YIL: 7
SAYI: 82
EKİM 2004
 

önceki

yazdır


 

Yelim Nur ŞİRİN

 

 

  

MUHAFAZAKARLIK VE SİYASİ PARTİLER AÇISINDAN DEĞERLENDİRMESİ


GİRİŞ

                                                                                                          

       Muhafazakarlık, Türkiye’de olduğu gibi dünya genelinde de farklı anlamlar yüklenerek kullanılan bir kavramdır. Çoğunlukla bir tutum olarak kullanılan muhafazakarlık, asıl anlamını ve derinliğini bir siyasal ideoloji olarak kavramsallaştırıldığında kazanır. Türkiye’de de değişik anlamlar yüklenerek kullanılan bu kavram  tam olarak tanımlanamamaktadır.

 

         Bu makalede  muhafazakarlık kavramını siyasi partiler açısından değerlendireceğiz.

 

ABSTRACT

 

Conservatism is a concept which has got different meanings for the whole world like Turkey. This term is used like a way of behaviour.

 

When it is considered like political ideology, it gets real means and details. This term which has got various meanings in Turkey isn’t defined wholly.

 

İn this article, we will inspect “conservatism” term with regard to political parties.

 

 

 

    

MUHAFAZAKARLIK VE  TANIMI

 

  Muhafazakarlık; kendi özünü kaybetmeden gelişime açık, toplumu dışlamayan, devletin bütünlüğünü savunan hoşgörülü bir yaklaşımın ifadesidir. Dünya genelinde muhafazakarlık kavramı; o ülkenin manevi dinamiklerini oluşturan zenginliklerden yararlanılması, ülkemizde ise bu kavram çoğu zaman  tutuculuk ve gericilik olarak tanımlanmıştır. Muhafazakar fikir ve doktrinler ilk defa 18. yüzyılın sonlarında ve 19. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır. Fransız İhtilali ve sonrasında ortaya çıkan büyük siyasal ve sosyo-ekonomik dönüşüme duyulan tepkiler muhafazakar düşüncenin özünü oluşturur. (Türk, 2003;122)

       

                Muhafazakar düşüncenin kurucusu olarak bilinen Edmund BURKE, evrimsel değişimin olabileceğini ve insanlığın gelişme dinamiklerinden birisi olduğunu ifade etmesinin yanında, geleneklerin ve işlevselliğini devam ettiren kurumların korunmasının daha uygun olacağını ileri sürmüştür. Birçok ideoloji gibi, muhafazakarlık da değişik yorumlara açık, dönemlere göre değişebilen, esnek bir yapıyı bünyesinde taşır. Muhafazakar ideolojinin en belirgin özelliği, bir ulus devlet üzerinde, net bir kimlik çerçevesinde özel bir geleneğe yapılan vurgu olarak belirtilmiştir.

 

                Muhafazakar düşünce açısından gelenek, toplumsal istikrarın sürekliliğini sağlamanın bir aracı olarak önemlidir. Muhafazakar düşünceye göre, değişmeye kapalı olan cemiyetlerin ise hayatta kalma şansları son derece zayıftır. Bu nedenle muhafazakar düşünce sosyal değerlere sadık kalarak bir gelişme ve yenilenme düşüncesidir de diyebiliriz. 20. yüzyıl ideolojiler çağı olarak anılır. Liberalizm, faşizm, komünizm ve sosyalizm ana ideolojik akımlar olarak görülür.(Frankel, 1973;105) Muhafazakarlığı liberalizm ve sosyalizmle birlikte önemli ideolojilerden biri olarak görenler de vardır. Muhafazakarlığın nasıl bir ideoloji olduğu, ideoloji olarak adlandırılıp adlandırılamayacağı, temel felsefesinin ve parametrelerinin neler olduğu tartışılan konulardandır. Daniel Bell’in The End of Ideology’de ideolojilerin ikna etme gücünü yitirdiğini belirtmesine(Dionne,1991;58)rağmen 20. yüzyılın son kısmı muhafazakarlığın siyaset düzleminde ses getirmesine sahne olmuştur.

 

                Dünyada muhafazakarlık bu şekilde algılanırken ülkemizde ise hala muhafazakarlık ve tutuculuk kavramları iç içe geçmiştir. Nitekim Ömer Çaha’ya göre muhafazakarlığın değişimi reddedici statükoco bir yapısının var olduğudur. (Çaha,2001;96)

 

                 Yukarıdaki bu tanımlar çerçevesinde ülkemizdeki muhafazakarlık kavramına ve bu kavramın partilerle ilişkisine bakalım;

 

 

 

DEMOKRAT PARTİ VE MUHAFAZAKARLIK

 

                Demokrat Parti(DP), CHP’den ayrılan Celal BAYAR, Adnan MENDERES, Fuad KÖPRÜLÜ ve Refik KORALTAN tarafından kurulmuştur. DP, son durumlarda CHP’nin ideolojisini taşıyan bir partiydi.

