|
|||||
|
ALMANYA NOTLARI ALMANYA NOTLARI (1)
Geçen hafta Almanya’da idim. Önce, Almanya’nın 4. büyük kenti olan ve 80 bin Türkün yaşadığı Köln’e gitmiştik. Konu, geçen yıl burada kurulan Türk-Alman Ticaret ve Sanayi Odası’nın (TATSO) resmi açılışı idi. Bu oda, 10 yıl kadar önce İstanbul’da kurulmuş bulunan Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası’nın bir devamı idi ve Türk-Alman ekonomik ilişkilerinde önemli bir boşluğu dolduracaktır.
Bu vesileyle Sn. Başbakan Erdoğan, bazı bakanlar, Berlin büyükelçimiz, ilgili üst düzey bürokratlar ve başta TOBB başkanı olmak üzere, şimdiye kadar görülmedik sayıda (600 civarında) Türk işadamı da tam bir Türk medya ordusu eşliğinde bu açılışta hazır bulunmuştu. Dahası, Alman Başbakanı Sn. Schröder, Eyalet Başbakanı ve Köln Belediye Başkanı ile çok sayıda Alman siyasetçi ile işadamı da bu toplantıya katılmıştı. Bu açılışa, oda başkanlığını üstlenen Almanya’daki başarılı işadamı Kemal Şahin yanında, yine başarılı turizmci (Öger Tur’un sahibi) ve SPD’nin Hazirandaki seçimlerde AB parlamentosu için aday gösterdiği Vural Öger ile birlikte çok sayıda Almanya’daki işadamlarımız da katılmıştı.
Köln Ticaret Odası’nın büyük toplantı salonunu, deyim yerindeyse tıka-basa dolduran ve büyük çoğunluğu Türklerden oluşan konuklar, özellikle Sn. Erdoğan ile Sn. Schröder’in yapmış olduğu konuşmaları büyük bir coşkuyla karşıladı. Sn. Erdoğan’ın konuşmasında AB’ye ve onun lokomotifi olan Almanya’ya vermiş olduğu mesajlar anlamlıydı. Sn. Erdoğan’ın özellikle “AB 2002 yılında toplam dış ticaretinde 11 milyar € (Avro) açık vermiştir. Bu kapsamda Türkiye ile yapmış olduğu ticarette ise 4 milyar Avro fazlalık sağlamıştır. Yani, AB’nin toplam dış ticaret açığının 1/3’ünden fazlasını tek başına Türkiye GB nedeniyle karşılamıştır” şeklindeki vurgusu, çok anlamlı ve bizim kayıtsız şartsız AB/GB hayranlarına da önemli bir mesajdı.
Bunun yanında, Sn. Schröder’in Türkiye’nin AB üyeliğine sıcak baktığını teyiden tekrarlaması ve Aralıkta müzakere tarihi alma konusunu kastederek “Almanya’nın sözüne güvenebilirsiniz” mealindeki ifadesi de çok önemliydi. %80’den fazlası Türk olan konuklardan büyük alkış alan Sn. Schröder’in, bir siyasetçi olarak bu coşkudan çok memnun kaldığı belli oluyordu. Konuşmasında “Umarım bizim işadamlarımız ve partililerimiz de beni böyle alkışlar” demesi de bunun bir kanıtı idi. Ama, müzakere tarihi için gerekli Kopenhag siyasi kriterleri arasına, Sn. Schröder’in L. Zana’yı da sıkıştırması hiç uygun düşmedi.
Köln’deki bu coşkulu açılıştan sonra akşam yapılan, Sn. Erdoğan’ın da katıldığı ve öncesinde bir de konuşma yaptığı muhteşem “Anadolu Ateşi” gösterisi, açılışın geceye de uzanan çok güzel bir devamı idi.
