YIL: 8

SAYI: 91

TEMMUZ 2005

 

 

önceki

yazdır

 

 

 

 Yrd.Doç.Dr. A. Kadir KÖKOCAK

 

 

  

KAMU EKONOMİSİNİN HAREKET ALANI VE TEORİK YAKLAŞIMLAR


I.GİRİŞ:

İktisadi kaynakların etkin dağılımı ekonominin genel dengesi ile yakın bir ilişki içerisindedir. Kamu kaynaklarının kullanım yetkisini elde eden siyasal iktidarlar, gerçekleştirdikleri harcamalar ve söz konusu harcamaların finansmanı nedeniyle, ekonomide kaynak dağılımı üzerinde olumsuz etkiler meydana getirerek, birçok iktisadi sorunun doğumuna neden olmaktadırlar.

Devletin iktisadi yaşama müdahalesi, farklı iktisadi yaklaşımlarca farklı şekillerde değerlendirilmiştir. İktisadi yaklaşımların güncellik kazandıkları dönemlerde iktisadi hayatta gözlenen aksaklıklar ve bu aksaklıkların nitelikleri bu konuda temel belirleyici olmuştur.

Devletin iktisadi ve sosyal yaşama aktif bir şekilde müdahalesinin gerekliliği, Keynesyen Yaklaşım’ın dünya ekonomik bunalımının etkilerini hafifletmek için sunduğu önerilerin gerek akademik ve gerekse siyasi platformlarda itibar görmesi ile geniş kabul görmeye başlamıştır.

Ne var ki, ekonomik koşulların zorlaması sonucu artan devlet müdahalesi, iktisadi ve sosyal yaşamda gözlenen değişim süreci içerisinde farklı boyutlar almış ve müdahalenin kapsamı gittikçe genişlemiştir. Ekonomik ve siyasal süreçlerinin işleyişi belirli bir standarda sahip olmayan ülkelerde müdahaleler, şartların zorlamasından çok, siyasi çıkarların maksimize edilmesi amacına inhisar edilmiştir.

Keynesyen Teori'nin bu şekilde kullanımı sonucunda ekonomik hayatta  çok ciddi sorunlar oluşmaya başlamış ve söz konusu sorunların çözümüne yönelik yeni öneriler getiren bir çok iktisadi akım ön plana çıkmıştır. Bu çalışmanın amacı, bu teoriler üzerinden yaşanan ekonomik sorunlara bir projeksiyon tutabilmek ve buna bağlı olarak alternatif çözüm önerilerinin üretilmesine zemin oluşturabilmektir.

 

*Yrd.Doç.Dr.,Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi

II.KLASİK TEORİ

Klasik iktisatçılar, devletin çeşitli gerekçelerle ekonomiye müdahalesine karşı çıkmışlardır. Bu Teori taraftarlarına göre, ekonomide ortaya çıkabilecek fiyat dalgalanmalarını düzeltmek ve tam istihdama ulaşmak devlet müdahalesini zorunlu kılmaz. Çünkü, "Ekonomi’de Görünmeyen El" gerek fiyat istikrarını gerekse tam istihdamı temin edecek bir özelliğe sahiptir. Başka bir ifade ile, fiyatlar ve özellikle ücretlerin aşağıya ve yukarıya doğru esnek olması, tam istihdam düzeyinin sağlanmasına ve korunmasına yetecektir. Bazen küçük boyutlu ve kısmi nitelikteki aksaklıklar yaşansa da, ekonominin istikrarlı yapısı, bu tür geçici aksaklıkları gidereceğinden, devlet müdahalesine gerek kalmadan yeniden dengeye ulaşılacaktır.

 Devlet müdahalesinin gereksizliği bireyin akılcı davranışlarına bağlanmıştır. Akılcı bir şekilde davranan birey, bu uğraşı  sonucunda toplumsal refahın maksimize edilmesine katkı sağlayacaktır

 Smith, savurganlık olgusunun özellikle devlet yönetiminde gözlendiği gerçeğine dikkatleri çekmiştir. Ona göre, kralların ve bakanların yaptıkları harcamalar,  özel kişilerin harcamalarına kıyasla  daha savurgandır.[1]

 Devlet müdahaleciliğinin gereksizliği konusunu, S.Mill de eleştirerek  bireysel girişimciliği savunmuştur. Ona göre, devlet müdahalesinin gereksizliğinin nedenleri üç noktada toplanabilir:[2]

i)Fertler işleri daha iyi yaparlar.

             ii)İşler fertlerce daha iyi bir şekilde yapılmasa bile, işlerin bizzat onlar tarafından yapılması neticesinde ortak gayelerin geliştirilmesi sağlanacağı gibi, inisiyatif ve tecrübelerinin artması  sonucu da elde  edilir.

             iii)Hükümet müdahalesi, hükümetin gücünü ve kudretini gereksiz yere artırarak; büyük bir fenalık ortaya çıkarır. Bürokrasi ne kadar gelişirse, esaret o kadar fazla olur.

Klasik İktisat Teorisi’ne göre, iktisadi istikrarı sağlamak ve siyasal iktidarların savurganlıklarını önlemek için, bireysel girişimin teşvik edilmesi ile birlikte, para arzının kontrolü ve bütçe denkliğinin sağlanması da zorunludur. Ayrıca, borçlanma yoluna da gidilmemelidir.

