|
|||||
|
POST-FORDİZM “Sonsuz olarak değişen, sonsuz olarak hareket eden ve maddenin onlara göre hareket edip değiştiği yasalardan başka hiçbir şey öncesiz ve sonsuz değildir.” Friedrich Engels, Doğanın Diyalektiği, 1882. [1]
“Centilmenler, kriz sizi endişelendiriyor. Endişelenmemelisiniz. Kapitalizm için kriz iyi bir soğuk duştur” diyen Schumpeter’in uzun vadeli görüş açısı, Keynes’inkinin tam tersiydi. Dizginlenemez denli alaycılığıyla, önce “kısa dönemde” kapitalizmin yeni formuyla gerçekten uzun, yükselen bir eğri çizeceğini, “bu işlerde yüzyılın kısa bir dönem olduğunu” ekleyerek iddia etmişti. Ama sonrasında alt üst edici nihai hüküm geldi: “Kapitalizm ayakta kalabilir mi? Hayır. Kalabileceğini düşünmüyorum.”[2] Robert L. Heilborner. Giriş1970’li yıllarda yaşanan fordizmden post-fordizme geçiş, sosyal bilimler yazınında hakim görüşe göre kapitalizmin bir fazından diğer bir fazına geçiş olarak algılanmaktadır. Söz konusu geçiş önceki fazın krizi sonucu kapitalizmin kendisini yeniden üretme girişimidir. Akademinin kahinleri bu bağlamı açıklarken “yapısal kriz”, “transformasyon”, “geçiş (İng. transition)” terimlerini ön plana çıkarırken, diğer taraftan yeni süreci izah ederken de “post-fordizm”, “post-endüstrileşme”, “post-modernizm”, “beşinci Kontratiev”, “post-kolektif” gibi yakıştırmaları kullanmaktadır.[3] Bilindiği gibi kapitalizmin yandaş ve karşıt kuramcılarının üzerinde anlaştığı ender noktalardan birisi kapitalizmin anarşik ve kaotik yapısıdır. Bu yapı dolayısı ile birikim ve bölüşüm süreçlerinde yaşanan değişimler çeşitli dönemlerde krizlere gebelik etmektedir. Her kriz sonrasında da kapitalizm, üretim ve tüketim kalıplarını yenileyerek kendisini yeniden üretmek durumda kalmaktadır. Taylorist-fordist üretim, tüketim ve örgüt yapısının post-fordist üretim, tüketim ve örgüt yapısına evrilmesi de söz konusu dönüşümlerden bir tanesidir. Bu noktada post-fordizm, post-modernizm, neo-kapitalizm, neo-liberalizm, endüstri ötesi toplum gibi 70’li yıllarda başlayan ve günümüzde de devam eden değişim ve dönüşümleri ifade etmek için kullanılan kavramların birbirleri ile ilgili olduklarını ve benzer anlam alanlarını tasvir ettiklerini göz ardı etmemek gerekmektedir. Post-fordizmi inceleyen bu çalışma, öncelikle birinci bölümde post-fordizmi tanıtmakta, bununla beraber “fordizm” ve “post-fordizm” süreçlerini özgün unsurları ışığında karşılaştırmaktadır. Bu bölümde ayrıca bu kavramların anlam alanlarınının yanı sıra fordizmin krizinin başlıca nedenleri ile bu krizden çıkmak için kapitalizmin kendi önüne koyduğu amaçlar üzerinde durulmaktadır. İkinci bölüm fordizmden post-fordizme geçişi açıklayan ve ekonomik büyümenin uzun dönemli olmasının sağlanabilmesi için gerekli temel prensipleri ortaya koyan üç temel teoriyi (yaklaşımı) tanıtmaktadır. Bunlardan birincisi düzenleme yaklaşımı (İng. The regulation approach ), ikincisi esnek uzmanlaşma yaklaşımı (İng. the flexible specialization approach) ve üçüncüsü ise neo-Schumpeter’ci yaklaşım (İng. neo-Schumpeterian approach)’dır. Üçüncü bölümde ise post-fordist sürecin üretim yapısında, emek araçlarında, emek gücü ve örgüt yapısında getirdiği temel değişimler ortaya konulmaya çalışılmaktadır. A.) “Post-Fordizm Olgusu” ve “Fordizm ile Post-Fordizm’in Karşılaştırması”Bilindiği gibi, fordist ekonomik yapının merkezi öğesi, “8 saatlik iş günü, 5 dolar ücret, akan şerit” ilkelerinden yola çıkarak daha sonra kitle tüketimi (refah devleti anlayışı) ile eklemlenmiş bir kitle üretimidir. Bu yapı içinde, aynı ürünün farklı bölümleri, bir parçanın üretimi için tayin edilmiş özelleşmiş makinelerin kullanımıyla üretilir. İşler büyük ölçüde vasıfsız ya da yarı vasıflıdır ve karmaşık kontrol hiyerarşileri içerisinde düzenlenmiştir. İnceltilmiş Taylorist örgütlenme ilkeleri altında işleyen Fordist üretimin en aşırı biçimlerinde, bir çok ayrıntılı iş yaratılmış ve böylece son derece parçalanmış bir iş bölümü sağlanmıştır. Post-fordist dönemde ise farklı bir yönelim gözlenmektedir. Bu çerçevede fordizmin temel çehresi, iş hayatında özelleşme ve parçalanma, tüketimde ise tek biçimlilik iken; post-fordizmin özünü, kitle piyasalarının parçalanmasını izleyen geniş iş sınıflamaları ve emek esnekliği oluşturmaktadır. Üretim açısından post-fordizm, hem imalat hem de hizmet sektörlerinde farklı ürün dizinlerini üretebilecek esnek sistemler geliştirme doğrultusundaki bir eğilimi temsil etmektedir. Bu değişmeler, doğal olarak yansımasını emek esnekliği talebinde bulmuştur.[4] Henry Ford’un bilimsel yönetim ilkeleri ile birleştirerek tasarladığı üretim sistemi ile gündeme gelen fordizme karşılık, kimi yazarlarca post-fordizmin ilk çıkış noktasının da yine otomotif sektörü olduğu ve post-fordizmin anılan sektör odağında uygulanarak geliştirilen esnek üretim ve yönetim teknikleri ile ortaya çıktığı ileri sürülebilmektedir. Bu bağlamda Taichi Ohno’nun 1980’lerde geliştirdiği “Toyota Üretim Sistemi”nin post-fordist üretim paradigmasında önemli yere sahip bir model olduğu söylenebilmektedir. Japon üretim paradigmasının temel özellikleri; üretim teknolojisi ile iş organizasyonunu son derece esnek hale getirmesi, firmanın sahip olduğu beşeri ve maddi kaynakların maksimum düzeyde kullanımına olanak sağlaması, kitle üretimi yapan sektörlerde iş ile çalışma şartlarını insanileştirilmesi, karşılıklı işbirliği ve güven esasına dayalı yeni çalışma ilişkilerinin oluşturulması, daha basık örgütsel yapılar, takım çalışması, sürekli iyileştirme, israfın önlenmesi ve kaynakların etkin kullanımı ve Tam Zamanında Üretim (TZÜ) esaslı malzeme tedariki, olarak özetlenebilmektedir. Japon üretim sistemleri ve yönetim tekniklerinin Japonya dışında uygulanması farklı düzeylerde cereyan etmektedir. Sayıları hızla artan Avrupa ve Amerikan şirketleri Japon üretim tekniklerini yapılarına uyarlamıştır ve uyarlamaktadır. İşçilerin Japonlar'ın sosyal davranışlarını benimsemeleri konusunda girişimler mevcuttur. Ayrıca Avrupa ve Amerika'da Japon şirketlerinin yatırım yapması Japon yönetim tekniklerinin doğrudan deneyimi için olanak sağlamaktadır. Günümüzde, üretim mühendisliği açısından ise Japon üretim metotları “yeni global en iyi teknik” olarak görülmektedir.[5] Diğer taraftan post-fordizm, fordizm gibi kapitalist karakterli bir üretim ve tüketim düzenidir. Post-fordizm, post-modernizmin ekonomik alandaki açıklanışı olarak da düşünülebilir.[6] (Post-modernite, fordist üretim düzeninden post-fordist üretim düzenine geçişin ürünü olarak yorumlanmaktadır). Post-fordizm, fordizmin 1970’li yıllarda yaşadığı krizin sonucunda kapitalizmin kendisini yeniden üretme girişiminin sonucunda ortaya çıkan yeni dönem olduğunu belirtmiştik. Fordizm’i söz konusu krize götüren başlıca içsel kontrol sorunları ise şu şekilde sıralanmaktadır;[7] - Üretkenlik artışındaki düşmelerin meydana gelmesi (Araştırma geliştirme harcamalarının azalması. Hammadde fiyatlarının, sosyal harcamaların artışı, piyasaların doyması). - Üretkenlik düşerken ücret artışlarının sürmesi (Oysa ikinci dünya savaşı sonrasında ücret artışları ile üretkenlik artışı eşgüdümlü bir gelişim göstermiştir). - Piyasanın genişlemesinde sınırlılık (Dar gelirli ülkelerin borç krizi de bunu etkilemiştir). - Üretimin uluslararasılaşması (Bunun bir etken olarak ortaya çıkmasının nedeni, daha önceden ulusal sınırlarda Fordist mekanizmaların düzenleyicisi olarak kullanılmakta olan Keynesyen politikaların üretimin bu yeni aşamasında; uluslararası düzenlemelerde tamamen başarısız kalmasıdır). - Fordizm’in yapısal ortamından kaynaklanan aşırı kapasite ve stok birikimi (Stok birikimi kısmen katı üretim teknolojilerinin sonucudur. Bu teknolojiler piyasanın değişen taleplerine yanıt vermekte yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle Fordist üretim sistemi, değişen talep dalgalanmalarına ayak uydurabilmek için stoğa üretim yapmak zorunda kalmaktadır. Bu ise depolama, nakil, yönetim, üretim maliyetlerini arttırmaktadır). - Teknolojinin gelişmesi ile birlikte, yeni malların emek yoğun karakterinin gerilemesi ve sonuç olarak da bağımlı ülkelerde gerçekleştirilen ucuz emek gücü politikalarının ekonomik sistem boyutundaki öneminin giderek azalması. - Kalite kontrolünün yetersizliği ve iş yapısının kalitesizliğinin bu sorunu ağırlaştırması. - Üretimin dünyaya yayılması ve dolayısıyla taşıma, eş güdüm ve yönetim maliyetlerinin artması. - Bürokrasi yoğunluğunun artması ve dolayısıyla karar alma süreçlerinin yavaşlaması. - Kamu hizmetlerinin, sosyal politika uygulamalarının yüksek maliyetlerinin olması. Nielsen (1991)’in ise anılan krizin nedenleri hakkında şu söyledikleri çarpıcıdır; “Ücretler fazlası ile yüksek ve fazlasıyla değişmez görünüyordu, ücret farklılıklarıysa fazlasıyla az, işçi haklarının yasal zemini, istihdam koruma planları ve sosyal güvenlik sistemleri ise fazlasıyla abartılı. Sonuçlar öyle görünüyordu ki işçiler fazla ücret alarak kendi kendilerinin işsizliğine yol açıyorlardı; emek hareketliliği ve dolayısıyla yapısal dönüşüm engelleniyordu ve gönüllü işsizlik teşvik edilirken işçilerin çalışması teşvik edilmiyordu. Sermaye piyasalarındaki ve hükümetin yasal düzenlemelerindeki esneklik yoksunluğunun, risk alma cesaretini kırdığı ileri sürüldü ve bu da, fon elde etmekte güçlük çeken küçük girişimcilere ve riskli işlere yönelen sermayedarlara karşı bir sapmanın işaretiydi”.