YIL: 8

SAYI: 87

MART 2005

 

 

önceki

yazdır

 

 

 

  Araş. Gör. Dr. Mustafa CİN

 

 

  

YABANCILARIN ÇALIŞMASINA İLİŞKİN TÜRK MEVZUATININ AVRUPA BİRLİĞİ MÜKTESEBATI İLE UYUM SORUNU


I. GİRİŞ

Türkiye, 14 Nisan 1987 tarihinde Avrupa Birliği'ne tam üyelik başvurusunda bulunduktan sonra, Türk hukuk sisteminin AB müktesebatına uyumu amacıyla çeşitli çalışmalar başlatmış[1] ve bu konuda bazı ilerlemeler sağlanmıştır[2]. Tam üyeliğin gerçekleşmesinden önce, Türk mevzuatının tümüyle AB hukuku ile uyumunun sağlanması gerekecektir.

Çalışma özgürlüğü, ülkeye giriş ve ikamet hakkı ile doğrudan bağlantılı olduğu için, bu haklara getirilecek sınırlamalar aynı zamanda çalışma özgürlüğünün de sınırlanması anlamına gelir. Bu bakımdan, konuyla ilgili tüm mevzuatın birlikte ele alınması gerekir. Nitekim, Avrupa Topluluğunu Kuran Andlaşma[3] (ATA)'da ülkeye giriş, seyahat ve ikamet serbestisi, genel olarak, kişilerin serbest dolaşımını sağlamak için düzenlenmiştir (m. 39-42, eski m. 48-51). Kişilerin serbest dolaşımı, üye devlet vatandaşlarının diğer üye ülkelere herhangi bir sınırlama veya yasak  ile karşılaşmaksızın serbestçe girmesi, dolaşması, oturması ve işe başvurması veya mesleğini icra edebilmesi, gittikleri ülkede bu ülkenin vatandaşları ile eşit şartlarda sosyal haklardan yararlanması anlamına gelmektedir.

İşçilerin ve hizmetlerin serbest dolaşımı konusunda ATA’daki temel kıstas, “vatandaşlığa dayalı her türlü ayırımcılığın” kaldırılmasıdır (m. 12; eski m. 7). Yani, üye devletler, kendi vatandaşları ile diğer bir üye devlet vatandaşları arasında, ATA m. 39/3-4 (eski m. 48/3-4), m. 45/ (eski m. 55/1) ve m. 46/1 (eski m. 56/1)’de belirtilen kamu düzeni, kamu güvenliği, kamu sağlığı sebebiyle getirilen kısıtlamalar ve kamu hizmetlerine giriş dışında ayırımcılık yapamayacaktır[4]. Buna göre, Türkiye AB'ye tam üye olduğunda, istisnalar dışında, vatandaşlık ayırımına dayanan sınırlamalar AB'ye üye devlet vatandaşları için uygulanamayacaktır.

Yabancıların Türkiye'de çalışmasının yasak olmadığı iş veya mesleklerin AB üyesi devlet vatandaşları tarafından yapılabilmesi için de, meslekî nitelik ve diplomaların tanınması[5] gerekir. Serbest mesleklerde dolaşım özgürlüğünün gerçekleşebilmesi için, üye devletler arasında koordinasyon sağlanmalıdır. Bunun için de, diploma ve diğer meslekî niteliklerin tanınması, bu mesleklerin icrasında idarî ve yasal kuralların uyumlu bir hale getirilmesi hususunda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır[6].

Bu genel esaslar çerçevesinde, Türk hukukundaki yabancıların ülkeye giriş, ikamet ve çalışmasına ilişkin mevzuatın incelenerek mukayese edilmesi ve tam üyelik için yapılması gereken değişikliklerin belirlenmesinde yarar vardır. Ancak, Türk hukukundaki yasakların fazlalığı, bunların tümünü burada ayrı ayrı incelememizi mümkün kılmamaktadır. Kaldı ki,  buna gerek de bulunmamaktadır. Çünkü, bu yasaklar vatandaşlıkla ilgilidir.

II. 1982 ANAYASASI

Türk hukukunda yabancıların hakları ile ilgili genel düzenleme 1982 Anayasası’nın 16. maddesinde yer almaktadır. AY m. 16’ya göre; “Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir”. ATA’ya göre ise; “Bu Andlaşma’nın uygulanması kapsamında ve burada mevcut herhangi bir özel hükme halel gelmeksizin, vatandaşlık temelinde her türlü ayırımcılık yasaklanmıştır” (m. 12/1).

1982 Anayasası temel hak ve özgürlüklerden yararlanma bakımından, kural olarak, vatandaş ile yabancı arasında eşitlik prensibini kabul emiştir. Yabancılar bakımından sınırlamanın “milletlerarası hukuka uygun olması” (AY m. 16) şarttır. Kanaatimizce, Anayasa’nın bu hükmü ile, ATA m. 12’de öngörülen “vatandaşlık sebebiyle ayırımcılık yasağı” ilkesi çelişmemektedir. Çünkü, Anayasa’nın 16. maddesindeki “milletlerarası hukuka uygun olma” kıstası, yabancılar için yapılacak sınırlamanın milletlerarası hukukun en önemli kaynağı olan andlaşmalara uygun olmasını aramaktadır. AB’ye tam üyelik halinde, ATA Türk hukukunun bir parçası olacağına göre, ancak oradaki hükümler uyarınca AB üyesi devlet vatandaşları için sınırlama yapılabilecek demektir[7] Ancak doktrinde, Anayasa’nın 16. maddesinde yapılacak bir değişiklikle, bu hükmün AB üyesi devlet vatandaşları için geçerli olmayacağının açıkça belirtilmesinde bir sakınca bulunmadığı da ifade edilmektedir[8].

Anayasa'nın 23. maddesi, vatandaş-yabancı ayrımı yapmaksızın “herkese” yerleşme ve seyahat özgürlüğü tanımıştır. Bu özgürlükler, suç işlenmesini önlemek, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak amaçlarıyla sınırlanabilir. ATA’nın 18. (eski 8/a) maddesinde ise, “Birliğin her vatandaşı, bu Andlaşma’da belirlenen sınırlar ve şartlar ile bunların uygulanmasının sağlamak üzere kabul edilen önlemlere tâbi olarak, üye devletlerin topraklarında serbestçe dolaşma ve ikamet hakkına sahiptir” denilmektedir. Anayasa’nın 23. maddesindeki sınırlama sebepleri, ATA m. 39/3 ve 46/1’e uygun bir şekilde yorumlandığında, kamu düzeni, kamu güvenliği ve kamu sağlığı istisnaları içinde değerlendirilebilirler[9].

Anayasa’nın 48. maddesinde çalışma özgürlüğü vatandaş-yabancı ayırımı yapılmaksızın “herkese” tanınmış ve herhangi bir özel bir sınırlama sebebine de yer verilmemiştir. Bu sebeple, 48. maddede bir değişiklik yapılmasına gerek bulunmamaktadır. Ancak, Anayasa’nın 16. maddesi uyarınca yabancıların çalışma özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamaların, ATA m. 39/3-4 ve m. 46’ya uygun olması gerekir.

III. YASAL DÜZENLEMELER

A. Pasaport Kanunu

Pasaport Kanunu[10] (Pas.K.), Türk vatandaşları ve yabancıların pasaport veya pasaport yerine geçen belge[11] ile ülkeye girmelerini şart koşmuştur (m. 2). Pasaportu veya geçerli bir belgesi olmadan gelen Türk vatandaşları nüfus cüzdanı ya da başka bir belge ile de ülkeye girebilir (m. 3). Ancak, yabancılar böyle bir durumda, kimliğin kaybedildiği durumlar dışında, geri çevrilir (m. 4).