Para arzının sınırlandırılması konusuna, özellikle David Ricardo dikkatleri çekmiştir. Ricardo, "banknot" emisyonunun sert bir kurala bağlanmasını istemiştir. Bu çerçevede, banknotu para gibi algılayan ve "tedavül ilkesi" (currency principle) olarak adlandırılan görüşünü, İngiltere'nin XIX. Yüzyıl başlarında  Fransa ile olan savaşı finanse etmek amacıyla  çıkardığı büyük ölçüdeki banknotların, enflasyonist bir fiyat yükselmesine  neden olması sonucunu ileri sürmüştür. [3]

Klasik Yaklaşım’a göre, borçlanma yoluna gidilmesinin de  çeşitli sakıncaları vardır. Çünkü Klasik Teori’de devlet, tüketim sürecini savurgan bir nitelikle gerçekleştirdiğinden, iç ve dış borçlanma yöntemleri ile elde  ettiği kaynakların bedellerini, sonraki kuşaklar üstlenmek zorunda kalacaktır. İkincisi, özel kesimin sanayi ve ticaret gibi üretken alanlarda kullanacağı kaynakları, devlet borçlanarak savurgan harcamalara yöneltmektedir. Üçüncüsü, borçlanma süreci,  vergi  gelirlerinin artırımına göre  daha az sürede ve daha kolay bir şekilde  gerçekleştirilmekte ve kamu oyunun da tepkisi fazla çekilmemektedir. Bu durum, harcamaların rahatça artırılabilmesine neden olmaktadır.

 

III.KEYNESYEN TEORİ

Keynesyen Teori’ye, bu akımın felsefesini benimsemiş iktisatçılarca  önemli teorik katkılar yapılmaktadır. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, Keynesyen iktisatçıların ortak özelliği, iktisadi ve toplumsal alanda, "devlet müdahaleciliği"nin yararlı sonuçlar doğuracağı inancını taşımalarıdır. [4]

Eski ya da yeni bütün keynesyen iktisatçıların bu inancı benimsemeleri, aşağıdaki üç önerme üzerinde uzlaşmalarına dayanmaktadır.[5]

i) Ekonomide özellikle genişleme dönemlerinde, cari ücret düzeyinde emek arzı fazlalılığı (işsizlik) sorunu gözlenebilir.

ii) Toplam ekonomik faaliyet düzeyinde zaman zaman bariz dalgalanmalar gözlenebilir.

iii) Para çoğu zaman önemlidir. Buna karşın para politikası, bazı dönemlerde (Büyük Bunalım gibi) etkisiz olabilir.

Keynesyenler, esas olarak piyasa mekanizmasının ve özel mülkiyetin hakim olduğu ekonomilerde, devletin mülkiyete sahip olmadan, ekonomiye müdahale yolu ile iktisadi ve toplumsal alanda ortaya çıkabilecek sorunların bertaraf edilebileceğine inanırlar.[6] Bu anlayış, Keynesyen paradigmanın rekabetçi piyasa ekonomisinin ancak ideal şartlarda etkin kaynak dağılımını sağlayabileceği, gerçek hayatta ise piyasanın  etkin kaynak dağılımını sağlayacak güçlere sahip olmadığı ve dolayısı ile, devletin ekonomiye iradi politikalarla müdahale ederek; yönlendiricilik fonksiyonunu üstlenmesinin zorunluluğu fikrini benimsedikleri sonucunu çıkarmamıza  neden olmaktadır.[7]

Keynesyen Teori’de devlet müdahaleciliğinin benimsenmesi, Keynesyen Makro Teori’nin, devleti, genellikle ekonomik sistemin dışında "dışsal" (egzojen) bir faktör olarak değerlendirmesinden kaynaklanmaktadır. Böyle bir yaklaşım, devletin, iktisadi ve toplumsal hayatı düzenlemek amacıyla, birtakım iktisat politikası araçlarını kullanması için önerilerde  bulunma imkanını doğurmaktadır. Ancak devlet, ekonomik sistem içerisinde  ve onun unsurlarından biri olarak; yani "içsel" (endojen)  bir faktör şeklinde değerlendirilirse, Keynesyen İktisat Politikası Teorisi geçerliliğini yitirir. Devletle ilgili bu modern bakış açısı ile birlikte geleneksel pozitif ve normatif  makro teoride de önemli yenilikler gündeme gelmiştir. Bu bağlamda, devletin bazı davranışlarının ekonomik ve toplumsal yaşamda "politik konjonktür" olarak adlandırılan  enflasyon, deflasyon ve işsizlik gibi  sorunlara neden olduğu gerçeğini  kabul etmek gerekir.[8] Keynesyen Teori’nin kamu harcamalarında savurganlık sorunu ile ilişkisi başlıca varsayımları göz önüne alınmak suretiyle anlatılmaya çalışılacaktır. Burada önemle belirtilmesi gereken husus, Keynesyen Yaklaşım’ın devletin ekonomik yaşama müdahalesine izin vermesi ile birlikte, kamu harcamalarında savurganlık eğiliminin tırmandığıdır. Ancak tek suçlu, Keynesyen Teori değildir. Müdahaleyi ekonomik koşullar paralelinden  saptırıp; siyasi kaygıları ön plana çıkaran siyasal iktidarların sorumlulukları  da oldukça büyüktür.

Keynesyen Teori’ye göre siyasal iktidarlar, tam istihdamı sağlamak istiyorlarsa  iş adamlarını yatırım yapmaya teşvik etmeli, vergileri azaltarak tüketim artışını sağlamalı ve bayındırlık işlerine girişmelidirler. Başka bir ifade ile siyasal iktidarlar, talep düzeyi üzerinde istihdamı sağlayacak biçimde  manipülasyon yapma sorumluluğunu üstlenmelidir. Bu politika neticesinde  bütçe açıklarının ortaya çıkması  önemli değildir.[9] Dolayısıyla, Klasik Teori’nin denk bütçe ilkesi, yani bütçenin her yıl denk olması yönündeki önerileri yerine, fonksiyonel maliye olarak ifade edilen yeni bir uygulamaya geçilmiştir. Bu uygulamaya göre,  bütçenin yıllık olarak denk bağlanması önemli olmayıp, ekonomik koşullar doğrultusunda açık ya da fazla verebilecek bir esnekliğe sahip olması önemlidir.