[8] 1970’li yıllara damgasını vuran fordizmin krizi (refah devletinin krizi ya da kamu maliyesinin krizi), çok çeşitli alanlarda kapitalizmin içsel unsurları arasındaki uyumu farklı bir şekilde yeniden tesis etmeyi amaçlayan politikalarla aşılmaya çalışılmıştır ve çalışılmaktadır. Post-fordizm olarak nitelenen kapitalizmin bu yeniden yapılanma sürecinde üretim, tüketim, örgütlenme kalıpları değiştirildiği gibi devletin işlevleri de yeniden tanımlanmıştır. Son dönemde geçerli olan özelleştirme, deregülasyon, liberalizasyon gibi öğeler kumanda ekonomisi alanını hızlar daraltmaya yönelen düzenlemeler olarak kendilerini göstermektedir. Yukarıda sıralanan bağlamda ortaya çıkan sorunların yok edilebilmesi için kapitalizmin öngördüğü ve daha sonra post-fordizmin üzerinde şekillendiği yeni sürecin başlıca amaçlarının ise şu şekilde olduğu söylenebilmektedir;[9] - Emek üretkenliği arttırılmalıdır. Bu artış yeni teknolojilerin kullanılması ve emeğin yeni tarzda organize edilmesi ile sağlanabilir. Üretkenlikteki artış birim zamanda daha ucuz, kaliteli, çok üretmeye yarayacaktır. - Emeğe olan sayısal gereksinim azaltılmalıdır. Emeğe sayısal gereksinimin azalması teknolojik gelişme ve işin zenginleştirilmesi, işçinin vasıflandırılması ile mümkündür. Böylece bir işçi birden fazla iş gerçekleştirebilir. Bu da ücret maliyetlerini düşebileceği gibi, işçi sınıfının organize gücünü kırmaya da hizmet edebilir. - Emek organizasyonu, emeği işyerine ve genel olarak da sisteme entegre edecek şekilde yeniden düzenlemelidir. - İşçi sınıfının sınıfsal gücü kırılmalıdır. Yukarıdaki uygulamaların yanı sıra, düzensiz istihdam biçimleri, sendikaların devreden çıkarılması, toplu pazarlık sisteminden işyeri ya da işçi düzeyli pazarlık sistemlerine geçiş de sınıfsal gücün kırılmasında rol oynayabilir. - Değişmeyen sermaye maliyetleri azaltılmalıdır. Bu ucuz ve dayanıklı hammadde ve yine teknolojinin etkin kullanımı ile gerçekleştirilebilir. Bu amaçlarının sağlanabilmesi için post-fordizm; esnek üretim, esnek örgütlenme, esnek uzmanlaşma, bilgi ve iletişim teknolojileri fenomenleri üzerinde şekillenmek suretiyle temelde esneklik (İng. Flexibility) ve bilgi ve iletişim teknolojileri (İng. Information and Communication Technologies) kavramları odaklı bir yapılanma içerisinde hareket etmektedir. Diğer taraftan kıyaslama yapılacak olursa, fordizmin anahtar kavramının ise “emeğin verimliliği (İng. Productivity of Labor)” olduğu söylenebilmektedir. Söz edilen bağlamda post-fordist sürecin getirdiği değişimler ve esneklik olgusunun farklı formlar içerisinde işleyişi üçüncü bölümde ayrıca ele alınacaktır. Post-fordizm, post-modernizmin ekonomik alanda karşılığı olan kavram olarak kullanılmakla birlikte, geniş bir alanda siyasal, sosyal, kültürel normlarda yaşanan değişimi de içerisine alan bir tanımlamadır. Post-fordist süreçte üretim düzenlerinde meydana gelen değişmenin yanı sıra toplumun ve önceliklerinde de çok çeşitli kanallarda dönüşümler yaşanmıştır. Post-fordizm aynı zamanda içerisinde bulunduğumuz küreselleşme dalgasının önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Küreselleşme olarak tanımlanan oluşum dünyanın tek, bütünleşmiş bir pazar haline dönüşmesini gündeme getirmektedir ve böylece fordist sürecin sonunu getiren önemli faktörlerden olan kar hadlerindeki düşmenin önünün kesilmesi amaçlanmaktadır. Bilindiği üzere içerisinde bulunduğumuz süreçte zaman ve mekan boyutlarının değişiminde bilgi ve iletişim (bilişim) teknolojilerinde yaşanan gelişmeler önemli rol oynamaktadır. Kapitalizmin son dönemde varsayılan yeniden yapılanması zaman ve mekan boyutlarında yenilik ya da değişmeyi de kapsamış durumdadır. Diğer taraftan insanoğlunun düşünce, eylem ya da davranış şekillerinin zaman ve mekan boyutlarına göre biçim ve içerik kazandığı önermesi de inandırıcı gözükmektedir. Bu önerme göz önüne alındığında, yeni tip zaman ve mekan boyutlarının bireylerce algılanışının dönüştürdüğü düşünce, eylem ya da davranış tarzlarının post-fordist evrilmenin itici güçlerinden birisi olduğunu ileri sürmek mümkündür. Kapitalizmin krizi aşmak için yeniden yapılanması ile yeni bir bilimsel-teknolojik devrimin ortaya çıkışı hemen hemen eş zamanlı gelişmelerdir. Kuşkusuz, kriz ve yeniden yapılanma süreci ile bilişim alanlarında yoğunlaşan teknolojik devrim arasında bir nedensellik bağı kurmak hiç de kolay değildir. Bundan da ötede, bu tür nedensellik bağlantılarını kapsayan kuramsal kurguların geçerliliği, ciddi bir tartışma konusu oluşturmaktadır. Bununla beraber, herhangi bir nedensellik bağı kurulamamış olsa da yeniden yapılanmanın sözü edilen teknolojik devrimden hayli etkilendiği söylenebilmektedir. Bilişim alanlarında odaklaşan teknolojik devrim, ileride tartışılacağı üzere, üretim yapısını ciddi ölçekte değiştirmiştir. Bu devrim içerisinde; bilgi üretimi, bilginin düzenlenmesi ve bilginin bir üretim faktörü olarak önem kazanması üretim ilişkilerini de yeniden yapılandırmıştır. Fordist birikim rejimi, üretimin yoğunlaşmasını, yatay ve dikey bütünleşmeyi kaçınılmaz hale getirirken, anılan teknolojik devrim ile üretim birimlerinin esnekliği başat bir özellik haline gelmiş görünmektedir. Bu nedenle yeni birikim düzeni ya da post-fordist rejim, esnek üretim ve birikim rejimi olarak da tanımlanabilmektedir.[10] Post-fordist dönemde yeni fabrika olgusu üretim örgütlenmesi temelinde fordizmin fabrikasından farklıdır. Artık Ford’un Detroit’te kurduğu, yönetim üretim, kalite kontrolü ve pazarlama birimlerinin aynı binada yer aldığı fabrika olgusu ortadan kalkmıştır. Çok uluslu şirketler yönetim birimlerini ise emeğin nispeten çok ucuz olduğu üçüncü dünya ülkelerinde tesis etmektedirler. Üretimin kalitesi ise ISO standartları ile yeni bilgisayar ve iletişim sistemleri vasıtasıyla yapmaktadırlar. Böylelikle çok ucuza mal edilen ürünler marka standardizasyonun yarattığı değer ile merkezdeki üretici firmaya yüksek kar getirisi sağlamaktadır. Örneğin Nike firması benzer bir üretim örgütlenmesi ile çalışmakta ve toplam kardan %40,3 pay elde etmektedir. Aynı süreçte üçüncü dünyadaki üreticilerin kardan aldığı pay ise sadece %3,75’tir.[11] Aşağıdaki tablo fordist dönemden post-fordist döneme geçiş ile karşılaştırmalı olarak hangi alanlarda ne şekilde değişmeler olduğunu göstermektedir; Tablo 1: Fordizm ve Post-Fordizm Karşılaştırması