68/360 sayılı Konsey Yönergesi’ne[12] göre; üye devletler pasaport veya kimlik kartı ile işçilerin ülkelerine girmelerine izin vermek zorundadır (m. 3/1)[13]. Pas.K.’nın hükümete yabancı devletlerle pasaport ibrazı zorunluluğunun kaldırılmasına ilişkin andlaşma yapma yetkisi veren 10. maddesi ve “Avrupa Konseyi Üyesi devletler Arasında Kişilerin Seyahatleri ile ilgili Avrupa Anlaşması”[14] (m.1/1) uyarınca Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi devlet vatandaşlarının kimlik ile ülkeye girişlerine izin vermektedir. Aynı imkân, AB ve OECD üyesi devlet vatandaşlarına da tanınmıştır[15]. Bu sebeple, AB müktesebatına uyum amacıyla Pas.K.’nın 3. ve 4. maddelerinde bir değişiklik yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Zira, her üye devlet Yönerge hükümlerinin iç hukuka aktarılma şeklini kendisi belirler.

68/360 sayılı Yönerge uyarınca, üye devletler ülkeye girişte vize veya onunla eşdeğer bir belge talep edemez (m. 2/4). Pas.K.’nın 5. maddesi yabancıların ülkeye girebilmesi için vize alma zorunluluğu getirmekte ancak, emniyet makamlarının vizesiz olarak Türkiye sınırlarına gelenleri ülkeye kabul edebileceğini de belirtmektedir. Ayrıca, Kanun’un 10. maddesinde, hükümete andlaşmalar yoluyla veya tek taraflı olarak bazı devlet vatandaşları için vize zorunluluğunu kaldırma yetkisi verilmiştir. Türkiye, AB üyesi devlet vatandaşlarının önceden vize almaksızın ülkeye girmesine izin vermektedir[16]. Bu sebeple, Pas.K.’nın 5. maddesinde bir değişiklik yapılmasına gerek yoktur.

Pas.K.’nın ülkeye girmeleri yasak olan kişileri düzenleyen 8. maddesi, 64/221 sayılı Yönerge hükümleri ile uyum göstermemektedir. Yönerge uyarınca, kamu düzeni ve kamu güvenliğine ilişkin kıstaslar kişisel davranışlar ile ilgili olmalıdır. Kişinin daha önceden suç işlemiş olması veya pasaportunun süresinin dolması gibi sebeplerle ülkeye girişi ve ülkede ikameti engellenemez (m.3). Ayrıca, Yönerge, ekonomik sebeplerle ülkeye girişin engellenemeyeceğini belirtmektedir (m. 2/2). Bu bakımdan, Pas.K.’nın 8. maddesinde sayılan bazı haller, örneğin; “Türkiye’de yabancılara kanunla men edilmemiş işlerden birini tutacaklarını ispat edemeyenler ülkeye giremez”(m. 8/7) hükmü bakımından AB üyesi devlet vatandaşları için bir istisna getirilmesi gerekecektir[17]. ATAD da, bu çeşit genel nitelikteki sınırlamaları ATA hükümlerine aykırı bulmaktadır[18].

B. Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkındaki Mevzuat

Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun'a[19] göre, Türkiye’de bir aydan[20] fazla kalacak yabancılar, bu süre dolmadan ikamet izni almak zorundadır (m. 3/1). Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun[21] uyarınca da, Türkiye’nin dış temsilciliklerinden çalışma izni alan yabancılar ise, ülkeye giriş yaptıkları tarihten itibaren en geç otuz gün içinde İçişleri Bakanlığına ikamet tezkeresi almak için başvurmak zorundadır (m. 12/1)[22].

360/68 sayılı Yönerge, yerleşme hakkının güvence altına alındığının ispatı için üye devlet vatandaşlarına “AB’ye Üye Devlet Vatandaşlarına Mahsus İkamet İzni” verilmesini öngörmektedir (m. 4/1). Ayrıca, ikamet izni ile ilgili tüm işlemlerin tamamlanmamış olması, işçinin işe başlamasını engellemez (m. 5). Demek ki, AB müktesebatında ikamet izni kurucu değil, açıklayıcı niteliğe sahiptir[23].

360/68 sayılı (m. 6) ve 90/364 sayılı[24] (m. 2) Yönerge’lere göre, ikamet izni üye ülkenin bütün egemenlik alanında geçerli olmak üzere, en az beş yıllık verilir ve bu süre dolduğunda, tekrar uzatılır. Türk hukukunda da, ikamet izinlerinin süresi, kural olarak, beş yıldır ve süresi biten ikamet tezkerelerinin uzatılabileceği belirtilmiştir (m. 9). YİSHK, İçişleri Bakanlığı’na, karşılıklılık ilkesi uyarınca bu süreyi daha uzun belirleme yetkisi vermiş ise de, ikamet izninin süresinin kendiliğinden uzaması veya süresiz (daimî)[25] verilmesi Türk hukuku ile uyum göstermemektedir. Bu sebeple, YİSHK’nın 8. ve 9. maddelerine AB üyesi devlet vatandaşları için istisna getirilmesi gerekecektir. Ayrıca, Köy Kanunu’nun[26], yabancıların köylerde ikametlerini izin şartına bağlı tutan 88. maddesi de, belirtilen Yönerge hükümleri ile çelişmektedir. Yine, Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’nın[27] 9. maddesindeki, ikinci derece askeri yasak bölgelerde ikamet ve çalışmaya ilişkin, yabancı- vatandaş ayırımı yapan hükümler de, 68/360 sayılı Yönerge hükümlerine (m. 6) aykırı olduğu için, AB üyesi devlet vatandaşları bakımından uygulanamazlar[28].

Yine, YİSHK’nın 7/A maddesi uyarınca, sırf iş tutmak için gelecek yabancılara, tutacağı iş Türk vatandaşlarına hasredilmişse ikamet tezkeresi verilmemesi, 64/221 sayılı Yönerge ile yasaklanan ekonomik amaçlı tedbir alınamaması hükmüne (m. 2/2) aykırıdır. YİSHK’nın 15. maddesi de aynı çerçevede değerlendirilmelidir. Kanun’daki bildirim yükümlülüğüne ve cezaî müeyyidelere dair hükümler (m. 15, 16) de, AB müktesebatında yer almayan tedbirlerdir. Bu konuda da, bir istisnanın tanınması gereklidir[29].

YİSHK’nın müşterek ikamet iznini düzenleyen 9. maddesindeki, çocuklar için 18 yaş sınırı, 1612/68 sayılı Tüzük[30] (m. 10) uyarınca 21 yaş olarak değiştirilmelidir.

68/360 sayılı Yönerge’ye göre, ikamet izninin verilmesi ve uzatılması ya parasız olması ya da alınacak ücretin o devletin kendi vatandaşlarının nüfus hüviyet cüzdanlarından alınan paradan fazla olmaması, damgaların da parasız vurulması gerekir (m. 9). Buna göre, Harçlar Kanunu’nun[31] 89-91. maddelerinin değiştirilmesi gerekecektir.

Ayrıca, ikamet izni verilmesi ile ilgili olarak, 360/68 sayılı Yönerge’de yer alan bazı hükümlerin karşılığının Türk hukukunda yer almaması sebebiyle, bu hükümlerin iç hukuka aktarılması gereklidir[32].

Sonuç olarak, YİSHK ve diğer bazı kanunlarda yer alan ve yabancıların Türkiye’ye giriş ve ülkede ikamet hakları konusundaki vatandaşlığa dayalı ayırımcılık yaratan hükümlerin çoğunun AB üyesi devlet vatandaşları için kaldırılması gerekecektir. Bunun için ya mevcut kanunlarda değişiklik yapılarak AB üyesi devlet vatandaşları için istisnalar getirilmeli[33] veya AB’ye üye devlet vatandaşlarının ülkeye giriş ve ülkede ikametlerini düzenleyen özel bir Yabancılar Kanunu çıkarılmalıdır. Kanaatimizce, üçüncü ülke vatandaşları ile AB’ye üye devlet vatandaşları arasında karışıklığa sebep olunmaması için, diğer bazı devletlerin (örneğin; Almanya) yaptığı gibi, ikinci yol tercih edilmelidir.

C. Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun

YÇİHK, AB hukuku esasları da göz önüne alınarak hazırlandığı için, AB üyesi ülke vatandaşlarının çalışma izni almaktan muaf tutulacağını açıkça belirtmiştir (m. 2/3). Bu bakımdan, söz konusu Kanun’da herhangi bir değişiklik yapmaya gerek kalmayacaktır.

D. Yabancıların Çalışmasına Yasak Getiren Kanunlar

Türk hukukunda,  çok sayıdaki kanun ile bazı iş veya meslekleri yapabilmek için Türk vatandaşı olma şartı getirilmiştir. Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği durumunda ise, bu kanunlarda aranan Türk vatandaşı olma şartına AB üyesi ülke vatandaşları için istisna getirilmesi gerekecektir. Çünkü, bu yasaklar AB’nin birinci derecede hukuk kaynağını oluşturan andlaşma hükümlerine aykırıdır[34].

Türkiye AB’ye tam üye olduğunda, doğrudan uygulanabilir nitelikte olan ATA hükümleri Türkiye’de de öncelikle uygulanacaktır. Buna göre, Türk mevzuatındaki yabancıların çalışma özgürlüğüne ilişkin düzenlemeler ATA hükümleri ile çeliştiği takdirde, AB üyesi devlet vatandaşlarına uygulanamayacaktır[35]. Ancak, AB üyesi devlet vatandaşlarının serbest dolaşım hakkı “kamu düzeni”, “kamu güvenliği”, “kamu sağlığı” sebebiyle[36] sınırlandırılabilecek ve bu kişilere “kamu idaresine ait işlere” girme hakkı tanınmayabilecektir (ATA m. 39/3-4, 55)[37].

Çalışma özgürlüğü bakımından genel kural, vatandaşlık esasına dayalı ayırımcılık yapılmaması olması sebebiyle, Türk hukukundaki yasal düzenlemeleri tek tek incelemeye gerek bulunmamaktadır. Ancak, yabancılar için bazı önemli iş veya meslekte yasak getiren Türk kanunları ile AB mevzuatının mukayese edilerek incelenmesinde de yarar vardır.

1. Sağlık Hizmetleri İle İlgili Kanunlar

Kamu sağlığının ve Türk vatandaşlarının ekonomik açıdan korunması amacıyla yabancıların sağlık hizmetlerinde çalışmaları büyük ölçüde yasaklanmıştır. Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun'a[38] göre; Türkiye’de doktorluk (m.1)[39], diş tabipliği (m. 30), ebelik (m. 47) ve hastabakıcı hemşirelik[40] (m. 63) yapabilmek için Türk vatandaşı olmak şarttır[41]. Ayrıca, Eczacılık ve Eczaneler Hakkındaki Kanun[42] ile (m. 2), eczacılık; Gözlükçülük Hakkında Kanun[43] ile (m. 1), gözlükçülük ve Veteriner Hekimliği Mesleğinin İcrasına, Türk Veteriner Hekimler Birliği ile Odalarının Teşekkül Tarzına ve Göreceği İşlere Dair Kanun[44]  ile de veteriner hekimliği (m. 2) mesleklerinin ancak Türk vatandaşları tarafından yapılabilmesi kabul edilmiştir.

Türk hukukundaki söz konusu yasakların, ATA’nın kişilerin (m. 39 vd.) ve hizmetlerin (m. 49 vd.) serbest dolaşımına ilişkin hükümlerine aykırı olduğu açıktır. Çünkü, ATA (m. 39/3) uyarınca kamu sağlığı sebebiyle yabancıların çalışma özgürlüğünün sınırlandırılması ancak 64/221 sayılı Yönerge hükümleri çerçevesinde mümkündür. Yönerge’nin Ek’inde ise, üye devlet sınırları içine alınmamayı veya ikamet izni verilmemesini haklı gösterecek hastalık ve sakatlıkların neler olduğu belirtilmiştir[45]. Bu sebeple, AB üyesi devlet vatandaşlarının, belirtilen hastalık veya özürler dışında, sağlık alanındaki işlerde çalışma amacıyla serbest dolaşımı engellenemeyecektir[46].

2. Avukatlık ve Noterlik Kanunları

Avukatlık Kanunu[47], avukatlığı kamu hizmeti olarak kabul etmiş (m. 1) ve avukatlık mesleğine kabul edilebilmek için Türk vatandaşı olma şartını aramıştır  (m. 3)[48].

AB'de avukatların hizmet serbestisi ve Birlik içindeki faaliyetlerine ilişkin esaslar 77/249 sayılı Konsey Yönergesi[49] ve 98/5 sayılı Avrupa Parlamentosu ve Bakanlar Konseyi Yönergesi[50] ile düzenlenmiştir.

77/249 sayılı Yönerge hizmetlerin serbest dolaşımı ile ilgilidir. Yönerge uyarınca, üye ülkelerden birinde meslekî faaliyette bulunacak avukatlar, ikamet ve meslekî bir kuruluşa kayıt dışında, ev sahibi ülkenin avukatlara ilişkin düzenlemelerine tâbi olacaktır (m. 4/1). Bu sebeple, Avukatlık Kanunun, avukatlık yapmanın şartlarına ilişkin 3. maddesinin (a) bendinde, baroda yazılı avukatların avukatlık tekeline ilişkin 35. maddesinde ve baro levhasına yazılma yükümlülüğüne ilişkin 66. maddesinde AB üyesi devlet vatandaşları için istisna getirilmelidir[51].

Avukatların yerleşme özgürlüğüne ilişkin 98/5 sayılı Avrupa Parlamentosu ve Bakanlar Konseyi Yönergesi, avukatlara diğer bir üye devlette asıl meslekî ünvanı altında sürekli olarak tüm avukatlık faaliyetlerinde bulunma imkânı vermektedir (m. 2). Mesleği yapmaya hak kazandığı üye devlet dışında bir üye devlette çalışmak isteyen bir avukat, bu ülkenin yetkili meslekî kuruluşuna kayıt yaptırmak zorundadır (m. 3/1). Asıl mesleki ünvanı altında çalışan avukat, istisnalar dışında,  yerleşim üye devletinin uygun meslekî ünvanı altında çalışan diğer avukatlar ile aynı meslekî faaliyetlerde bulunur (m. 5). Üye bir devlette kayıtlı avukat, diğer bir avukatın yanında, avukatlık şirketlerinde, özel veya kamu kuruluşlarında, diğer avukatlar gibi, ücretli olarak çalışabilir (m. 8).

Noterlik Kanunu[52] da, noterlik mesleğini kamu hizmeti niteliğinde görerek (m. 1) sadece Türk vatandaşları tarafından yapılmasına izin vermiştir (m. 7).