Bütçe açıklarının ekonomik koşulların zorlaması sonucu ortaya çıkabileceğinin kabulü, Keynes'in, maliye politikası önlemlerinin depresyon dönemlerinde öncelikli olarak uygulanması gerçeğine inanmasından kaynaklanmaktadır. Ona göre para politikası, pek etkili bir araç değildir. Çünkü, para politikasının etkinliğini sınırlayan durumlar vardır. Birincisi, likidite tuzağı sınırı durumudur. Buna göre, para arzı büyük miktarda artırılsa bile, faiz oranı, belirli bir orandan sonra daha aşağılara düşürülemez. İkincisi, özellikle resesyon dönemlerinde, yatırımların faiz oranına karşı duyarsızlığı durumudur. Resesyon dönemlerinde para arzının artırılması ile birlikte, faiz oranı bir noktaya kadar düşürülebilse de, yatırımların faiz esnekliği düşük olduğundan, para politikası etkin olmayacaktır. Buna karşın maliye politikasının devreye sokulması ile birlikte artırılan devlet harcamaları, çarpan katsayısının etkisi ile, özel kesimin harcama ve yatırımlarını da hareketlendirerek efektif talebi ve dolayısıyla istihdamı artıracaktır.

Keynesyen Yaklaşım’ın açık finansman politikalarını benimsemesinin, vergileme ve bütçe teknikleri üzerinde meydana getirdiği  en belirgin değişiklik,  vergilemede "yararlanma ilkesi" yerine, "ödeme gücü ilkesi" nin yaygınlaştırılmasıdır. Bu uygulama ile birlikte, kamusal talepler ile özel talepler ayrıştırılarak bedelsiz bir statüye kavuşturulmuş olup kamu hizmetlerinin kapsamı da, yarı-kamusal ve hatta özel sayılabilecek  hizmetleri de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Oysa Buchanan'a göre, yarı kamusal ve/veya  özel nitelikteki hizmetlerin bütçe finansmanı ile   topluma sunulması, bu hizmetlerin elastik katsayılarına bağlı olarak, aşırı talebine neden olabilir. Bireylere bedelsiz olarak sunulan hizmetler, rasyonel tüketici tarafından  marjinal yararın sıfır olacağı  noktaya kadar talep edilir.[10] Artan talep, devlete daha yüksek düzeylerde harcama yapma imkanı sağlar. Temelde yeniden seçilebilme kaygısı ile hareket eden siyasal iktidarlar, harcama taleplerine olumlu karşılık verirler. Artan harcamalar vergi gelirlerinin artışını zorunlu kılmakta ise de,  oy kaybı endişesi,  vergi gelirleri artışı yerine, açık bütçe politikalarını daha  cazip yapmaktadır.

 

 

 

IV.MONETARİST TEORİ

            Friedman ve Monetarist Yaklaşım’ı savunan diğer iktisatçılara göre, genelde para talebi ile faiz oranları arasındaki  ilişki zayıf olmasına karşın, faiz oranları ile yatırımlar arasında güçlü bir ilişki vardır. Dolayısıyla, kamu harcamaları yolu ile faiz oranlarının artması, özel sektör yatırımlarını ve neticede, toplam talep ve geliri olumsuz yönde etkileyecektir.[11] Bu varsayımdan hareket eden Monetaristler, kamu harcamalarının artırılması ile birlikte iktisadi hayatta önemli sorunların ortaya çıkacağını iddia etmişlerdir.

Friedman'a göre  enflasyon, devlet müdahalelerinde gözlenen artış neticesinde genişleyen devlet harcamaları ve bütçe açıkları ile birlikte para arzının hükümetlerce kontrolsüz bir şekilde değiştirilmesinden kaynaklanmaktadır.[12] Örneğin, Birleşik Devletler'deki  büyük kriz, bir kaç kişinin bir ülkenin para sistemi üzerinde "sınırsız güç" sahibi olmaları sonucu ortaya çıkan olumsuz bir durumdur.[13] Friedman, para arzı artışlarının çok iyi ayarlanması gerektiği konusuna dikkatleri çekerek para arzı artışlarının enflasyona sebep olmayacak şekilde sınırlandırılmasını istemiştir. Ancak, para arzı konusunda sert ve ani ayarlamalardan kaçınılması gerektiği konusunda da önemle durmaktadır. Çünkü bu tip uygulamalar, “money crunch” denilen para çöküntüsü olayına neden olmaktadır. Bu durum ekonomik daralmaya, işsizliğe ve yatırım kısıtlamalarına yol açarak, politik baskıların artmasına, seçim kaygıları ile enflasyonist eğilimlerin tırmandırılmasına ve açık finansman uygulamalarının gündeme gelmesine neden olmaktadır. Bu yüzden, ekonomide yürü-dur-yürü (go-to-go) kısır döngüsü kalıcı olmaktadır. [14]

Friedman ile birlikte diğer Monetarist iktisatçılar, iktisadi hayatta devletin sınırsız yetkileri nedeniyle ortaya çıkabilecek kalıcı sorunların çözümü için, serbest piyasadan yana olduklarını belirttikten sonra, devletin sorumluluk alanının çok iyi saptanmasının gerekliliğini gündeme getirmişlerdir. Onlara göre, devletin asıl sorumluluğu, tam istihdamı sağlamaktan ziyade, serbest mübadeleyi kolaylaştırmaktır.[15] Friedman'a göre, devlet, bu sorumluluğunu yerine getirebilmek için, iç ve dış ulusal güvenliğin sağlanması ve etkin bir adalet mekanizmasının oluşturulması önlemleri ile birlikte mülkiyet haklarının tanımı, korunması ve bireysel insiyatiflere dayanan sözleşmelerin kolaylıkla yürütümünün sağlanması gibi  önlemleri de almalıdır. 

