![]() |
|||||
|
4761
SAYILI KANUN İLE YAPILAN
DÜZENLEMELERİN VUK 30/7 MADDESİ UYGULAMASINA ETKİLERİ (MALİ MİLAT) I- GİRİŞ : Vergi Usul Kanununun “Re-sen Vergi Tarhını”
düzenleyen 30’ uncu maddesinin ikinci fıkrasına eklenen 7’nci
bendine göre[1]
“maliye müfettişleri, hesap uzmanları ve gelirler kontrolörlerince
yapılan incelemeler sırasında, mükellefler, her türlü harcama ve tasarruflarını
vergisi ödenmiş veya vergiye tabi olmayan kazançlardan sağladıklarını
kanıtlayamazlarsa, harcama ve tasarrufların vergiye tabi tutulmuş veya
vergiye tabi olmayan kazançlardan sağlandığı kanıtlanamayan kısmı, harcama ve
tasarrufun mevcudiyetinin tespit edildiği dönemden bir önceki dönemde elde
edilmiş ve vergisi ödenmemiş kazanç olarak ilgili dönem matrahının takdirinde
dikkate alınır” hükmü yer almaktadır. Ayrıca 4369 sayılı Kanun ([2]) ile, Gelir Vergisi Kanunu' nda yapılan değişiklik ile G.V.K.' nun
1. maddesinde . de; Gelir; " bir gerçek kişinin bir takvim
yılı içerisinde elde ettiği, tasarruf veya harcamalarına
kaynak teşkil eden her türlü kazanç ve iratların safi tutarıdır"
denilerek, kaynağına bakılmazısın elde edilip, tasarrufa veya harcamaya
dönüşmüş her türlü gelirin vergiye tabi olacağı belirtilmektedir. Ancak, 4444
Sayılı Kanun ([3])ile
yapılan değişiklik sonucu, 01.01.1999 – 31.12.2002
yılları gelirlerinin vergilendirilmesinde uygulanacak hükümler aşağıdaki
gibi olup, bu süreyle sınırlı olmak kaydıyla 4369 sayılı Kanunla yukarıda
belirtilen düzenlemeler ertelenerek eski uygulamaya paralel değişiklikler
oluşturulmuştur. Buna göre gelirin tarifi “Bir gerçek
kişinin bir takvim yılı içerisinde ticari, zirai, ücret, serbest meslek
kazançları, gayri menkul ve menkul sermaye iradı ve diğer kazanç
ve iratların safi tutarıdır” şeklinde değiştirilerek geçici bir
süre için eski halini almış bulunmaktadır. Ancak tüm bu düzenlemelere rağmen VUK’ nun yukarıda belirtilen hükümleri geçerliliğini 1994
yılından bugüne kadar sürdürmüş bulunmaktadır. Dolayısıyla aşağıda konuya
ilişkin 4761 sayılı Kanun ile getirilen yeni düzenlemelerin etkileri
tartışılmaya çalışılmıştır.
II-
4761 SAYILI KANUN’UN KONUYA İLİŞKİN HÜKÜMLERİ
4761 sayılı
Kanun’un 3’ üncü maddesi ile ([4]) 193 sayılı Gelir Vergisi
Kanunu’na eklenen geçici 60’ıncı maddesine göre “ mevcut veya yeni kurulacak olan sermaye
şirketlerine, aynî veya nakdî sermaye olarak konulan değerlerden hareketle;
herhangi bir vergi incelemesi ve tarhiyat
(Vergi Usul Kanununun 30 uncu maddesinin ikinci fıkrasının (7) numaralı
bendi dahil) yapılamaz. Bu hükmün uygulanabilmesi için 31.12.2002
tarihine kadar; mevcut sermaye şirketlerinde sermaye artırımı işlemlerinin,
yeni kurulacak şirketlerde şirket kuruluşunun tamamlanması ve sermaye olarak
konan değerlerin şirket aktifine girmiş olması şarttır.” şeklinde yasal
düzenleme yapılmıştır.
Esasta söz konusu düzenleme, her ne kadar bazı çevrelerce tenkit edilse
de bize göre geç kalmış ve büyük öneme haiz bulunmaktadır. Zira
4369 sayılı Kanun ile yukarıda belirtildiği şekilde GVK’ nun 1’ nci maddesinde yer
alan gelirin tanımını değiştiren hükümler ile VUK’ nun 30/2-7’ inci maddesi hükümleri birbirlerine
paralel hükümler içermekteydi. Ancak yine yukarıda belirtildiği gibi 4444
sayılı Kanun ile yapılan düzenlemeler sonucunda 4369 sayılı Kanun’ un
ilgili hükümlerinde yapılan erteleme sonucu “tasarruf ve harcamaların kaynağına ilişkin”
hususlar ile ilgili olarak önemli bir belirsizlik doğmuş
bulunmaktaydı. Dolayısıyla yapılan bu düzenlemeyle, izah edilmesinde güçlük
çekilen değerlerin belirtildiği şekilde sermayeye ilave edilmesi ile
söz konusu belirsizlik giderilerek, kayıt dışında tutulan değerlerin kayıt
altına alınması sağlanmış bulunmaktadır.