AB'de noterlik hizmetleri, avukatlık mesleğine ilişkin kuralların dışında tutulmuştur. Bir başka ifadeyle, noterlik mesleğinin düzenlenişine ilişkin yetki, üye devletler tarafından Birliğe bırakılmış değildir. Noterlik mesleği, mesleğe giriş, noterlerin görevlerini yerine getirirken uygulayacakları kurallar gibi konularda AB bünyesinde ortak kuralları içeren düzenlemeler bulunmadığı için, bu alanda milî hukuk düzenlemeleri geçerliliklerini hâlâ sürdürmektedir. Bunun sebebi, AB’ye üye ülkelerde noterlik hizmetinin bir kamu hizmeti olarak kabul edilmesi[53] ve özellikle belgelendirme hizmetinin yerine getirilmesi sırasında noterlerin kamusal nitelik taşıyan bazı yetkileri kullanıyor olmasıdır[54]. ATA, kamu hizmetlerinde serbest dolaşım hakkı tanımadığından ve diğer mevzuatta noterliğe ilişkin bir düzenleme bulunmadığı için, Noterlik Kanunu’nda noterlik yapabilmek için aranan vatandaşlığı şartında herhangi bir değişiklik yapmaya gerek yoktur[55]. Aynı durum, hakim ve savcılar için de geçerli olduğundan, Hakim ve Savcılar Kanunu’nda[56] (m. 3) da bir değişiklik yapılması gerekmeyecektir[57].

3. Maden ve Petrol Kanunları

Maden Kanunu[58] göre; madenler devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, içinde bulundukları arzın mülkiyetine tabi değildir (m. 4)[59]. Devletin hüküm ve tasarrufunda bulunan madenlerin arama ve işletme hakkı ise; Türk vatandaşlarına, madencilik yapabileceği statüsünde yazılı Türk kanunlarına göre kurulmuş tüzel kişiliği haiz şirketlere ve yetkili kamu iktisadi teşebbüslerine, bağlı ortaklıklarına ve iştirakleri ile diğer kamu kurum, kuruluş ve idarelerine verilebilir (m. 6).

Maden Kanunu’nun Türkiye’de madencilik yapabilmek için gerçek kişilerin Türk vatandaşı olmasını arayan hükmü (m. 6), ATA'da kabul edilmiş olan serbest dolaşım ilkesi (m. 39-55) ile bağdaşmadığından, bu konuda da AB vatandaşları için bir istisna kabul edilmesi gerekecektir.

Petrol Kanunu[60], petrol hakkı sahiplerinin çalıştırabileceği yabancıların “idarî ve meslekî veya uzman” personel olması şartını aramaktadır (m.119). Ayrıca, yabancı eleman çalıştırma hakkı karşılığında Türk eleman çalıştırma yükümlülüğü bulunmaktadır (m. 120). Bu hükümler AB müktesebatı ile çelişmektedir. Zira, 1612/68 sayılı Tüzüğe göre, işe başvurularda veya alımlarda yabancı işçilere ilişkin özel şartlar veya sınırlamalar getirilemez (m. 3) ve üye devlet vatandaşı işçilerin iş başvuruları belli bir yüzde veya bölge ile sınırlandırılmaz (m. 4).

4. Kabotaj ve Türk Sivil Havacılık Kanunları

Türkiye Sahillerinde Nakliyat-ı Bahriye (Kabotaj) ve Limanlarla Karasuları Dahilinde İcra-i San’at ve Ticaret Hakkında Kanun[61] ile, Türk kıyılarının bir noktasından diğerine yük (emtia) ve yolcu alıp taşımak;  kıyılar ve limanlar içinde veya arasında römorkaj ve kılavuzluk ile her türlü liman hizmetlerini yapmak hakkı, yalnız Türk bayrağını taşıyan gemi ve taşıtlara (sefain ve merakibe) tanınmıştır (m. 1/1).  Nehirlerde, göllerde, Marmara havzası ve boğazlarda, karasularında bulunan körfez, liman, koy vb. yerlerde vapur, romorkör, istimbot, motörbot, sandal, kayık, yelkenli gibi her çeşit vasıta ile yük ve yolcu taşımak suretiyle ticaret yapma hakkına ise, sadece Türkiye tebaası sahiptir (m. 2).

Kabotaj Kanunu ayrıca, Türk karasularında avlanma, kum ve çakıl gibi maddeleri çıkarma,  enkaz kaldırma, kurtarma, dalgıçlık, kılavuzluk ve her türlü deniz aracında kaptanlık, çarkçılık, kâtiplik, tayfalık, amelelik vb. hizmetler ile iskele, rıhtım hamallığı ve tüm deniz esnaflığının sadece Türk vatandaşları tarafından yapılabilmesini kabul etmiştir    (m. 3)[62].

AB’ye üye devletlerde deniz kabotajını düzenleyen, 3577/92 sayılı Konsey Tüzüğü[63] ile; 1.1.1993 tarihinden itibaren gemilerini bir üye devletin siciline tescil ettirmiş ve gemileri bir üye devlet bayrağı altında seyreden Birlik donatanları hakkında, bir üye devlet dahilindeki deniz ticaretinde hizmetlerin serbest dolaşımı kabul edilmiştir Ancak, Birlik donatanı hakkında bu ilkenin geçerli olabilmesi için, gemisinin kayıtlı olduğu ve bayrağını taşıdığı devlette deniz kabotajından yararlanmanın tüm şartlarını yerine getirmiş olması gerekir       (m. 1/1)[64].

Tüzük anlamında topluluk donatanı kavramı, bir üye devlette bu devlet hukukuna uygun olarak ikamet eden ve deniz ticareti alanında faaliyet gösteren üye devlet vatandaşlarını kapsar (m. 2/2). Kabotajın serbest bırakılmasının bir üye devletin “iç ulaşım piyasasında kriz” (m. 2/5) yaratabileceği göz önünde tutularak, ilgili üye devletin koruyucu önlemler alınması için komisyona başvurması kabul edilmiştir. Koruyucu önlemler, ilgili bölgenin on iki ayı geçmeyen bir süre için geçici olarak Deniz Kabotajı Tüzüğünün uygulama alanı dışında bırakılmasını içerebilir. Acil durumlarda üye devlet tek taraflı olarak uygun geçici önlemler alabilir. Bu önlemler üç aydan daha uzun süre yürürlükte kalamaz. Bu önlemler hakkında, Komisyon karar verir (m. 5/1). Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanunu (Kabul Tarihi: RG:

Konsey Tüzüğüne göre; deniz kabotajı, bir üye devlet karasuları dahilinde ücret karşılığında verilen çekme, kurtarma-yardım, kılavuzluk gibi tüm denizcilik hizmetleri, özellikle anakara kabotajı, kıyı ikmal hizmetleri, ada kabotajı olarak tanımlanan yük ve yolcu taşımalarıdır. Tüzük hükümleri uyarınca; AB’ye üye her devlet, topluluk donatanlarına karasuları dahilinde deniz kabotajından yararlanma hakkı tanımak zorundadır. Dolayısıyla, Türkiye de, Birlik donatanlarına Türk karasuları dahilinde deniz kabotajından yararlanma hakkı tanımakla yükümlüdür. Bu sebeple, Kabotaj Kanununda (m. 1-2) bu yönde bir değişiklik yapılması gerekecektir[65]. Kabotaj Kanun'nun 3. maddesi de, emeğin serbest dolaşımı ilkesi ile çelişmektedir.

Ayrıca, Türk Ticaret Kanunu’nun bayrak çekme hakkına ilişkin hükümler, diğer deniz kabotaj hakkını sınırlandıran üye devletlere göre oldukça ağırdır. Bu bakımdan, Türk karasularında deniz kabotajından yaralanma şartları diğer üye devletlerde öngörülen şartlara paralel hale getirilmelidir[66].

Turizmi Teşvik Kanunu'nun[67] yat limanı işletmeciliği yapmaya ilişkin hükümlerindeki (m. 27), vatandaş-yabancı ayrımının da AB üyesi devlet vatandaşları için kaldırılması gerekir.

Türk Sivil Havacılık Kanunu[68]  ile de, Türkiye Cumhuriyeti ülkesi içinde iki nokta arasında hava yolu ile ticari amaçlı yolcu ve yük taşıma (kabotaj) hakkı, Türk hava araçlarına bırakılmıştır (m. 31). Ancak, AB’ye tam üyelik halinde, hizmetlerin serbest dolaşımının sağlanması gerekeceğinden TSHK'da (m. 6, 31) buna uygun olarak değişiklik yapılması gerekecektir.