 

                Bayar, batılılaşmanın artık devletten millete doğru değil milletten devlete doğru olması gerektiğini vurgulamıştır.(Sarıbay,2001;53)Buradan da iki partinin politik doğrultularının aynı olmasına rağmen, yöntem ve kavramlaştırmalarında farklılık olduğudur diyebiliriz.Tekin’e göre Demokrat Parti’nin parti programı incelendiğinde demokrasi ve liberalizmin iki temel kavram olarak yer aldığını görmek mümkündür. (Cumhuriyet Gazetesi,1946;2)Ekonomik politikalarında özel sektörü temel alan karma ekonomiyi benimsedikleri, yani devletçiliği özel sektörün gelişimine katkıda bulunacak bir ilke olarak gördükleri anlaşılabilmektedirDemokrat parti’nin muhafazakar mı yoksa muhafazakarlığın daha ileri safhası olan tutucu mu olarak değerlendiririz? Bu soruya DP iktidarını inceleyerek ulaşabiliriz.

 

          Kongar’a göre DP iktidarı, gerçek demokratik ilkelere uygun davranmak yerine, tek parti dönemine öykünen uygulamalara yönelmiştir.(Kongar, 2003;150)

 

                Hükümetin programında anti-komünizm  teması işlenirken, gericilikte bir komünizm taktiği olarak tanımlanmıştır. Aslında son CHP hükümetleri, dine baskı diye görülen bazı noktalarda, ödünler vermeye başlamışlardı. DP çoğunlukla yeni TBMM de, oybirliğiyle  Arapça Ezan yasağını kaldırarak, bu yolda bir adım daha attı. Bir genel af yasası çıkararak,eskiden işlenmiş hemen bütün suçlar bağışlandı.

 

            DP’nin sınıfsal niteliği ve kimin çıkarlarına hizmet ettiği,değerlendirme yapanın bakış açısına göre değişen, pek tartışmalı bir konudur. Siyasal liberalizm terimleriyle, bunun tek-partili otokrasisine karşı yükselen bir halk hareketi olduğu ortaya sürüldüğü gibi, memleketi kapitalist ve emperyalist bloğa temsil eden bir egemen sınıflar(büyük toprak sahipleri ve ticaret burjuvazisi) koalisyonu olduğu da iddia edilmiştir.

 

                Bütün bunlara rağmen 1950 - 1960 arasında Adnan Menderes, memlekette bir takım yatırımların yapılması ve Türkiye’nin biran evvel kalkınması için büyük çaba gösterdi. Döviz yokluğuna rağmen, borç alınarak bir kısmını özel sektörün gerçekleştirdiği birçok yatırım yapıldı. İstanbul’da imar hareketleri başladı. Ancak ekonominin bozulması, bu çalışmaların devamına fırsat vermedi. (Karayol,2004)      

 

       DP’nin daha önce tanımladığımız muhafazakarlıktan farklı olarak daha çok tutuculuk boyutu alan bir durumu mevcuttur diyebiliriz.

 

 

 

ANAVATAN PARTİSİ VE MUHAFAZAKARLIK

 

Özal Dönemi: Anavatan Partisi(ANAP), 1983’te Özal tarafından kurulmuştur. Kapatılan partilerden doğmuş olan boşluğu doldurmak amacıyla “dört eğilimi*” bünyesinde birleştiren bir parti olmuştur.

 

                 ANAP’ın önemli isimlerinden Mustafa TAŞAR’a göre; partinin muhafazakarlık anlayışı, tepeden inmeciliği, toplum mühendisliğini, millete yukarıdan bakmayı,fildişi kule politikalarını kabul etmeyen, çoğulcu ve katılımcılığı esas alan bir anlayıştır. Ayrıca muhafazakarlık vatandaşa ve vatandaşın tercihlerine saygıyı esas aldığından dolayı, ülkemizde demokrasinin gelişip yerleşmesine de hizmet edecek en önemli unsurların başında yer almaktadır. (Taşar,2000)Mustafa TAŞAR ayrıca yaptığı bir konuşmayla Anavatan partisini kısaca şöyle tanımlamıştı; milliyetçi-muhafazakar-milli ve manevi değerlere Bağlı, rekabete dayalı serbest pazar ekonomisini esas alan, sosyal adaletçi bir partidir. (Taşar,1984)Ancak Turgut ÖZAL 29 Kasım 1987 genel seçimlerinden sonra ise dört eğilim deyiminin artık geçmişte kalması gerektiğini vurgulamıştı.(Cemal,1989;187)Özal’ın en yakınındaki dört beş kişiden biri olan Adnan KAHVECİ, ANAP’ın ne sağ kanatta ne de sol kanatta yer aldığını,merkezde olduğunu bir fıkrayla**anlatmıştır.