Murray (1989), Hebdige (1989), Hirst (1989) ve Smart (1992) gibi bir çok yazar fordizm’den post-fordizme geçişi, düzenli (organize) kapitalist ekonomiden düzenli olmayan kapitalist ekonomiye bir geçiş olarak tanımlar. Çağdaş kapitalizm Fordizmin erozyonuna tanıklık etmekte ve Fordizm ile ilişkili, yirminci yüzyılda hakim olan, merkezi seri üretim sisteminden, yeni ve esnek bir sisteme, yani post-fordizme doğru bir değişim söz konusu olmaktadır. Post-fordizm, piyasalar veya sektörler arasındaki farkın ortadan kaldırılması ile ilgilidir. Hirst'in belirttiği gibi: [12] “Fordizmden post-fordizme doğru olan bu değişim pazar ekonomisi endeksli olurken, klasik kapitalist girişimciler değişen piyasa şartlarına yeni stratejiler ile karşılık vermeye başladılar. Bu durumda, Fordizm daha uygun bir kavram iken, post-Fordizm tepkisel bir etki yaratan sosyal ve ekonomik değişimi kaydetme yolu olmaktan ziyade, uygun bir imalat sanayi sistemi ile ilgili bir görüş olabilir. Fordizmin -ABD'nin diğerlerine bir model olarak görüldüğü- endüstri dünyasına hakim olduğu kabul edilir. Keza post-Fordizm de tüm endüstri dünyasına ait bir fenomendir.” Benzer şekilde fordizmden post-fordizme geçişi açıklamaya çalışan çok çeşitli akademisyenler ve bunların içerisinde öbeklendiği bazı yaklaşımlar mevcuttur. Sonraki bölümün konusu fordizmden post-fordizme geçişi modellemeye çalışan yaklaşımlardır. B.) Fordizm’den Post-Fordizm’e Geçiş ModelleriYaygın kabule göre post-fordizm tartışmalarında söz konusu olan başlıca üç teorik model mevcuttur. Bunlardan birincisi düzenleme yaklaşımı (İng. The regulation approach ), ikincisi esnek uzmanlaşma yaklaşımı (İng. the flexible specialization approach) ve üçüncüsü ise neo-Schumpeter’ci yaklaşım (İng. neo-Scumpeterian approach)’dır. Her üç yaklaşım da kitlesel üretimin (fordizmin) karşı karşıya kaldığı krizi açıklamak ve ekonomik büyümenin uzun dönemli olmasının sağlanabilmesi için gerekli temel prensipleri ortaya koymak amacıyla kapsamlı birer teorik çatı oluşturmaya çalışmıştır.[13] 1.) Düzenleme YaklaşımıDüzenleme yaklaşımının ilk olarak 1970’li ve 1980’li yıllarda, uzun dönemli ekonomik kararlılığın ve değişimin dinamiklerini açıklamak amacıyla Fransız politik iktisatçılarınca ortaya atılmıştır (Aglieatta, 1979; Coriat, 1979; Andre ve Delorme, 1982; Lipietz, 1985, 1987; Boyer, 1986; Mistral, 1986).[14] Düzenleme yaklaşımı ortaya atıldığında uluslararası arenada geniş yankı uyandırmıştır. İkinci dünya savaşı sonrası ekonomik büyümenin nedenlerini ve bu sürecin 1970’li yıllarda yaşadığı krizi açıklayan başat teoriler arasına giren yaklaşım, yayıldıkça kendi içerisinde çeşitlenmiş (örneğin Jessop - 1992a, yedi tane düzenleme okulu tespit etmiştir), aynı zamanda da heteredoks iktisat teorilerinin tabanını genişletmiştir. Düzenleme yaklaşımı hakkında çok geniş bir literatür söz konusudur (Örneğin, bkz. Nöel, 1987; Dunford, 1990); Hirst ve Zetilin, 1991; Nielsen, 1991; Jessop, 1992a).[15] Öncü Fransız Düzenlemecileri, temelde kapitalizmin paradoksal iç çelişkilerini ve kapitalizmin sermaye birikimini ortaya koyacak bir teorik çerçeve ortaya koymak için yola çıkmışlardır. Düzenlemecilerce kapitalist gelişmenin fazları arasındaki bağlantıların açıklanmasında, birikim sistemi (İng. system of accumulation), birikim rejimi (İng. regime of accumulation) ve düzenleme modu (İng. mode of regulation) temel kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır.[16] Aglietta, sosyal ürünleri bölme yeniden tahsis etme yolunu birikim sistemi olarak tanımlamaktadır. Bunun sürekliliğinin sağlanması düzenleyici mekanizmalarla olmaktadır. Sistemin kendisini belli bir tarihsel formasyon olarak ortaya koyması ise birikim rejimi olarak adlandırılmaktadır. Birikim sistemi ekonomik üretim ilişkilerini; birikim rejimi ise birikim sisteminin üst yapısal, sosyal, politik ilişkilerle birlikte oluşturduğu toplumsal formasyonu belirlemektedir. Düzenleme modu da emek ve teknoloji örgütlenme biçimlerini belirleyen politik ve teknik yaptırımlar anlamına gelmektedir. Böylece düzenleme yaklaşımı, kapitalist gelişmeyi birikim rejimleri ve düzenleme modları ile tanımlı dönemlere ayırmaktadır. [17] Birikim rejimi görece stabil bir ilişkidir. Düzenleme yaklaşımına göre birikim rejimi açısından kapitalizm dört temel ve tarihsel olarak birbirini izleyen döneme ayrılır: Yaygın birikim; küresel tüketim olmaksızın yoğun birikim (taylorizm); küresel tüketimle birlikte yoğun birikim (Fordizm) ve yeni gelişen “post-fordist” birikim rejimi.[18] Kitlesel işçi ve yarı nitelikli işgücünün egemen olduğu yaygın üretim 1920’lere kadar olan süreçte gerçekleşmiştir. Büyüme kapitalist dolaşımdaki ek üretici güçlerin içselleştirilmesiyle olmuştur. Birikim ise yeni endüstriyel alanları da içerisine almıştır. Hegamon devletin İngiltere olduğu bu dönemde talep ve piyasalar hızlı gelişme sürecindedir. Kömür, çelik, kimyasallar temel endüstriyel alanlardır. [19] Yoğun birikim 1918-1939 döneminde kitlesel üretim süreci ile başlamıştır. Ancak yoğunlaşmanın gerçek anlamında oraya çıkışı 1945-1973 arasındaki dönemde Keynesyen politikalar dolayımı ile oluşan kitlesel tüketimin kitlesel üretimi ile birleşmesi neticesinde olmuştur. Devletin sosyal programlar geliştirdiği, işçilere toplu sözleşme, grev haklarının tanındığı bu zaman aralığı Fordist birikim rejiminin hakim olduğu dönemdir.[20] Düzenleme yaklaşımına göre Fordist birikim rejiminin krizinin doğuran nedenlerin başında tüketim malları üreten sektördeki üretkenlik düşüşüne bağlı olarak, tüketici ve üretici mallar üreten sektörler arasındaki dengenin bozulması ve Taylorist iş formlarına karşı ortaya çıkan işçi protestoları gelmektedir. Öte yandan düzenleme yaklaşımı, sermaye birikiminin yeni döneminin sosyal çevre ile teknolojik gelişme arasında kurulacak harmoniye bağlı olduğunu belirtir. Düzenleme yaklaşımı kapitalizmin son 20-30 yıldır değişik alanlarda sergilediği değişikliği bunalım kavramı çerçevesinde ele almaktadır. Buna göre gözlenen olay; kapitalist egemenliğin özel bir formu olan fordizmin bunalımı ile sermayenin başka bir form yaratmak için (post-fordizm) verdiği savaşımdır. [21] Düzenleme Okulu üç tür bunalım tanımlamaktadır: Mikrokrizler birikim rejiminin her anında vardır, teorik önemi azdır. Konjonktürel krizler ekonomideki döngüsel siklusları tanımlar ve minor düzenlemelerde düzelirler. Yapısal krizler ise birikim rejimi ile düzenleme modu arasındaki ilişkilerin iyice bozulduğu ve birikim sisteminin yapısal deformasyonlara uğradığı dönemleri tanımlar. Bu durumda ise yeni bir birikim sisteminin koşullarının yaratılması gerekir. Düzenleme Okulu’na göre kapitalizmin genişleme dönemleri, birikim rejimi ile düzenleme modu arasında uyumluluğun sonucunda ortaya çıkmaktadır. Kapitalist ilişkiler alanındaki toplu sözleşme, sosyal güvenlik gibi kimi yapısal formlar kapitalist birikim sürecindeki çatışmaları minimize etmek için kullanılmaktadır. Bu yapılar malların üretimi ve tüketimi; üretici ve tüketici sektörler arasındaki dengeyi de sağlamaya çalışmaktadır. Birikim rejimi kavramı bu dengenin gelişimini de dile getirmektedir. Birikim sürecinin düzenlenebilmesi, dışarıdan yöneltilecek düzenleyici müdahalelerle sağlanabilmektedir. Uygun düzenleyici mekanizmaların geliştirilemediği ya da var olan mekanizmaların yetersiz kaldığı zaman dilimleri ise biçiminde kendisini ortaya koymaktadır.[22] 3.) Neo-Schumpeter’ci YaklaşımNeo-Schumpeterci Yaklaşım, Düzenleme Yaklaşımı kadar geniş bir çerçevede tartışılmamış olsa da, önemli çözümlemelerde bulunmuştur. Bunun ötesinde, bu iki yaklaşım arasında önemli benzerlik noktaları mevcuttur. Her iki yaklaşımın da temel varsayımı, kapitalizmin sistemli ve dairesel (döngüsel) krizlere gebe bir doğası olmasıdır. Bu iki yaklaşımda fordizmin krizini ve fordizm sonrasında post-fordist paradigmanın oluşumunu bu bağlamda, fakat farklı yöntemlerle (kavramlarla) açıklamaktadır. Düzenlemecilerin “birikim rejimi” ve “birikim modu” kavramlarının benzeri, neo-Schumpetercilerde sırasıyla “tekno-ekonomik paradigma” ve “sosyal-kurumsal altyapı” olarak kendini göstermektedir. İki yaklaşım arasında göze çarpan en önemli fark ise, neo-Schumpetercilerin kapitalizmin “dairesel akışını”, doğrudan “teknoloji” ve “teknolojik standartlar” fenomenleri ile açıklıyor olmasıdır. [23] Bu yaklaşım ilk olarak 1980’li yıllarda Freeman, Perez ve arkadaşlarının, Joseph Schumpeter’in çalışmalarını ve bu çalışmalarının bel kemiğini oluşturan “teknolojik keşif (innovasyon)” kavramını temel alarak ortaya koydukları fikirler ile kendini göstermiştir. [24] Bilindiği gibi 1920’lerde Kontradiev, kapitalist ekonomilerin gelişim sürecinde, yaklaşık elli yılda bir yükselme ve krizlerin döngüsel olarak söz konusu olacağını iler sürmüş, Schumpeter ise bu fikri 1930’larda “teknolojik buluş”, “buluş yapan girişimcilerin rolü” fenomenleri ile kuramlaştırmıştı. Kontradiev’in “teknolojik gelişme” aşamaları zemininde ortaya koyduğu, kapitalist ekonomilerin döngüsel evrimi, diğer bir deyişler “Kontradiev dalgaları”, günümüzde O’u izleyen bilim adamlarınca şu şekilde ortaya konulmaktadır; - 1. dalga, 1770-1830: Endüstri devrimi - 2. dalga, 1830-1880: Buharı gücü ve demiryolu teknolojisinin geliştirilmesi - 3. dalga, 1880-1930: (Elektrikli) Ağır sanayi - 4. dalga, 1930-1980: Fordizm - 5. dalga, 1980- ? : Post-fordizm Görüldüğü üzere, Kontradiev’in metodolojisi uyarınca, post-fordizmin, kapitalizmin en son döngüsel aşaması olduğu söylenebilmektedir. Çalışmalarında kapitalizmin geleceğini de sorgulayan Schumpeter[25] ise birikimin olmadığı bir kapitalizmden söz etmektedir. Schumpeter, birikimin olmadığı kapitalizmi, üretim akışı tamamen statik ve değişmeyen, servet yaratımını asla değiştirmeyen ve artırmayan bir “dairesel akış” içinde kendini yeniden üreten kapitalizm olarak tasvir eder. Schumpeter betimlediği “statik ekonomi” olgusu ile, temelde kapitalist süreçlerde karın nereden geldiğini açıklamaya çalışır. Schumpeter’e göre, kar, sermayenin gelirinden veya emeğin sömürülmesinden meydana gelmez. Tamamen farklı bir sürecin ürünü olarak, statik bir ekonomi içerisinde, “dairesel akış” rutinleştirilmiş rotasını takip etmediği zaman ortaya çıkar. Schumpeter’in ortaya attığı kritik kavram olan “dairesel akış”, teknolojik ve örgütsel yeniliklerin süreklilik arz eden değişim döngüsüdür (meta üretmenin yeni veya daha ucuz yöntemleri veya tamamen yeni şeyleri üretmenin yolları). Bir yenilikçinin, gerçekleştirdiği yeni bir buluş (innovasyon) veya üretim sisteminde yaptığı iyileştirme, diğerleri bu yeniliği fark edene kadar kar getirecektir. Bu kar, yenilikçinin iradesinden ve zekasından doğmaktadır ve diğer kapitalistler bu öncü kişinin (girişimci)[26] sırlarını öğrenir öğrenmez kaybolmaktadır. 