![]() |
|||||
|
YURTDIŞI HİZMET ALIMLARINDA VERGİSEL
YÜKÜMLÜLÜKLER
GİRİŞ :
Dünyada yaşanan globalleşme süreci içerisinde, özellikle internet üzerinden
verilen hizmetlerde ve diğer teknik hizmetlerde büyük artışlar
yaşanmaktadır. Dolayısıyla yurt dışından temin edilen bu
hizmetler karşılığı yapılan ödemelerden, ödemenin yapıldığı firmanın
mükellefiyet yapısına ve alınan hizmetin mahiyetine göre, ilgili yasal
düzenlemeler doğrultusunda oluşabilecek vergisel yükümlülükler bulunmaktadır
.
Bu kavram içerisinde Gerek Katma Değer Vergisi Kanunu , gerekse de Kurumlar
Vergisi Kanunu’nda yurt dışından hizmet alımlarında, hizmeti alan yurt
içindeki alıcı firmaya bir takım vergisel yükümlülükler getirmektedir.
Bu yazıda özellikle KVK’ nun 24’ üncü
maddesine göre yapılması gerekli vergi tevkifatı
ile KDV’ nun 9’ uncu maddesine göre
sorumlu sıfatı ile KDV tahsili ve ödenmesi ile ilgili hususlar
değerlendirilmiştir.
Dolayısıyla burada yapılan değerlendirmelerde “Uluslararası Vergi
Anlaşmalarının” konuya ilişkin hükümlerine genel esasları
itibariyle yer verilmiştir.
Aşağıda konuyla bağlantılı olarak Vergi Usul Kanunu’nun
müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümleri ile KVK ve KDV’ nun ilgili hükümleri doğrultusunda ayrı ayrı değerlendirilmeler yapılmıştır.
I- VERGİ USUL KANUNU’NUN VERGİ SORUMLULUĞA İLİŞKİN HÜKÜMLERİ
Esas olarak kanuni mükellef ile gerçek anlamdaki
iktisadi mükellef her zaman aynı kimse değildir. Hatta genellikle, kanuni
mükellef ile iktisadi mükellef ayrı ayrı
kimselerdir. Bu noktayı iyice açıklayabilmek için bazı kavramları dikkatle
göz önünde tutmak gerekir. Şöyle ki: Kanuni mükellef, vergi kanunlarına göre
kendisine vergi borcu düşen yani, vergiyi ödemesi gereken kimsedir. Piyasa
ekonomisi düzeninde, bir kimsenin ödediği verginin yükünü mutlaka kendisinin
taşıması gerekmez. O kimse iktisadi bazı imkanlardan yararlanarak, ödediği
verginin yükünü kısmen veya tamamen başkalarına devredebilir. Ancak vergi
sorumluluğundan beklenen asıl fayda ilgili verginin tahakkuk ve
tahsilinin garanti altına alınmasından ibarettir. Dolayısıyla bu amaç
doğrultusunda yapılan düzenlemeler ile vergi kayıp ve kaçağı önlenmeye
çalışılmaktadır. [1]
Vergi sorumluluğu hususu Vergi Usul Kanunun 2.
