genel kurul tarafından karar verilmiştir. Bu karara dayalı olarak şirket halka açılmış ve sermayeye katılım için şirkete davet ilanları yayınlanmıştır. Bu dönemde, şirket, mülkiyeti mevcut pay sahiplerinden bazıları ile gayrimenkulün bulunduğu yerdeki köy sakinlerine ait olan 340.000 metrekarelik bir gayrimenkulü satın almış ve gayrimenkulün malikleri de sattıkları bu arsaların bedeli karşılığında pay almayı taahhüt etmişlerdir. İştirak taahhüdünde bulunan bu kişilere daha sonra hisse senedi ile değiştirilmek üzere geçici ilmuhaberler verilmiştir.

            Ancak, şirket, ödenmiş sermayesini 1.952.000,- Tl.ye yükseltebilmiş, daha fazla iştirak taahhüdünde bulunan olmamıştır. Buna rağmen söz konusu sermaye arttırımına iştirak eden kişiler pay defterine ortak olarak kaydedilmişler, ancak sermaye arttırım kararı ticaret siciline tescil edilmemiştir.

            Şirket daha sonra tekrar sermaye arttırımı için 1984 ve 1988 yıllarında  iki kez genel kurul kararı almış, ancak her iki karar açılan davalar sonucunda iptal edilmiştir.

            1994 yılında ise üç pay sahibi, mahkemeye müracaatla olağanüstü genel kurul yapmak için izin talep etmişlerdir. Mahkeme, olağanüstü genel kurul yapılmasına ilişkin talebi kabul etmiş ve 6.8.1994 tarihinde olağanüstü genel kurul yapılmış, 28.4.1995 tarihinde ise şirket olağan genel kurulunu gerçekleştirmiştir.

            Şirket kayıt ve belgelerinde sermaye miktarı 500 milyon Tl. olarak görünmesine rağmen, gerek mahkeme kararı ile yapılan olağanüstü genel kurulda gerek olağan genel kurullarda, ilgililer şirket sermayesini 1.900.000,- Tl. olarak kabul etmişler, toplantı nisabını buna göre hesaplamışlar; 1974 yılında iştirak taahhüdünde bulunan kişileri pay sahibi sıfatıyla genel kurullara iştirak ettirmiş ve oy kullandırmışlardır.  

            İncelememizin konusunu oluşturan Kayseri 5. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada ise davacılar, gerek 6.8.1994 tarihinde, gerek 28.4.1995 tarihinde yapılan genel kurullarda alınan kararların, şirket sermayesi 500.000 Tl. iken 1.900.000 Tl. olarak kabul edilip toplantı nisabının buna göre tesbit edilmesi ve pay sahibi sıfatını taşımayan kimselerin genel kurula iştirak ettirilip oy kullandırılmış olması nedenleriyle iptali için dava açmışlardır. Davacı şirket bu iddia karşısında, 1974 yılında alınmış bulunan sermaye artırım kararının halen yürürlükte olduğunu, bu itibarla şirket sermayesinin bu karara göre belirlenmesi gerektiğini ve bu sermaye arttırımına iştirak etmiş olan kişilerin pay sahibi sıfatını taşıdığını ileri sürmüştür. 

            II- Hukuki Değerlendirme
            Dava konusu olayda tesbiti gereken iki mesele mevcuttur:

            - 1974 yılında alınmış bulunan sermaye artırım kararına göre iştirak taahhüdünde bulunan kişiler pay sahibi sıfatını kazanmış mıdır?

            - Bu kişiler pay sahibi olarak kabul edildikleri takdirde şirket sermayesinin miktarı nedir?

            1- Anonim Şirketlere İştirak Taahhüdünde Bulunmak Suretiyle Pay Sahipliğinin Kazanılması
            Anonim şirketlerin yeni sermaye konularak (efektif) sermaye artırımı iki şekilde yapılır.

            Birincisi, kapalı anonim şirketlerde yeni sermaye konulması suretiyle yapılan artırımdır. Türk Ticaret Kanununda düzenlenen bu arttırım şekline "ani yoldan sermaye arttırımı" demek de mümkündür. Ani yol ile sermaye arttırımı, sermayenin artırılan bölümünün kısmen veya tamamen halka arzedilmeden mevcut pay sahiplerince, değiştirilen esas sözleşme veya iştirak taahhütnameleri ile taahhüt edilmesi demektir.