1950 yılında hayata veda eden Schumpeter’e göre mikro-iktisadi düzeyde durum böyle iken, makro-iktisadi düzeyde de benzer şekilde kapitalizmin döngüsel krizlere gebe kaotik yapısı söz konusudur. Kısaca belirtmek gerekirse, Schumpeter, yüksek düzeyde kar getiren bir sektörün (örneğin ağır sanayi) hakimiyetindeki bir kapitalist evrede, söz konusu sektörün kar oranları düştüğü zaman, kapitalizmin krize gireceğini ve kendisini yeniden üretebilmek için yeni teknolojiler, yeni üretim yöntemleri, yüksek kar getiren yeni sektörler bulmaya yöneleceğini ileri sürmektedir.[27] Bu bağlamda, Schumpeter’e göre, kapitalist ekonominin “uzun dalga” salınımları bu sistem üzerinde aynı zamanda bir “yaratıcı yıkım” teşkil etmektedir.[28] Neo-Schumpetercilere dönecek olursak, bunların kapitalizmin fordist evresinin yaşadığı krizi de benzer yöntemle açıkladıkları söylenebilmektedir. Yani fordizmin krizi, bu süreçte hakim sistemde kar oranlarının düşmesi sonucunda olurken, kapitalizmin yeni “buluş” arayışı post-fordizmi tesis etmiştir. Freeman ve Perez’e göre, bir “uzun dalga”dan diğerine geçiş, teknolojinin ekonomi içerisinde yayılması ile, birincil olarak endüstriyel verimlilikte “parçalı sıçrayışlara” bağlıdır. İkincil olarak, sözü edilen yayılmayı sağlayabilmek için, sosyal-kurumsal düzenlemeler çerçevesinde “buluşlar” gerçekleştirilebilmesine bağlıdır. Sözü edilen bu koşullara ulaşıldığı zaman, kapitalist ekonominin sıradaki krize kadar, farklı bir ekonomik paradigma ekseninde, yeni bir “uzun dalga” büyüme (salınım) yaşayabilmesinin ön şartları da sağlanmış olmaktadır. Burada “buluş (innovasyon)” tanımının, yeni ürünler ve yeni endüstriyel işlemler çerçevesinde, dar bir alanda tanımlanmadığını dikkat etmek gerekmektedir. Bu kavram aynı zamanda, yeni iş örgütü yapıları, yeni yönetim teknikleri, yeni büyüyen sektörleri, yeni ulaşım ve iletişim teknolojileri, yeni coğrafi bölgeler gibi unsurları da kapsamaktadır. Diğer taraftan, Freeman ve Perez’in kapitalist sistemin genelini etkileyen girdiler ve verimlilik artırıcı evrensel teknolojiler biçiminde davranan “taşıyıcı/itici” ürünler ile sektörlere merkezi bir rol biçtiklerini belirtmekte fayda vardır.[29] Neo-Scumpeterci analizde, Kontradiev’in dördüncü dalgası veya dördüncü “uzun dalga” olarak nitelendirilen kitle üretimi evresi (fordist evre), elektro-mekanik teknolojiler, düşük maliyetli enerji kaynağı olarak petrol ve petro-kimyasal girdiler ve kitlesel tüketim endüstrileri ile beslenmiştir. Düzenleme yaklaşımın analizine benzer şekilde, dördüncü Kontradiev evresinin ayırt edici karakteristik özellikleri standartizasyon, kitleselleşme, ölçek ekonomileri, oligopolistik rekabet ve kitlesel tüketimdir. Dördüncü Kontradiev’in krizini açıklarken Neo-Schumpeterciler olgunlaşan teknolojilere koşut olarak oligopol piyasaların gelişiminin etkilerine özel bir vurgu yaparlar: üretim verimliliğini azaltan ücretlerdeki artış, büyük örgütlerin verimsiz işleyişi ..vd. Fakat krizin en önemli nedeni olarak, büyümeyi tekrar ayağa kaldırabilecek yeni yükselen tekno-ekonomik paradigma ile dördüncü Kontradiev’in uzun süreden beri geçerli olan sosyal-kurumsal iskeleti arasındaki uyumsuzluğu gösterirler. Freeman ve Perez’e göre eski paradigmanın kurumsal kalıntıları değişime ayak uyduramamakta, bu durum da yeni buluşların ekonomi içerisine yayılması önünde engel teşkil etmektedir.[30] Freeman ve Perez sosyal-kurumsal faktörlere önem atfetmelerine rağmen, neo-Schumpeterci yaklaşım, teknolojik gerekirci (determinist) olduğu yönünde eleştiriler almıştır. Söz konusu eleştirilere göre, neo Schumpeterciler “uzun dalga” salınımları ve büyümeleri açıklarken, teknoloji kaynaklı değişimlere, sosyal, örgütsel ve piyasa değişimlerine oranla çok daha fazla önem vermişlerdir. [31] 2.) Esnek Uzmanlaşma YaklaşımıBu yaklaşım Amerikan sosyologları Michael Piore, Charles Sabel'in, Jonathan Zeitlin ve Paul Hirst (Sabel, 1982; Piore ve Sabel, 1984; Sabel ve Zeitlin, 1985; Hirst ve Zeitlin, 1989, 1991) çalışmalarına dayanmaktadır. Piore ve Sabel’in çalışmalarında “endüstriyel bölünme (İng. Industrial divides)” kavramı ile işlenen iki dönemsel paradigma ön plandadır. Sözü edilen endüstriyel bölünme paradigmasından; birincisi, kitle üretim teknolojilerinin baskın olduğu dönem, yani fordizm, ikincisi ise esnek uzmanlaşma olgusunun geçerli olduğu endüstriyel bölünmedir. [32] Piore ve Sabel’in esnek uzmanlaşma yaklaşımı, temel olarak gelişmiş sanayi ülkelerinde egemen üretim paradigması olarak 20. yüzyılı karakterize eden “kitle üretiminin” (Fordizm) artık yerini yeni bir üretim paradigmasına terk ettiğini ileri sürmektedir. Buna göre, yüksek teknolojnin sahip olduğu potansiyellere dayanan yeni üretim modeli esnek uzmanlaşma olarak adlandırılmakta ve bu üretim modeli yeni bir endüstriyel organizasyon biçimini getirmektedir. Bunun yanında piyasaların özellikleri, işletmeler arası, endüstri ve devletler arası ilişkilerin niteliği gibi ekonomik faaliyetin pek çok boyutunu değiştirmekte olduğu ve değiştireceği söylenmektedir. Emek araçlarının, emek gücünün, üretim şeklinin ve örgüt yapısının yeniden biçimlendiği esnek uzmanlaşma sürecinde, emeğin makine bağımlılığının ortadan kalktığı ileri sürülmektedir. Bu bakımdan, esnek uzmanlaşma yaklaşımı, fordist dönemin vasıfsızlaştırma, işin yapılması ve planlanması safhalarının birbirinden ayrılması, katı çalışma koşullarının ortadan kalktığını savunmaktadır. Piore ve Sabel'e göre günümüzde imalat endüstrisindeki yeniden yapılanma süreci, egemen üretim paradigması olarak kitle üretiminin çöküşünü temsil etmektedir.[33] Sabel, aynı zamanda, esnek uzmanlaşmaya dayalı üretim sisteminin ekonomik türbülansın sürekliliğini sağlamak adına kitle üretim sisteminden daha başarılı olduğunun gözlemlendiğini ifade etmektedir.[34] Diğer taraftan esnek uzmanlaşma yaklaşımı hem teorik, hem de ampirik temelde yoğun eleştirilere maruz kalmıştır. Eleştirel bakış açısına sahip çok sayıda araştırma kitle üretiminin sona erdiğini ve esnek uzmanlaşmaya dayalı yeni ekonominin ortaya çıktığını şüpheli bir hale getirmektedir. Esnek uzmanlaşmaya yöneltilen eleştiriler ilk olarak bu tezin kitle üretimiyle, zanaata dayalı üretim arasında yanlış bir kutuplaşma üzerine kurulduğu iddiasına dayanmaktadır. Bu tip bir ikilem her bir endüstriyel paradigmayı karikatürize etmektedir. Böylece her iki taraftaki çeşitliliği dar bir biçimde tanımlanmış paradigmalara indirgemekte ve teknolojinin geleneksel endüstriyel tasnifini de ihmal etmektedir[35]. İkinci eleştiri, esnek uzmanlaşma tezinin merkezi hipotezlerinden biri olan kitle üretim endüstrilerinde teknolojik değişmenin niteliğine yöneliktir. Piore ve Sabel yeni teknolojinin daha sık, daha kolay ve daha ucuz ürün değişimine imkan vereceğini ileri sürmektedir. Yazarların bu iddiayı sanki yeni teknolojinin bir iki düğmesine basarak yeni ürünler üretilebilecekmiş gibi sunduğu ifade edilmektedir. Bu eleştirinin temelinde, gerçekte yeni teknolojiler esnek uzmanlaşma yaklaşımının belirttiğinden daha az esnek olduğu savı yatmaktadır.