Köln dönüşü Frankfurt, Wiesbaden ve Mainz’de bazı iş temaslarımız oldu. Bu arada 29 Nisan Perşembe akşamı, değerli hemşehrimiz ve başarılı işadamı Musa Aksoy’un başkanlığını yaptığı Wiesbaden’deki Türk-Alman İşadamları Derneği’nde, Kıbrıs ve Türkiye-AB/GB ilişkileri korunusda bir konuşma yaptım. Aynı toplantıda, çok önemli bir ilki teşkil eden ve Türk-Alman KOBİ’lerinin yakın işbirliğini öngören projenin sahibi KOSGEB Başkanı Sn. Erkan Gürkan da bu projeyi tanıttı. Ayrıca toplantıya katılan ve çok farklı işleri başarıyla yürüten işadamlarımızla çeşitli konuları görüştük. (Sürecek)
ALMANYA NOTLARI (2)
Almanya ile ilgili gözlemlerimizi bu yazımızda da sürdürelim:
a) AB’nin genişlemesi ve Alman kamuoyu: Almanya’da bulunduğumuz hafta, aynı zamanda AB tarihinin 10 yeni üyelik en büyük genişlemesine sahne olmuştur. Bu genişlemenin 30 Nisanı 1 Mayısa bağlayan gece, coşkulu kutlamaları yapıldı. Siyasetçilerin genişleme için söyledikleri hep olumlu şeylerdi: Daha güçlü olacağız, ticaretimiz artacak, zenginleşeceğiz vd...
Ancak, Alman kamuoyunun bu resmi söylemleri pek paylaşmadığı medyadan açıkça görülüyordu. Örneğin, Almanlar işlerini yeni üye ülkelerin çalışanlarına kaptıracakları endişesini taşıyorlardı. Bunun tipik bir örneği Siemens’te yaşandı: Bir fabrikasını yeni üye olan Macaristan’a taşıma kararı alan bu dünya devi, işçilerin protestosuyla karşılaşınca, “bu yolla maliyetlerde %17 tasarruf yapabileceğiz” gerekçesine sığınmak zorunda kaldı.
b) Almanya’da Türkiye tartışması: 30 Nisan 2004 günü genişleme dolayısiyle Alman parlamentosunda yapılan genel görüşmede Türkiye de gündeme getirildi. İktidar sözcüleri (Başbakan Schröder ile Dışişleri Bakanı Fischer) Türkiye’ye Aralıkta müzakere tarihi verilmesini savundular. Ancak bunun için Türkiye’nin “şartlar”ı yerine getirmesini özellikle vurguladılar. Buna karşı Alman muhalefet lideri Bayan Merkel, eski görüşlerini tekrarlayarak, Türkiye’nin AB’ye üye olamayacağını, daha önce verilen bu yöndeki sözlerin yanlış olduğunu ısrarla dile getirdi.
c) Alman ekonomisi nereye?: Alman ekonomisi olumsuz sinyaller vermeye devam ediyor. Büyük iddialarla ve muhalefetle de uzlaşılarak yürürlüğe konulmuş olan “Agenda 2010” adlı ekonomik istikrar programı da bekleneni sağlayamıyor. Almanya 3. defa AB’nin bütçe açıkları limitini aşmamak için ek tasarruf ve kaynak önlemlerine başvurmaya çalışıyor. Örneğin, yine Almanya’da bulunduğumuz hafta, emeklilerin de vergilendirilmesini öngören bir yasa parlamentoda kabul edilmişti. Bu da gösteriyorki, Almanya’da halen iktidarın büyük ortağı olan sosyal demokratlar, en çok övündükleri “sosyal devleti”, bu kez budama konusunda acı reçeteler uygulamak zorunda kalıyor.
Alman toplumu, DM yerine AVRO’ya (€) geçerken yapılan gizli zamların satınalma gücünü azaltması dolayısıyle küskün. Bu yüzden DM’yi özleyenler anketlerde %60’ın üzerinde çıkıyor. Tüm önlemlere rağmen işsizlik bir türlü önlenemiyor ve 5 milyona doğru hızla tırmanıyor. Büyüme hedeflerine de ulaşılamıyor. Haftalık çalışma saatlerinin 35’den 40-42 saate çıkarılması ve emeklilik yaşının uzatılması da gündemde...