Monetaristler, serbest mübadelenin sağlanması amacıyla devlet müdahalesinin sınırlandırılmasını savunmalarına karşın, tamamen de ortadan kaldırılmasını istememişlerdir. Friedman, belirli bir gelir düzeyinin altında bulunan ve  yoksul olarak kabul edilen kesimlere, piyasa sisteminin işleyişini bozmadan yardım edilmesi gerekliliğini kabul etmiştir.  Bu amaçla da,  Negatif Gelir Vergisi [16] sisteminin uygulamaya geçirilmesini önermiştir. Bu sisteme göre, yoksul kimselerden vergi alınmayacağı gibi, kendilerine devlet tarafından yardım yapılacağı ve söz konusu yardımların, özel hayır derneklerine  ve özel aileye ek olarak gerçekleştirileceği kabul edilmiştir.

 

V.YENİ KLASİK İKTİSAT TEORİSİ

Devlet müdahaleciliğine karşı çıkan Yeni Klasik İktisatçılar, istihdam ve üretim gibi reel değişkenlerde istikrarın, iktisat politikası ile sağlanacağına da inanmazlar. Çünkü Yeni Klasik İktisatçılara göre, toplam talebi yönlendirmek amacıyla uygulanan para ve maliye politikaları kısa dönemde üretim ve istihdam gibi reel değişkenleri etkilememektedir. Yeni Klasik Politika Etkisizliği olarak ifade edilen bu varsayım, üretim ve istihdamda istikrarı sağlamayı amaçlayan iktisat politikalarının hiçbir yararlı rolünün olmadığını ileri sürmektedir. Buna göre, ekonomide istikrarın sağlanması için, istikrar politikalarının uygulanmasına gerek yoktur. Zaten bu tür politikalar, ekonomide reel etkiler de doğurmazlar.

İktisat politikalarının kısa dönemde bile reel etkiler doğuramaması, Rasyonel Beklentiler Hipotezi’ne dayanmaktadır. Rasyonel Beklentiler Hipotezi, John Muth’un 1961 yılında yaptığı çalışmalarla gündeme gelen temel bir klasik makro ekonomi prensibidir.[17] Bu prensibe göre rasyonel bireyler, gelecekle ilgili beklentilerini belirlerken tecrübelerinden yararlanmakta ve eski hatalarına düşmemektedirler.

Bireylerin Rasyonel Beklentiler Hipotezi’nin doğal bir sonucu olarak  rasyonel davranması ve para ve maliye politikalarının etkili olamaması nedeniyle iktisadi hayatta gözlenen sorunların, siyasal iktidarların müdahalesi yerine, piyasa mekanizmasının işleyişine bırakılması daha sağlıklı olacaktır. Çünkü piyasa mekanizması, iktisadi sorunları tamamen gidermese de, müdahaleci anlayıştan daha etkin sonuçlar sağlayacaktır.

Yeni Klasik İktisat Teorisi’nin devlet borçlanması konusunda da farklı görüşleri vardır. Robert J.Barro’nun 1974’te yayımladığı “Are Government Bonds Net Wealth ?”, başlıklı makalesi ile teorileştirdiği ve Ricardocu Denklik Hipotezi olarak da bilinen yaklaşıma göre, kamu harcamalarının finansmanında kullanılan vergi ya da borçlanma yöntemleri farklı değildir. Söz konusu finansman yöntemleri gerek tüketim talebi gerekse sermaye birikimi üzerinde etkili olamaz. Çünkü, Ricardocu Denklik Kuramı’na göre borçlanma, bugünkü değeri, borçlanma miktarına eşit bir gelecek vergiden başka bir şey değildir. Başka bir ifade ile, kamu açıklarının borçlanma ile finansmanı, bireyler tarafından, devletin vergileme gücünün bir dönem ileriye kaydırılmasıdır. Bu Yaklaşım’ın mantıksal tutarlılığını şu iki varsayım sağlamaktadır:[18] 

i)Bireyler kesinlikle mali yanılsama (fiscal illusion)’ya uğramazlar.

ii)Nesiller arası  mali bağlar (intergenerational fiscal links) mevcuttur. 

 

VI.ARZ İKTİSADI

Arz İktisadı taraftarlarına göre, Amerika'da uzun süre devam eden enflasyon olgusu ile kamu harcamalarındaki artış arasında ciddi bir ilişki vardır. Onlara göre, enflasyon iki temel sebebe dayanır: Birincisi, Keynesyen düşüncenin egemen olmasından kaynaklanan ve her yıl artan bütçe açıklarının, kamu borçlarının büyük bir kısmının parasallaşmasına  yol açması; İkincisi, gittikçe ağırlaşan  vergi yükünün, arz faktörleri  üzerinde olumsuz etkiler doğurmasıdır. Bu durum, özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra  Keynesyen Yaklaşım’ı benimsemiş Amerikan yetkililerinin sınırsız ve disiplinsiz  savurgan harcama eğilimlerinden doğmuştur. [19]

Arz İktisat’ına göre her kamu harcaması, özellikle de sosyal harcamalar ve transfer harcamaları "piyasaya yönelik çaba"yı  zayıflatmakta; tembellik eğilimini tırmandırmaktadır. Bu teori taraftarlarına göre, sağlık harcamalarından yararlanmaya başlayan işçi, veri reel ücret seviyesinde göreli olarak daha az çalışıp daha çok boş vakit geçirmeyi, emeklilik koşulları iyileştirilen  mühendis, teknolojik buluşlarla daha az uğraşıp daha çok resim yapmaya zaman ayıracaktır. Neo-klasik faktör fiyatlaması ve bölüşüm kuramına dayanan bu görüş, ücret-çalışma dengesi üzerindeki etkilerden yalnız,  gelir etkisini ele almakta, dahası, bu etkiyi negatif kabul ederek,  çalışmanın düşük mal olduğu varsayımına  dayanmaktadır. Bu varsayımın maliye politikası açısından sonucu, her türden sosyal harcamaların olabildiğince azaltılmasıdır. Böylece vergi indirimlerinin  finansman kaynağı kendiliğinden  ortaya çıkmaktadır. [20]

Arz İktisadı taraftarlarına göre, enflasyonu önlemek için kamu harcamalarının azaltılması ve vergilerin indirilmesi zorunludur. Ayrıca, para arzı da sınırlı bir çerçeve içerisinde artırılmalıdır.