[36] Üçüncü eleştiri esnek uzmanlaşma yaklaşımı için son derece önemli olan yeni teknolojiler nedeniyle ölçek ekonomilerinin artık önemini yitirdiği iddiasına yöneliktir. Bu iddianın doğru olmadığı ileri sürülebilmektedir. Sözü edilen eleştiri, savına örnek olarak otomobil fabrikalarında otomobil gövdesi imal etmek için kullanılan programlanabilir robotların kurulup çalıştırılması, zorunlu yazılım programı, tutucu kollar ve diğer aletler için gerekli olan yatırımın maliyeti çok yüksek olduğunu ve bu maliyetlere sadece çok büyük şirketlerin katlanabileceğini söylemektedir. [37] C.) Post-Fordist Sürecin Getirdiği Başlıca Değişimler1.) Emek Araçlarındaki Değişim: “Teknolojik Gelişme”Post-fordist dönem olarak nitelendirdiğimiz bu son dönemde teknolojide yaşanan sıçrayıcı gelişmelerin dayanağı bilim ve diğer taraftan yine teknolojinin kendisidir. Bu dönemde yaşanan teknolojik değişiklikler bilgi ve iletişim teknolojileri, mikro elektronikler, biyoteknolojiler gibi birbirleriyle eklektik karaktere sahip alanlarda birbirini besleyerek gerçekleşmektedir. Teknoloji ve teknolojik değişim post-fordist sürecin önemli belirleyici faktörleri arasındadır. Söz konusu unsurun dönüşüme uğrattığı yapılardan birisi de emek araçlarıdır. Yani “teknoloji ve teknolojik gelişme” post-fordizmin biçimlendirici etken karakteristiklerinden birisi iken bu değişimin yarattığı “emek araçlarında yaşanan değişim” de post-fordizmin edilgen karakteristiklerinden birisidir. Marks’ın tanımlamasına göre emek aracı işçinin kendisi ile emek konusu arasına soktuğu ve faaliyetinin ileticisi olarak yararlandığı bir şey ya da şeyler bileşimidir. Bu durumda en basitinden, en karmaşığına kadar bütün alet ve makineler emek aracıdır.[38] Yeni dönemde teknolojik gelişmenin aşamalarından birincisi, üretimin önemli bir unsuru olan makine ve makine sistemlerinde yaşanan değişimdir. Fordist dönemde işçi kontrolündeki makinelerin egemenliği gözlemlenirken, post-fordist süreçte kendi kendini kontrol edebilen makine sistemleri gittikçe yaygınlaşan biçimde kullanılmaya başlanmıştır. Yani, ilk dönemde makine dışarıdan gelen uyarıları dikkate almadan, kendini hareket ettiren/kuran ilk sistemin/gücün direktifleriyle yönlendirilmektedir. İkincisinde ise belirleyici olan dışarıdan gelen uyarılardır. Bu uyarılar ilk dönem için söz konusu sistemi/gücü yönlendirirler. Yeni dönemin makinesi, bir kısmını kendisinin ürettiği koşullarla sürekli veri alış-verişi içerisindedir.[39] Post-fordist süreçte yaşanan teknolojik değişim aşamalarından diğeri bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmedir. Bilgi ve iletişim teknolojileri bilgiyi en önemli emek ve üretim aracı konumuna yükseltmiştir. Bu dönemde bilginin çeşitli formlarda depolanması, işlenmesi ve iletilmesinde ortaya çıkan kolaylıklar sıfır maliyetli bir üretim faktörünü gündeme getirmiştir. Bilgisayar ortamlarında kurulan ağ yapılarının İnternet ile birbirine bağlanması ile emek aracı olarak bilginin önemi çok daha fazla artmıştır. Post-fordist dönemde üretimde kullanılan bilgisayarlar ile yeni ürün modelleri hata payı olmaksızın tasarlanabilmektedir. Yeni oluşum, ürün tasarımına son derece yaratıcı bir boyut eklemiş ve aynı zamanda tasarım süreci hızlanmıştır. Bilgisayarların üretime uygulanması sonrasında, artık kısa sürede ürün modelini değiştirmek ve böylece esneklik içerisinde piyasanın değişen taleplerini kısa süre içerisinde karşılayabilmek veya fordist sürecin aksine piyasada küçük değişikliklerle değişik talep türleri yaratabilmek mümkün olabilmektedir. Bilgisayarlar üretim paradigmasına “bilgisayarlarla entegre imalat (İng. Computer Aided Manufatruing)”, “bilgisyar destekli endüstri (İng. Computer Aided Industry)”, “bilgisayar destekli tasarım (İng. Computer Aided Design)” gibi çok çeşitli yeni kavramlar kazandırmıştır. 2.) Üretim Yapısındaki Değişim: “Esnek Üretim Sistemi”Post-fordizmin üretim yapısı “esnek üretim sistemi (İng. flexible manufacturing system)” üzerine inşa edilmiştir. Esnek üretim sisteminden bahsetmeden önce, bu aşamaya gelinceye değin üretim yapısının geçilen aşamaları kısaca şöyle sıralanabilir; i.) Basit Elbirliği Teknoloji kullanmaksızın çok sayıda işçinin biraya gelişi ile tesis edilen bu yapı ile değişik ve daha ileri emek araçları halen kullanılmıyor olsa da, emeğin ritmini ortaklaştırmış, ritmi egemenin denetimi altına sokmuştur. Böylece üretimin canlı öğesinin örgütlenişinde yeni bir ortaya çıkmıştır. Emeğin üretici gücü, bu şekilde teknolojideki bir yenilik aracılığıyla değil, ancak emeğin yeniden örgütlenişiyle artırılmıştır ve yalnızca “basit elbirliği” ile sağlanabilmiştir.[40] ii.) Manifaktür Manifaktür üretimi ise yine aynı emek araçları ile aynı iş kolunda, üretim sürecine derin bir işbölümünün sokulması ve işçilerin bu işbölümünün kollarında uzmanlaşmaya yönlendirilerek, üretkenliklerinin arttırılması sonucunda ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla başlangıç itibarı ile, işbölümü basit elbirliğinin çeşitli iş kollarında bir araya getirilmelerinden başka birşey değildir.[41]
iii.) Makineleşme Manifatür tipi üretim yapısında toplumsal emek sürecinin örgütlenmesi işçiler arasında ortak bir ritim ve uzmanlaşma yaratmak amacıyla özneldi. Oysa makineli büyük sanayide ortada tamamen nesnel bir organizma söz konusudur. Watt’ın buhar makinesi ile başlayan bu dönem ; emek sürecinin ortaklaşa niteliği, emek aracının kendisinin zorladığı teknik bir gerekliliktir. Makineli üretimde süreç tümüyle incelenmiş, manifaktür döneminde pek çoğu ayrı ayrı zanaatçılarca gerçekleştirilen aşamaların önemli kısmı tek bir makinede birleştirilmiş ve bütün iş aşamaları arasında zorunlu bir süreklilik çıkmıştır.[42] iv.) Bilimsel Dönem: Taylorizm Bu dönem, Taylor’un “Bilimsel Yönetim” ilkelerinin uygulanmaya başlaması ile kendini göstermiş olan bir süreçtir. Taylorist üretim yapısının temel ilkeleri kısaca şöyle sıralanabilir; emek sürecinin becerisizleştirilmesi ve basitleştirilmesi yoluyla üretim sürecinin parçalanması, emek sürecinde düşünme ve eyleme işlevlerinin birbirinden ayrılması, eyleme işlevinin merkezi bir düşünme noktasınca planlanarak önceden belirlenmesi. v.) Fordizm Fordist üretim yapısı, önceki bölümlerde de değinildiği üzere, Fordizm emekle birlikte makineli sistemin fabrika sistemi içinde yeniden düzenlenmesinin ifade etmektedir. Böylece fordizm emekle birlikte emek araçlarının yeniden organizasyonu biçimidir. Taylorizm işçiyi makine başında örgütlerken, fordizm bilindiği gibi bant tipi üretim sistemini üretim yapısı içerisine sokmuştur. Fordizm ekonomik düzlemde, Taylorizmin aksine yalnızca işliklerle sınırlı olmayan; üretim ve tüketim kalıplarının belirlenmesi, piyasa koşullarının yeniden düzenlenmesi gibi daha geniş bir çerçeveyi dile getirmektedir. vi. ) Esnek Üretim Sistemi Fordist üretim sisteminde söz konusu olan kitlesel üretim ve örgütlenmedeki yüksek standartizasyon; koordinasyon ve kontrol maliyetlerinin artmasına neden olmaktadır. İşbölümünün derinleştirilmesi kontrolün zaman içinde bir sorun olarak belirmesine neden olmuş ve özellikle kriz dönemlerinde kontrol maliyetleri firmalar için bir dezavantaj etkeni olarak ortaya çıkmıştır. Fordist fabrikalar çok büyük sayıda ve işlevi üretim sürecinin gözlenmesi, üst düzey yönetime aksaklıklar ve işçiler hakkında rapor sunmak olan bir ara yönetim kademesi istihdam etmek zorunda kalmıştır.[43] Artan maliyetler sorununa ek olarak, fordizmin emek süreçlerini parçalayan ve vasıfsızlaştıran yapısı da işe yabancılaşma durumunun, dolayısıyla da iş doyumsuzluğu sorunun baş göstermesine yol açmıştır. Bu sorunların başını çektiği nedenler dolayımı ile işlevini yitirmeye başlayan fordist üretim yapısı, 1970’li yıllardan itibaren yerini esnek üretim sistemine bırakmaya başlamıştır. Post-fordist dönemde “esnek” bir üretim organizasyonunun şu iki soruna çözüm getirmesi öngörülmüştür;[44] - Fordist teknoloji düzenlemesinin içinde barındırdığı zaman kaybı ve kalite düşüklüğüne neden olan sınırlılıkların aşılması - Fordist emek örgütlenmesinin neden olduğu işe yabancılaşma sorunlarının en aza indirilmesi “Esneklik (İng. Flexibility)” kavramı istihdam hacim ve biçimlerinde, ürün niteliğinde, emek piyasalarında, iş pratiklerinde, teknolojide, organizasyon formunda katı Fordist düzenlemelerin ve standartizasyonun esnetilmesi, yumuşatılması anlamına gelmektedir. Kavram temel olarak “içsel esneklik” ve “dışsal esneklik” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Birincisi işletme içerisindeki ve daha çok da işlik düzeyindeki değişiklikleri anlatmaktadır. Esnek üretim “içsel esneklik” ile ilgilidir. İkinci esneklik tipi ise işgücünün yeni istihdam biçimlerini ve firmanın başka firmalarla yeni ilişki biçimlerini tanımlar. Üretim dizgesi içindeki çeşitli işlerin sözleşmeler yoluyla başka firmalara devredilmesi bu kapsamda anılabilir.