 

                Özal, bilindiği üzere dini bütün ve kuvvetli bir aileden gelmekteydi. Ayrıca kimileri tarafından da Özal’ın abisi Yusuf Bozkurt Özal gibi Nakşibendi tarikatına mensup olduğu söylenmekteydi. Bunlara bağlı olarak da Özal için “takiyeci***” yakıştırması yapılmıştır.

 

           ANAP’ın önde gelen isimlerinden birine göre ise Özal partide otoriter bir tutum sergilemiştir. Bu kişiye göre; “ Özal tek başına oynadı hep. Bunun adı liderlik suntasıdır. Perdenin önündekiler sadece kukla. (Cemal,a.g.e,124)”           

 

           Özal için Türkiye’de dışa açılımı sağlayan ilk Başbakandı diyebiliz. Ayrıca Türkiye’de muhafazakarlığın öncüsü olduğunu her konuşmasında vurgulamaktaydı. Zaten ANAP’ın parti programında da yer almaktadır. Milli hakimiyeti ve milletin üstünlüğünü, millî birlik ve bütünlüğü her şeyin üzerinde telakki eden Milliyetçiliği, millî ve manevi değerlere bağlılığı düstur ittihaz eden Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Atatürk'ün ilke ve inkılâpları istikametinde muasır medeniyet seviyesine erişmeyi hedef alan Demokratik siyasî mücadelede tek yolu ikna, uzlaşma ve fikirlere hürmet olarak gören; hür, bağımsız, gelişmiş, itibarlı, büyük ve güçlü Türkiye idealine ulaşmayı gaye edinmiş bir siyasî partidir.(www.belgenet.com/parti/program/anap-1.htmlv,2004)ANAP’ta muhafazakarlar ve liberaller olmak üzere iki kanat bulunmaktaydı.

 

             Özal, parti örgütünün genellikle muhafazakar kanadın denetiminde kalmasını yeğlemiştir. Parti yönetiminde kilit noktaları bu kanada bırakmıştır. Özal’ın bu bilinçli tercihi,parti tabanına tamamen bu kanat hakim olmuştur. Özal liberal kanattan olanları da vitrinlemeyi ihmal etmemiş. Onları, parlamentodaki ağırlıklarını da hesaba katarak daha çok hükümette ön plana çıkarmıştır.(Cemal,a.g.e,191)Görüldüğü gibi, Özal “vitrin”de olanlarla “perde arkası”nda olanı ayırt etmeye ve hangisini nerde kullanacağına özen göstermiştir.

 

Özal sorası dönem: ANAP’ta Özal sonrası dönemde çeşitli liderler* genel başkanlık koltuğuna oturmuşlardır. Ancak Özal sonrası en etkili olan Mesut YILMAZ olmuştur. Yılmaz’ın da Özal gibi dışa açılımlı politikaları** olmuştur. 

 

CUMHURİYET HALK PARTİSİ VE MUHAFAZAKARLIK

 

a) Atatürk dönemi : Cumhuriyet Halk Partisinin muhafazakarlık ile ilişkisini incelemeden önce bu partinin tarihsel gelişimine(özellikle kuruluş amacı) bakmamız gerekecektir. 9 Eylül 1923 tarihinde HALK  Fırkası olarak kurulmuş, 1924’te Cumhuriyet HALK Fırkası,daha sonra 1931 yılında adını Cumhuriyet Halk Partisi adını almıştır.

   

                Atatürk partiye yüklediği görevi şu sözlerle ifade etmiştir;

“ Halk Fırkası’nın asıl ruhu tam bağımsızlık ve kayıtsız ve şartsız milli egemenliktir...Bence, bizim milletimiz birbirinden çok farklı menfaatleri takip edecek ve bundan dolayı da mücadele halinde buluna gelen çeşitli sınıflara malik değildir. Memleketteki sınıflar birbirlerine lazım olan ve birbirlerini tamamlayıcı ve bütünleyici mahiyettedir. Onun için de Halk Fırkası bütün sınıfların hakların, yükselme sebeplerini ve saadetlerini sağlamak yolunda çalışmalarda bulunacaktır.(Sarıbay,a.g.e,43-44)”

 