Özellikle vergi indirimleri konusu, arz iktisadının en önemli iktisat politikası önerisidir. Arthur Laffer tarafından gündeme getirilen  bu  önerinin uygulanması neticesinde, bireylerin çalışma isteği ve yatırım eğilimlerinin olumlu yönde etkileneceği ve piyasa üretiminin yanısıra,  vergi gelirlerinin de artacağı, dolayısı ile, ekonomik büyümenin ve etkin kaynak dağılımının sağlanacağı varsayılmaktadır.[21]

Vergi indirimlerinin ekonomideki prodüktif eğilimleri artırmasında  bireysel beklentilerin önemli rolü vardır. Şayet bireyler, vergiler indirilirken kamu harcamalarının da azaltılacağını ve para arzının ekonominin büyüme trendine dayalı olarak istikrarlı bir oranda artırılacağını ve dolayısı ile enflasyonist baskıların tırmandırılmayacağını ümit ederlerse, emek arzı ile birlikte emek talebi de artacağından üretimde ve istihdamda istenilen gelişmeler gerçekleşecektir. Aksine, vergi oranları indirilirken, kamu harcamaları ve para arzı kısılmaz ise, beklentiler olumsuz yönde olacak, dolayısı ile, istenmeyen ekonomik sonuçlar ortaya çıkacaktır. Bu nedenle vergi indirimleri politikası, beraberinde sınırlandırılmış kamu harcamaları ve sıkı para politikasını zorunlu kılmaktadır.[22]

 

VII.ANAYASAL İKTİSAT AKIMI

“Politikanın Ekonomik Teorisi” ya da “Yeni Politik İktisat” gibi adlarla  ifade edilen ve egoistik, rasyonel ve fayda maksimizasyoncu bireysel davranış önermesini ileri süren anayasal iktisat akımı, piyasa, demokrasi (devlet) ve bu iki kurumu destekleyen; örf, egemen ideoloji, din ve hukuk normlarından oluşan sosyal ahlak sistemi arasındaki ayrımı güvence altına almaya çalışan, özellikle de devletin piyasaya müdahalesini engellemek amacıyla kurulan bir okuldur. [23]

Anayasal İktisatçılara göre, demokrasilerde siyasal iktidarlar yeniden seçilebilmek ya da iktidar sürelerini uzatabilmek için seçmen taleplerine duyarlı olmak zorundadırlar. Bu amaçla artırılması gereken kamu harcamalarının finansmanı için de seçmenlerin tepkisi nedeniyle vergileme yöntemi yerine borçlanma yöntemi tercih ederler. Bu durum, seçmenlerin miyopluğundan kaynaklanmaktadır.

Öteyandan kamu harcamalarının gerçekleştirilmesi sürecinde  kamu kaynakları etkinlikten uzak bir şekilde kullanıldığında  kamusal karar alıcılar  yeterince cezalandırılmamakta, hatta savurgan harcamalardan sağlanan siyasal menfaat, siyasal karar alıcılara  yönelmektedir.

Kamusal kaynakların etkinlik kıstaslarından uzak bir şekilde kullanılması, kamunun fayda fonksiyonu ile yakından alakalıdır. Söz konusu bu fonksiyon, iki unsuru kapsamına almaktadır. Birinci unsur; kamu harcamaları (iyiler), ikincisi, vergiler (kötüler)’dır. Bu minimum şart, devletin  bütün objektif fonksiyonlarına uymaktadır. Bu konuda en ideal durum, mevcut vergiler artırılmadan ve/veya bireylere yeni vergiler yüklemeden, kamusal mal ve hizmetleri finanse edebilmektir. Mümkün olan en kötü durum ise, kamu harcamalarını finanse etmek için devletin ağır vergiler yüklemek zorunda olmasıdır.[24] Kamunun bu şekilde düşünmesinin temel nedeni, kamusal kararların, genellikle, dar bir zaman perspektifi çerçevesinde yürütülmeye çalışılmasıdır. Bu bağlamda, siyasal iktidarlar, kısa dönemli faydalar sağlayan popülist iktisat politikalarını uygularlar. Seçmenlerin rasyonel bilgisizlikleri, siyasal iktidarların, mevcut politikalarının uzun vadede doğuracağı sonuçları görmelerini engellemektedir. Aynı zamanda uygulanan politikalar neticesinde bir takım iktisadi aksaklıklar ortaya çıktığında da politik sorumluluk altına girme zorunluluklarını zayıflatmaktadır. Politik sorumluluk durumu ortaya çıkması halinde, ancak, seçim dönemlerinde cezalandırma imkanı söz konusu olabilir. Kamu ekonomisindeki bu olumsuz duruma karşın, Piyasa ekonomisi koşullarında ortaya çıkan başarısızlıklar, sistemin kendi işleyişi içerisinde kısa bir zaman süreci içerisinde  değerlendirilebilmektedir

Anayasal İktisat Akımı’nın temel temalarından birisi de, modern demokrasilerdeki aşırı bütçe açıklarıdır. Özetle, oy verenler  hükümetlerin bütçe kısıtları olduğunu anlamazlar. Açıklarla finanse edilen harcama programı önlerine konulduğu zaman halihazırdaki harcamaların faydalarını olduğundan  fazla görürler. Gelecekteki vergi yüküne ise, olduğundan daha az değer verirler. Başka bir ifade ile gelecekteki vergi yükünü düşünmezler. Fırsatçı politikacalar tekrar seçilebilmek için bu karmaşıklıktan yararlanarak vergileri artırmak yerine, harcamaları artırarak mali yanılmaya uğramışları memnun ederler.[25]