            İkincisi, payların halka arzı suretiyle yapılan sermaye arttırımıdır. Bu şekilde sermaye arttırımı artık Sermaye Piyasası Kanununa göre yapılmaktadır. Sermaye Piyasası Kanununa göre sermaye arttırımı Ticaret Kanununun tedrici sermaye arttırımının bazı özelliklerini taşımakla birlikte, Türk Ticaret Kanunu anlamında tedrici sermaye arttırımı değildir. Esasen, TTK.nun tedrici sermaye arttırımına ilişkin hükümleri Sermaye Piyasası Kanunu ve sermaye piyasası kurulunun tebliğleri karşısında uygulanamaz hale gelmiştir.(2) Bununla birlikte dava konusu olayda ihtilafa sebebiyet veren sermaye arttırımı 1974 yılında yani Sermaye Piyasası Kanununun yürürlüğe girmesinden önce yapılmıştır. Bu itibarla dava konusu olayda Türk Ticaret Kanununun tedrici yolla sermaye arttırımına ilişkin hükümleri de dikkate alınmak ve iştirak taahhüdünde bulunan kişilerin pay sahibi sayılıp sayılamıyacaklarını buna göre tesbit etmek gerekmektedir.

            a) Türk Ticaret Kanununa Göre Sermaye Arttırımı Usulü
            Türk Ticaret Kanuna göre, anonim şirketlerin, yeni paylar ihraç ederek sermaye artırımı yapabilmesi için, sırasıyla; 

            - Esas sermayeye ilişkin maddelerin değişik metinlerinin yönetim kurulunca hazırlanması, 

            - Sanayi ve Ticaret Bakanlığından izin alınması, 

            - Genel kurulun toplanıp sermaye artırım kararı alması, 

            - İmtiyazlı paylar varsa, imtiyazlı pay sahipleri kurulunun artırım kararını onaylaması,

            - Sermayenin arttırılması karara bağlandıktan sonra, artan kısmın, pay sahiplerince ya da bunların rüçhan haklarını kullanmamaları halinde üçüncü kişilerce taahhüt edilmesi ve nakit kısmın ¼'ünün ödenmesi,

            - Esas sermayenin arttırılan kısmına halk iştirake davet olunduğu takdirde TTK. 393.maddede yazılı hususları ihtiva eden bir izahnamenin hazırlanması (tedrici yoldan sermaye arttırımında),

            - Tedrici yoldan artırma gerçekleşmişse, sermayenin tamamına iştirakin taahhüd olunduğunu ve nakit kısmın ¼'ünün ödendiğini tesbit için iştirak taahhüdünde bulunanların da katılacağı genel kurul toplantısının yapılması,(3) 

            - Artan sermayenin tamamı taahhüt edildikten sonra ticaret siciline tescil ve ilan işlemlerinin tamamlanması gerekmektedir.

            Bütün bu aşamalar içinde sermaye artırımı yolu ile yeni paylar ne zaman oluşmuş sayılır ve iştirak taahhüdünde bulunan kişi ne zaman pay sahibi sıfatını kazanır? Bu konuda doktrinde görüş birliği yoktur. Biz burada önce doktrinde ileri sürülen görüşleri belirtip daha sonra somut olayı da dikkate alarak kendi görüşümüzü ortaya koyacağız.

            aa) Payın AŞ.in veya Sermaye Artırımının Tescili ile Oluştuğu Görüşü
            Doktrinde ileri sürülen bu klasik görüş,(4) TTK.md. md. 390'ın son cümlesinden kaynaklanmaktadır. Bu hükme göre, esas sözleşme değişikliklerinde "değiştirme kararı tescilden önce hüküm ifade etmez". Hüküm esas sözleşme değişikliği niteliğinde olan sermaye artırımı konusunda da geçerlidir. 

            Bu görüş uyarınca, TTK.nun, 390. Maddesinin son cümlesi emredici hüküm niteliğindedir ve sermaye artırımının hukuki sonuçlarını iç ve dış ilişkide meydana getirebilmesi için artırım kararının tescili şarttır.(5) Genel kurul kararıyla çıkarılmaları kararlaştırılan yeni paylar da sermaye artırımı kararının tescili ile oluşup hukuki varlık kazanırlar.(6) Bir diğer ifade ile, kararın tescilinden önce pay olmadığı gibi, iştirak taahhüdünün şirketçe kabulü ile taahhütte bulunan kimse pay sahibi sıfatını da kazanamaz.