Bu gidişle 2006 Eylülünde yapılacak seçimleri muhalefetin (CDU/CSU) kazanması çok kuvvetli bir ihtimal olarak gözüküyor. Bu da Türkiye-AB ilişkilerini olumsuz etkileyecek. Belki de hayırlısı budur. Çünkü o sayede umarız rüyadan uyanırız. (Sürecek)
ALMANYA NOTLARI (3)
Türkler ve siyaset: 83 milyon nüfuslu Almanya’da halen 2,6 milyon insanımız yaşıyor. Başka bir anlatımla, bu ülkedeki her üç yabancıdan biri bizden... Bunlardan yaklaşık 700 bini Alman vatandaşlığına da geçmiş, bir kısmı da çifte vatandaş statüsünde. Alman vatandaşı olan Türklerden 500 bini aynı zamanda seçmen...
Özellikle Türk Vatandaşlık Kanunu’nda 1995 yılında yapılan değişiklikle yaşanan bu olumlu gelişme, Türkleri siyasette de önemli bir güç haline getirdi. 2002 Eylülündeki son genel seçimleri Başbakan Schröder’in partisi SPD’nin kıl payı kazanmasında Türklerin rolü çok büyük olmuştu. Çünkü Türk seçmenin çoğunlukla tercih ettiği parti SPD olup, arkasından Yeşiller gelmektedir. Bn. Merkel’in ana muhalefet partisi CDU ile onun Bavyera kolu olan CSU’ya ise (sürekli olarak yabancı düşmanlığını kaşıdıkları ve özellikle Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıktıkları için), Türk seçmenler pek itibar etmemektedir. Alman siyasetinde dördüncü güç konumunda olan FDP’ye (liberal partı) de Türkler fazla yüz vermemektedir.
Ekonomideki sürekli tökezleme 2006 seçimlerinde CDU/CSU muhalefetini güçlendiriyor. Eyalet seçimlerindeki başarıları da bunu gösteriyor. Kısaca, bu gidişle SPD’yi Türkler de kurtaramayacak...
Türkler ve eğitim: Resmi istatistiklere göre, geçen öğrenim yılında Almanya’da (Alman vatandaşlığına geçenler hariç olmak üzere) 553 bin Türk öğrenci vardı. Bunun 418 bini ilk, orta ve lise düzeyinde, 111 bini meslek eğitiminde ve 24 bini de yüksek öğrenimde bulunuyordu. Görünüm çok güzel, eskiye göre gelişme daha da güzel. Çünkü eğitim; bir iş bulmanın, kendi kimliğini bilinçli olarak koruyarak ve geliştirerek topluma uyum sağlamanın da en temel şartı... Ama eğitimde sorunlar da yok değil. Özellikle ana dili öğrenmede ve din derslerinde federal bazda bir uygulama birliği yok. Eyaletler çeşitli yönlendirmelerin ve telkinlerin etkisinde bu konuda bildiklerini okuyor.
Türkler ve ekonomi: Alman ekonomisi içinde Türkler de giderek bir güç odağı oluyor. Son verilere göre Almanya’da irili ufaklı 60 bin Türk işletmesi var. Bunlar 350 bin personel çalıştırıyor. Yıllık 30 milyar Avro ciro yapan bu firmaların yatırımları da 8 milyar Avro’yu buluyor. Eğer yıllardan beri Almanya Türkiye’nin 1 no’lu ticaret partneri ise, bunda bu gelişmenin de çok büyük payı vardır. Bunu iki ülke yararına çok iyi kullanmak gerekir. Ancak, fazla öne çıkarmanın ve bu olguya bir etnik-ekonomik sektör görünümü vermenin de riskleri çok...