[45] Esnek üretim sisteminde, teknolojinin özelleşmesi fordizme oranla düşerken, ürün farklılaşması yükselmiştir. Diğer taraftan üretim süresi de esnek üretimde, fordizmden daha kısadır. Esnek üretim sistemi ilk olarak Avrupa’da uygulanmış ve kullanıcıları kısa sürede onun düşük hacimli, yüksek çeşitlilikteki malların üretimi için uygun olduğunu fark etmişlerdir. Sistemin gelişimi, ancak bilgisayar teknolojisinin gelişimi ile gerçekleşmiştir. Bu üretim sisteminde mikro-elektronikler ile mekanik mühendisliği küçük ölçekli üretim için birleştirilir. Süreçte bilgisayarlar makineleri, diğer çalışma istasyonları ve transportu kontrol edip, bilgi kontrolünü sağlarlar. Bu da isteğe göre az sayıda ürün üretimini olanaklı kılar. Bu sayede de maliyet minimizasyonu ve kalite artırımı sağlanmış olur. [46] Bir esnek üretim sisteminde bir kaç “esneklik” tipi olmalıdır. Sistem değişen ürün miktarı gereksinimlerine, parça değiştirmeye, yeni parçalar almaya, dizayn değişikliklerine uygun olmalıdır. Beklenmeyen durumlara uyum sağlayabilmelidir. İşte bu tip “esneklik” bilgisayar yazılım programları ile sağlanabilmektedir. Aslında esnek üretim sistemi “bilgisayar destekli üretim” ve “bilgisayarla entegre imalat” teknolojilerinin doğal bir eşidir. Sistemde bütün karar ve hareketler, anlık olarak, hiç bir ya da çok az insan müdahalesi ile sürdürülür. Bu bağlamda esnek üretim sisteminin temel amaçları şu şekilde belirlenmektedir;[47] - Kontrol edilmeyen değişken sayısının azaltılması, üretim planındaki sapmaları tanımlayacak ve hızla reaksiyon gösterecek aletlerin sağlanması, insan iletişimine bağımlılığın azaltılması işlemleri aracılığı ile operasyonel kontrolün geliştirilmesi - Operatörlerin makine alanından uzaklaştırılması, yüksek becerili makinistlere bağımlılığın azaltılması, makine operasyonlarını geliştirecek katalizörlerin kullanılması işlemleri aracılığı ile emeğe doğrudan bağımlılığın azaltılması - Mühendislik değişiklikleri, işlem değişiklikleri, alet yetersizliğinin giderilmesi, makine yetmezliğinin giderilmesi gibi yöntemlerle kısa dönemli sorumlulukların geliştirilmesi - Ürün hacminin değiştirilmesi, yeni ürün uygulamaları, farklı parçaların karışımı yöntemlerinin hızlı be kolay uygulanması ile uzun dönemli birikimin geliştirilmesi - Makine kullanımını artırmak amacıyla, el müdahalesi yerine otomasyonun kullanılması, makinelerin durmasını engellemek için hızlı transfer araçlarının kullanılması, makinelerin değiştirilmesi sürecindeki makine programlama/ kurulma aşamasının elimine edilmesi - Stok miktarının azaltılması amacıyla; büyük üretim miktarlarının azaltılması, stok döngüsünün geliştirilmesi, “tam zamanında üretim (İng. just in time production)” için planlama aletlerinin geliştirilmesi “Tam zamanında üretim” kavramı esnek üretim sisteminin en önemli unsurlarından birisidir. Üretim sürecinin, kullanılabilir parçaların gereksinim duyulduğu anda elde edileceği tarzda yeniden düzenlenmesi demektir. Stokun azaltılması tam zamanında üretimin yararları arasında yer almakla birlikte, kalite siz ürünlerin, üretim zamanının ve sermaye harcamalarının ciddi oranlarda azaltılması sistemin en önemli faydaları olarak belirtilmektedir. 3.) Emek Gücünün Yapısındaki Değişim: “Esnek Uzmanlaşma”Post-fordist süreçte emek gücünün yapısındaki değişimi betimleyen en uygun kavram “esnek uzmanlaşma”dır. Endüstriyel bölünme yaklaşımı olarak ifade edilen bu oluşum Amerikalı sosyologlar Charles Sabel, Michael Piore ve Jonathan Zeitlin, Paul Hirst (Sabel, 1982; Piore ve Sabel, 1984; Sabel ve Zeitlin, 1985; Hirst ve Zeitlin, 1989,1991) tanımlanmıştır.[48] Piore ve Sabel’e göre, bilgisayarlı üretim döneminde Taylorist-Fordist emek ve teknoloji örgütlenmesinin ortaya çıkardığı emeğin, emek aracı olan makineye tâbiiyet durumu tamamen değişmiştir. Artık, emek gücü makinenin kullandığı, parçalanmış , kendi emeği ve emek aracı üzerindeki kontrolünü yitirmiş emek gücü değildir. Tam tersine makine insanın kontrolüne girmekte, böylelikle insanın yaratıcılığı fiziksel ve entelektüel kapasiteleri gelişmektedir.[49] Bu bağlamda post-fordist dönemin hakim emek gücünün temel niteliği önceki dönemlere kıyasla olağanüstü eğitimli olmasıdır. Emek gücü katmanlarının önemli bir kısmında yüksek düzeyde beceri, formel bilgi iyeliği ve öğrenme kapasitesi gerekli şartlardır. Günümüzde oldukça popüler olan “bilgi işçisi” deyimi de post-fordist döneme aittir. Bilginin, sermaye kadar önemli bir üretim faktörü haline gelmesi dolayısıyla zihinsel üretimin ön plana çıktığı söz konusu dönemde, “bilgi işçileri” sınıflar kuramında “Kogniterya (İng. cogniteria ) sınıfı” olarak nitelendirilmeye başlanmıştır. Kogniterya’nın diğer bir çarpıcı özelliği çalıştığı kuruluşa ya da patronuna bağlılıktan ziyade sahip olduğu bilgi çerçevesinde yaptığı iş öbeğine bağlı olmayı tercih etmesidir. Bu bakımdan post-fordist dönemin emek gücü kuruluşlar arasında sürekli dolaşım halindedir. Kogniterya sınıfının tesis edilmesi ile “düşünme” ve “eyleme” faaliyetlerini birbirinden ayırmayı öngören Taylor’un bilimsel yönetim ilkeleri geçerliliğini kaybetmiştir. Kogniteryanın emekçisi hem düşünen (planlayan), hem de eyleyendir. Atkinson’a göre emek gücünün dört farklı “esneklik” türü söz konusudur; “işlevsel esneklik”, “sayısal esneklik”, “çalışma zamanı esnekliği” ve “ücret esnekliği”.[50] “İşlevsel esneklik” işletmenin kendi bünyesinde istihdam edilmiş emek gücü ile ilgilidir. İşletme içerisinde, işbölümü ve çalışma organizasyonundaki parçalanmanın tersine döndürülmesini ifade eder. Yani işlevsel esneklik Taylorizmin bilimsel yönetim tezinin tam aksini savunmaktadır. İşin zenginleştirilmesi, işgücünün işletme içi rotasyonunun sürekli kılınması, iş ortamının iyileştirilmesi, hizmet içi eğitimlere önem verilmesi, dolayısıyla işe yabancılaşmanın engellenerek iş doyumunun sağlanması ve böylelikle verimin arttırılması temel amaçtır. “Sayısal esneklik”, sermayenin işgöreni dilediği gibi işe alabildiği ve dilediği gibi kolaylıkla işten çıkarabildiği düzeni ifade eder. Post-fordist dönemde hakim olmaya başlayan bu yaklaşım, günümüzde işten çıkarmalar konusunda zaman zaman Keynesyen döneme özgü hukuki engellere takılıyor olsa da gün geçtikçe daha fazla geçerlilik kazanmaktadır. “Sayısal esnekliğin” hüküm sürdüğü yeni düzende proje bazlı istihdamlar ön plana çıkmaktadır. Bu bakımdan bir firmanın çalıştırdığı iş gören sayısı ve niteliği de önüne gelen projenin büyüklüğü ve cinsi ile orantılı olarak sürekli değişmektedir. Sayısal esneklik bütün bunlarla beraber iş güvencesinde zayıflamayı da beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla iş güvencesi olgusunun besleyen tazminat mekanizmalarının yok edilmesi ve sendikal hareketlerin eritilmesi sayısal esnekliği temel hedefleri arasınadır. “Çalışma sürelerinde esneklik”, “sayısal esneklik” ve “ücret esnekliği” ile doğrudan ilişkilidir. İstihdam edilmiş iş gören sayısının ve iş gören ücretlerinin, işverenin talepleri doğrultusunda belirlenmesinin sağlanması için çalışma sürelerinin katılığı yeni dönemde yok edilmeye çalışılmaktadır. Çalışma süresi esnekliği yine proje temelli iş üreten işletmelerin çalışma mantığı ile çakışan bir yapılanmadır. Söz konusu yapılanma da önemli kılınan unsur çalışma sürelerinden ziyade işin neticesidir. Çalışma sürelerinin esnetilmesi ilk anda iş gören üzerindeki işveren denetiminin azaltılması gibi görünse de, esasında burada tam tersi bir yöneliş mevcuttur. Çünkü iş güvencesinin olmadığı koşullarda, iş gören doğrudan doğruya kendisine atanan projenin sonucundan sorumlu tutulmaktadır. “Ücret esnekliği” ise ücretlerin, çalışanların ve işletmenin (kurumun) performansına göre ücretin belirlendiği sistemi tasvir etmektedir. İşletmenin temel amacı emeği en ucuza satın almak ve kendisi açısında en verimli şekilde kullanabilmektir. Dolayısıyla bu süreçte de yine işveren, yani kapitalist lehine bir oluşum söz konudur. Diğer taraftan post-fordist dönemde emek gücünün sektörel dağılımında, demografik yapısında ve mesleki dağılımda değişikler olmuştur ve olmaktadır. Bilindiği gibi sanayi devrimi ile tarım işgücündeki azalma post-fordist dönemde de devam etmiştir. Öte yandan bu dönemde özelleştirmelerden ve liberalizasyon politikalarından dolayı kamu sektörü işgücü oranında genel bir azalma söz konusudur. Özel sektörde ise hizmet sektörünün geliştiği gözlenmektedir. Bunlara koşut olarak emek piyasalarında kadın çalışanların oranı da post-fordist dönemde ciddi artışlar göstermiştir. Aynı zamanda yeni dönemde beyaz yakalılar olarak tasvir edilen profesyonel yöneticiler, satış elemanları, uzmanlar gibi meslek gruplarının mensup sayıların zamanla sürekli artmaktadır. 