            Payın anonim şirketin veya sermaye artırımının tescili ile oluştuğu görüşü, tescilin kurucu etkiye sahip olduğunu, iştirak taahhüdünden doğan mükellefiyetler devam etmekle birlikte taahhütte bulunanın pay sahibi sıfatını tescilden önce kazanamıyacağını kabul etmektedirler. Ancak, zarara uğrayanların tazminat haklarının saklı olduğunu  belirtmektedirler.(7)

            bb) Payın İştirak Taahhüdünün AŞ. Tarafından Kabul Edilip, ¼'ünün Ödendiği An Oluştuğu Görüşü
            Bu görüş, hukukumuzda Karayalçın, İsviçre Hukukunda Forstmoser ve kısmen Siegwart tarafından savunulmaktadır. 

            Karayalçın'a göre,(8) "anonim şirket esas sermayesini artırma işlemi, ticaret siciline tescil edilmekle tekemmül eder. Ancak, esas sermaye artırımına genel kurulun karar vermesi ile "yeni paylar" ihdas olunmuştur. Bunlar için iştirak taahhütnameleri çıkartılması, yani icapta bulunulması; bu taahhütnamelerin imza edilmesi, şirket organlarınca kabul edilmesi ve en az ¼'ünün ödenmesi ile şirket ile yatırımcı arasında yeni payın o kişiye tahsis edildiğine dair bir sözleşme meydana gelmiş olur".(9) TTK. md. 395'te "iştirak taahhüdünden doğan mükellefiyetlerin baki, tazminat haklarının mahfuz" olduğunun belirtilmesi de bu görüşü teyid eder.

            Siegwart ise(10) esas sermaye artırımı ile ilgili işlemlerin tamamlandığını tesbit edecek genel krul toplantısına yeni pay sahiplerinin de davet edilmesi gerektiğini, çünkü iştirak taahhütnamesinin imzalanması, yani bu icabın yetkililer tarafından kabulü ve kanun/statü ile öngörülen tutarın ödenmesi ile (İBK.md.694) iç ilişkide bir anlamda ortaklık sıfatından doğan hakların başlamış olduğunu belirtmektedir. 

            Pay sahipliğinin kazanılma anı bakımından Forstmoser'in görüşü  ise daha nettir. Yazara göre;(11) "tescil işlemi ile esas sermayenin artırılması dışa karşı hüküm ifade eder. Bu suretle, yeni sermayenin eski ve yeni alacaklılara karşı sorumlu olacağı açıktır. Buna mukabil, yeni payların ortaklık hakları -özellikle oy hakkı ve kar payı alma hakkı- tescil ile değil, genel kurulun tesbit kararı ile doğar.(12) Forstmoser, bu tesbit kararının da sadece bildirici nitelikte olduğunu ayrıca belirtmektedir.(13) 

            cc) İştirak Ettiğimiz Görüş ve Değerlendirme
            Şirket, bir akittir. Bütün akitler gibi, şirket akdi de tarafların birbirine uygun karşılıklı irade beyanında bulunmaları ile inikad eder. Sermaye artırımında da, şirket tüzel kişiliği ile iştirak taahhüdünde bulunan kişi arasında bir akdi ilişki doğmaktadır. Bu itibarla, iştirak taahhüdünde bulunulması (icap), şirketin yetkili organlarınca bu icabın kabulü ve nakdi sermaye taahhüdünde bulunan kişinin taahhüt ettiği meblağın asgari ¼'ünü ödemesi ile iç ilişkide pay sahipliği kazanılmış olur. Forstmoser'in de ifade ettiği gibi tescil dış ilişki bakımından önem taşır.

            Özellikle incelememize esas aldığımız olaydaki durum pek çok açıdan bu görüşün hakkaniyete de uygun olacağını göstermektedir. Şöyle ki;

            - Şirket genel kurulu tarafından 1974 yılında sermaye artırımı kararı alınmış, bu karara karşı iptal için dava açılmadığı gibi, genel kurul aldığı bir başka kararla bu kararını ortadan kaldırmamıştır. O halde söz konusu sermaye artırımı kararı halen geçerlidir.