III-
KONUYA İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELER
4369 sayılı Kanun ile
yapılan yasal düzenlemeler genel olarak ; kayıt dışı ekonominin ortadan
kaldırılması, verginin tabana yayılması, vergi gelirlerinin artırılması gibi
bazı düzenlemeleri içerir. Nitekim bu Kanun mali milat uygulaması ile kayıt
dışındaki ekonomik faaliyetleri kayıt altına almayı amaçlamıştır. Bunun
dışında bu yasanın amacı, vergi oranlarını düşürüp vergiyi tabana yaymak ve
aynı zamanda etkin denetim, verginin tanımını kaynak teorisinden net artış
teorisine kaydırarak geliri daha kavrayıcı hale getiren uygulamalara
yer veriyordu. Ancak bir yıl bile uygulanmadan, özellikle vergi hasılatı
açısından, olumsuz sonuçları beraberinde getirmiş ve ertelenme ihtiyacı
doğmuştur. Görüleceği üzere yasama
erkini oluşturan Kanun yapıcı, öteden beri vergi kaçağının kaynağı olan kayıt
dışı ekonomiyi, kayıt içine alma amacıyla gelirin tanımını öylesine
genişletmiş ki adeta sınırsız bir niteliğe büründürmüş, tasarruf veya
harcamaya kaynak teşkil eden ve altı bentte tanımlanan kazanç ve iratlar
dışında kalan ”kaynağı ne olursa olsun” diğer her türlü kazanç ve
iradı gelir kapsamına, dolayısıyla vergilendirme sınırı içine almıştır.
Belirtildiği gibi her ne kadar söz konusu düzenlemeye ilişkin uygulama
31.12.2002 tarihine kadar ertelenmiş ise de VUK’ nun
30/2-7 maddesi geçerliliğini sürdürmekte olması, bu yasal düzenlemenin
ertelenmesinden bekleyen faydayı azaltıcı bir unsur olarak
karşılaşılmaktaydı. Diğer taraftan olayı makro
ekonomik açıdan değerlendirecek olursak, getirilen bu düzenleme
ile gerek yurt dışında gerekse de yurt içinde olsun bir şekilde kayıt içine
alınamayan değerlerin, kayıt altına alınmasını sağlamaktadır. Bu yönü
itibariyle ile son zamanlarda yaşanan olumsuz ekonomik
gelişmeler de bir bakıma azaltılmış olacaktır. Zira taze paranın yanı sıra
şirket sermayelerindeki artış, daha fazla yatırım ve istihdam olanaklarını
beraberinde getirecektir. Enflasyonun doğal bir sonucu olarak işletme
sermayelerindeki eriyiş bu şekilde önlenebilecektir. Hiç şüphesizdir ki
oldukça önemli gelişmeleri beraberinde getirebilecek nitelikte olan bu
düzenlemenin tekerrür ettirilmemesi gerekmemektedir. İyi niyetli kişilerin
korunmasına yönelik yapılan benzeri düzenlemeler aynı zamanda bazı iyi
niyetli olmayan kişilerin suiistimale de sebep olabilmekte ve bir
alışkanlık olarak devam ettirilebilmektedir. Bu düzenleme ile ilgili
olarak uygulamada karşılaşılacak ve soru işareti olarak gündemi işgal edecek
bir hususta, 4444 sayılı kanunun, 4369 sayılı Kanun ile getirilen
düzenlemeleri ertelemiş olmasına rağmen, bu düzenleme ile 4444
sayılı Kanun işlevinin ortadan kalkıp kalkmadığıdır. IV-
SONUÇ
Diğer taraftan her ne kadar makro ekonomik açıdan çok önemli işlevleri olan
bu düzenlemenin, bir şekilde kayıt dışında kalmış değerleri kayıt içerisine
alarak, bu değerleri vergilendirme alanına dahil ettiği açık ise de, bu ve
benzeri düzenlemelerin olumsuz etkileri dikkate alınarak tekerrür ettirilmemesi
gerektiği de açıktır. Tüm bunlara rağmen eğer bu düzenleme amacına ulaşabilir
ve uygulamadaki çelişkiler giderilir ise kayıt dışında tutulan
değerlerin kayıt altına alınması hususunda önemli gelişmelere yol
açabilecektir.
[1]
24.06.1994 gün ve 4008 sayılı kanunun 2. maddesiyle eklenmiştir. [2]
29.09.1998 tarih ve 23417 (mükerrer) sayılı R.G.' de yayımlanmıştır. [3]
14.08.1999 tarih ve 23786 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. [4] İlgili
Kanun 12.06.2002 tarihinde kabul edilmiş olup, 22.06.2002 tarih ve 24793
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. |