![]() |
|||||
|
|
|
21/07/1985 GÜN VE
18818 RESMİ GAZETE’DE YAYIMLANAN 15 SERİ NO'LU KATMA
DEĞER VERGİSİ GENEL TEBLİĞİ’NDEKİ “AVUKATLIK
ÜCRETLERİ” BAŞLIKLI (J) BENDİNDEKİ AÇIKLAMA DÜZELTİLMELİ 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun
164. maddesi, 21/05/2001 gün ve 4467 sayılı Kanun’un 77. maddesi ile “kenar başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde”
değiştirildi. “Avukatlık ücreti Madde 164.-
Avukatlık ücreti, avukatın hukukî yardımının karşılığı olan meblâğı
veya değeri ifade eder. Yüzde yirmi beşi aşmamak üzere, dava veya
hükmolunacak şeyin değeri yahut paranın belli bir yüzdesi avukatlık ücreti
olarak kararlaştırılabilir. İkinci fıkraya göre yapılacak
sözleşmeler, dava konusu para dışındaki mal ve haklardan bir kısmının aynen
avukata ait olacağı hükmünü taşıyamaz. Avukatlık asgarî ücret tarifesi
altında vekâlet ücreti kararlaştırılamaz. Ücretsiz dava alınması halinde,
durum baro yönetim kuruluna bildirilir. Avukatlık ücretinin
kararlaştırılmamış olduğu hallerde, değeri para ile ölçülemeyen dava ve
işlerde avukatlık asgarî ücret tarifesi uygulanır. Değeri para ile
ölçülebilen dava ve işlerde ise asgarî ücret tarifelerinin altında olmamak
koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın
sonucuna ve avukatın emeğine göre değişmek üzere ücret anlaşmazlığı
tarihindeki dava değerinin yüzde beşi ile yüzde on beşi arasındaki bir miktar
avukatlık ücreti olarak belirlenir. Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek
vekâlet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle
takas ve mahsup edilemez, haczedilemez.” Bakanlığın 21/07/1985 gün ve
18818 Resmi Gazete’de yayımlanan 15 Seri No'lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği’nde yer
alan “Avukatlık Ücretleri” başlıklı açıklama ise şöyledir: “ J -
AVUKATLIK ÜCRETLERİ : “Mahkemelerce
hükmolunan avukatlık ücretlerinin davayı kazananlara ödenmesi katma değer
vergisinin konusuna girmemektedir.
Ancak bu paralardan sözleşmeleri
gereği ücret karşılığı çalışanlar dışında kalan avukatlara intikal eden kısım
serbest meslek kazancı kapsamında vergiye tabi olacaktır. Avukatlar
aldıkları bu para için davayı kazanana serbest meslek makbuzu
düzenleyecekler, makbuzla alınan tutar üzerinden katma değer vergisini
hesaplayıp ayrıca göstereceklerdir.” Avukatlık
Kanunu’nda gerçekleşen, yukarıda alıntı halinde gösterdiğimiz değişiklikten
sonra tebliğinizdeki bu düzenleme hükümden düştüğü gibi aşağıda açıkladığımız
nedenlerle sözleşme ile kararlaştırılmış bulunsa dahi “iç oran uygulaması”
yapılarak bu miktarın bir kısmının ayrıca Katma Değer Vergisi olarak
hesaplanıp gösterilmesi hukuka uygun olmayacaktır. Şöyleki : a) 15
Nolu tebliğiniz ile “Mahkemelerce hükmolunan avukatlık ücretlerinin (…..) sözleşmeleri gereği (…) avukatlara
intikal eden kısım serbest meslek kazancı kapsamında vergiye tabi olacaktır” duyurulmuştur. Yasamızda
yapılan bu değişiklik ile artık “mahkemelerce hükmolunan avukatlık ücretinin
avukata ait olacağı” yasa hükmü haline
gelmiştir. Bu ücretlerin “SÖZLEŞMELERİ GEREĞİ” avukatlara intikal etmesi sözkonusu
değildir. Bu
anlamda da tebliğinizdeki bu bendin “güncelliği kalmamış” bulunmakla bunun