                Atatürk bir demecinde şöyle söylemektedir: “ Ben öyle bir fırka kurmayı düşünüyorum ki, bu fırka, milletin sınıflarının refah ve saadetini sağlamaya yönelik bir programa sahip olsun.(Atatürk’ün Söylev ve demeçleri,1961;49)Ayrıca Atatürk’ün CHP’yi kurmaktaki amacını, uluslaşma sürecine giren bir ülkenin sosyal ve ekonomik modernleşmesinin ‘halkçılık’ esasına dayanan ve sosyal bütünleşmeyi sağlayıcı bir aracı olarak görmesi diyebiliriz. Partinin kuruluş belgesi nizamnamesinin “umumi esaslar” bölümünde yer alan bir maddede şundan bahsedilmişti: Halk Fırkası’nın gayesi, milli hakimiyetin halk tarafından halk için uygulanmasına rehberlik etmek ve Türkiye’yi uygar bir devlet halinde yükseltmektir.(Bila, 1999;41)Muhafazakarlık kavramının tanımını tekrar yapacak olursak; bir topluma ait değerlerin savunulması, onların korunması, onların yaşatılması ve aynı zamanda onların makul bir değişim projesi içerisinde yeniden üretilmesidir. Ya da Muhafazakarlık; kendi özünü kaybetmeden gelişime açık, toplumu dışlamayan, devletin bütünlüğünü savunan hoşgörülü bir yaklaşımın ifadesidir. Atatürk’ün üstüne basa basa söylediği HALKÇILIK kavramı muhafazakarlığın toplum-devlet bütünleşmesi ilkesi ile örtüşmüştür. Atatürk, CHP’yi kurarken özünü kaybetmeden yeniliklere açık olması gerektiğini vurgulamıştır. CHP’nin, kuruluşunda ve Atatürk döneminde muhafazakarlığın bütün özelliklerini taşıdığını söyleyebilmemiz mümkündür. Ancak burada bahsettiğimiz muhafazakarlığın içerisinde tutuculuk, gericilik bulunmamakta aksine daha öncede bahsettiğimiz gibi öz korunarak ama dışarıdan gelecek etkilere açık bir şekilde gelişimi amaçlayan bir yapıyı barındırmaktadır.

 

b)İsmet İnönü(Milli Şef)dönemi: CHP, İsmet İnönü ile birlikte yeni bir vizyon kazanmıştır. İsmet İnönü genel başkanlığı ile birlikte “çok partili hayata” geçişi ideal olarak benimsediğini açıklamış ayrıca yaptığı konuşmalarla demokratikleşme hareketinden vazgeçmeyeceğini garanti etmişti.(Karpat,1967;127)1945 Kasım nutkunda ise “bizim eksiğimiz hükümet partisinin karşısında bir parti bulunmamasıdır.”demişti(Toker,1990;37), çok partili demokrasiye geçerek Atatürk devrimlerini tamamlamak konusunda kararlıydı(Kongar,a.ge.,146)bu amaçla Meclis’te bir “müstakil grup” kurulmasını öngörmüştür. 35 kişiden kurulu bu grup Meclis’teki çoğunluk karşısında muhalefetlik için oluşturulmuştur. Ancak grubun başkanı, doğrudan  CHP Genel Başkanına bağlı olduğundan güdümlü bir muhalefet söz konusu olmuştur. (Sarıbay,a.g.e,46)Grubun Başkan vekili Ali Rıza Tarhan’ı, kendi temsilcisi olarak İnönü tayin etmişti. Tahran, İnönü’nün en yakın çalışma arkadaşlarından biriydi. (Weiker, 1973;164)SARIBAY,İsmet İNÖNÜ tarafından oluşturulan bu gruba güdümlü muhalefet derken BİLA ise bu uygulamanın CHP içindeki demokratikleşme eğiliminin resmi gelişmeleri olarak nitelemiştir. (Bila,a.g.e,95)

            

İsmet İnönü, bir taraftan demokratikleşme yanlısı bir çizgi çizerken diğer taraftan da antidemokratik bir tutum olarak güdümlü bir muhalefet oluşturmuştur. Sarıbay’ın deyişiyle CHP’nin antidemokratik tutumu sadece ülke siyasetinde kalmamış ayrıca parti içinde de kendini göstermiştir. Atatürk’ün yakınında yer alan Şükrü KAYA, Tevfik Rüştü ARAS, Kılıç ALİ, Fuat BALCA ve Recep Zühtü SOYAK (Uyar,1998;340) gibi kişileri tasfiye eden İnönü, eski muhaliflerle barışarak Atatürk döneminden farklı bir politika izlemiştir. Bu  dönemden kopuşa başlaması, sadece bununla bitmemiş ülkede kendi hakimiyetini ispatlatabilmek için 1940-1948 yılları arasında basılan kağıt paraların üstüne resmini bastırtmış, yine aynı dönemde devlet dairelerine ve hatta köy odalarına ve okullarına kendi resimlerini astırtmıştır.

