YIL: 5
SAYI: 58
EKİM 2002
 

önceki

yazdır

Dr. Atilla UYANIK

 

 

4761  SAYILI KANUN   İLE YAPILAN DÜZENLEMELERİN VUK 30/7 MADDESİ UYGULAMASINA ETKİLERİ (MALİ MİLAT)


 

I- GİRİŞ :

 

Vergi Usul Kanununun “Re-sen Vergi Tarhını” düzenleyen 30’ uncu maddesinin ikinci fıkrasına eklenen 7’nci bendine göre[1]  “maliye müfettişleri, hesap uzmanları ve gelirler kontrolörlerince yapılan incelemeler sırasında, mükellefler, her türlü harcama ve tasarruflarını vergisi ödenmiş veya vergiye tabi olmayan kazançlardan sağladıklarını kanıtlayamazlarsa, harcama ve tasarrufların vergiye tabi tutulmuş veya vergiye tabi olmayan kazançlardan sağlandığı kanıtlanamayan kısmı, harcama ve tasarrufun mevcudiyetinin tespit edildiği dönemden bir önceki dönemde elde edilmiş ve vergisi ödenmemiş kazanç olarak ilgili dönem matrahının takdirinde dikkate alınır” hükmü yer almaktadır.

 

Ayrıca 4369  sayılı Kanun ([2]) ile, Gelir Vergisi Kanunu' nda yapılan değişiklik ile G.V.K.' nun 1. maddesinde . de; Gelir; " bir gerçek kişinin bir takvim yılı içerisinde elde ettiği, tasarruf veya harcamalarına kaynak teşkil eden her türlü kazanç ve iratların safi tutarıdır" denilerek, kaynağına bakılmazısın elde edilip, tasarrufa veya harcamaya dönüşmüş her türlü gelirin vergiye tabi olacağı belirtilmektedir. Ancak, 4444 Sayılı Kanun ([3])ile yapılan değişiklik sonucu,   01.01.1999 – 31.12.2002 yılları gelirlerinin vergilendirilmesinde uygulanacak hükümler aşağıdaki gibi olup, bu süreyle sınırlı olmak kaydıyla 4369 sayılı Kanunla yukarıda belirtilen düzenlemeler ertelenerek eski uygulamaya paralel değişiklikler oluşturulmuştur.

 

Buna göre gelirin tarifi “Bir gerçek kişinin bir takvim yılı içerisinde ticari, zirai, ücret, serbest meslek kazançları,  gayri menkul ve menkul sermaye iradı ve diğer kazanç  ve iratların safi tutarıdır” şeklinde değiştirilerek geçici bir süre için eski halini almış bulunmaktadır.

 

Ancak tüm bu düzenlemelere rağmen VUK’ nun yukarıda belirtilen hükümleri geçerliliğini 1994 yılından bugüne kadar sürdürmüş bulunmaktadır. Dolayısıyla aşağıda konuya ilişkin 4761 sayılı Kanun ile getirilen yeni düzenlemelerin etkileri tartışılmaya çalışılmıştır.

 

 

           II- 4761 SAYILI KANUN’UN KONUYA İLİŞKİN HÜKÜMLERİ

 

           4761 sayılı Kanun’un 3’ üncü maddesi ile ([4])  193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’na  eklenen geçici 60’ıncı maddesine göre “ mevcut veya yeni kurulacak  olan sermaye şirketlerine, aynî veya nakdî sermaye olarak konulan değerlerden hareketle; herhangi bir vergi incelemesi ve tarhiyat (Vergi Usul Kanununun 30 uncu maddesinin ikinci fıkrasının (7) numaralı bendi dahil) yapılamaz. Bu hükmün uygulanabilmesi için 31.12.2002 tarihine kadar; mevcut sermaye şirketlerinde sermaye artırımı işlemlerinin, yeni kurulacak şirketlerde şirket kuruluşunun tamamlanması ve sermaye olarak konan değerlerin şirket aktifine girmiş olması şarttır.” şeklinde yasal düzenleme yapılmıştır.

 

            Esasta söz konusu  düzenleme, her ne kadar bazı çevrelerce tenkit edilse de bize göre  geç kalmış ve büyük öneme haiz bulunmaktadır.  Zira 4369 sayılı Kanun ile yukarıda belirtildiği şekilde  GVK’ nun 1’ nci maddesinde yer alan gelirin tanımını değiştiren hükümler ile  VUK’ nun 30/2-7’ inci maddesi hükümleri birbirlerine paralel hükümler içermekteydi. Ancak yine yukarıda belirtildiği gibi 4444 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemeler sonucunda 4369 sayılı Kanun’ un ilgili hükümlerinde yapılan erteleme sonucu “tasarruf ve harcamaların kaynağına ilişkin” hususlar ile ilgili olarak  önemli bir belirsizlik  doğmuş bulunmaktaydı. Dolayısıyla yapılan bu düzenlemeyle, izah edilmesinde güçlük çekilen değerlerin belirtildiği şekilde sermayeye ilave edilmesi ile  söz konusu belirsizlik giderilerek, kayıt dışında tutulan değerlerin kayıt altına alınması sağlanmış bulunmaktadır.

