|
|||||
|
ALMANYA BİZE NMI (*) GÖZLÜĞÜ İLE Mİ BAKIYOR? Soru sizleri şaşırtmasın. NMI’yı bilmemeniz gayet normal. Ben de iki yıl önce öğrendim. Ondan sonra da tüm parlak sözlere rağmen, Avrupa ülkelerinin ve özellikle Almanya’nın sözde aday ülke Türkiye’ye hangi gözle baktığını çok iyi anladım. Hikayeyi özetleyelim.
DEİK kapsamındaki Türk-Alman İşbirliği Konseyi’nin yıllık toplantıları sırayla Türkiye ve Almanya’da yapılır. Ben de bu konseyin Türk tarafında başkan yardımcısıyım. İki ülke Dışişleri Bakanlıkları müsteşarlarının eş başkanlığında ve genelde Odalar Birliği kuruluşlarının (Türkiye’den TOBB, Almanya’dan BDI) ev sahipliğinde yapılan bu toplantılarda, kamu ve özel kesim temsilcileri oluşturulan ticaret, turizm ve sanayi-yatırım gruplarında iki ülke ekonomik ilişkilerindeki gelişmeler, imkanlar ve sorunları değerlendirir, iş adamları yeni projeler üzerinde yoğun temas yapabilme fırsatını bulur.
Kasım 2000 ayında Berlin’de bu konseyin 7. toplantısı vardı. Katıldığım bu toplantıda Türkiye-AB ve Türkiye-Almanya ilişkileri konusunda her iki tarafın konuşmacıları parlak sözlerle ilişkileri ve gelişmeleri övmüşlerdi. Salona ve yönetim masasına da Türk-Alman ve AB bayrakları üçerli gruplar halinde yerleştirilmişti. Ancak salonun diğer bir köşesinde, üzerinde NMI ibaresi olan kocaman bir haritalı pano konulmuştu. Harita siyah renkle boyanmış olarak Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, tüm Arap yarımadası, Türkiye (Trakya hariç), İran ve Pakistan’ı gösteriyordu. Bu organizasyon Alman Odalar Birliği’nin (BDI) bir yan kuruluşu gibi idi. Başka bir ifadeyle, BDI bu grup ülkelerle ilişkileri aynı yaklaşım çerçevesinde yürütmekteydi.
Yapılan konuşmalardan sonra söz alarak, oturumu yöneten Alman yetkiliye bir soru sordum ve bayraklarla bu haritalı panonun açıkça çeliştiğini, eğer ilişkilerimizde bu harita geçerliyse, bayrakların ve parlak sözlerin inandırıcılığının kalmayacağını ifade ettim ve ekledim: “Umarım Almanya veya Alman ekonomisi Türkiye’ye bu harita gözüyle bakmıyordur.” Benden başka yalnızca bir Türk iş adamı daha haritaya tepki gösterdi ve bu tavrımız salondaki özellikle Türk iş adamlarından büyük destek aldı. Türk delegasyonundan bu panoya bir resmi tepki gelmedi. Verilen cevapta, haritanın yanlış olduğu, gerçeği ve ilişkileri yansıtmadığı özellikle vurgulanmıştı. Biz de bu beyanı o zaman iyi niyetle yorumlamıştık.
Bu kez 23-24 Ocak 2003 tarihlerinde yine Berlin’de ve yine BDI’nin merkez binasında İşbirliği Konseyi’nin 9. toplantısı yapılmıştı. (**) Katıldığımız bu toplantıda, açılış ve ticaret grubu oturumlarının yapıldığı büyük salonda üçlü bayrak gruplarının yanında yine bu haritayı (bu kez 2 adet), üstelik üzerinde Alman Dışişleri Bakanlığı (Auswärtiges Amt) amblemli panoyu ve yine aynı haritalı yazılarla yakalara takılan tanıtıcı kartları görünce çok şaşırmıştık. Harita sanki resmiyet ve yaygınlık kazanmıştı. Dahası, BDI’nin bu konudaki Ocak/Şubat 2003 ayları broşürünün (TÜSİAD başkanı Sn. T. ÖZİLHAN’ın bir demecine de yer verilen) kapağına da bu harita konmuş ve haritaya bir de Afganistan eklenmişti.
(*) : NMI, “Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da Alman ekonomisinin inisiyatifi” ifadesinin İngilizce ve Almancasının baş harflerini belirtir. (Nordafrika Mittelost Initiative der deutschen Wirtschaft.) (**) : İlk günkü açılış oturumunda, Türkiye’de ve özellikle Almanya’daki / yurt dışındaki başarılı işadamımız Sn. Kemal ŞAHİN görüntülü güzel bir sunuş yaparak, alınacak derslerle dolu başarılarının sırlarını açıklamıştı. Şahinler Holding Yönetim Kurulu Başkanı olan Sn. ŞAHİN’in “Zirvedeki Şahin/Hayatım ve Fikirlerim” adlı Hayat Yayınlarında çıkan kitabını ilgili herkese tavsiye ederim. Toplu akşam yemeğinde de benzer bir konuşmayı, Almanya’da turizmde büyük başarılara ulaşan Sn. Vural ÖGER yapmıştı. Ben ve (bu konuyu iki yıl öncesiyle izah ettiğim) ATİAD/Avrupa Türk İşadamları Derneği Başkanı Sn. Eşref ÜNSAL ile diğer bazı Türk katılımcılar bu haritayı tekrar eleştirdik. Sn. ÜNSAL anlamlı ifadelerle haritaya karşı sert bir tavır koydu. Ben, özetle “resmi amblemle haritaya resmiyet mi kazandırılıyor?” diye sordum, bir Türk işadamı panoların salondan çıkarılmasını istedi. Bu eleştirilerimizin tutanağa alınmasını talep ettik. Ertesi gün panolar yine yerinde durmaktaydı. Ancak sonuç bildirisinde, “Türkiye’ye AB’ye aday ülkeler çerçevesinde bakılacağı” dolaylı ifadesine lütfen yer verilmişti.