Anayasal İktisat Okulu’na göre, Keynesyen uygulamaların, aşırı açıklar ve "sorumlu bütçe dengesi" kuralının bozulması konusunda katkıları vardır. Keynesyen istikrar politikaları asimetrik bir yapı taşımaktadır. Çünkü politikacılar, kriz zamanlarında bütçe açıklarını kullanırlarken; kriz sona erdiğinde, bütçe fazlası sağlama yoluna gitmezler. Mali yanılsamaya uğramış seçmenlerde bu davranışı cezalandırmazlar.[26]

 Buchanan ve Wagner'e göre kamu kesimi aracılığı ile politikacıların harcamalarını savurgan bir şekilde artırmalarının en iyi yolu, enflasyon finansmanı ve açık bütçelerdir. Toplam vergi yükü toplam  kamu harcamalarına eşit olmasına rağmen, Buchanan ve Wagner'e göre, vergi ödeyenler mali yanılmaya tahammül ederler. Borçlanma ve enflasyon yolu ile finanse edilen harcamaların bu yönü, vergi ödeyenler tarafından idrak edilememektedir.[27]

Anayasal iktisat bağlamında kamu harcamaları ile ilgili çalışmaların ortak noktası, toplumsal karar alma sürecinde ortaya çıkan kararların, seçmenlerin gerçek tercihlerini yansıtmadığı, ayrıca, demokrasilerde çoğunluğun değil; azınlığın menfaatlerinin ön planda olduğu şeklinde ifade edilebilir.[28]

 

SONUÇ:

Devlet müdahaleciliği neticesinde iktisadi hayatta gözlenmeye başlayan birtakım aksaklıklar, Keynesyen Teori’ye olan güveni sarsmıştır. Nitekim, 1965 yılından sonra enflasyonist eğilimler artarak kalıcı bir hal almaya başlamıştır. Söz konusu enflasyonist baskılar, “talep itişli” (demand push) şeklinde başladıktan sonra, maliyet itişli (cost push) enflasyona dönüşmüş ve birçok ülkede, fiyat artışları sorunu yaşanmıştır. Öteyandan artan enflasyon ile birlikte, işsizlik sorun da büyük boyutlara ulaşmıştır. Alınan her yeni önlem ile birlikte, üretim düzeyinde gözlenen gerilemeler, eski  yıllara göre daha da aşağılara düşmüştür. Dolayısıyla bu durumu ifade etmek için, stagflasyon (durgunlukta enflasyon) ve slumplation (gerilemede enflasyon) gibi kavramlar, iktisat literatüründe yer almaya başlamıştır.

Açık finansman politikası, mali disiplinin sağlanması zorunluluğunu ortadan kaldırmış ve mali sorumluluk ahlakını  çökertmiştir. Başka bir deyişle, mali sorumluluk ahlakının  doğal bir sonucu olan mali disiplin zorunluluğu (gelirler ile giderler arasındaki dengenin tesisi), açık finansman politikalarının uygulanması ile birlikte  siyasal iktidarlarca suiistimal  edilmiş  olup savurgan  harcama imkanı artmıştır.

Kamu harcamaları yolu ile faiz oranlarının artması, özel sektör yatırımlarını ve neticede, toplam talep ve geliri olumsuz yönde etkilemiştir. Bu varsayımdan hareket eden Monetaristler, kamu harcamalarının artırılması ile birlikte iktisadi hayatta önemli sorunların ortaya çıkacağını iddia etmişlerdir. Nitekim, Friedman enflasyonun, devlet müdahalelerinde gözlenen artış neticesinde genişleyen devlet harcamaları ve bütçe açıkları ile birlikte para arzının hükümetlerce kontrolsüz bir şekilde değiştirilmesinden kaynaklandığını savunmuştur.

Ekonomiye müdahil iktisadi anlayışın başarısızlık göstergeleri şu alanlarda ortaya çıkmıştır: Fiyat sisteminin uygulanamaması, kamu harcamalarının fayda ve maliyetlerinin farklı kesimlere yönelmesi, bireysel tercihlerin önemsenmemesi, kamu girişimlerinde politik çıkar kaygısının belirleyiciliği, politik uygulamalara muhatap olan seçmen kesimin geleceğe ilişkin miyopik yaklaşımı ve mali yanılgısı, devletin para basma, yasa çıkarma ve vergi toplama tekeline sahip olmasından kaynaklanan sakıncalar, demokratik sistemin “çoğunluk kuralı”ından kaynaklanan sorunlar ve baskı gruplarının politik uygulamalar üzerindeki rasyonaliteden saptırıcı etkileri.

Gerek yukarıda ifade edilen teorik görüşlerden çıkan sonuçlara göre gerekse de ülkelerin yaşadıkları sorunsal tecrübelere göre devletin görevi, oyunun kurallarını saptadıktan sonra hakemlik rolünü üstlenmek ve kuralların optimal bir çerçevede uygulamasını sağlamasının kaçınılmaz olduğudur. Bu işlevin dışında yapılacak müdahaleler, ekonomik dengesizliklere ve istikrarsızlıklara yol açacaktır.

Kamu ekonomisinin alanının sınırlarının belirlenmesine ilişkin analizler yapılırken, temel amaç devletin varlığını inkar etmek olmayıp çerçevesini saptamaktır. Çünkü, devletin olmadığı bir ekonomi gerçekçi  olmadığı gibi pratikte de mümkün değildir. Aksi takdirde, devletin ekonomik sistemin bir parçası olduğu gerçeği perdelenir.

 


KAYNAKÇA

Ahmet Ertuğrul, Para Teorisi, Ankara:Ajans Türk Mat., 1992, s.283.

Adam Smith, Ulusların Zenginliği, Çev:Ayşe Yunus ve Mehmet Bakırcı, İstanbul:Alan Yayıncılık, 1997, s.279-283.

Akalın, G.;“Anayasal İktisat ve Türkiye İçin Ekonomik Anayasa Önerilerinin değerlendirilmesi”, Vergi Dünyası Dergisi, Sayı:185,1997, s.23-24.