bölümü 8-12’ inci maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre ; Vergi
sorumlusu, verginin ödenmesi bakımından, alacaklı vergi dairesine karşı
muhatap olan kişidir. Vergi kanunlarıyla kabul edilen haller müstesna olmak
üzere, mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna müteallik özel mukaveleler
vergi dairelerini bağlamaz (m. 8 / 1-2). Ayrıca mükellefiyet ve vergi
sorumluluğu için kanuni ehliyet şart değildir (m. 9). Diğer
taraftan mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya
kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacaklar, kanunî ödevleri yerine
getirmeyenlerin varlıklarından alınır. Bu hüküm Türkiye'de bulunmayan
mükelleflerin Türkiye'deki temsilcileri hakkında da uygulanır. Temsilciler
veya teşekkülü idare edenler bu suretle ödedikleri vergiler için asıl
mükelleflere rücu edebilirler (m. 10). VUK’
nun” Vergi Kesenlerin Sorumluluğu”
başlıklı 11’ inci maddesinde “yaptıkları veya yapacakları
ödemelerden vergi kesmeye mecbur olanlar, verginin tam olarak kesilip
ödenmesinden ve bununla ilgili diğer ödevleri yerine getirmekten
sorumludurlar” hükmü yer almaktadır. Ayrıca aynı maddenin üçüncü
fıkrasında “mal alım ve satımı ve hizmet ifası dolayısıyla vergi
kesintisi yapmak ve vergi dairesine yatırmak zorunda olanların, bu
yükümlülükleri yerine getirmemeleri halinde verginin ödenmesinden, alım
satıma taraf olanlar, hizmetten yararlananlar ve aralarında doğrudan veya
hısımlık nedeniyle ya da sermaye, organizasyon veya
yönetimine katılmak veya menfaat sağlamak suretiyle dolaylı olarak ilişkide
bulunduğu tespit olunanlar müteselsilen sorumlu
oldukları belirtilmiştir.[2]
II- KURUMLAR VERGİSİ TEVKİFATI AÇISINDAN DEĞERLENDİRMELER
Olayın kurumlar vergisi tevkifatı açısından
incelenmesinden önce, dar mükellefiyet hususunun bilenmesi önem arz
etmektedir. KVK’ nun “Dar
Mükellefiyet” ile ilgili 11’ inci maddesinde,
“Birinci maddede yazılı kurumlardan kanuni ve iş merkezlerinden her
ikisi de Türkiye içinde bulunmayanlar, yalnız Türkiye'de elde ettikleri kurum
kazançları üzerinden vergilendirilirler” şeklinde yasal düzenleme
mevcut bulunmaktadır. Aynı kanunun 12’ inci maddesinde ise dar
mükellefiyet mevzuuna giren kurum kazancının aşağıda gösterilen kazanç
ve iratlardan terekküp edeceği belirtilmiştir.
1. Türkiye'de Vergi Usul Kanunu hükümlerine uygun işyeri olan veya
daimi temsilci bulunduran yabancı kurumlar tarafından bu yerlerde veya bu
temsilciler vasıtasıyla yapılan işlerden elde edilen ticari kazançlar.[3]
2. Türkiye'de elde edilen ücretler.
3. Türkiye'de elde edilen serbest meslek kazançları.
4. Türkiye'de bulunan zirai işletmeden elde edilen kazançlar.
5. Gayrimenkullerin, hakların ve menkul malların
Türkiye'de kiralanmasından elde edilen iratlar.
6. Türkiye'de elde edilen menkul sermaye iratları
7. Türkiye'de elde edilen diğer kazanç ve iratlar.
Ayrıca KVK’ nun 45’ inci maddesinde
"Kazanç veya iradın ve gelir unsurlarının Türkiye'de elde edilmesi"
ve "Türkiye'de daimi temsilci bulundurulması" hususlarında, Gelir
Vergisi Kanununun 7 nci ve 8 nci maddelerinin hükümlerinin uygulanacağı
belirtilmiştir.
Dolayısıyla dar mükellef kurumlara KVK’ nun
24’ üncü maddesine göre aşağıda belirtilen kazanç ve iratları
sağlayanlar tevkifat yolu ile
kurumlar vergisi, almak durumdadırlar. Ancak hizmet sunan yurtdışındaki
firmanın Türkiye’ de bir işyeri ve daimi
temsilcisinin bulunmaması ve yapılan işlemin ticarî, ziraî ve diğer kazanç
ve iratlar olarak değerlendirilmesi halinde KVK’ nun 24’ üncü maddesine göre tevkifat
yapılmayacaktır. Zira ilgili maddede ‘ Dar mükellefiyete tabi
kurumların ticarî, ziraî ve diğer kazanç ve iratları dışında kalan kazanç
ve iratları ile telif, imtiyaz, ihtira, işletme, ticaret unvanı, alameti
farika ve benzeri gayri maddi hakların satışı, devir ve temliki mukabilinde
alınan bedeller % 25 nispetinde kurumlar vergisi tevkifatına
tabidir’ şeklinde düzenleme mevcut bulunmaktadır.. Ayrıca,
Türkiye'de işyeri ve daimi temsilcisi bulunmayan dar mükellefiyete tabi
kurumlar vergisi mükellefleri, Gelir Vergisi Kanununun 30'uncu maddesinin
numaralı fıkrasındaki kazançları elde etmeleri halinde bu kazançlar
kendilerince % 25 oranında tevkifata tabi
tutulmakta ve tevkifata tabi tutulan bu kazançlar