SONUÇ

Türkiye ile AB'nin 3 Ekim 2005 tarihinde tam üyelik müzakerelerine başlayacak olması, Türk hukukunun AB müktesebatı ile uyum konusunun önemini daha da artırmıştır. Zira, tam üyelik gerçekleşmeden önce Türk hukukunda gerekli değişikliklerin yapılması gerekmektedir. Bu çerçevede, yabancıların çalışma özgürlüğüne ilişkin Türk mevzuatı da gözden geçirilip gerekli yasal değişiklikler yapılmalıdır.

Yukarıda da açıklandığı gibi, yabancıların çalışma özgürlüğü, ülkeye giriş ve ikamet serbestisi ile yakından bağlantılıdır. Nitekim, AB hukukunda, üye devlet vatandaşlarının ülkeye giriş, seyahat, işe başvuru ve çalışmaları kişilerin (emeğin) serbest dolaşımı başlığı altında birlikte ele alınmaktadır (ATA m. 39). AB üyesi devletlerde çalışma özgürlüğünün sağlanması için de, çeşitli tüzük ve yönergeler yayınlanmıştır. Çalışma özgürlüğüne ilişkin ATA hükümleri ve söz konusu yasal düzenlemeler, bu konudaki AB müktesebatını oluşturmaktadır.

ATA, üye devlet işçileri arasında iş, ücret ve diğer çalışma şartları bakımından vatandaşlığa dayalı tüm kısıtlamaların kaldırılmasını öngörmektedir (m. 39). AB üyesi devlet vatandaşı işçiler, diğer üye devletlerde iş bulmak amacı ile seyahat, bir işi yapabilmek için ikamet ve yeni bir iş bulabilmek için ilk iş bitince ikamet etmeyi sürdürme hakkına sahiptir. Ancak, kamu güvenliği, kamu düzeni veya kamu sağlığı sebebiyle millî hukuklarda yabancı işçiler için getirilmiş yasak ve kısıtlamalar devam edecektir (m. 39/3). Ayrıca, kamu idaresine ait işlere girme hakkı diğer üye devlet vatandaşlarına tanınmamıştır (m. 39/4).

 Türkiye AB’ye tam üye olduğunda, diğer üye devlet vatandaşları AB müktesebatı uyarınca Türkiye'de çalışma özgürlüğüne sahip olacaktır. Bunun için de, AB üyesi devlet vatandaşlarına uygulanmak üzere, mevzuatımızda bazı değişikliklerin yapılması gerekecektir[69]. Türk hukukundaki yabancıların çalışmasını kısıtlayan veya yasaklayan hükümlerin sayısının oldukça fazla olmasına rağmen, AB müktesebatına uyum için yapılacak değişikliklerin “vatandaşlığa dayalı ayırımcılık” ile ilgili olması dolayısıyla, basit bir düzenleme ile gerekli uyum sağlanabilecektir[70]. Bir başka ifadeyle, yabancıların ülkeye giriş, ikamet ve çalışmasına ilişkin mevzuatta yapılacak bir değişiklikle, AB vatandaşları için istisna getirilerek sorun büyük ölçüde çözümlenebilir. Ancak, kamu düzeni, kamu güvenliği ve kamu sağlığı sebebiyle kabul edilmiş yasaklar AB üyesi devlet vatandaşları için de devam edecektir. Ancak, söz konusu istisnaların kapsamı belirlenirken, iç hukuk düzenlemeleri değil, AB müktesebatı ve Avrupa Birliği Adalet Divanı kararları göz önünde tutulmalıdır. ATA'da üye devlet vatandaşlarına kamu idaresine ait işlere girme hakkı tanınmadığından, bu konuda Türk hukukunda bir istisna getirilmesi söz konusu olmayacaktır.

AB müktesebatında yer alan bazı hükümlerin Türk hukukunda karşılığı bulunmadığı için de, bunlara uygun özel düzenlemelerin yapılması gerekecektir. Tam üyelik halinde, Tüzükler doğrudan geçerli olacağı için iç hukuka aktarılmalarına gerek kalmayacaktır. Ancak, Yönergelerin iç hukukumuza aktarılması gerekecektir. Bu işlemin şeklini ve usulünü belirlemek Türkiye’ye ait olacaktır (ATA m. 189, eski m. 249).

 



[1]  Türk hukuk sisteminin AB müktesebatına uyumunu sağlamak amacıyla başlatılan çalışmalar çerçevesinde, 1988 yılında Avrupa Topluluğu Koordinasyon Kurulunun kararıyla Devlet Plânlama Teşkilâtı’nın koordinatörlüğünde çeşitli konularda 32 uyum alt komitesi kurulmuştur. Bu komitelerden bir tanesi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının başkanlığında çeşitli bakanlıkların temsilcilerinden oluşan “İşçilerin Serbest Dolaşımı ve Sosyal Politika” alt komitesidir. Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığının başkanlığında ise, “Teşebbüs Hakkı ve Hizmetlerin Serbest Dolaşımı” alt komitesi kurulmuş ve uyum çalışmalarına başlamıştır. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği tarafından da Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesine ilişkin bir çalışma yapılmış ve “Türkiye Ulusal Programı” hazırlanmıştır. “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı” ile “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar” Bakanlar Kurulu’nun 19.03.2001 tarih ve 2001/2129 sayılı kararı ile kabul edilmiştir (RG: 24.04.2001–24352, Mükerrer). Söz konusu Karar’da, Bakanlar Kurulu’nun 23.6.2003 tarih ve 2003/5930 sayılı kararı ile değişiklik yapılmıştır (RG: 21.7.2003- 25178, Mükerrer). Türk hukukunun AB müktesebatına uyum hakkında bir çalışma da, 2001 tarihinde İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Avrupa Hukuku Araştırma Merkezi tarafından yapılmıştır. Bkz. Türk Hukukunun Avrupa Birliği Hukukuna Uyumu-Acquis Communautaire’nin Alınması-Açıklamalar, Değerlendirmeler, Öneriler, Proje Yöneticisi, Prof. Dr.Ünal TEKİNALP, İstanbul, 2001 (Uyum).

[2]  AB Komisyonu’nun Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılım sürecine ilişkin hazırladığı 2003 yılı ilerleme raporunun kişilerin serbest dolaşımı bölümünde, 27.2.2003’te yabancı işçilerin çalışma izinleri hakkında bir kanunun kabul edildiği ve özellikle işçilerin serbest dolaşımı alanında ilerleme olduğu belirtilmiştir. Bkz. Türkiye’nin Avrupa Birliğine Katılım Sürecine İlişkin 2003 Yılı İlerleme Raporu, Avrupa Birliği Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği, Ankara, 2003, 65. 2004 Yılı İlerleme Raporu’nda ise, bu rapor döneminde kişilerin serbest dolaşımına ilişkin herhangi bir gelişme olmadığı, sadece yabancı işçilerin çalışması ile ilgili Yönetmeliklerin çıkarıldığı, mesleki nitelikler ile diplomaların karşılıklı tanınması konusundaki vatandaşlık, ikamet ve dil ile ilgili sınırlamaların kaldırılması gerektiği belirtilmektedir. 2004 Regular Report on Turkey’s Progress Towards Accession, http://www. europa.eu.int (1.10.2004).