            - 1974 yılında yapılan sermaye artırımına iştirak eden, şirket yetkili organlarınca iştirak taahhütleri kabul edilen ve taahhütlerinin kendilerine yüklediği mükellefiyeti de yerine getiren kişiler pay sahibi sayılarak pay defterine yazılmış, sermaye payı olarak ödedikleri meblağ kendilerine iade edilmemiş ve bu kişiler payın sahibine sağladığı bütün haklardan (genel kurula iştirak, kar payı alma vs.) istifade ettirilmişlerdir.  

            - İştirak taahhüdünde bulunan kişiler, sahip oldukları gayrimenkulu şirkete satmışlar, sermaye taahhüdünden doğan borçlarını da şirketten alacaklı oldukları bedelle takas etmişlerdir.(14)Ayni sermaye taahhüdünün şekli işlemlerinden kurtulmak amacıyla seçildiği kanaatini uyandıran bu yöntem, gayrimenkulün malikleri bakımından pay sahibi sıfatı taşımadıkları kabul edildiği takdirde son derece ağır sonuçlar doğuracaktır. Zira, bu kişiler, gayrimenkulün bedeli karşılığı nakdi sermaye taahhüdünde bulunmuş görünmektedirler ve pay sahibi olarak kabul edilmezlerse, taahhüt ettikleri nakdi sermayenin karşılığını, ve uğradıkları zararın tazminini talep edebilecekler, bu arada fevkalade değer kazanmış bulunan gayrimenkul de ellerinden çıkmış olacaktır. Gayrimenkul maliklerinden bir kısmı, gayrimenkulün bulunduğu yerdeki köyün sakinleri olup,  karşılığında bir anonim şirkette pay sahibi olacakları inancıyla, hareket etmişlerdir. İştirak taahhüdünün üzerinden 20 yıldan fazla bir süre geçtikten, bu süre zarfında payın sahibine tanıdığı tüm hakları kullandıktan sonra, bu kişilerin pay sahipliği haklarından yoksun bırakılması, objektif iyiniyet kurallarına ve hakkaniyete aykırıdır. Diğer yandan, gayrimenkulün, şirkete sermaye taahhüdüne karşılık ancak satış akdi yapılmak suretiyle devredildiğini bilen davacılar bakımından da hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilmelidir.

            Bütün bu hususlar dikkate alındığında, 1974 yılında yapılan sermaye artırımı dolayısıyla iştirak taahhüdünde bulunan kişilerin pay sahibi sıfatını (sermaye artırımı kararının ticaret siciline tescil edilmemiş olmasına rağmen) kazandıklarını kabul etmek, kanaatimizce objektif iyiniyet kurallarına ve hakkaniyete uygun olacaktır.   

            2- Anonim Şirketlerde Esas Sermaye ve Dava Konusu Olayda Şirketin Sermaye Miktarının Tesbiti
            TTK. md. 269'a göre anonim şirketlerin sermayesinin muayyen ve paylara bölünmüş olması gerekmektedir. Muayyenlik "esas sermaye" niteliğini ifade eder.(15) İsviçre Borçlar Kanunu, sermayenin evvelden tesbit edilmiş olması şartını aramaktadır (İBK.md.620). Türk hukuku bakımından da sermayenin muayyen yani evvelden tesbit edilmiş olması, anonim ve limited şirketler bakımından aranan bir husustur.

            Şirketin işlerinin hacim ve önemini gösteren esas sermayenin (itibari rakamın) değiştirilmesi, özel bir prosedürün uygulanmasını gerektirir ve sermayenin artırılması kararı alınırken, yeni sermaye miktarının ne olacağı genel kurul tarafından açıkca belirlenir. Sermaye artırım kararında tesbit edilen meblağ, şirketin yeni sermaye miktarını gösterir.(16)

            Davalı şirketin kuruluş sermayesi 500 milyon liradır. 1974 yılında alınan genel kurul kararı ile bu sermaye 40 milyon liraya çıkarılmıştır. Ancak taahhüt edilen sermaye miktarı ile şirket sermayesi ancak 1.952.000 liraya ulaşabilmiştir. Bu durum karşısında, davacılar şirket sermayesinin kuruluş sermayesi olan 500 milyon lira, davalı şirket ise sermayenin 1.952.000 lira olduğunu ileri sürmektedir.