sadece muhtasar beyanname ile beyan edilmektedir. Yapılacak vergi tevkifatında kazanç ve iratlar gayrisafi
miktarları üzerinden nazara alınır. Dolayısıyla, dar mükellef durumunda olan kurumlara yukarıda yazılı
kazanç ve iratları sağlayanlar bu kazanç ve iratlardan kurumlar vergisi tevkifatı yapmaya mecbur olup, kazanç ve iratları
sağlayanlar ise, kurumlar vergisi tevkifatına tabi
kazanç ve iratları nakden veya hesaben ödeyen veya
tahakkuk ettiren gerçek ve tüzelkişiler olarak belirtilmektedir. KVK’
nun 24’ üncü maddesine göre vergi tevkifatı yapanlar bir ay içinde nakden veya hesaben ödedikleri veya tahakkuk ettirdikleri kazanç ve
iratlar ile bunlardan kestikleri kurumlar vergisini müteakip ayın yirminci
günü akşamına kadar bağlı bulundukları vergi dairesine muhtasar beyanname ile
bildirirler. Ancak
yukarıda açıklanan hususlar ışığında alınan hizmet üzerinden vergi tevkifatı yapılıp yapılmayacağına ilişkin yapılacak
değerleme esas olması bakımından konuya ilişkin bir Danıştay kararı
özet olarak aşağıda sunulmuştur. Buradan da anlaşılacağı gibi vergi tevkifatının tespitinde kriter, yurtdışı firmanın
faaliyet yeri ve faaliyet alanıdır. “Davacı şirketin **yıllarında kanuni ve iş
merkezi** bulunan şirketinden kiraladığı Data Hattı’ndan
yararlandırıldığı hizmet nedeniyle yaptığı ödemelerin 5422 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanunun 24. Maddesi uyarınca tevkifata tabi
olduğu ileri sürülerek ....dönemi için resen kurum (stopaj) vergisi salınmış
ve fon hesaplanmış, ayrıca ağır kusur ve kusur cezaları kesilmiştir. Vergi
dairesi tarafından savunulan görüş yapılan işin bir ticari iş olmadığı ve
gayri maddi hak nitelikte ödemeler olduğu vurgulanmıştır. İlgili ***
şirketinin Türkiye’de işyeri ve daimi temsilcisinin bulunmadığı,
abonelerle yapılan sözleşmelerin ve ödemelerin doğrudan yurt dışında ve yurt
dışındaki banka hesabına havale yoluyla yapıldığı ve faturaların
gönderildiği, bilginin bedel karşılığı devredilmesi ve devreden kişinin bedel
üzerinden hak sahibi olması nedeniyle bu faaliyetlerin ihtisasa dayanan ve
ticari mahiyeti olmayan kazanç olduğundan vergi mahkemesince davanın reddine
karar verilmiştir. Danıştay’ın bu konudaki görüşü ise, gelirin
elde eden firma yönünden yapısı üzerinde hiç durulmadığı, ilgili firmanın
derlediği bilgileri dünyanın her yerindeki diğer firmalara abonelik yolu ile
satmak şeklinde yürüttüğü ticari faaliyete ilişkin olup, aynı şekilde davacı
şirkete de bilgi sattığı açık olduğundan, bu faaliyetlerden sağladığı gelirin
ticari kazanç olduğundan kuşku duymamak gerekir. Bu itibarla yabancı kuruma
yapılacak söz konusu ödemelerin satın alınan bilgi karşılığı olduğu gayri
maddi hak bedeli olarak değerlendirilemeyeceği ve Kurumlar Vergisi
Kanunu’nun 24. maddesine göre tevkifata tabi
tutulmayacağı açıktır.”[4]
III- KATMA DEĞER VERGİSİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRMELER
3065 sayılı -Katma Değer Vergisi Kanununun 1/1-2 ’ inci
maddesinde, Türkiye'de yapılan , ticarî, sınaî, ziraî faaliyet ve serbest
meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler ile her türlü mal
ve hizmet ithalatının katma değer vergisine tabi olduğu belirtilmiştir. Ayrıca maddenin son fıkrasında, belirtilen faaliyetlerin
kanunların veya resmî makamların gösterdiği gerek üzerine yapılması, bunları
yapanların hukuki statü ve kişilikleri, Türk tâbiiyetinde bulunup
bulunmamaları, ikametgâh veya işyerlerinin yahut kanuni merkez veya iş
merkezlerinin Türkiye'de olup olmaması işlemlerin mahiyetini değiştirmez ve
vergilendirmeye mani teşkil etmeyeceği hüküm altına alınmıştır. Konuya ilişkin hususların düzenlendiği “Hizmet”
başlıklı 4’ üncü maddede ise Hizmet, teslim ve teslim
sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemler olduğu ve bu işlemler,
bir şeyi yapmak ve işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak,
temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi
yapmamayı taahhüt etmek gibi, şekillerde gerçekleşebileceği belirtilmiştir. Diğer taraftan İşlemlerin Türkiye'de Yapılmasını
düzenleyen 6’ ıncı maddesinde ([5]) Hizmetin Türkiye'de yapılması veya
hizmetten Türkiye'de faydalanılması hallerinde yapılan işlemlerin katma değer
vergisine tabi olacağı ifade edilmiştir.