bir yeni tebliğ ide duyurulması gerektiği kanısındayım. b)
Anılı tebliğinizdeki “Mahkemelerce hükmolunan avukatlık ücretlerinin (…) sözleşmeleri gereği ÜCRET KARŞILIĞI
ÇALIŞANLAR DIŞINDA KALAN AVUKATLARA İNTİKAL EDEN KISIM serbest meslek kazancı
kapsamında vergiye tabi olacaktır” biçimdeki
düzenleme, AVUKATLAR ARASINDA AYIRINCILIK VE EŞİTSİZLİĞİ ortaya
çıkaran bir düzenleme olarak, Anayasanın 10. maddesinde açık ve anlatımını
bulan eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır. “Serbest
Çalışan” hiçbir avukatın, “ücret karşılığı çalışan” bir avukattan hiçbir
eksiği yada “ücret karşılığı çalışan” avukatın, “korunma için” ayrıcalık
tanımayı gerektiren herhangi bir hali
yoktur. Bunlardan
da öte Anayasa Mahkemesi’nin 10.12.2001 gün 2000/42 Esas 2001/361 Karar
Sayılı Kararı’nde vurgulandığı gibi; “Anayasa’nın 10. maddesinde, “Herkes dil,
ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye,
aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare
makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak
hareket etmek zorundadırlar” denilmektedir. Buna göre yasaların uygulanmasında dil, ırk,
renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ayrılığı
gözetilmeyecek ve bu nedenlerle eşitsizliğe yol açılmayacaktır. Bu ilkeyle,
birbirlerinin aynı durumunda olanlara ayrı kuralların uygulanması ve
ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılması engellenmektedir.” Keza
Danıştay 10. Dairesi’nin, Anayasa Mahkemesi’nin yukarıdaki kararının
oluşmasına neden olan 19.4.2000 günlü
kararında ifade edildiği üzere; “Anayasanın
10. maddesinde belirtilen eşitlik, eylemli değil, hukuksal eşitliktir.
Eşitlik kavramı öncelikle Anayasanın 10. maddesinin birinci fıkrasında
sayılan nedenlerle Yasa önünde ayrımı yasaklamaktadır. Yasa’nın 6. maddesinin
2. fıkrasında en az 15 yıl tasarrufta bulunanlara istedikleri takdirde biriken
tasarruf kesintileri, Devlet ve işveren katkıları ile bunlar nemasının
toplamının 3/5’inin ödeneceği öngörülmüştür. Onbeş yıldan az tasarrufta
bulunanlarla onbeş yıldan daha fazla tasarrufta bulunanların hukuksal
konumlarında farklılık yoktur. Aynı
hukuksal konumda olanların farklı kurallara bağlı tutulması Anayasanın 10.
maddesindeki eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.” Öyle
ise aynı nitelikte bir parayı (“Mahkemelerce hükmolunan avukatlık
ücretlerini”) alacak olan avukatlardan, “ÜCRET KARŞILIĞI ÇALIŞANLAR DIŞINDA KALAN AVUKATLARIN Katma Değer
Vergisi Mükellefi sayar iken “ÜCRET
KARŞILIĞI ÇALIŞAN AVUKATLARI, bu
parayı (“Mahkemelerce hükmolunan avukatlık ücretlerini”) aldıklarında
vergi mükellefi SAYMAMAK Anayasa’nın bu buyurucu hükmüne aykırı
olacaktır. c)
Bunlardan da öte, “Mahkemelerce hükmolunan avukatlık ücretleri” Katma Değer Vergisi kanununun 1/l.
maddesine göre serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan hizmet olarak vergiye tabi değildir. Danıştay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 28.02.1975
gün ve 1971/13 Esas 1975/8 Karar
sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da vurgulandığı gibi mahkemelerce
hükmedilecek vekalet ücretleri; “Danıştay
ve Yargıtay`ın yerleşmiş içtihatları, muhakeme masraflarından saymaktadır.