(Uyar, a.g.e,341)

 

             1877’den 1943 yılına kadar ki seçimler iki dereceli yapılmıştır. Halk ikinci seçmenleri, ikinci seçmenler de milletvekillerini seçmiştir. Hakkı Uyar’a göre; ikinci seçmenler CHP üyesiydi ve parti tüzüğü gereği parti üyelerine oy vermek zorundaydılar. Bağımsız olarak ikinci seçmenliğe ya da milletvekilliğine gelmek isteyenlerin pek şansı yoktu. (Uyar,1999;21-31) İki dereceli olarak yapılan bu seçimlerin ne kadar antidemokratik olduğunu ve bir partinin ülkede nasıl hakimiyetini kurduğunu görebiliriz. Mehmet ZİYAETTİN bu konuya ilişkin bir yazında şöyle demekteydi: “….bu milletten bir dereceli intihabı esirgemek inkılabın büyük eserini tamamlamamak demektir… Cumhuriyet  idaresinde, rey’ini vermek için halk vasiye muhtaç değildir. Bir dereceli intihap lazımdır.”(Uyar,a.g.e,318)

           

            27 Mayıs 1960 ihtilali sonrası CHP’de ideolojik bir dönüşüm olmuştur diyebiliriz. Özellikle ilk sosyalist parti olarak bilinen Türkiye İşçi Partisi(TİP), savunduğu görüşler ve politikalarla CHP karşısında etkili bir rakip olması üzerine CHP, geleneksel görüşlerini tekrar gözden geçirerek “ortanın solu” şeklinde seçmenlerin karşısına çıkmıştır.

 

             Bu doğrultuda, İnönü, CHP’nin “yeni” politikalarını, “Türkiye’nin politik meselelerinin bundan sonra daha çok milletin sosyal ihtiyaçlarını ele almayı gerektirecek” içerikte olması gerektiğini vurgulamıştır. Bunu yanında devletçilik anlayışını yeniden canlandırmıştır. (Sarıbay,a.g.e,47)

        

          CHP, muhafazakarlığın bir unsuru olarak kabul edebileceğimiz “özü kaybetmeden değişime açık olmayı” uyguladığı bazı reformlar* ile göstermiştir. Daha başka getirilen yenilikler ise; parti-devlet birliği uygulamasından vazgeçilmiş, il başkanları ile valilerin, içişleri bakanı ile genel sekreterin aynı kişiler olması ilkesi terkedilmiştir. (Bila,a.g.e,95)

       

                Görüldüğü gibi İsmet İNÖNÜ, bir yandan değişmez genel başkanlığını ve Milli Şefliğini ilan ettirip parti içinde ve ülke çapında kendi otoritesini kurdurmaya çalışırken diğer taraftan da parti içinde demokratikleşme eğilimi sergilemeye çalışmıştır.  

 

c) İsmet İnönü Sonrası Dönem: İsmet İNÖNÜ sonrası CHP Genel Başkanlığı’na çeşitli isimler getirilmiştir.** Atatürk CHP’si ile günümüz CHP’sini karşılaştırırsak CHP’nin muhafazakarlıktan tutuculuğa dönüşen bir oluşumun içinde olduğunu görebiliriz. Özellikle 2004 yerel seçimleri sonrası CHP Genel Başkanı Deniz BAYKAL’ın muhalifleri dinlemez bir tavır takınması da buna bir örnektir. Ki nitekim çoğu çevrelere göre CHP sadece sosyal demokrat söylemleri yapan; fakat buna rağmen sağa daha yakın olan bir parti olarak görülmekteydi. Muhafazakarlık tanımını global açıdan ele alırsak CHP dışa açılımı reddeden bir parti görünümü sergilemiştir.

              

           Turgay Uzun’un Radikal gazetesinde yer alan şu yazısını örnek olarak gösterebiliriz; AB sürecinin geri dönülemez bir aşamaya gelmesi, Türk halkının bu sürece sahip çıkması ve desteklemesi ile birlikte CHP, bir yandan AB yanlısı görünüp bir yandan da söylem ve icraat düzeyinde AB karşıtlarıyla aynı tabanı paylaşması. (Uzun,2004)Görüldüğü gibi CHP, içe kapanık özelliği ile, muhalefeti dinlemeyen tavrı ile İsmet İnönü dönemi gibi tutucu bir dönem sergilediğini söyleyebiliriz.
                    

   

  DOĞRU YOL PARTİSİ VE MUHAFAZAKARLIK

 

               Doğru Yol Partisi(DYP), Türkiye Cumhuriyet Devletinin vatan ve millet bütünlüğüne sahip çıkmak ve korumak, milletimizin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için, hürriyet içinde kalkınmayı medeniyetçi, hamleci ve ıslahatçı bir ruhla gerçekleştirmek, Türk milletinin demokrasiye olan inancını ve bağlılığını koruyup geliştirmek ve devletin bu inanç ve bağlılıktan kaynaklanan demokratik otoritesini sağlamlaştırmak amacı ile kurulmuştur.(Doğru Yol Partisi Parti Tüzüğü) Görüldüğü gibi, parti tüzüğünde bile DYP’nin de muhafazakar bir çizgiden gittiğini görmemiz mümkündür. 

