|
|||||
|
YÖNETSEL ETİK Etik, insanların töresel ya da ahlaki ilişkilerini, davranış biçimlerini ve görüşlerini araştıran felsefe dalıdır. Geçmiş ve bugüne ilişkin doğru ve yanlış ölçütlerin anlatımı etiğin amacıdır.[1] Yönetsel etik ise etiğin yönetim süreçleri düzleminde ele alınması olarak nitelendirilebilmektedir. Etik tartışmalarının temel konusu, insanın eylemlerini ahlaki açıdan değerli (iyi) veya değersiz (kötü) kılan unsurların ortaya konulmasıdır. Bir eylemin değerli ya da değersiz olması, diğer bir ifadeyle iyi ya da kötü olması kuşkusuz görecelidir. Bu bakımdan etik tartışmalarında iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırmayı hedefleyen çeşitli ölçütler ve yaklaşımlar öne sürülmektedir. Örneğin bazı etik kuramları açısından iyi olan “amaca ulaşmak” iken, bazılarına göre “doğruluk”, bir kısmına göre de “haz” olabilmektedir. Esasında etik tartışmaları, insanların değer yargılarının felsefe düzleminde karşı karşıya gelmesinin ürünüdür. Yönetsel etik, etiğin temel problemi olan iyi ve kötü ayrımının ortaya çıkarılması hedefinden yola çıkarak, yöneticilerin iş görenlere ve işin kendisine karşı tutumlarında iyi ve kötüyü sınıflandırmaya çalışır. Bu bağlamda yönetsel etiğin ana amacının normatif bir metodoloji ile, yönetici tutumlarının “nasıl olması gerektiğini” ve “nasıl olmaması gerektiğini” belirlemek olduğu söylenebilir. Yönetsel etik, yönetim olgusunun var olduğu her dönemde kendisine tartışma alanı bulmuştur. Örneğin, Antik Yunan’da Platon (İ.Ö. 427-347) bir devlet yöneticisinin erdemli sayılabilmesi için mutlaka bilgelik, cesaret ve ölçülülük özelliklerine sahip olması gerektiğini savunmuştur. Öte yandan Edebalı’nın (1206-1327) Osman Gazi Kayı boyunun başına geçtiğinde, O’na verdiği nasihatler yönetsel etiğin Türk yönetim geleneğinde fevkalade önemli yeri olduğunu ortaya koyan örneklerdendir. Yönetsel etik, günümüz akademilerinde çok yoğun olarak tartışılmakta ve bir disiplin olarak ele alınmaktadır. Bu oluşumun temel nedeni özellikle kamu sektöründe yönetsel yozlaşma ve kirliliğin önlenmesi düşüncesidir. Yolsuzluğun hakim olduğu bir yönetsel yapıda en temel anlamda beliren ihtiyaç, şüphesiz etkin ve adaletli bir denetim mekanizmasının tesisidir. Fakat günümüzde siyasal ve yönetsel denetimin aşırı politize olması, yargısal denetimin de hem pahalı, hem de uzun sürmesi nedeniyle, yozlaşma ve yolsuzluklarla mücadelede etkinlik sağlanamamakta ve dolayısıyla denetsel mekanizmalarla ilgili tartışmalar sürekli gündemi meşgul etmektedir. Bu nedenle yönetsel etik olgusunun, hem bu tartışmaların yanıt bulması hem de kamu sektöründe kamu gücünün keyfi kullanımını engelleme aşamasında etkili çözüm üretilebilmesine katkı sağlaması beklenmektedir. Yönetsel etik de dahil olmak üzere, günümüzde değin bütün etik tartışmalarda geçerliliği söz konusu olan başlıca dört tür etik sistem ortaya atılmıştır;[2] John Stuart Mill (1806-1873)’in temsilcilisi olduğu “Amaçlanan Sonuç Etiği” (Bu sisteme göre bir eylemin ahlaki doğruluğu, amaçlanan sonuçları tarafından