[3] 1957 tarihli “Avrupa Ekonomik Topluluğunu Kuran Andlaşma”nın adı, 7.2.1992 tarihlinde Maastricht’de imzalanan “Avrupa Birliği Hakkında Andlaşma” ile “Avrupa Topluluğunu Kuran Andlaşma” olarak değiştirilmiştir. 2.10.1997’de imzalanan “Amsterdam Andlaşması” ile (m.12) de, içerikleri değiştirilmeksizin, ATA’nın maddeleri yeniden numaralandırılmıştır. Bkz. Gülören TEKİNALP/Ünal TEKİNALP/Yeşim ATAMER/B. Emrah ODER/Burak ODER /Gül OKUTAN, Avrupa Birliği Hukuku, İstanbul, 2000, 15 vd. Bu çalışmada kullanılan eski madde ifadesi ile, Avrupa Ekonomik Topluluğunu Kuran Andlaşma’nın madde numaraları belirtilmektedir.

[4]  Ayrıntılı bilgi için bkz. TEKİNALP/ TEKİNALP/ATAMER/ODER/ODER/OKUTAN, 329 vd; Roger BLANPAIN, The Free Movement of Workers, İstanbul, 1991, 3 vd; F. Burrows, Free Movement in European Community Law, Oxford, 1987,125 vd; Işıl ÖZKAN, Yabancıların Çalışma Hürriyeti ve Avrupa Topluluğunda Kişilerin Serbest Dolaşımı, İstanbul, 199730 vd.; Altan HEPER, Avrupa İş Hukuku ve Türkiye, İstanbul, 1997, 72 vd.

[5]  Meslekî niteliklerin ve diplomaların tanınması konusunda çok sayıda AB Yönergesi bulunmaktadır. Bir üye devlette hukukî olarak belli kurallara bağlanmış bir mesleği yapmaya tam olarak yeterli bir üye devlet vatandaşının bu özelliklerinin tanınması gerekir. Ancak, ilgili üye devlette söz konusu mesleğin eğitimi ve faaliyet alanı önemli ölçüde farklı ise, bu ülke kişinin uyum sürecinden geçmesini veya bir yetenek testine tâbi tutulmasını isteyebilir. Ayrıca, 1999/42 sayılı Yönerge 89/49 ve 92/51 sayılı Yönergelerdeki prensipler doğrultusunda meslekî deneyimi belgelendirilmiş niteliklerin otomatik olarak tanınmasına izin vermektedir. Diplomaların otomatik tanınması ise sadece birkaç meslek (hemşirelik, diş hekimliği, veterinerlik, ebelik, eczacılık, doktorluk ve mimarlık) için öngörülmektedir. Karşılıklı tanıma, eğitimin asgari uyumlaştırılması sonuçlarına dayanmaktadır. 2001/19 sayılı Yönerge (ABRG L 206/ 31.7.2001) kapsamında otomatik tanımadan yararlanan diplomalar Yönergenin eklerinde sayılmaktadır. AB Komisyonu, sistemin daha kolay anlaşılması ve uygulanması amacıyla mesleki niteliklerin tanınması hakkında mevcut Yönergeleri tek bir metin halinde birleştirecek bir Yönergeyi Avrupa Parlamentosu ve Konseyine sunmuştur. Fiona KINSMAN/Nuray EKŞİ, Avrupa Birliği'nin Kişilerin Serbest Dolaşımı Müktesebatı ve Türkiye'nin Uyumu, İstanbul, 2002, 63-64. Avrupa Parlamentosu'nda görüşülmekte olan söz konusu Yönerge ile, 77/452, 77/453, 78/686, 78/687, 78/1026, 78/1027, 80/154, 80/154, 80/155, 85/384, 85/432, 85/433, 89/48, 92/51, 93/16 ve 99/42 sayılı Yönergelerin yürürlükten kaldırılması öngörülmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. http://europa.eu.int/celex.

[6]  Gülören TEKİNALP, Türk Yabancılar Hukuku, 8. Bası, İstanbul, 2003, 76. Türk hukukunda yabancı ülkelerden alınan yükseköğretim diplomalarının tanınması ve bunlara denklik verilmesi Yurtdışı Yüksek Öğretim Diplomaları Denklik Yönetmeliği ile (RG:14.7.1996-22696) düzenlenmektedir. Yabancıların denklik için başvurularında istenecek belgeler Yüksek Öğretim Yürütme Kurulu’nun 5.3.1999 tarihli Kararı ile belirlenmiştir. Bkz. http://www.yok.gov.tr/ denklik/yabancı_uyruklu.htm (01.02.2005). 

[7]  Hüseyin PAZARCI, “Avrupa Topluluğuna Uyum Açısından Türk Anayasal Düzeni”, Avrupa Topluluğu Hukuku ve Türkiye’nin Uyum Semineri, 2. Bası, İstanbul, 1990, 134; ÖZKAN, 146. Doktrindeki bir görüşe göre ise; tam üyelik halinde diğer üye devlet vatandaşları  “yabancı” olarak kabul edilemeyeceğinden, istisnalar dışında, Türk vatandaşlarına göre farklı bir muameleye tâbi tutulamayacaklardır. Bkz. İzzettin DOĞAN, Türk Anayasa Düzeninin Avrupa Toplulukları Hukuk Düzeniyle Bütünleşmesi Sorunu, İstanbul, 1979, 218.

[8]  PAZARCI, 135. İÜ Hukuk Fakültesi Avrupa Topluluğu Merkezi eşgüdümünde hazırlanan çalışmada Anayasanın 16. maddesine, “Bu hüküm, Avrupa Birliği vatandaşlığından kaynaklanan hakların kullanımına halel getirmez” şeklinde bir ekleme yapılması tavsiye edilmektedir. Bkz. Uyum, 38.

[9]   25.2.1964 tarih ve 64/221 sayılı “Kamu Düzeni, Kamu Güvenliği ve Kamu Sağlığı Sebebiyle Yabancıların Serbest Dolaşımı ve İkametine İlişkin Hükümlerin Koordine Edilmesi Hakkında Yönerge”, (ABRG L 850/64, 117) kamu düzeni, kamu güvenliği ve kamu sağlığı sebebiyle yapılabilecek sınırlamaların esaslarını düzenlemektedir. 

[10]     Kabul Tarihi: 15.7.1950, K. No: 5682 (RG: 24.7.1950-77564)

[11]    Pas.K.'nın 2. maddesinde, kanunlar ve milletlerarası andlaşmalarla tespit edilenler dışında ne gibi belgelerin pasaport yerine geçerli belge kabul edileceği konusunda, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarına yetki verilmiştir. Pasaport Kanununun 19. ve 20. maddelerinde, pasaport dışı belge olarak; pasavan, gemi adamı cüzdanından söz edilmektedir. Bunların dışında kalan pasaport yerine geçen belgeler şunlardır: İdarî mektup, göçmen vesikası, hudut vesikası, uçak mürettebat belgesi, demiryolu personeli kimlik belgesi. Ayrıntılı bilgi için bkz. Aydoğan ASAR, Türk Yabancılar Mevzuatında Yabancı ve Hakları, 2. Bası, Ankara, 2004, 39 vd.

[12]  19.10.1968 tarih ve 68/360 sayılı “Üye Devlet İşçileri ile Ailelerinin Topluluk İçinde Serbest Dolaşımı ve İkametleri İle İlgili Kısıtlamaların Kaldırılması Hakkında Konsey Yönergesi”  (ABRG L 257/13, 19.10.1968).

[13]  ATAD Wijsenbeck kararında (C-378/97), sınırda kimlik veya pasaport istenmesine ilişkin millî hükümlerin, AB hukukunun bugünkü şartlarında, para cezası içerseler bile, ölçüsüz olmamak kaydı ile Birlik hukukuna aykırı olmadığına karar vermiştir. Bkz. Gülören TEKİNALP, “Avrupa Birliğinde İkamet ve Yerleşmeyle İlgili Düzenlemeler ve Türkiye”, MHB, Yıl: 17-18, sy. 1-2, 1997-1998, (Prof. Dr. Yılmaz ALTUĞ’a Armağan), 497.