Mahkemeler tarafından, muhakeme masrafları her davada ayrı ayrı haksız çıkan
tarafa hükmedildiğine göre, bu masraflar içerisinde bulunan vekalet ücretinin
de, her dava için ayrı ayrı hükmedilmesi, usul hükümleri ve bu konuda
yerleşmiş içtihatlar gereği hukuki olduğu gibi, yukarda ifade edildiği üzere,
521 sayılı yasanın 103, 1136 sayılı yasanın 169 ve 170. maddeleriyle
getirilen hükümlerin zorunlu sonucudur.” Ayrıca Danıştay 7. Dairesi de 09/10/1997 gün
ve 1997/97 E. 1997/3388 “Türk
milleti adına hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Kararlarda Bulunacak
Hususlar" başlığını taşıyan 24 üncü maddesinin ( f ) fıkrasında,
kararlarda yargılama giderleri ve hangi tarafa yükletildiğinin belirtileceği,
aynı kanunun 31 inci maddesi yoluyla gönderme yapılan Hukuk Usulü Mahkemeleri
Kanununun 423 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında ise, davanın önemine göre,
kanun gereği takdir olunacak vekil ücretlerinin yargılama giderlerine dahil
olduğu hükme bağlanmıştır.” Oysa 1136 sayılı yasamızın 164.maddesinde, “Serbest
Meslek Ücreti” olan “Avukatlık ücreti”,
“avukatın hukukî yardımının karşılığı
olan meblâğı veya değer” olarak tanımlanmıştır. Yukarıda andığımız
Danıştay İ.B.K.nda da Avukatlık ücreti, “avukatın vekalet hizmetine
karşılık, onu vekil tayin eden kimse
tarafından ödenmesi taahhüt edilen bir meblağ” olarak tanımlanmıştır. Öyle
ise Avukatın, avukatlık görevini yaparken elde ettiği gelir; 1)
Sözleşmesi ile kendisini vekil tayin eden kimseden alacağı (asgari ücret
tarifesinden az –para ile ölçülebilen davalarda, dava değerinin % 25 çok
olamayacak bir miktarda)
SÖZLEŞMESİ İLE ÜCRETİ. 2) Yargılama
gideri olarak mahkemece “karşı tarafa yüklenecek asgari ücret tarifesine göre
hesaplanacak miktar. Bu
ikinci kalem, bir avukatlık ücreti “serbest meslek ücreti” değil, ama “kanun
ile tanınan hak ile elde edilecek” bir “GELİRDİR.” d) 15 seri nolu tebliğ biçimindeki
bir uygulama, önceki 1 nolu tebliğe ve “Asgari Ücret” kavramına da aykırıdır. 30/11/1984 ve 18591 nollu Resmi Gazete’de yayımlanan 1 Seri No'lu Katma Değer Vergisi Genel
Tebliği’nin “MATRAH” tespitine ilişkin bölümünün “Teslim ve hizmet
işlemlerinde matrah” başlığı altında şu açıklama yer almaktadır. “Serbest
meslek faaliyetleri için ilgili meslek teşekküllerince tespit edilmiş bir
tarife varsa, hizmetin bedeli, bu tarifede gösterilen ücretten düşük
olamayacaktır. Mesela, Türkiye Barolar Birliği tarafından belli bir dava
türüne ilişkin olarak tespit edilen vekalet ücreti 50.000.-TL. ise, bu
hizmeti ifa eden bir avukatın serbest meslek makbuzunda gösterdiği bedel
hiçbir şekilde 50.000.liradan düşük olmayacaktır.” Bir
an için “serbest çalışan avukatın”
“ilam ile hükmolunan” (yada
icra dairesi tarafından takdir edilen) vekalet ücreti için “serbest meslek
makbuzu” kesmesini kabul edelim.