Türkler ve işsizlik: Almanya’daki Türk toplumunun temel sorunlarının başında işsizlik geliyor. Genel işsizlik oranı %10 dolayında olmasına rağmen, bu oran yabancılar arasında %17’yi buluyor, Türkler arasında ise %20’yi çok aşıyor. Özellikle birinci kuşaktan olanların iş bulma şansı yok denecek kadar az. Bu yüzden emeklilik ile, ikinci kuşak ve sonrasında kendi işini kurma eğilimleri birer çıkış yolu olarak görülüyor. Türkiye’ye kesin dönüş ise en son çare olarak kalıyor. (Sürecek)
ALMANYA NOTLARI (4)
Almanya’da Türk medyası: Bu açıdan da Almanya’da bir küçük Türkiye görüyoruz. Üstelik yalnızca Almanya’ya değil, tüm Avrupaya yönelik bir yapı var burada. Başta Hürriyet, Türkiye, Milliyet, Tercüman (D.B.) ve Zaman olmak üzere, günlük Türk gazetelerinin toplam baskısı 300 bini aşıyor. Türkiye ile kıyaslandığında, nüfusa göre çok iyi bir tiraj. Bu gazeteler yalnızca Türkiye ve dünyayı değil, ek sayfalarla (hatta bazı günler Almanca özetlerle) Almanya ve Avrupa haberlerini de veriyor. Ayrıca Cumhuriyet ve Dünya gibi haftalık çıkan Türkiye bağlantılı gazeteler de var.
Bunların dışında ilan gazetesi diye adlandırılan, ancak zengin içerikleri olan Almanya’ya has Türk gazeteleri de var. Haftalık 500 bin tirajlı Post ile Güncel bunların başında geliyor. Dergi konusunda da Almanya’da güzel Türk girişimleri var: 3 yıldan beri yayımlanan ve 50 bin baskıya ulaşan TEAM ile yeni olan PLATFORM adlı ve her ikisi de zengin içerikli ve tertemiz baskılı aylık dergileri bu arada sayabiliriz.
Bunların dışında rehber niteliğinde basılan, Almanya-Avrupa Türk iş dünyasını tanıtan sürekli bölgesel kitaplar da çok yaygın. Bunlardan elimize geçen biri; Almanya’da Türklerin yaklaşık 1/3’ünün yaşadığı Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nin (NRW) güney bölgesinde Köln ve çevresindeki bir kaç ili kapsayan yaklaşık 500 sayfalık İş Rehberim adlı yayındır. Almanya’da Türk iş dünyasının özellikle son 15-20 yılda nerelerden nereye geldiğini en güzel şekilde bu rehber tanıtmaktadır. Peker Reklam Ajansı’nın 90 bin adet olarak yayımladığı bu Türkçe iş rehberinin 2004 yılı baskısında, Türkiye ve Almanya ile ilgili faydalı bilgilere ve bolca firma reklamlarına da yer verilmiştir. Rehberin içindeki meslek/iş kolları tasnifi ve reklamlar, Almanya’da Türk işletmelerinin nasıl bir çeşit zenginliğine ve çağdaş çalışma standartlarına da ulaştığını açıkça göstermektedir. Darısı Türkiye’dekilerin başına.
Frankfurt/M, Almanya hatta Avrupa’daki Türk yazılı medyasının merkezi durumundadır. Buradaki Türk gazete matbaaları çok büyük ve modern. Bunlar pek çok Alman ve başka ülke gazete ve dergilerini de basıyorlar.
Türk görsel medyasının Almanya ve Avrupa ile (iletişimde bir Türk buluşu sayılan Alo Vatan türü yeniliklerden de yararlanılarak) içiçeliğini ayrıca anlatmaya gerek yok. TRT-İNT kablo yayınla Almanya’da çok geniş bir ağa sahip. Diğer ulusal kanallardan 5’inin ek Almanya/Avrupa yayınları, stüdyoları ve programları olduğunu öğrendim. Olmayanlara da çanak antenle ulaşılıyor. Hemen her Türk ailesinin evinde en az bir çanak anten var desek, herhalde abartmış olmayız. Ayrıca yerel program yapan Türk TV’leri de bulunuyor.