            Kanaatimizce her iki iddiada da isabet yoktur. Öncelikle, şirket sermayesinin 500 milyon lira olduğunu kabul etmek, bizim de iştirak ettiğimiz "payın, iştirak taahhüdünün anonim şirketçe kabul edilip ¼'lük kısmının ödendiği an oluştuğu" görüşüne uygun olmadığı gibi, somut olayda menfaatler dengesine ve hakkaniyete uygun değildir. Diğer taraftan, şirket sermayesinin 1.952.000 lira olarak kabulü de mümkün değildir. Zira, sermaye artırımı kararı ile sermaye ya yeni tesbit edilen sermaye miktarına yükselir, yahut sermaye artırımı kararından genel kurul tarafından rücu edilir ve eski sermaye miktarı şirketin sermayesi olarak kalır.

            Bize göre, şirketin sermayesi, 1974 yılında alınan sermaye artırımı kararı sonrasında 40 milyon lira olmuştur. Sermayenin tamamına taahhüdün sağlanması ve sermayenin 40 milyon liraya ulaştırılması için yönetim kurulunun gerekli çabayı göstermesi lazımdır. 

            Yönetim kurulu,

            - Genel kurul kararının icrası için gereken çabayı göstermemiştir,
 
            Genel kurul kararının icra edilemiyeceği ortaya çıktıktan sonra, genel kurul kararının geri alınması için herhangi bir girişimde bulunmamıştır.

            - Artırılan sermayenin tamamına iştirakin sağlanamıyacağını görmesine rağmen, iştirak taahhüdünde bulunanların menfaatlerinin korunması için gerekli tedbirleri de almamıştır.

            Oysa yönetim kurulunun özen ve sadakat mükellefiyeti, bütün bu hususların icrasını gerekli kılmakta idi. Diğer yandan, Bizim de tamamiyle iştirak ettiğimiz Tekinalp'in görüşüne göre, "genel kurul, artırma kararını almış ancak hiç kimse iştirak taahhüdünde bulunmamışsa, genel kurul bunu kaldırabilir veya değiştirebilir. İştirak taahhütnamelerinin imzalanmasından sonra taahhütte bulunanların rızaları olmadan arttırma kararından cayılması için, aynı ağırlaştırılmış nisapla bu kararın alınması lazımdır. Elbette taahhütte bulunanların tazminat talepleri saklıdır".

            Bütün bu açıklamalardan sonra, "sermaye artırma kararından usulüne uygun olarak rücu edilmedikçe, şirketin sermaye miktarının artırma kararında yazılı meblağ olarak kabulü uygun olur" demek mümkündür.

            (1) Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, İstanbul 1997, s. 403. 
            (2) Tekil, F.: Anonim Şirketler Hukuku, İstanbul 1998, s. 364; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), s. 668.
            (3) Sermaye Piyasası Kanunu hükümleri karşısında uygulama imkanı kalmamıştır.
            (4) Bkz. Arslanlı, H.: Anonim Şirketler, I, Umumi Hükümler, İstanbul 1959, s. 105; Moroğlu, E.: TTK.na göre Anonim Ortaklıkta Esas Sermaye Artırımı, İstanbul 1972, s. 51 ve 86; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), İstanbul 1997, s.405, 670;
            (5) Arslanlı, s. 105; Moroğlu, s. 51, 86; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu) s. 670.
            (6) Moroğlu, s. 81; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), s. 405, 670. 
            (7) Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), s. 670. 
            (8) Karayalçın, Y.: Yeniden Değerleme Fonu-Esas Sermaye Artırımı, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, VI, Ankara 1989, s. 153. 
            (9) Domaniç de şirkete karşı sermaye borcunun, katılma taahhüdünün kurucular veya yönetim kurulunca kabul edilmekle başlayacağı, sermaye artırımının tescili ile kesinleşeceği görüşündedir (Domaniç, H.: TTK. Şerhi II, Anonim Şirketler Hukuku ve Uygulaması, İstanbul 1988, s. 1116).
            (10) Siegwart, A.: Die Aktiengesellschaft, Zürich 1945, s. 389.
            (11) Forstmoser, P.: Schweizerisches Aktienrecht, Band 1, Zürich 1981, s. 503.
            (12) Forstmoser, s. 503. 
            (13) Forstmoser, s. 467. 
            (14) Hukukumuzda, anonim şirketin kuruluşundan sonra, sermaye borcu ile şirketten alacağın takas edilebileceği kabul olunmaktadır (Bkz. Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), s. 545.
            (15) Arslanlı, s. 16; Poroy (Tekinalp/Çamoğlu), s. 220.  
            (16) Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), s. 668.