[14]  RG: 1.12.1961 – 10972.

[15]  İçişleri Bakanlığı’nın çeşitli tarihlerde yayınlamış olduğu genelgelerde açıkça bu istisnalara yer verilmiştir. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 5.1.2004 tarih ve 3 sayılı Genelgesi’nde de bu istisnalar yer almaktadır.

[16]  Bkz. KINSMANN/EKŞİ, 37; http://www.emniyet.gov.tr/hizmet.yabancilar.vize.asp.

[17]  Bu madde ile ilgili ayrıntılı bilgi ve değişiklik öneri metinleri için bkz. Uyum, 752 vd.

[18]  Örneğin; Pasaport Kanunun 8. maddesinin 6. bendinde, fahişelerin Türkiye’ye giremeyeceği belirtilmiştir. ATAD ise, bir üye ülke vatandaşının serbest dolaşım hakkının fahişelik yapacağı gerekçesiyle sınırlandırılmasını Birlik mevzuatına aykırı bulmuştur. ATAD’a göre, sınırlandırmaya başvuran devletin kendi egemenlik alanında fahişeliğe karşı etkin tedbir almaması halinde, fahişeliği hakkın sınırlandırılması için gerekçe göstermesi Birlik hukukuna aykırıdır. Bkz. HEPER,  95.

[19] Kabul Tarihi: 15.7.1950, K. No:5683, (RG: 24.7.1950-7564).

[20] Bakanlar Kurulu’nun, 22.12.2003 tarihli kararı ile, YİSHK m. 3/1’deki bir aylık sürenin, vize muafiyet süresinin veya yabancının hamili olduğu vize etiketinde ikamet süresinin yeterli olması kaydıyla, 90 gün olarak uygulanması kararlaştırılmıştır (RG: 8.1.2004-25340).

[21] Kabul Tarihi: 27.2.2003, K. No: 4817 (RG: 6.3.2003-25040).

[22]  YÇİHK, çalışma izinlerini düzenleyen özel bir kanun olduğu için, YİSHK m. 3/2 hükmü zımnen yürürlükten kalkmıştır.

[23]  HEPER, 82.

[24]  28.6.1990 tarih ve 90/364 sayılı “İkamet Hakkı ile İlgili Konsey Yönergesi” (ABRG L 180/26)

[25]  Ayrıntılı bilgi için bkz. Asar, 81-82.

[26] Kabul Tarihi:18.3.1924- K. No: 442 (RG: 7.4.1924-68 ).

[27] Kabul Tarihi: 18.12.1981, K. No: 2565, (RG: 22.12.1981-17552).

[28]  İkamet hakkına ilişkin mevzuatta yapılması gereken değişiklikler hakkında önerilen metinler için bkz. Uyum, 759; Avrupa Birliğinde ikamet ve yerleşmeyle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. TEKİNALP, AB’de İkamet, 493 vd.

[29]  ÖZKAN’a göre, bu hükümler devletin ülkesinde oturan ve çalışan kişiler hakkında bilgi sahibi olması gerekli olduğundan Birlik mevzuatına aykırı değildir. Bkz. ÖZKAN 149. 

[30]  15.10.1968 tarih ve 1612/68 sayılı “İşçilerin Üye Devletlerde Serbest Dolaşımı Hakkında Tüzük” (ABRG L 257/12, 19.10.1968).

[31] Kabul Tarihi: 2.7.1964, K. No: 492 (RG: 17.7.1964-11756)

[32]  Ayrıntılı bilgi için bkz. ÖZKAN, 15 vd.; HEPER, 82 vd.

[33]  TEKİNALP, AB’de İkamet, 516.

[34] Emeğin serbest dolaşımını düzenleyen 1612/68 sayılı Konsey Tüzüğünde de, işe girmede ve çalışma şartlarında vatandaşlığa dayalı ayırımcılık yapılması yasaklanmıştır (m. 2).

[35]  KINSMANN/EKŞİ, 56.

[36] ATAD kararlarına göre; postane işçiliği, devlet demiryollarında işçi veya teknisyen olarak çalışmak, yerel demiryollarında vasıfsız işçilik; belediyelerde çocuk bakıcılığı, gece bekçiliği, marangozluk, bahçıvanlık, zabıtalık ve mimarlık; devlet hastanelerinde hemşirelik, ortaöğretimde öğretmenlik, üniversitede yabancı dil okutmanlığı, öğretmenlik stajı, araştırmacılık m. 39/4 anlamında kamu hizmeti sayılmamaktadır. Buna karşılık, kamuda idarecilik veya danışmanlık görevi m. 39/4 kapsamına girer. Bu konudaki kararlar için bkz. BLANPAIN, 29-30; HEPER, 92 vd.

[37] Kamu düzeni, kamu güvenliği ve kamu sağlığı sebebiyle getirilebilecek kısıtlamalar 64/221 sayılı Konsey Yönergesi ile ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.

[38]  Kabul Tarihi: 11.4.1928. K. No: 1219 (RG:14.4.1928-863).

[39] Tababet Kanunu’nun 7. maddesine göre de, “her türlü sıhhî ve hayrî müesseselerde istihdam edilecek doktorların Türk vatandaşı olması” gerekir.

[40]  Hemşirelik Kanunu’na (Kabul Tarihi: 15.2.1954. K. No: 6238; RG:2.3.1954-8647) göre de, hemşirelik mesleğini kanuna göre hemşire unvanı kazanmış Türk kadınları yapabilir (m. 3).

[41] Tababet Kanunu’nun 77. maddesi ile, yabancı doktor, diş tabibi ve ebelerin müktesep hakları korunarak bu kanun hükümleri çerçevesinde mesleklerini icra edebilecekleri belirtilmiştir. Yani, bu madde ile Lozan Andlaşmasıyla yabancılara çalışma hakkı konusunda tanınan haklar teyit edilmiştir.

[42] Kabul Tarihi: 25.2.1954, K. No: 6283; RG: 24.12.1953-8591.

[43] Kabul Tarihi: 30.11.1941, K. No: 3958; RG: 04.01.1941-4703.

[44] Kabul Tarihi: 09.03.1954, K. No: 6343; RG: 18.03.1954-8661. 4817 sayılı YÇİHK ile yürürlükten kaldırılan 2007 sayılı Kanun’da da, ‘baytarlık’ mesleğinin yabancılar tarafından yapılamayacağı belirtilmişti (m. 1/B).

[45] Ek Liste’de sayılan hastalıklar iki grupta toplanmıştır. Birinci grupta, kamu sağlığını tehlikeye düşüren hastalıklar yer almaktadır. Örneğin; tüberküloz, frengi ve diğer bulaşıcı hastalık ve özürler. İkici grupta ise, kamu düzenini ve güvenliğini tehlikeye sokacak hastalık ve özürler yer almaktadır. Örneğin; ağır ruhsal ve zihni rahatsızlıklar, aşırı derecede pisikozlar, akıl hastalığı.

[46]  Bkz. Nuray EKŞİ,  “Alien's Right to Work in Turkey”, Avrupa Araştırmaları Dergisi, 1992, C.2, sy-1-2, 144.

[47]  Kabul Tarihi: 19.3.1969, K. No: 1136 (RG: 7.4.1969 - 13168).