Bütün bunlar bizim için iyi de, acaba Almanlar bu gelişmelere ne diyor? Bu konuda belli bir kesim çok farklı düşünüyor. Bunların entegrasyonu (uyumu) engellediğini söylüyor. Tabii, onların düşündüğü uyum, Türklerin Almanlar içinde zamanla erimesi (asimilasyonu). Alman İçişleri Bakanı O. Schly de bir zamanlar “en iyi uyum asimilasyondur” dememiş miydi? Din derslerinin Türk çocuklarına Almanca verilmesi girişimleri de buna yönelik değil mi?... Almanya’da her iki kesimden de büyük çoğunluğa hakim olan ortak görüşün, kültürel kimliği yaşatarak barış içinde uyum olduğu anlaşılıyor. Umarız bu sağduyunun sesi kısılmaz, gürleşir. (Sürecek)
ALMANYA NOTLARI (5)
Türk dernekleri: Almanya’daki insanlarımız dernekleşme yönünden de çok aktif. Ancak bu alandaki aktivite, “Nerede hareket, orada bereket” anlayışını pek yansıtmıyor. Çünkü bu dernekleşmedeki amaç müşterek/mesleki sorunları çözmek veya imkanları yaratmak/değerlendirmekten çok; dini ve sosyal ihtiyaçlar hariç tutulursa, genelde kişisel-ailevi nedenler, yerel/bölgesel dayanışma, Türkiye’den özel yansımalar ve siyasi-ideolojik arka planlardan kaynaklanıyor. Böyle olunca da girişimlere Türk toplumunun büyük çoğunluğu uzak duruyor, iş bir tür dernekçiliğe dönüşüyor.
Tabii, temelsiz ve vizyonsuz bu tür hareketler, esas kitleyi oluşturan iyi niyetlileri soğutuyor; ülkesine, milletine, tarihine ve kültürüne gönülden bağlı bu sessiz çoğunluğun sesini demokratik yöntemlerle kamuoyuna duyurma imkanı pek kalmıyor. Böylece meydan, Türk toplumunu temsil etmeyen radikal ve tamamına yakını belli çevrelerce türlü şekillerde desteklenen gerçekten marjinal malûm gruplara kalıyor. İş bununla da bitmiyor, doğan bu büyük boşluk ayrıcı “böl, yönet ve etkisizleştir” emellerine de uygun ortam hazırlanmış oluyor.
Bu değerlendirmeyi yaparken haksızlık da etmeyelim: Berlin’de son birkaç yıldan beri düzenlenen Türk Günü yürüyüşleri ve etkinlikleri, Almanya’da özlediğimiz tabloyu çok güzel yansıtıyor. Aynı şekilde, örneğin Türk Milli Futbol Takımı’nın veya büyük takımlarımızın Almanya’da/Avrupa’daki maçlarında stadyumların nasıl Türk coşkusuna sahne olduğunu ve kendi sahalarımıza dönüştüğünü de sıkça görüyoruz. O halde bütün mesele, bu potansiyeli diğer alanlara da taşımaktır. Bu da öncelikle toplum önderliğinden ve işbirliğinden/dayanışmadan geçer.
Halen Almanya’da bulunan 3 binden fazla Türk dernek ve benzeri kuruluşlarına; ortak sorunlar, ihtiyaçlar ve çözüm yolları penceresinden bakıldığıda maalesef genel görünüm bu. Ancak yine de bu çokluk ve dağınıklık içinde Türk toplumu için karınca kararınca önemli hizmetler gören dernek, birlik ve benzeri kuruluşlar yok değil. Bunların kısa tanıtımı izleyen yazımızda yer alacaktır.
Kültür, sanat ve spor: Her dalda olduğu gibi, bu konuda da Almanya’daki Türk toplumundan, ulusal kimliğimizle uyumlu ve çok başarılı çalışmalar yapanlar, önemli eserlere imza atanlar, hatta uluslararası yarışmalarda dünya çapında üne ulaşanlar çoğalmaktadır. Başta futbol, boks ve Uzakdoğu sporları olmak üzere, çok sayıda Türk spor takımı, sporcular, yazarlar, ressam-heykeltraşlar, müzisyenler, bilim adamları, modacılar, sinema sanatçıları kendi alanlarında Türk toplumunun olduğu kadar Türkiye’nin de yüz akları ve gönüllü elçileridir... |