belirlenir) Immanual Kant (1724-1804)’ın temsilcisi olduğu “Kural Etiği” (Bu sisteme göre bir eylemin ahlaki doğruluğu), standartlar ve yasalar tarafından belirlenir) J.J. Rousseau (1712-1778)’nun temsilcisi olduğu “Toplumsal Sözleşme Etiği” (Bu sisteme göre bir eylemin ahlaki doğruluğu, belli bir toplumun normları ve gelenekleri tarafından belirlenir) Martin Buber (1878-1965)’in temsilcisi olduğu “Kişisel Etik” (Bu sisteme göre bir eylemin ahlaki doğruluğu, kişinin vicdanı tarafından belirlenir ) Genel etik sistemlere koşut olarak yönetsel etiğin felsefi kökenlerine ilişkin ise başlıca iki tür yaklaşım mevcuttur. Birinci yaklaşım, yapılan eylem ve işlemlerin sonucuna ve fayda temeline dayalı Telelojik ya da Subjectivist yaklaşımdır. İkinci yaklaşım ise, iyi niyet değer, ödev ve sorumluluk gibi kavramları yapılan eylem ve işlemlere temel dayanak olarak gören Deontolojik ya da Objectivist olarak isimlendirilen yaklaşımdır.[3] Toplumsal yapılarda ve iş süreçlerinde yaşanan değişimler, yöneticileri sürekli etik sorunlarla karşı karşıya getirmektedir. Bu bakımdan yöneticilerin etik ilkeleri oluşturması dinamik ve bitiş noktası olmayan bir süreçtir. Belirli bir dönem “iyi” olarak belirlenmiş olan etik ilke sonradan bu özelliğini yitirebilir. Dolayısıyla yöneticinin kendi yönetsel etik ölçütlerinin geliştirebilmesi ve içselleştirebilmesi, sürekli bir şekilde davranışlarını sınamasını gerektirir. Yönetsel etiğin inceleme nesnesi olan yönetici eylemleri ise üç bölümde ele alınabilir;[4] Kişisel uygulamalar ve ahlaki sorunlar: Bu bölümdeki etik sorunlar, yöneticilerin yasadışı olan ancak kişisel doyum ve kazançla sonuçlanan etik seçimlerini içerir. Örneğin kaynakların yanlış kullanımı, cinsel taciz veya bazı çıkar çatışmaları bu gruba girmektedir. Mesleki eylemler: Bu grup, yöneticilerin mesleki konularla ilgili olarak yaptığı etik seçimleri içerir. Örneğin adam kayırma, sorun çıkmasını önlemek için ilgili tarafların baskılarına boyun eğme, iş görenlerin işten atılmaları bu tür örneklerdir. Günlük yönetim işleri: Bu grup, gücün kullanımı, örgütlerin ve bireylerin şekillendirilmesi, doğru değerlerin kararlaştırılması, gücün adil bir şekilde kullanılıp kullanılmadığının ve uygulanan seçimlerin haklılığının yargılanmasını içerir. Birinci grup, yasal düzenlemeler ve toplumsal beklentilerin zaten mevcut olması nedeniyle, etik kararların alınmasında en az sorun yaşanan gruptur. İkinci gruptaki sorunlar ilişkili tüm taraflar için olağanüstü karmaşık, yoğun ve ortaya çıktığında üzerinde durulması gereken etik sorunlardır. Diğer taraftan bu gruptaki sorunlar kısa dönemlidir. Bu sorunlar ortaya çıkar, belirli bir seçim yapılana kadar yoğunlaşır ve daha seçeneğin uygulanması ve aşamalı olarak kabul edilmesi ile ortadan kalkar. Üçüncü gruptaki sorunlar, ikinci gruptakiler kadar yoğun, acil ve tehlikeli tepkiler yaratacak türden olmayabilir. Ancak bu sorunlar sürekli, daha yaygın ve örgüt üzerinde daha uzun dönemli etkileri olan sorunlardır.