Ayrıca, aynı kanunun “Vergi Sorumlusu” başlıklı 9’ uncu
maddesinde , “mükellefin Türkiye içinde ikametgahının, işyerinin kanuni
merkezi ve iş merkezinin bulunmaması hallerinde ve gerekli görülen diğer
hallerde Maliye Bakanlığı vergi alacağının emniyet altına alınması amacıyla,
vergiye tabi işlemlere taraf olanları verginin ödenmesinden sorumlu
tutabilir”[6]
şeklinde düzenleme yer almaktadır.
Dolayısıyla işyeri ve daimi temsilcisi Türkiye’ de bulunmayan
yurtdışında mukim firmanın verdiği hizmetten Türkiye’de faydalanılması
halinde, yapılan bu hizmet katma değer vergisine tabi olup, verginin sorumlu
sıfatı ile (2) no.lı beyanname ile beyan edilip ödenmesi gerekmektedir. [7]
A- Ödenen KDV’ nin İndirimi
Sorumlu sıfatıyla ödenen katma değer vergisi,
hizmetten yararlanan Türk mükellefleri için yüklenilen (ödenen) bir vergi
niteliğinde bulunmaktadır. Sorumlu sıfatıyla beyan edilerek vergi dairesine
ödenen KDV’nin, hizmet ithal eden Türk mükellefi tarafından aynı
vergilendirme döneminde kendi faaliyetlerine ilişkin olarak beyannamesinde
gösterilerek indirilmesi mümkündür.[8]
B- Yurt Dışı Hizmet Alımlarında KDV Matrahının Tespiti
Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 10’uncu maddesine göre; hizmet
şeklindeki işlemlerde KDV’yi doğuran olay hizmetin yapılmasıdır.
Uygulamada hizmetin ne zaman gerçekleştirildiğini belirleyen ana unsur,
fatura veya hizmet bedelini belgeleyen makbuz, borç dekontu gibi benzeri
belgelerdir. Söz konusu belgelerin üzerinde yazılı tarihin hizmetin ifa
tarihi olduğunu kabullenmek gerekmektedir. Yurt dışından sağlanan hizmetlerin karşılığı
yabancı paranın TL.’ na çevrilmesinde ve
dolayısıyla matrah tespitinde Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 26.
maddesinin hükmüne göre; hizmetin ifa tarihindeki cari kur (T.C. Merkez
Bankası döviz alış kuru) esas alınır. Cari kuru belli olmayan dövizlerin
TL.’ na çevrilmesinde ise; Maliye
Bakanlığı yetkili kılınmıştır.
Katma değer vergisinin matrahında yukarıda belirtilen hususlara ilave olarak,
yurtdışındaki müşteriye yapılacak ödemeden vergi tevkifatı
yapılması halinde ve bunun ödemeyi yapan kuruluşa ait olması halinde, bu tevkifat tutarı ve varsa diğer masraflarında KDV
matrahına ilave edilmesi gerekmektedir.
IV- ULUSLARARASI VERGİ ANLAŞMALARI AÇISINDAN DEĞERLENDİRME
Bilindiği gibi, çifte vergilendirmeği önleme anlaşmaları esas olarak, iki
ülke arasında aynı gelir üzerinden mükerrer vergi alınmasını ve bundan
kaynaklanacak sermaye, teknoloji ve hizmet akışkanlığı ile diğer sanayi
yatırımı ve ticaret işlemlerine engel teşkil edilmemesi amacıyla
düzenlenmektedir.[9]
Bu amaçla Türkiye ile pek çok ülke bu anlaşmayı imzalamış
bulunmaktadır. Bu anlaşmalardaki genel hükümlere göre ikili vergi
anlaşması imzalanan ülkeler arasında yapılacak işlemlerde önceden tespit
edilen oranın üzerinde vergi alınmamaktadır.