 

Çiller dönemi: Süleyman Demirel’in siyaset sahnesine kattığı isimlerden biri olarak tanınmıştır. İlk olarak kendisini Demirel-İnönü hükümetinde Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevi yapmıştır. Daha sonra Demirel’in Cumhurbaşkanlığı görevine gelmesiyle Çiller de DYP Genel Başkanlığına seçilmiştir. Daha sonra parti içi tavırları ile Demirel’in muhalefetini de kazandığını söyleyen çevreler de bulunmaktaydı. Fakat bu muhalefete rağmen genel başkan seçilerek Demirel’in kurmaylarını* geride bırakmayı başarmıştı.Yavuz Gökmen’e göre; Amerika Birleşik Devletleri ve onun yurtiçindeki dost ve müttefikleri, Tansu Çiller’in denenmesi kararı almışlar ve ona çağdaş bir sağ misyonu vermişlerdi. Bu misyon, Özal’ın ataklarının devamını sağlamak içindi. (Gökmen,1999;70)Çiller de Doğru Yol Partisi'nin (DYP) "II. Demokrasi Programı’nda” partisini şu kelimelerle anlatmıştı: “Doğru Yol Partisi (DYP) 23 Haziran 1983'de, 1960 ve 1980 müdahaleleriyle kapanan Demokrat Parti (DP) ve Adalet Partisi (AP) misyonunu sürdürmek amacıyla kuruldu.  DYP, liberal aynı zamanda milliyetçi, muhafazakar ve demokrat bir partidir. Buradaki muhafazakarlık ekonomik alanla değil, kültürel ve manevi alanla ilgilidir. Toplumu oluşturan, toplumun çimentosu mahiyetinde olan kültürel ve manevi değerlerin muhafazası, liberal ekonomi uygulayan demokratik batılı ülkelerin de benimsediği bir muhafazakarlık şeklidir. Çünkü muhafazakarlık, körü körüne bağlanmayı ve nasıl olursa olsun mevcudu korumayı değil, korunmaya değer şeylerin korunmasıyla ilgili bir duyarlılıktır. Böyle bir muhafazakarlık değişimi engellemez, aksine teşvik eder.” (Çiller,1998)Milli birlik ve beraberliği, ülke, bütünlüğünü, insan haklarına saygılı, milliyetçi, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olarak kurulmuş bulunan Türkiye Cumhuriyetini, demokratik rejim ve parlamenter düzeni korumak ve kollamak… (DYP parti programı)Görüldüğü gibi, parti programında direk telaffuz edilmeyen muhafazakarlık kavramı Çiller tarafından kullanılmıştır.

 

         Çiller sonrası dönemde de DYP aynı çizgide ilerleme göstermiştir. Adnan Menderes’e göre siyasi partiler geçmişleri ile övünürler. Bunu en fazla hak eden parti ise Doğru Yol Partisidir. Geride kalmış olan 58 yıl bizim gururumuzdur. Geride bıraktığımız 58 yılda mensubu olduğu DYP, AP veya DP’nin en az 50-100-200-500 belki daha fazla eserini görecektir. Biz öz ve öz demokratız, merkez sağız, DYP,AP ve DP’nin yaptıklarını paylaşıyoruz diyorsanız DYP’de buluşalım.

      

          Açıktır ki Demirel ve Çiller dönemlerinden, 3 Kasım seçimlerinden sonra da DYP kendini hala merkez sağın tek partisi olarak görmektedir.

 

 

ADALET VE KALKINMA PARTİSİ VE MUHAFAZAKARLIK

 

            Siyasi hayatı bir şiirle son bulacakken şimdi Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı olan Tayyip Erdoğan tarafından kurulan bu parti içinde muhafazakar unsurları taşıdığını ve sağın merkezi konumunda olduğunu savunmaktadır.

 

            Recep Tayyip ERDOĞAN, FP döneminde(1998) Necmettin ERBAKAN’ın en büyük rakibi olarak görülüyordu. Ayrıca süren bu liderlik mücadelesi sırasında Erdoğan’ın FP içerisinde ortaya attığı bir bildiri vardı ki bu bildiri de şundan bahsediliyordu; FP kulislerine bomba gibi düşen bu bildiride, Erdoğan'ın sık kullandığı ‘‘taban demokrasisi’’ sözüne atıfta bulunularak, FP yönetimine, ‘‘tabanın özlemlerini bir yana bırakarak hantal ve kabuğuna çekilmiş bir politika izlendiği’’ eleştirisi yöneltildi.(Hürriyet Gazetesi,1998)Tayyip ERDOĞAN’ın bahsettiği taban demokrasisi neydi? 2004’te  söylemlerinde sürekli bahsettiği muhafazakar demokrasidir diyebilir miyiz? ya da başka bir şekilde tabanın özlediği politika farklı bir alternatif mi?