Sonuç bildirisinin okunduğu kapanış oturumunun açış konuşmasını Alman Dışişleri Bakanı Sn. Fischer yapacaktı. Ancak İstanbul ve Ortadoğu seyahati nedeniyle metni bakan adına müsteşarı okudu. Bu metinde yine her zamanki ilişkileri övücü ifadeler ve AB’nin artık herkesin ezberlediği istekleri yer almakta idi.
Konuşmadan sonra, söz alarak müsteşara iki soru yönelttim. Bunlardan ilki adaylığımızla, diğeri ise gümrük birliği ile ilgili idi. “AB’ye aday olduğumuzu söylediniz. Ancak diğer adayların aksine ne müzakere masasındayız, ne Schengen vizesinden faydalanıyoruz, ne mali yardım alıyoruz, ne de AB’nin finanse ettiği yatırımlar için teklif verebiliyoruz. O zaman aday mıyız, yoksa aday adayı mıyız?” yolundaki ilk sorumu müsteşar diplomatik bir dille ve Türkiye’nin “aday” olduğu mealindeki bir cevapla geçiştirdi. “Gümrük Birliği AB üyeliği yolunda bizim ayrıcalığımız mı, yoksa ayak bağımız mıdır? Bu Gümrük Birliği yüzünden Türkiye yalnızca AB ile dış ticaretinde ilk 5 yılda 50,9 milyar dolar açık vermiştir.” şeklindeki ikinci soruma ise müsteşar, bu rakamı ilk defa duyduğunu ve bunun doğru olamayacağını belirterek cevapladı.
Bu konuşmadan hemen sonra verilen kahve molasında kendisine giderek bu rakamların benim değil, AB’nin istatistikleri (EUROSTAT) olduğunu söyledim ve bilgisayar çıktılarını gösterdim. Kendisi ithalat yoluyla da ucuz mal alınabileceğini ve açık verilebileceğini belirtti ve Amerika’yı örnek gösterdi. Ben de kendisine “Türkiye’nin böyle açıkları karşılayacak ne döviz rezervi ne de uygun borçlanma imkanı var. ABD dolar basarak açığını kapatabiliyor. Çünkü doların arkasında ABD’nin siyasi, ekonomik ve askeri gücü var. Bu bize emsal teşkil edemez.” diye cevap verdim ve sordum: “Değil Türkiye, güçlü Alman ekonomisi bile böyle bir açık verse siz buna sevinir miydiniz.” Bunları cevaplandıramayan müsteşar zamanının çok sınırlı olduğunu belirterek izin istedi. Bu AB rakamlarını içeren tabloları istek üzerine Berlin büyükelçiliğimiz yetkililerine de verdim.
Sonuç:
1. Hikaye ve toplantının özetini burada noktalıyoruz. Bizler AB üyeliği hayaliyle istenen hemen herşeyi fazlasıyla yerine getirirken, AB’nin lokomotifi ve Türkiye’nin 1 no’lu dış ticaret partneri Almanya ve Alman ekonomisinin en üst kuruluşu (BDI) bizi Kuzey Afrika’yla, Ortadoğu ülkeleriyle, İran, Pakistan ve hatta Afganistan’la aynı kefeye koyuyor. Gel de hayret etme, şaşkınlık duyma!..
2. Bu dışlayıcı
tavıra resmi bir tepkimiz olmuyor, olamıyor. Hep sineye çekerek, aşağıdan
alarak ve ulusal onurumuzun zedelenmesine göz yumarak sonuç
alacağımızı sanıyoruz. Irak’ta haklı olarak uluslararası meşruiyet
arıyoruz da Kıbrıs’ta AB’nin uluslararası hukuku katletmesine nasıl
seyirci kalabiliroyuz?
3. Türkiye’de AB
bayraktarlığını yapanların başında gelen Sn. T. ÖZİLHAN (üstelik
gümrük birliğini övdüğü) demecinin, böyle bir haritayı içeren broşürde
yayınlandığını acaba biliyor mu veya öğrenince nasıl tepki gösterir?
İki yıl sonra Berlin’de bu haritanın ve/veya Türkiye ile ilgili tutumun nasıl değişeceğini gerçekten merak ediyorum. Bekleyelim, kısmetse görürüz.
|