Aktan,C.C.; “Arz–Yönlü İktisat ve Haldun–Laffer Etkisi”, Marmara Üni. Maliye Araş. ve Uyg. Merkezi Yay. No:10, 1998, s.39-40.

Alberto Alesina and Roberto Perotti, "The Political Economy of Budget Deficits"IMF Staff Papers,  Vol:42, No:1, 1995, s.8-9.

Arın, Keynesçi Akımlar: Keynesçiliğin Krizi ve İç Tartışmaları", İst.Üni. İktisat Fak. Mecmuası, Cilt:45, Sayı:1-4, 1988, s.32.

Arslan Sonat, "Stagflasyon ve Alternatif İktisat Politikaları",  Yapıt  Dergisi, Sayı:11, 1985, s. 49.

Bruce Greenwald and Joseph Stiglitz, “New and Old Keynesians”, Journal of Economic Perspectives, Vol:7, Issue:1, 1993, s.23.

Buchanan, M.J.;”Barro On The Ricardian Equivalence Theorem”, Journal of Political Economy, Vol:84, N0:2, 1976, ss.337-342.

Buchanan, J.; "Politik Denge İçerisinde  Vergi Oranları ve Vergi Gelirleri Bazı Basit Analizler", Çev.  Çoşkun C. Aktan, Kamu Tercihi ve Anayasal İktisat İç. s.82.

Dennis C. Muller, "The Growth of Government  APublic Choice Perspective", IMF Staff Papers, Vol:34, No:1, 1987, s.140-142.,

Eamonn Butler, Milton Friedman – A Guide to His Economics Thought, USA: Universe Books, 1985, s.222.

Edgar  K. Browning and Jacquelene M. Browning, Public Finance and The Price System, USA:Macmillan Publishing Com., 1987, s.452.

Friedman, M.;”Dollars and Deficits: Inflation, Monetary Policy and Balance of Payments”, Prentice Hall, Inc.,1968.

Friedman, Kapitalizm ve Özgürlük, Çev. D.Erberk ve N.Himmetoğlu, İstanbul:Altın Kitaplar, 1988, s.307-314.

Friedman,“The Role of Monetary Policy”, The American Economic Review, Vol:LVIII, Nu:1, 1968, s.3., Friedman, “Money and Business Cycles”,The Review of Economics and Statistics, Vol:XLV, Nu:1, 1963,ss.32-78.

James T. Bennett and Manuel H.Johnson, "Devletin Büyümesi Teorileri", Kamu Ekonomisinin Genişlemesi ve Özelleştirme (Seçme Çeviriler). İç.,s.27.

Karakaş,E.;“AB Üyesi Ülkelerde Kamu Kesimi Finansman Açıkları”, X. Türkiye Maliye Sempozyumu, İstanbul Üni. Maliye Araş. Merk. Yay. No:80, 1996, s.94.

Leonardo Leiderman and Mario I. Blejer, “Modeling and Testing Ricardian Eguivalence”,  IMF Staff Papers, Vol:35, No:1, 1988, ss.1-35.

Lepage,H.;"A.B.D.'de Yeni Bir Düşünce Akımı", Dünya Ekonomisinde Bunalım Seçme Yazılar İç., Çev: Dündar Sağlam, Kemal Çakman, İstanbul:Acar Mat.,1983, s.179.

Muammer Tekeoğlu, İktisadi Düşünceler Tarihi, Adana: Çukurova Üni. Basımevi, 1993, s.209.

Osman Z. Orhan, Başlıca Enflasyon Teorileri ve İstikrar Politikaları, İstanbul: Filiz Kitabevi, 1995, s.204.

Önder, "Anayasal İktisat", Ekonomide Durum - Türk - İş Dergisi Eki, Kitap:3-4, Bahar-Yaz/1997, Dergisi, s.109,112.

Paul A. Samuelson, “On Negative Income Tax”, Newsweek, June 10, 1968, s.52.

Robert J. Barro, “Are Government Bonds Net Wealth ?”, Journal of Political Economy, Vol:82, Nu:6, 1974, s.1095-1117.

Robert M. Dunn and Jr. Joseph J. Cordes, “Revisionism in The History of Supply – Side Economics”, Challenge, Vol: 37, Issue:4, 1994, s.50-54.

Savaş, "İktisat Politikası Anayasası",  Maliye Yazıları Dergisi, No.16, s.15-16.

Savaş, Anayasal İktisat, İstanbul:Beta  Basım-Yayım-Dağıtım, 1989.s.21

Savaş, "İktisat Politikası Anayasası",  Maliye Yazıları Dergisi, No.16, s.15-16.

Savaş, Keynesyen  İktisat Yıkılırken, İstanbul:Beta Yayınevi, 1986, s.109.

Stewart, M.;”Keynes Devrimi”,  Çev. A. Baltacıgil, İstanbul: Sucuoğlu Mat., 1980, s.104.

Vildan Serin vd., “Değişen Dünya Değişen Politikalar”, İktisat Politikası İç., Yayına Hazırlayan:Vildan Serin, İstanbul: Alfa Basım - Yayım Dağıtım, 1998, s.110

William C. Mitchell, "Inflation and Politics:Six Theories in Search of Reality", Political Business Cycles  in., Ed: Thomas D. Willett, Duke University Press, Durham, 1988, s.74.

Yay, T.;”F.A. Hayek'te İktisadi Düşünce”, Bursa:Ezgi Kitabevi, 1993, s.167.

Yayla,A.;” Liberalizm”, Ankara: Turhan Kitabevi, 1992, s.191.



[1]Adam Smith, Ulusların Zenginliği, Çev:Ayşe Yunus ve Mehmet Bakırcı, İstanbul:Alan Yayıncılık, 1997, s.279-283.

[2]Atilla Yayla; Liberalizm, Ankara: Turhan Kitabevi, 1992, s.191.