 

            Fazilet Partisi dönemine bakacak olursak partisi ve Erdoğan arasında bir gerilimin yaşandığı görülebilmektedir. Milli gazetede Tayyip ERDOĞAN “Amerika’dan icazet almakla” ve “yüzsüzlükle” suçlanıyordu. Ayrıca artık partinin mitinglerine de katılması yasaklanmıştı. (Hürriyet Gazetesi,1998)

 

             Gerçekten de zamanında irticacı anlayış diye nitelendirilen bu siyasetçiler* şimdi muhafazakar demokrasi söylemleri ile Türkiye’de tek başına iktidar bir partinin temsilcileriler. 1998 ve öncesinde bu yana geçen kısa bir sürede böyle bir siyasi değişim olabilir mi? İrticai faaliyetlerinde dolayı yargılanan AKP siyasetçileri şimdi demokrasinin bayraktarlığını yaptığını vurgulayan bir partideler. Buna rağmen 59. hükümetin icraatlarına baktığımızda gerçekten de bu değişimi görebiliyoruz.     

 

                Parti programında ise; siyasal kimliğini “muhafazakar demokrat” olarak tanımlamaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi(AKP) kendi düşünce geleneğimizden hareketle, yerli ve köklü değerler sistemimizi evrensel standarttaki muhafazakar siyaset çizgisiyle yeniden üretmek amacındadır. (59.hükümet programı)

 

                AKP hükümetinin yapmış olduğu icraatlarına bakacak olursak gerçektende dışa açılımı hedefleyen bununla birlikte demokratik öğelere yer veren bir ortamı görmemiz mümkündür. Özellikle AB konusunda gösterdiği performans AKP hükümetinin ılımlı politikalarının bir göstergesidir diyebiliriz. Nitekim yine hükümet programında AB konusu  şöyle bahsedilmektedir.

 

                Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üyeliği Hükümetimizin hedeflerinin başında gelmektedir. 3 Kasım seçimlerinden başarıyla çıkar çıkmaz, AB konusunda ciddi bir etkinlik üretmiş ve 2004 Aralık ayına müzakere için müzakere tarihi alma başarısı Ak Parti hükümeti döneminde başarılmıştır. 59.Hükümet, Kopenhag kriterlerini tam olarak yerine getirme konusunda kararlı olduğunu vurgular açıklamalar yapmıştır. (59.hükümet programı)Ayrıca bütün bunlara ek olarak Kıbrıs konusunda olsun ekonomik konularda olsun göstermiş olduğu politikalar ile de kendini göstermektedir.

 

          AKP hükümetinin yapmış olduğu icraatlar ve söylemler, dışa açılım politikaları  ile muhafazakar yapının özelliklerini taşıdığını söyleyebiliriz.

 

                                             SONUÇ

 

            Yine ülkemizde bir kavram kargaşasının yaşandığın söyleyebiliriz. Muhafazakarlık “tutuculuk” mu yoksa “ öz korunarak dışa açılımı” savunan bir görüş mü? Muhafazakarlığın nasıl bir ideoloji olduğu, ideoloji olarak adlandırılıp adlandırılamayacağı, temel felsefesinin ve parametrelerinin neler olduğu tartışılan konulardandır Muhafazakarlığın farklı ülkelerde farklı modeller ortaya koyması ve ortak bazı parametreler öngörmekle birlikte değişik anlayışlar üzerinde yükselmesi onu diğer ideolojilere göre sistematik bütünlüğü daha gevşek bir ideolojiye dönüştürür. Muhafazakar demokratlık, devrimci değişim anlayışına karşı doğal bir süreç şeklinde işleyen tedrici ve aşamalı bir değişim anlayışına dayanır.  Toplumsal dönüşüm, en temel ve kalıcı değişim şeklidir. Değişimden maksat tedrici bir sürecin gerçekleşmesi ve doğal gelişimin sağlanabilmesidir. Sosyo-ekonomik, kültürel ve siyasal hayata sekte vurulması, mevcut birikimin ortadan kalkması ve tarihi gelişimin heba olması açısından olumsuz olduğu gibi, tepeden inmeci ve dayatmacı yöntemlerle total anlayışların topluma kabul ettirilmeye çalışılması da bugün için etkisini yitiren bir yöntemdir. Sonuç olarak partiler açısından incelediğimiz muhafazakarlığın global tanımını kabul etmekte ve bu çerçevede ANAP’ı ve AKP’yi hükümetleri döneminde yapmış oldukları icraatlar çerçevesinde daha muhafazakar yapıya sahip olduklarını söyleyebiliriz. Hatta CHP’nin özellikle İsmet İNÖNÜ dönemi sosyal demokratlıktan uzaklaşıp tutucu bir konuma geldiğini de söylememiz mümkündür.