[5] Yönetsel etiğin alanı uyarınca bir yöneticinin uyması beklenen etik ilkelerin evrensel olup olmadığı dair farklı etik sistemlerce farklı görüşleri mevcuttur. Buna rağmen bir yöneticinin uyması durumunda onu değerli kılacak şu etik ilkeleri ortaya koymak mümkündür; [6] · Dürüst olmak · Doğru ve açık sözlülük · Adil olmak · Sorumluluk sahibi olmak · Hoşgörülü olmak · İnsan sevgisi ve insana saygı mefhumlarını benimsemiş olmak · İnanç (Din, mezhep), ırk, cinsiyet ayrımı yapmamak · Hukuka, yasalara ve mevzuata uygun hareket etmek · İş görenlerin emeğinin hakkını teslim etmek Buna karşılık yönetsel etik açısından bir yöneticinin kesinlikle yapmaması lazım gelenler ise şöyle sıralanabilir;[7] · Rüşvet almak · Adam kayırmacılık (İltimas): Akraba kayırmacılık (Nepotizm), Eş-dost kayırmacılık (Kronizm), Siyasal kayırmacılık (Siyasal yandaşlık ve patronaj) · İrtikap (Haraç, zorla yiyicilik ) · Zimmet ve ihtilas · Ayrımcılık, · “Nepotizm (Akraba Kayırma)”, “Kronizm (Eş-Dost Kayırma)” ve “Partizanlık (İktidara yakın siyasi çevreleri kayırma)” · Yıldırma, korkutma, şiddet, baskı, saldırganlık, işkence · İhmalkarlık · İstismar (Sömürü) · Egosantrizm (Ben merkezcilik) · Yaranma, dalkavukluk · Hakaret ve Küfür · Bedensel ve cinsel taciz · Kötü alışkanlıklar · Görev ve yetkinin kötüye kullanımı · Dedikodu yapmak · Dogmatik davranış, bağnazlık Yukarıdaki bağlamda yöneticinin yapmasının iyi olduğu etik ilkeler ile yapmasının kötü olduğu etik ilkeler ayrımı, sırasıyla yönetsel etiğin pozitif anlamı ve negatif anlamı olarak ifade edilmektedir. Yönetsel etiğin pozitif anlamda değerlendirildiği durumda, ahlak anlayışındaki iyilerin ve pozitif yönlerin, örgütsel amaçlara ve örgüt kültürüne yansıması şeklinde açıklayabiliriz. Pratik anlamda yönetsel etikten bahsedildiğinde, yönetsel etiğin bu pozitif anlamı amaçlanmaktadır. Aslında olması istenen, faydalı ve doğru olan yönetsel etik anlayışı, pozitif ahlaka göre yapılanlardır.[8] Yönetsel etiğin negatif yönü ise örgütlerde ortaya çıkması olası olumsuz (negatif) ahlak anlayışıdır. Negatif anlamdaki yönetsel etiğin örgüt kuramına yansıması, örgütün veya kamu kuruluşunun meşru hukuki zeminlerde belirlenmiş örgütsel amaçlarına günlük ya da ileriye dönük olarak ters düşecek şekilde davranışlarda bulunarak, böylece kuruluşun verimsiz ve etkisiz bir hale getirilerek, örgütün işlemez hale getirilmesidir. Ortaya çıktığında yönetim sisteminin çeşitli şekillerde çürümesinin göstergeleri olan uygulamalar, toplumsal ahlaktaki olumsuz bazı sosyal değişmelerin yönetime yansıması olarak da düşünülebilir. Örgüt içerisindeki yöneticilerin ve diğer tüm iş görenlerin aynı zamanda toplumun birer parçası olduğu göz ardı edilmemelidir.[9] |
[1] İnayet P. Aydın, Yönetsel, Mesleki ve Örgütsel Etik, Pegem A Yayıncılık, Ankara, 2002. s.3
[2] Raci Klavuz, Kamu Yönetiminde Etik ve Bir Sorun Alanı Olarak Yozlaşma, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2003. s. 69
[3] a.k. s. 61
[4] İnayet P. Aydın, a.g.k. s. 41-42
[5] a.k.
[6] a.k.
[7] a.k.
[8] Raci Kılavuz. A.g.k. s. 44
[9] a.k. s. 44-45