              

III- KONUYA İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELER

 

4369 sayılı Kanun ile yapılan yasal düzenlemeler genel olarak ; kayıt dışı ekonominin ortadan kaldırılması, verginin tabana yayılması, vergi gelirlerinin artırılması gibi bazı düzenlemeleri içerir. Nitekim bu Kanun mali milat uygulaması ile kayıt dışındaki ekonomik faaliyetleri kayıt altına almayı amaçlamıştır. Bunun dışında bu yasanın amacı, vergi oranlarını düşürüp vergiyi tabana yaymak ve aynı zamanda etkin denetim, verginin tanımını kaynak teorisinden net artış teorisine kaydırarak geliri daha kavrayıcı hale getiren  uygulamalara yer veriyordu. Ancak bir yıl bile uygulanmadan, özellikle vergi hasılatı açısından, olumsuz sonuçları beraberinde getirmiş ve ertelenme ihtiyacı doğmuştur.

 

Görüleceği üzere yasama erkini oluşturan Kanun yapıcı, öteden beri vergi kaçağının kaynağı olan kayıt dışı ekonomiyi, kayıt içine alma amacıyla gelirin tanımını öylesine genişletmiş ki adeta sınırsız bir niteliğe büründürmüş, tasarruf veya harcamaya kaynak teşkil eden ve altı bentte tanımlanan kazanç ve iratlar dışında kalan ”kaynağı ne olursa olsun” diğer her türlü kazanç ve iradı gelir kapsamına, dolayısıyla vergilendirme sınırı içine almıştır.  Belirtildiği  gibi her ne kadar söz konusu düzenlemeye ilişkin uygulama 31.12.2002 tarihine kadar ertelenmiş ise de VUK’ nun 30/2-7 maddesi geçerliliğini sürdürmekte olması, bu yasal düzenlemenin ertelenmesinden bekleyen faydayı azaltıcı bir unsur olarak karşılaşılmaktaydı.

 

Diğer taraftan olayı makro ekonomik açıdan değerlendirecek olursak,   getirilen bu düzenleme ile gerek yurt dışında gerekse de yurt içinde olsun bir şekilde kayıt içine alınamayan değerlerin, kayıt altına alınmasını sağlamaktadır.  Bu yönü itibariyle  ile son   zamanlarda yaşanan olumsuz ekonomik gelişmeler de bir bakıma azaltılmış olacaktır. Zira taze paranın yanı sıra şirket sermayelerindeki artış, daha fazla yatırım ve istihdam olanaklarını beraberinde getirecektir. Enflasyonun doğal bir sonucu olarak işletme sermayelerindeki eriyiş bu şekilde  önlenebilecektir. Hiç şüphesizdir ki oldukça önemli gelişmeleri beraberinde getirebilecek nitelikte olan bu düzenlemenin tekerrür ettirilmemesi gerekmemektedir. İyi niyetli kişilerin korunmasına yönelik yapılan benzeri  düzenlemeler aynı zamanda bazı iyi niyetli olmayan kişilerin suiistimale  de sebep olabilmekte ve bir alışkanlık olarak devam ettirilebilmektedir.  Bu düzenleme ile ilgili olarak uygulamada karşılaşılacak ve soru işareti olarak gündemi işgal edecek bir hususta,  4444 sayılı kanunun, 4369 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemeleri ertelemiş olmasına  rağmen, bu düzenleme ile  4444 sayılı Kanun işlevinin ortadan kalkıp kalkmadığıdır.

 

IV- SONUÇ


           Yukarıda izah edilmeye çalışıldığı gibi 4761 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemeler neticesi, 4369 sayılı Kanun’un GVK’ nun 1’inci maddesinde yer alan gelirin tanımını değiştiren  hükümlerinin,  4444 sayılı Kanun ile 31.12.2002 tarihine kadar ertelenmiş olmasına rağmen, VUK’ nun 30/7’ inci maddesi hükümlerinin geçerliliğini koruması  neticesi oluşan belirsizlik  giderilmiştir.


            Ancak uygulamada oluşabilecek muhtemel sorunların önlenmesi amacıyla konuya ilişkin yeterli açıklamaları ihtiva edecek yasal düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır. Zira yasada belirtildiği gibi sermaye artırımı yapılmış olması halinde dahi sermayeye ilave edilen ayni ya da nakdi değerlerin elde edildikleri geçmiş dönemler ile ilgili olarak Kanun’un yürürlük tarihi dikkate alınarak muhtemel   tarhiyatlar söz konusu olabilir. Fakat bize göre ne zaman elde edilmiş olursa olsun tespit edilen tasarruf ve harcamalar ile yapılan sermaye artırımında gösterilen değerler arasında  bir bağıntının kurulması halinde, VUK’ nun 30’ ncu maddesi 2’nci fıkrası 7’ inci bendine göre herhangi bir vergi tarhiyatının yapılamayacağı düşünülmektedir.

 

            Diğer taraftan her ne kadar makro ekonomik açıdan çok önemli işlevleri olan bu düzenlemenin, bir şekilde kayıt dışında kalmış değerleri kayıt içerisine alarak, bu değerleri vergilendirme alanına dahil ettiği açık ise de, bu ve benzeri düzenlemelerin olumsuz etkileri dikkate alınarak tekerrür ettirilmemesi gerektiği de açıktır. Tüm bunlara rağmen eğer bu düzenleme amacına ulaşabilir ve uygulamadaki çelişkiler giderilir ise  kayıt dışında tutulan değerlerin kayıt altına alınması hususunda önemli gelişmelere yol açabilecektir. 



[1] 24.06.1994 gün ve 4008 sayılı kanunun 2. maddesiyle eklenmiştir.

[2] 29.09.1998 tarih ve 23417 (mükerrer) sayılı R.G.' de yayımlanmıştır.

[3] 14.08.1999 tarih ve 23786 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

[4] İlgili Kanun 12.06.2002 tarihinde kabul edilmiş olup, 22.06.2002 tarih ve 24793 sayılı  Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.