4.) Örgüt Yapısındaki Değişim: “Esnek Örgüt Yapısı”Daha önce bahsedildiği üzere, fordist örgüt yapısı içerisinde ikili bir sistem mevcuttur ve bu iki sistemin ayırt edici karakteristiğini iş sürecinde “düşünme (planlama)" ve “eyleme” faaliyetlerinin ayrılması teşkil eder. İşi planlayan grup, iş yapan ekibin her türlü koşullarını belirlemektedir. Bilindiği üzere işin ayrıntılı olarak detaylandırılması, hiyerarşi, sıkı denetim, zaman ve hareket standartizasyonları Fordist kurumsal örgütlenme yapısının temel nitelikleridir. Post-fordist süreçte, fordist örgüt yapısının da ciddi şekilde değiştiği gözlenmektedir. Yeni dönemde büyük ölçekli hiyerarşik yapılardan, küçük ve kendini yöneten işletmelere ve bunların aralarında oluşturdukları piyasa ağlarına ya da işletmeler arası konfederasyonlaşmaya doğru bir gelişme söz konusudur. “Esnek organizasyon” olarak nitelenen bu yapı içerisinde, bir yandan işbölümü önemini yitirmekte, buna koşut olarak çalışanların becerileri çeşitlenmekte ve artmaktadır. Hiyerarşinin eridiği, dolayısıyla denetim mekanizmasının dönüştüğü, herkesi üretim aşamasında kaliteden sorumlu kılan “toplam kalite yönetimi (İng. total quality management)” anlayışının egemen olduğu bir yöneliş bu değişimin temel karakteristiklerindendir. Toffler, bürokratik geleneksel örgüt yapısının, kendi yerini; hiçbir organizasyonun bulunmadığı bir yerde, hiyerarşik düzendeki gibi rahat hareket edebilecek, en ufak bir rüzgara uyabilen ve bir iki yönetim bağı dışında, neredeyse tümüyle özerk modüllerden oluşan bir yapıya bıraktığını söylemektedir. Bu yeni örgüt yapısının diğer önemli bir özelliği de bilgiye dayalı olmasıdır. Drucker, bilgiye dayalı örgüt yapısının kendiliğinden hiyerarşiye ve yönetime daha az ihtiyaç duyacağını belirtmiştir. [51] Clegg, savaş sonrası dönemde devlet alanında, uluslararasılaşmada ve Fordizmin kalesi olmuş olan alanların ve teşebbüslerin endüstrileştirilmemesinde meydana gelen değişmelerin sonucu olarak, 1980'lerde örgütsel tepkilerin aşikar hale geldiğini ve değişmeleri açıklayabilmek için de post-fordizme örgüt enek örgüt yaklaşımının ortaya çıktığını savunur. Bir post-fordist örgütün temel unsurlarının neler olabileceği, modern örgütlerin bilinen özelliklerinin aksi düşünülerek ortaya konulabilir. Post-fordizmm, fordist dönemin rasyonel bürokratik şekillenmesinin hakim olduğu örgüt şeklinden ziyade, “daha çok organik” ve “daha az farklılaşmış” örgüt şekillerine dikkat çeker[52]. Rasyonel modern örgütlerin katı (İng. rigid) bir yapıya sahip iken, post-fordist dönemin örgütlerinin genellikle esnek olduğunu belirtmiştir. Örneğin, savaş sonrası dönemdeki Japon teşebbüslerindeki esneklik, onların ussallık (rationality) tarzından ortaya çıkmıştır. Japonların, Weberyen/Fordist örgüt şeklinin ilkelerine muhalefeti ile post-fordist olan bu farklı ussallık tarzının, savaş sonrası Japonya’sında ortaya çıkmış olabileceğini savunan görüşler söz konusudur. Ortaya çıkan bu ussallık şeklinin özünde, savaşı izleyen yıllardaki uzun süreli çalışma politikası ile ilgili görüşmeler vardır. Bu, geleneksel bürokratik ve Fordist örgütlere mahsus olan çalışma katılıklarını en aza indirmiştir. Çalışma ve çalışanlar ile ilgili esneklik, işin teknolojik sürecini de genişletmiştir.[53] Post-Fordizm hakkındaki mevcut tartışmanın odağı, iş süreci hakkındaki tartışmalara, firmanın örgütlenmesine, firmalar arası ilişkilere ve üretim ile tüketim arasındaki ilişkilere hakim olan teknik örgütsel sorunlardır. Bütün dikkat, üretimin nasıl “en verimli” şekilde organize edilmesi gerektiği sorusu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Halal, post-fordist örgütün temel niteliklerini şu şekilde sıralamaktadır; Terorik bilginin artan önemi, profesyonel kariyer, eşitlikçilik (hiyerarşik yapıda düzleşmenin sonucu olarak), otonomi, kolektif karar verme (bu unsur doğal olarak liderlik olgusunda da dönüşümü ifade etmektedir), ürün araştırmaları. Fordizm ise bütün bunların tam karşıtı özelliklere sahiptir. Fordist bir firmada ürün geliştirme, üretim sürecinde değişkenlik ve emek gücünün sorumluluk düzeyleri düşüktür. Diğer taraftan post-fordist örgüt yapısı içinde işçilerin yeniden vasıflandırılması ve işin insanileştirilmesi göze çarpan önemli uygulamalardır. [54] Post-fordist süreçte örgütlerin görece küçüldüğü ve yerelleştiği görülmektedir. (Sözü edilen sürecin bu eğilimi, devlet örgütlenmesinde söz konusu olan yerelleşmenin kuvvetlendirilmesi yaklaşımlarına da ideolojik temel teşkil etmektedir). Yerelleşme süreci, yine merkezi hiyerarşinin aleyhinde yaşanan bir değişimdir. Yerelleşmenin ve küçülmenin temel unsurlarından birisi matriks tipi örgütlenmedir. Gelişmiş bir matriks yapı, matriksi oluşturan birimlerin çeşitliliğini artıracak ve hareket sınırlarını genişletecek şekilde üç ya da dört boyutunu birleştirmektedir. Matriks yapı ile, sermayeye olabildiğince yüksek düzeyde hareket serbestisi getiren otonom birimlerden oluşan, birimlerin her birisinin özerk tarzda üretken ve ticari ilişkilerini geliştirebildiği, oldukça karmaşık, ancak aynı zamanda da dinamik bir yapı ortaya çıkmaktadır. SonuçTemelde de bir üretim ve tüketim düzeni olarak betimlediğimiz post-fordizmin etki alanının, üretim ve tüketim kavramlarının anlam alanlarından daha geniş çerçeveli olduğu söylenebilmektedir. Post-fordizmin anlam alanında, emek araçlarında, üretim, emek gücü ve örgüt yapısında değişiklikler olduğu kadar, yaşam biçiminde, kent politikalarında, kültürel değerlerde, devlette, siyaset ve demokrasi anlayışında yaşanan dönüşümlerde bulunmaktadır. Örneğin, Jessop, ulusal devlet anlayışının etkinliğini kaybetmesini post-fordist anlayışın, ulus ötesinde düşük maliyetli üretim sahaları bulma güdüsü ile ilişkilendirmektedir.[55] Diğer taraftan Mayer, kent yönetimlerinin merkezi yönetim politikalarından giderek daha bağımsız olma ve öncül olarak ulusal politikalardan ziyade, yerel unsurların taleplerini uyarınca politika geliştirme istemlerini (yerelleşme eğilimini) post-fordize özgü örgüt yapısı ile ilişkilendirmektedir.[56] Sonuç olarak, post-fordist birikim rejiminin giderek başat konuma geldiği, yeniden yapılanan dünya kapitalizmi içinde, daha önceki dönemlere özgü emek/sermaye güç dengesinin kapsamlı bir biçimde değiştiği söylenebilmektedir. Bu değişim, eş zamanlı olarak sermayenin yapısında da ortaya çıkan önemli bir dönüşümü yansıtmaktadır. Sermayenin bir bölümü, eskiden olduğu gibi emek ile ilişki ve bütünlük içinde mal ve hizmet üretmektedir. Yeniden yapılanan kapitalizm içerisinde sermayenin diğer bir bölümü ise mal ve hizmet üretiminden kopmakta; kendisine en büyük getiriyi sağlayacak biçimde, dünya ölçeğinde yoğun ve son derece hızlı bir dolaşım sürecine girmektedir. Başka bir deyişle, mal ve hizmet üretimi ile ilgisini koparmış, spekülatif amaçlarla dünyayı dolaşan bir finansman sermayenin giderek büyüdüğü söylenebilmektedir. Bu tür sermaye mal ve hizmet üretimi ile ilgilenmemekte, emek sürecinden kopmuş gözükmektedir. Bu oluşum doğal olarak berberinde yeni bir kültürel değerler setini de getirmektedir. Örneğin, üretim ya da mesleksel başarı gibi davranış motifleri bir etkinlik kaybına uğruyor gözükmektedir. Buna karşılık rantiye tipi ekonomik yapı, bireylerin finasman oyunları ile gelir sağlama çabaları yaygınlık kazanan bir yaşam modunun unsurları haline gelmektedir. Diğer taraftan daha önceki dönemlerde ortaya çıkan güç dengeleri de değişmekte, emeğin sermaye üzerindeki denetimi ve yönlendirmesi giderek marjinalleşmektedir. Aynı zamanda buna koşut olarak spekülatif sermayenin coğrafi sınırlar içerisinde seçim ve temsil ilkesine dayalı siyasal süreçle denetlenebilmesi de zorlaşmaktadır. Temsili demokrasinin krizi olarak nitelenen ve günümüzde yoğun olarak tartışılan söz konusu yeni konjonktürün post-fordist evrilme ile ilişkisi oldukça kuvvetlidir.[57]
|
KAYNAKÇA
ARGIN,
Şükrü. “Kapitalist Toplumda İşin ve İşgücünün Kaderi: Fordizmden
Post-Fordizme”, Birikim Dergisi, No: 41Eylül 1992.