[48] Avukatlık Kanunu, avukatlık stajına başlayabilmek için de Türk vatandaşı olma şartını aramaktadır (m.16). Ancak, yabancı sermayeyi teşvik mevzuatı çerçevesinde Türkiye’ de faaliyet göstermek isteyen avukatlık ortaklıkları, Avukatlık Kanununa ve avukatlık ortaklığı düzenlemesine uygun olarak kurulmak şartıyla, yalnızca “yabancı hukuklar” ve “milletlerarası hukuk” konularında danışmanlık hizmeti verebilir. Mütekabiliyet esasına bağlı olarak, bu çeşit avukatlık ortaklıkları için, ortakların baroya kayıtlı olması şartı aranmaz (m. 44/B). Yine, 21.6.2001 tarih ve 4686 Milletlerarası Tahkim Kanunu (RG: 5.7.2001-24453) uyarınca, tahkim yargılamasında yabancı avukatların tarafları temsil etmesi mümkündür (m. 8/2).

[49]  22.3.1977 tarih ve 249 sayılı “Hukukçuların Hizmet Sunma Özgürlüğünün Etkili Bir Şekilde Kullanılmasının Sağlanması Hakkında Bakanlar Konseyi Yönergesi” ( ABRG L 78, 14.3.1978)

[50] 16.2.1998 tarih ve 98/5 sayılı “Hukukçuluk Mesleğinin Ehliyet Belgelerinin Alındığı Ülke Dışındaki Bir Devlette Sürekli Bir Şekilde İcra Edilmesinin Sağlanması Hakkında Yönerge” (ABRG L 77, 14.3.1998).

[51]  Bu konudaki mevzuat değişikliği önerileri için bkz. Uyum, 781 vd.

[52] Kabul Tarihi: 18.1.1972, K. No: 1512 (RG: 5.2.1972 –14090).

[53]  Örneğin; Alman Noterlik Kanununda (m. 1) ve Avusturya Noterlik Kanununda (m. 1/ 2) noterliğin bir kamu hizmeti olduğu açıkça belirtilmiştir. Noter de, bir kamu hizmeti görevlisidir. AB üyesi devletlerde noter, ilke olarak, bir devlet memuru değil, serbest bir meslek mensubu olarak görev yapmaktadır. Almanya’da, sırf noterlik işiyle uğraşmak üzere görevlendirilmiş noterler bulunduğu gibi, avukatlara da noterlik görevi verilebilmektedir. Portekiz’de ise, noter bir serbest meslek mensubu değil, devletin memuru durumundadır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Süha TANRIVER, "Avrupa Birliği Ülkelerinde Noterlik ve Noterlik Kanununda değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Taslağının Getirdikleri", Prof. Dr. Baki KURU Armağanı, (Yayına Hazırlayan Prof. Dr. Hakan PEKCANITEZ), Ankara, 2004, 579 vd.; Ejder YILMAZ, "Avrupa Topluluğu Ülkelerinde ve Türkiye'de Noterlik", Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi, sy.87, 1995, 10 vd.

[54]  TANRIVER, 579.

[55]  Doktrinde, noterlik hizmetlerinin kamu hizmeti olarak kabul edilmesinin, daimi olarak, noterlik hizmetinin hizmetlerin serbest dolaşımı dışında kalacağı ve noterlik mesleği ile ilgili olarak Birliğin genel geçerliliğe sahip bir düzenleme yapamayacağı anlamına gelmediği belirtilmektedir. Bkz. TANRIVER, 579.

[56] Kabul Tarihi: 24.2.1983, K. No: 2802 (RG: 24.3.1983-17971).

[57]  Bkz. KINSMANN/EKŞİ, 56.

[58] Kabul Tarihi: 4.6.1985, K. No: 3213 (RG: 15.6.1985-18785). 

[59] 22.11.2001 tarih ve 4721 sayılı (RG: 8.12.2001-24607) Türk Medeni Kanunu ile yürürlükten kaldırılan 17.2.1926 tarihli Medeni Kanun’da, madenler gayrimenkul mülkiyetinin konusu olarak sayılmış (m. 632) ve bunlar için tapu kütüğünde gayrimenkul olarak bağımsız bir sayfa açılacağı kabul edilmişti (m. 911). Ancak yeni Medeni Kanun’un, (eski) 632. maddeye karşılık gelen 704. maddesinde madenler gayrimenkul mülkiyetinin konusu olarak sayılmamıştır. Bunun sebebi, madde gerekçesinde de belirtildiği gibi, “madenlerin, ayrı bir kanunla özel bir rejime tâbi tutulmuş olmasıdır”. Bkz. Ömer Uğur Gençcan, Türk Medeni Kanunu, Bilimsel Açıklama – İçtihatlar – İlgili Mevzuat, m. 352-1030, C. II, Ankara, 2004,  2503.

[60] Kabul Tarihi: 16.3.1954, K. No: 6326 (RG: 16.3.1954-8659).

[61] Kabul Tarihi: 16.4.1926, K. No: 815  (RG. 28.4.1926-358 ). Bu Kanun bundan sonra, “Kabotaj  Kanunu” diye anılacaktır.

[62] Kabotaj Kanunu’nun 4. maddesi, hükümete geçici olarak ve hiçbir hak sağlamamak şartıyla, yabancı kurtarma gemilerinin çalışmasına ve Türk kurtarma gemilerinde yabancı uzman, kaptan ve tayfanın çalıştırılmasına izin verme yetkisi tanımıştır. Kabotaj Kanunu'nun gemi personeli hakkındaki 3. maddesine, 16.12.1999 tarih ve 4490 sayılı Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanunu (RG: 21.12.1999-23193) ile, uluslararası gemi siciline tescil edilmiş gemilerde ve yatlarda çalışacak gemi adamları için istisna getirilmiştir. Yine, Gemi Adamlarının Yeterliliği ve Sayısı Hakkında Tüzük (RG: 26.8.1986-19203) de, istisnai durumlarda yabancı gemi adamlarının çalıştırılabilmesini kabul etmiştir.

[63] 7.12.1992 tarih ve 3577/92 sayılı “Üye Devletler Arasında Deniz Taşımacılık Hizmetlerinde Serbestinin Sağlanması Hakkında Konsey Tüzüğü” (ABRG L 364/7, 12.12.1992)

[64]  3577/92 sayılı Tüzük ile, bir üye devlet dahilindeki deniz kabotajında hizmetlerin serbest dolaşımı ilkesinin uygulanması bakımından bazı bölgeler (İspanya, Portekiz, Fransa kıyıları boyunca ve Yunan adaları) için ve geçici istisnalar kabul edilmiş (m. 6/1-2) ancak bu istisnaların süresi dolmuştur.

[65]  Örneğin; Almanya, Kabotaj Kanunu'nun 1. maddesinde yaptığı değişiklikle, 3577/92 sayılı Tüzüğü istisna tutmuştur. Bkz. Emine YAZICIOĞLU, “Avrupa Birliği’ne Uyum Sürecinde Türk Hukukunun Deniz Kabotajı Tekeline İlişkin Sorunları”, Deniz Hukuku Dergisi, Yıl 6-7 (2001-2002), sy. 1-4, Haziran 2004, 72.

[66]  YAZICIOĞLU, 72-73.

[67] Kabul Tarihi: 12.3.1982-2634, K. No: 2634 (RG: 16.3.1982-17635).

[68] Kabul Tarihi: 14.10.1983, K. No: 2920 (19.10.1983-18196). TSHK’ya göre; Türk hava sahasında Türk devlet hava araçları, Türk uçak siciline kayıtlı Türk sivil hava araçları ve Türkiye’nin taraf olduğu anlaşmalar uyarınca Türk hava sahasında uçmalarına izin verilen hava araçları uçuş yapabilir. Bunların dışında kalan her türlü hava aracının Türk hava sahasını kullanması Ulaştırma Bakanlığının iznine tabidir (m. 6).

[69] Türk hukukunda değişiklik yapılması gereken mevzuatın tam listesi için bkz. Avrupa Birliği Ulusal Programı  ( RG: 24.04.2001–24352, Mükerrer).

[70]   KINSMAN/EKŞİ, 31.