 

                               KAYNAKÇA

 

59. Hükümet Programı

Anavatan Partisi Birinci Kuruluş Yıldönümü Beyannamesi, TAŞAR 20 Mayıs 1984 www.anap.org.tr/anap/dokuman/1kurulus_beyannamesi.htm

Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c.II, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Ank 1961

BİLA Hikmet, CHP, Doğan kitapçılık, İST 1999

CEMAL Hasan, Özal Hikayesi, Bilgi yy, Ank 1989

Cumhuriyet Gazetesi,8 Ocak 1946

Çaha Ömer, Dört Akım Dört Siyaset, zaman kitapevi, İst 2001

Çiller Tansu, Doğru Yol Partisi II. Demokrasi Programı

Dionne, E. J., Why Americans Hate Politics?, New York: Simon and Schuster, 1991

Doğru Yol Partisi Parti Programı

Frankel, Joseph, International Politics – Conflict and Harmony, Great Britain: Penquin Books, 1973

Gökmen Yavuz, Sarışın Güzel Bir Kadın, doğan kitapçılık,İst 1999

Hürriyet Gazetesi

Karayol Taylan , Adnan Menderes Dönemi Türkiye,14.04.2004 www.düşüncetarihi.sayfasi.com

Karayol Taylan , Adnan Menderes Dönemi Türkiye,14.04.2004 www.düşüncetarihi.sayfasi.com

KARPAT Kemal, Türk Demokrasi Tarihi, İst 1967

KONGAR Emre, Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, Remzi Kitabevi,İST 2003

KONGAR Emre, Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, Remzi Kitabevi,İST 2003

Nil Türker, “Tek Parti Döneminin Sonu”, Toplumsal Tarih, Ekim 2002

Sarıbay Ali Yaşar, Türkiye’de Demokrasi ve Politik Partiler,Alfa Yayınları,ist 2001

Sarıbay Ali Yaşar, Türkiye’de Demokrasi ve Politik Partiler,Alfa Yayınları,ist 2001

TAŞAR Mustafa, Parti İçi Eğitim Toplantısı, Ankara-Bilkent Otel:27 Mart 2000

TEKİN Nil Türker, “Tek Parti Döneminin Sonu”, Toplumsal Tarih, Ekim 2002

TOKER M. Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları: Tek Parti’den Çok Partiye 1944-1966, İst 1990

Türk,  H. Bahadır, “İdeoloji”, Siyaset, Ed: Mümtaz’er Türköne, İstanbul: Lotus, 2003

UYAR Hakkı, “Tek Parti Döneminde Seçimler”, Toplumsal Tarih, Nisan 1999

UYAR Hakkı, Tek Parti Dönemi ve CHP, Boyut Kitapları, İst 1998

WEİKER Walter, Political Tutelage and Democracy in Turkey. The Free Party and its Aftermath, 1973

 

 

 



* milliyetçi, özgürlükçü, sosyal adaletçi ve muhafazakar

** Bir Karadenizli  Amerika’ya gitmiş, otobüste siyahlarla beyazlar kavga ediyor. “Durun yahu, ne yapıyorsunuz?” deyip ayırmış kavgacıları. “Artık siyah-beyaz yok” demiş. “ Bundan sonra hepiniz yeşilsiniz!” Gaza basarken de bağırmış arkaya doğru: “Koyu yeşiller arkaya, açık yeşiller öne…”

*** Takiyye’nin sözlük anlamı, zarar gelir korkusuyla, gerçek inancı gizlemektir; durumun gerektirdiği şekilde ve muhtelif şartlarda, kendi görüşünü açığa vurmaksızın , başka bir görüşü beyan etmek veya başka bir davranışta bulunmaktır. Aslında, terim ve konu tamamen dinidir. Bu terimin din dışı kullanılması, mecazi kullanımı da olur. Örneğin, sizinle benim siyasi görüşlerimiz farklı ise, ben siyasi görüşümü size açıkladığımda bir zarar gelir diye düşünüyorsam ve bundan dolayı gerçek siyasi görüşümün dışında hareket edersem, ben “Takiyye yapmış” olurum.

* Yıldırım AKBULUT, Mesut YILMAZ

** özellikle AB süreci

*1931 seçimlerinde toplumun çeşitli kesimlerinden adaylar göstererek, tüm kesimleri temsil ettiği iddiasını pekiştirmeye çalışıyordu. 1935 yılında yapılan genel seçimlerin hemen öncesinde kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı verildi. Oy kullanma yaşı 18’den 22’ye çıktı. Her 40.000 seçmen için 1 milletvekili seçilmesi kararlaştırıldı.

** 1972-Bülent ECEVİT, 1983-Deniz BAYKAL, 1995-Hikmet ÇETİN, Eylül 1995-Deniz BAYKAL, 1999-Altan ÖYMEN, 2000-Deniz BAYKAL

* İsmet Sezgin ve Köksal Toptan

* Recep Tayyip ERDOĞAN, Abdullah GÜL, Abdüllatif ŞENER, Abdülkadir AKSU