Müvekkilinden “sözleşme gereği” tahsil edeceği “avukatlık ücreti” için bunun %18 kadarını
“müvekkilinden” KDV. olarak alıp
makbuzunda gösterecektir. “Karşı
taraftan” aldığı miktarı da 1,18’e bölerek bulacağı bu miktarı “Avukatlık
Ücreti”, % 18’ini de KDV. olarak gösterecektir. Peki bu miktar yönünden “serbest meslek makbuzunda
göstereceği miktar asgari
ücret tarifesi ile tespit edilen miktarın altına düşmedi mi ? e) Dahası da böylesi bir uygulama
avukatı “suç işlemiş” duruma düşürmektedir. Yukarıdaki olayı örneklendirelim.
Avukat Turabi Tural, izlediği bir işten dolayı, “sözleşmesine göre”
müvekkilinden 1,000,000,000 TL ücret ve bunun KDV. si olarak da 180,000,000
TL. aldı. Asgari Ücret tarifesine
göre de “mahkeme ilamında hükmolunan 590,000,000 Lirayı
karşı taraftan aldı. 15 seri nolu tebliğe göre bunun (590,000,000/1,18 =) 500,000,000 TL lirasını ücret 90,000,000
Lirasını ile KDV. olarak gösterecektir. Sonuçta da müvekkilden 1,500,000,000
TL. Avukatlık ücreti ile 270,000,000 TL KDV. alındığını gösterir bir serbest meslek makbuzu kesecektir. Müvekkili de doğal olarak Avukat
Turabi Tural’ın kestiği bi makbuzu götürüp defterine “gider” olarak yazacak
ve “ödediği KDV. olarak” da 270,000,000 Lirayı “ödeyeceği KDV.den” mahsup
edecektir. Peki, müvekkilin ödemediği
500,000,000 Liranın gelir olarak yazılması, keza 90,000,000 Liranın KDV.
olarak mahsup edilmesi “vergi ziyaına sebep olmak” ( 213 sayılı Kanun Madde
344 - Vergi ziyaı suçu, mükellef veya sorumlu tarafından 341 inci maddede
yazılı hallerle vergi ziyaına sebebiyet verilmesidir.) suçuna iştirak
(359/son) suçunu oluşturarak onun
“ceza mahkemesinde sanık olarak yargılanması
ve ayrıca 344/2 uyarınca Maliyenin
“vergi kaçakçılığı cezası” ile karşı
karşıya bırakmaz mı ? SONUÇ :
Yukarıda hukuki dayanaklarını göstererek açıklamaya çalıştığım gibi Avukatlık
Kanunu’nun 64/son uyarınca “karşı
taraftan” (ilam ile davanın karşı tarafından, icra takibi ile takip
borçlusundan) aldığı bu para elde ettiği bir gelirdir; ama bu gelir bir
“serbest meslek geliri” değildir. Çünkü o serbest meslek hizmetini, kendi
müvekkiline verdi; davanın karşı tarafına değil. Üstelik parayı “karşı
taraftan” aldığına göre bunun makbuzunu müvekkiline kesmesi onun suç
işlemesine yol açacaktır. 15
seri nolu tebliğdeki “Mahkemelerce hükmolunan avukatlık ücretlerinin (…) sözleşmeleri gereği ÜCRET KARŞILIĞI
ÇALIŞANLAR DIŞINDA KALAN AVUKATLARA İNTİKAL EDEN KISMI serbest meslek kazancı
kapsamında vergiye tabi olacaktır” değerlendirmesi, avukatlık kanunundaki son
değişiklik ile hükümden düştüğü gibi, “Aynı
hukuksal konumda olanların farklı kurallara bağlı tutulması Anayasanın 10.
maddesindeki eşitlik ilkesine aykırılık oluşturacaktır. Bunun için de, avukat, ücret sözleşmesi (yada
tarife uyarınca) kendi müvekkilinden aldığı ücret için müvekkiline “serbest
meslek makbuzu kesmeli. Karşı taraftan tahsil ettiği “asgari tarifeye göre
yüklenen vekalet ücreti” ni ise
(müstenidi ilam veya icra zaptı olabilir) defterine gelir olarak yazmalıdır. Ankara Barosu Avukatlarından Avukat Turabi TURAL |
|
|