[3]Erol Zeytinoğlu, Ekonomik Doktrinler ve Ekonomik Sistemler, İstanbul:Mim Mat., 1996, s.71-72.

[4] Arın, Keynesçi Akımlar: Keynesçiliğin Krizi ve İç Tartışmaları", İst.Üni. İktisat Fak. Mecmuası, Cilt:45, Sayı:1-4, 1988, s.32.

[5]Bruce Greenwald and Joseph Stiglitz, “New and Old Keynesians”, Journal of Economic Perspectives, Vol:7, Issue:1, 1993, s.23.

[6]Arın, Keynesçi Akımlar: Keynesçiliğin Krizi ve İç Tartışmaları",  s.32.

[7]Turan Yay. F.A. Hayek'te İktisadi Düşünce, Bursa:Ezgi Kitabevi, 1993, s.167.

[8]Savaş, "İktisat Politikası Anayasası",  Maliye Yazıları Dergisi, No.16, s.15-16.

 

[9]Micheal Stewart, Keynes Devrimi,  Çev. A. Baltacıgil, İstanbul: Sucuoğlu Mat., 1980, s.104.

[10]Önder, "Anayasal İktisat", Ekonomide Durum - Türk - İş Dergisi Eki, Kitap:3-4, Bahar-Yaz/1997, Dergisi, s.109,112.

[11]Ertuğrul, a.g.e., s.282-283.

[12]Milton Friedman, Dollars and Deficits: Inflation, Monetary Policy and Balance of Payments, Prentice Hall, Inc.,1968.

[13]Tekeoğlu, a.g.e., s.239.

[14]Serin vd., a.ge., s.144-145. (Friedman,“The Role of Monetary Policy”, The American Economic Review, Vol:LVIII, Nu:1, 1968, s.3., Friedman, “Money and Business Cycles”,The Review of Economics and Statistics, Vol:XLV, Nu:1, 1963,ss.32-78).

[15]William C. Mitchell, "Inflation and Politics:Six Theories in Search of Reality", Political Business Cycles  in., Ed: Thomas D. Willett, Duke University Press, Durham, 1988, s.74.

[16]Friedman, Kapitalizm ve Özgürlük, Çev. D.Erberk ve N.Himmetoğlu, İstanbul:Altın Kitaplar, 1988, s.307-314., Eamonn Butler, Milton Friedman – A Guide to His Economics Thought, USA: Universe Books, 1985, s.222. (Paul A. Samuelson, “On Negative Income Tax”, Newsweek, June 10, 1968, s.52.

[17]Orhan, a.g.e., s.205, Snowdon vd., a.g.e., s.189.

[18]Eser Karakaş, “AB Üyesi Ülkelerde Kamu Kesimi Finansman Açıkları”, X. Türkiye Maliye Sempozyumu, İstanbul Üni. Maliye Araş. Merk. Yay. No:80, 1996, s.94., Robert J. Barro, “Are Government Bonds Net Wealth ?”, Journal of Political Economy, Vol:82, Nu:6, 1974, s.1095-1117.  Ricardocu Denklik Teoremi ile ilgili  daha geniş bilgi için bkz. James M. Buchanan,”Barro On The Ricardian Equivalence Theorem”, Journal of Political Economy, Vol:84, N0:2, 1976, ss.337-342., John J. Seater, “Ricardian Equivalence”, Journal of Economic Literature, Vol:XXXI, 1993, ss.142-190., Leonardo Leiderman and Mario I. Blejer, “Modeling and Testing Ricardian Eguivalence”,  IMF Staff Papers, Vol:35, No:1, 1988, ss.1-35.

[19]Lepage, a.g.m., s.177-178

[20]Arslan Sonat, "Stagflasyon ve Alternatif İktisat Politikaları",  Yapıt  Dergisi, Sayı:11, 1985, s. 49.

[21]Aktan, “Arz – Yönlü İktisat ve Haldun – Laffer Etkisi”, Marmara Üni. Maliye Araş. ve Uyg. Merkezi Yay. No:10, 1998, s.39-40., Edgar  K. Browning and Jacquelene M. Browning, Public Finance and The Price System, USA:Macmillan Publishing Com., 1987, s.452., Robert M. Dunn and Jr. Joseph J. Cordes, “Revisionism in The History of Supply – Side Economics”, Challenge, Vol: 37, Issue:4, 1994, s.50-54.

[22]Savaş, Politik İktisat, s.254-255.

[23]Güneri Akalın, “Anayasal İktisat ve Türkiye İçin Ekonomik Anayasa Önerilerinin değerlendirilmesi”, Vergi Dünyası Dergisi, Sayı:185,1997, s.23-24.

[24]Buchanan, "Politik Denge İçerisinde  Vergi Oranları ve Vergi Gelirleri Bazı Basit Analizler", Çev.  Çoşkun C. Aktan, Kamu Tercihi ve Anayasal İktisat İç. s.82.

[25]Alberto Alesina and Roberto Perotti, "The Political Economy of Budget Deficits"IMF Staff Papers,  Vol:42, No:1, 1995, s.8-9.(Dennis C. Muller, "The Growth of Government  APublic Choice Perspective", IMF Staff Papers, Vol:34, No:1, 1987, s.140-142., Ayrıca Bkz. " Buchanan, Public Finance  in a Democratic Process: Fiscal  Institutions and the Individual Choice , Chapel Hill: University of North Carolina Press, 1967, s.126-143, Buchanan, "Why Does Government Grow?", in: Thomas E.Borcherding (Ed.)., Budgets  and Bureaucrats , Durham:  Duke University Press, 1977, ss.3-18).

[26]Alesina and Perotti, a.g.m., s.9.

[27]James T. Bennett and Manuel H.Johnson, "Devletin Büyümesi Teorileri", Kamu Ekonomisinin Genişlemesi ve Özelleştirme (Seçme Çeviriler). İç.,s.27.

[28]Turan Yay, "Türkiye’de Bütçe Açıkları ve Kamu Harcamaları", s.99.