AMIN, Ash. “Post-fordizm: Models, Fantasies and Phantoms of Transition”, Post-Fordism,
Esited By Ash Amin, Studies in Urban and Social Change, Published by Blackwell
with the International Journal of Urban and Regional Research. Oxford UK &
Cambridge USA, 1994.
AYDIN, Hamdi A., “Post-Modern Örgüt Teorisi”, Çevrimiçi Adres: http://www.liberal-dt.org.tr/dergiler/ldsayi23/2319.htm
BELEK, İlker. Postkapitalist Paradigmalar: Postkapitalizm, Endüstri
Ötesi Toplum, Post-Fordizm, Esnek Uzmanlaşma, İkinci Endüstriyel Bölünme, Enformasyon
Toplumu, Disorganize Toplum. Sorun Yayınları, 1999.
CLEGG, S. R., Modern Organisations: Organisation Studies in the Post-Modern
World, London: Sage, 1990.
DİKMEN, Ahmet Alpay. “Standart Üründen Marka Standartizasyonuna”, İktisat
Üzerine Yazılar I - Küresel Düzen: Birikim, Devlet ve Sınıflar, İletişim
Yayınları, 2003.
DURSUN, Gülten. “Ekonomik Postmodernlik: Üretimin Enformatikleşmesi Ve Bilgi” Çevrimiçi
Adres: http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=254
ELAM, Mark. “Puzzling the Post-Fordist Debate: Technology, Markets and
Instutions”. Post-Fordism, Edited By Ash Amin, Studies in Urban and
Social Change, Published by Blackwell with the International Journal of Urban
and Regional Research. Oxford UK & Cambridge USA, 1994
HEILBRONER, L. Robert. İktisat Düşünürleri: Büyük İktisat Düşünürlerinin
Yaşamları ve Fikirleri, Dost Yayınları, 2003
JESSOP, Bob. “Post-Fordism and the State”. Post-Fordism, Edited By Ash
Amin, Studies in Urban and Social Change, Published by Blackwell with the
International Journal of Urban and Regional Research. Oxford UK & Cambridge
USA, 1994
MARX, Karl - Friedrich Engels - Vladimir İlyiç Lenin. Marksist Felsefe
Kılavuzu, İngilizce’den Çeviren: Mesut Odman, NK Yayınları, 2004.
MAYER, Margit. “Post-Fordist City Policies”. Post-Fordism, Edited By Ash
Amin, Studies in Urban and Social Change, Published by Blackwell with the
International Journal of Urban and Regional Research. Oxford UK & Cambridge
USA, 1994.
PIERSON, Cristopher. Modern Devlet, Çeviren: Dilek Hattatoğlu,
Çiviyazıları, 2000
PARLAK, Zeki. “Yeniden Yapılanma ve Post-Fordist Paradigmalar” Marmara
Üniversitesi İ.İ.B.F. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü, Bilgi
Dergisi, 1999. s. 83-102
SABEL, Charles. “Flexible Specialisation and Regional Economies”, Post-Fordism,
Edited By Ash Amin, Studies in Urban and Social Change, Published by Blackwell
with the International Journal of Urban and Regional Research. Oxford UK &
Cambridge USA, 1994.
SCHUMPETER, Joseph A. Capitalism, Socialism and Democracy, Publisher:
Perennial, (ISBN: 0061330086), 1962
ŞAYLAN, Gencay. Postmodernizm, İmge Kitabevi, 2. Baskı, 2002
TOMANEY, John. “A New paradigm of Work Organizaton and Technology”. Post-Fordism,
Edited By Ash Amin, Studies in Urban and Social Change, Published by Blackwell
with the International Journal of Urban and Regional Research. Oxford UK &
Cambridge USA, 1994.
[1] Karl Marx, Friedrich Engels, Vladimir İlyiç Lenin. Marksist Felsefe Kılavuzu, İngilizce’den Çeviren Mesut Odman, NK Yayınları, 2004. s. 101
[2] Robert L. Heilbroner. İktisat Düşünürleri: Büyük İktisat Düşünürlerinin Yaşamları ve Fikirleri, Dost Yayınları, 2003. s. 253
[3] Ash Amin. “Post-fordism: Models, Fantasies and Phantoms of Transition”, Post-Fordism, Edited By Ash Amin, Studies in Urban and Social Change, Published by Blackwell with the International Journal of Urban and Regional Research. Oxford UK & Cambridge USA, 1994. s.1
[4] Şükrü Argın. “Kapitalist Toplumda İşin ve İşgücünün Kaderi: Fordizmden Post-Fordizme”, Birikim Dergisi, No: 41Eylül 1992.
[5] Zeki Parlak. “Yeniden Yapılanma ve Post-Fordist Paradigmalar” Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü, Bilgi Dergisi, 1999 s. 83-102
[6] Gülten Dursun. “Ekonomik Postmodernlik: Üretimin Enformatikleşmesi ve Bilgi” Çevrimiçi Adres: http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=254
[7] İlker Belek. Postkapitalist Paradigmalar: Postkapitalizm, Endüstri Ötesi Toplum, Post-Fordizm, Esnek Uzmanlaşma, İkinci Endüstriyel Bölünme, Enformasyon Toplumu, Disorganize Toplum. Sorun Yayınları, 1999. s.169
[8] Cristopher Pierson. Modern Devlet, Çeviren: Dilek Hattatoğlu, Çiviyazıları, 2000. s. 194
[9] İlker Belek. A.g.k. s. 254-255
[10] Gencay Şaylan. Postmodernizm, İmge Kitabevi, 2. Baskı, 2002. s. 148-149
[11] Ahmet Alpay Dikmen. “Standart Üründen Marka Standartizasyonuna”, İktisat Üzerine Yazılar I Küresel Düzen: Birikim, Devlet ve Sınıflar, İletişim Yayınları, 2003.
[12] A. Hamdi Aydın, “Post-Modern Örgüt Teorisi”. Çevrimiçi Adres:
[13] Ash Amin. A.g.k. s. 6
[14] Ash Amin. A.g.k. s. 6
[15] Ash Amin. A.g.k. s. 7
[16] Ash Amin. A.g.k. s. 8
[17] İlker Belek. A.g.k. s.245
[18] Ash Amin. A.g.k. s. 8-9, İlker Belek, A.g.k. s . 245-246
[19] İlker Belek, A.g.k. s. 245-246
[20] İlker Belek, A.g.k. s. 246
[21] İlker Belek, A.g.k. s. 246-247
[22] İlker Belek, A.g.k. s. 248
[23] Ash Amin. A.g.k. s. 11
[24] Ash Amin. A.g.k. s. 12
[25] Joseph A. Scumpeter Capitalism, Socialism and Democracy, ISBN: 0061330086 Publisher: Perennial, 1962
[26] Schumpeter’e göre bu girişimcinin böyle bir göreve atılmasının itici gücü şudur; “Girişimci, özel bir krallık, hatta, zorunlu olmamakla birlikte, genellikle bir hanedan kurma düşü ve arzusu içerisindedir. (...) Girişimcinin fethetme, yenme, başarma arzusu vardır: mücadele, başkalarından üstün olduğunu kanıtlama, başarının meyveleri için değil başarının kendisi için başarma dürtüsü ...”. Kaynak: Robert L. HeilBroner, a.g.k.
[27] Robert L. HeilBroner. A.g.k.
[28] Mark Elam. “Puzzling the Post-Fordist Debate: Technology, Markets and Instutions”. Post-Fordism, Edited By Ash Amin, Studies in Urban and Social Change, Published by Blackwell with the International Journal of Urban and Regional Research. Oxford UK & Cambridge USA, 1994 . s.43-70
[29] Ash Amin. A.g.k. s. 12
[30] Ash Amin. A.g.k. s.12-13
[31] Ash Amin. A.g.k. s. 13
[32] Ash Amin. A.g.k. s. 14-15
[33] Zeki Parlak. “Yeniden Yapılanma ve Post-Fordist Paradigmalar” Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü, Bilgi Dergisi, 1999 s. 83-102
[34] Charles Sabel. “Flexible Specialisation and Regional Economies”Post-Fordism, Edited By Ash Amin, Studies in Urban and Social Change, Published by Blackwell with the International Journal of Urban and Regional Research. Oxford UK & Cambridge USA, 1994. s. 104
[35] Ash Amin. A.g.k.
[36] John Tomaney. “A New paradigm of Work Organizaton and Technology”. Post-Fordism, Edited By Ash Amin, Studies in Urban and Social Change, Published by Blackwell with the International Journal of Urban and Regional Research. Oxford UK & Cambridge USA, 1994. s. 160-162
[37] Zeki Parlak. A.g.k.
[38] İlker Belek. A.g.k. s. 35
[39] İlker Belek. A.g.k. s. 38-39
[40] İlker Belek. A.g.k. s. 51-52
[41] İlker Belek. A.g.k. s. 52
[42] İlker Belek. A.g.k. s. 53
[43] İlker Belek. A.g.k. s. 65-66
[44] İlker Belek. A.g.k. s. 66
[45] İlker Belek. A.g.k. s. 66-67
[46] İlker Belek. A.g.k. s. 69
[47] İlker Belek. A.g.k. s. 70
[48] Ash Amin. A.g.k. s. 13
[49] İlker Belek. A.g.k. s. 78
[50] İlker Belek. A.g.k. s. 81
[51] İlker Belek. A.g.k. s. 107-109
[52] S. R. Clegg. Modern Organisations: Organisation Studies in the post-modern World, London: Sage, 1990. s.175-188
[53] S. R. Clegg. A.g.k. s. 175-188
[54] İlker Belek. A.g.k. s. 111-116
[55] Bob, Jessop. “Post-Fordism and the State”. Post-Fordism, Edited By Ash Amin, Studies in Urban and Social Change, Published by Blackwell with the International Journal of Urban and Regional Research. Oxford UK & Cambridge USA, 1994 s. 251-279.
[56] Margit Mayer. “Post-Fordist City Policies”. Post-Fordism, Edited By Ash Amin, Studies in Urban and Social Change, Published by Blackwell with the International Journal of Urban and Regional Research. Oxford UK & Cambridge USA, 1994 s. 316-337
[57] Gencay Şaylan. A.g.k.