Örneğin Türkiye ile İngiltere arasında yapılan anlaşmanın “gayrimaddi hak bedelleri” ile ilgili 11’ inci
maddesine göre herhangi bir ülke mukimine ödenen gayrimaddi
hak bedelleri diğer Devlette vergilendirilebileceği ve alınacak verginin gayrimaddi hak bedelinin gayrisafi
tutarının % 10’ unu aşmayacağı belirtilmektedir. Ayrıca
belirtilen oranların aşılması halinde aşan kısmın iadesi olanağı
sağlanmıştır.
V- SONUÇ
Yukarıda ayrıntılı olarak belirtildiği gibi, yurtdışı hizmet alımlarında KVK’
nun 24’ üncü maddesine göre vergi tevkifatı yapılabilmesi için hizmet sunan firmanın vermiş
olduğu hizmetin mahiyetinin önem kazandığı anlaşılmaktadır. Olayın ticari,
zirai ve diğer kazanç ve iratlar içerisinde değerlendirilmesi halinde
herhangi bir vergi tevkifatının söz
konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Aksi durumda ise vergi tevkifatı
yapılacağı muhakkaktır.
Vergi tevkifatının yapılması hallerinde ise,
Türkiye’ nin taraf olduğu vergi
anlaşmalarının dikkate alınarak belirlenen oranın üzerinde vergi tevkifatı yapılmaması, yapılmış ise aşan kısmın iadesi
gerekmektedir.
Ancak, yurt dışından alınan hizmetten Türkiye’ de faydalanılması
halinde yapılan işlem katma değer vergisine tabi olup, sorumlu sıfatı ile
beyan edilmesi gerekmektedir.
[1] Nadaroğlu, Halil, Kamu Maliyesi
Teorisi, Beta Basım Yayım Dağıtım, 9. Baskı, İstanbul 1996. [2]
Söz konusu fıkra 04.12.1985 Gün ve 3239 sayılı kanunun 2. maddesi ile eklenen
ve 22.07.1998 Gün ve 4369 sayılı kanunun 81. maddesi ile değiştirilmiştir. [3] (31.12.1981 gün ve 2573
sayılı kanunun 4. Maddesiyle eklenmiştir.) (Bu şartları haiz olsalar
dahi kurumların ihraç edilmek üzere Türkiye'de satın aldıkları veya imal
ettikleri malları Türkiye'de satmaksızın yabancı memleketlere
göndermelerinden doğan kazançlar, Türkiye'de elde edilmiş sayılmaz.
Türkiye'de satmaktan maksat alıcı ve satıcının veya her ikisinin Türkiye'de
olması veya satış akdinin Türkiye'de yapılmasıdır.) [4]
Danıştay Dördüncü Dairesinin, 1998/4021 E; 1999/2351 K. sayılı
kararı. [5]
4503 sayılı kanunun 3. maddesiyle değiştirilmiş şeklidir. [6]
24.06.1994 gün ve 4008 sayılı kanunun 30. maddesi ile değiştirilmiş şeklidir.
[7]
İSYMMO tarafından yayınlanan 98/16-22 sayılı ve 15 Mart 1998 tarihli
Raporlarda yayınlanan, İstanbul Defterdarlığı tarafından verilen
4.7.1996 tarih ve 4633 sayılı müktezada benzer
görüşe yer verilmiştir. [8]
Ancak, GVK’ nun 40 ve KVK’ nun 14’ üncü maddesinde yer alan ve indirimi kabul
edilen işlemler dışındaki hizmet harcamalarına ilişkin sorumlu sıfatı ile
beyan edilip ödenen katma değer vergisinin, KDVK’ nun
30/d maddesi esas alındığında indirim konusu yapılmaması gerektiği
düşünülmektedir. [9]
Uyanık, Atilla, Finansal Ürünlerin Vergilendirme ve
Yasal Düzenlemeler Açısından Değerlendirilmesi, Sermaye Piyasası Kurulu
, Yayın No: 79 Ankara 1997, s. 196.
|