|
|||||
|
TÜRKİYE'DE KAMU KESİMİ BORÇLANMA GEREĞİNİN ARTIŞ NEDENLERİ
VE KAMU BORÇLARININ BOYUTLARI ÖZET
Bu çalışmada, Türkiye’de
kamu kesiminde
Anahtar Kelimeler: Kamu
kesimi borçlanma gereğinin artış nedenleri, kamu borçlanması,
Türkiye’de
ABSTRACT
In this study, the reasons of
the public sector debt requirement, which created fiscal deficits in the
public sector of the
Key Words: The Reasons
of increasing in The Public sector debt requirement, public debts, fiscal
balances in
GİRİŞ
Türkiye’de kamu kesimi
borçlanma gereğinde son 20 yıllık dönemde görülen hızlı artış makro ekonomik
istikrarsızlığın en önemli nedenlerinden biri olmuştur. Kamu kesimi borçlanma
gereğindeki artışın nedeni ise bu süreçte kamunun gelirlerinden daha
fazlasını harcamaya başlamasıdır. Türkiye’nin tümüyle sağlam kaynaklara
dayanan kamu maliyesine sahip olmaması nedeniyle hükümetler sıklıkla iç ve
dış borçlanmaya başvurmak zorunda kalmıştır. Zamanla borç dinamiklerinin
kötüleşmesi ve etkili bir borç yönetiminin oluşturulamaması ise, kamu
Bu gelişmelerle birlikte
Türkiye 2001 yılında olağanüstü kamu kesimi borçlanma gereği ile karşı
karşıya kalmıştır. İşte bu çalışmanın sorunsalı, Türkiye’de
1990’lı yıllardan itibaren çeşitli
Çalışma üç bölümden oluşturulmuştur. Birinci bölümde kamu kesimi genel dengesi içerisinde yer alan kamu kurumlarının finansman dengesinden hareket edilerek kamu kesimi borçlanma gereğinin nedenleri ortaya konulmuştur. İkinci bölümde bu açıklara bağlı olarak Türkiye’de 2000’li yılların başında artan kamu borçlarının miktarı ve yapısı incelenmiştir. Üçüncü bölümde ise gerek kamu kesimi borçlanma gereğinin gerekse kamu borç stokunun azaltılmasına yönelik öneriler geliştirilmiştir. Konuların incelenmesi sırasında ise hem teorik hem de gelişmelere yönelik sayısal değerlendirmeler yapılmıştır.
1. TÜRKİYE’DE KAMU KESİMİ BORÇLANMA GEREĞİNİN NEDENLERİ
Kamu finansman dengesi, kamu kesiminin belli bir dönem (yıl) içindeki gelir ve gider dengesini ifade eder. Genellikle giderlerin gelirden fazla olması ve/veya gelirlerin toplanmasındaki gecikmelerden dolayı kamu kesiminin açık vermesi sözkonusu olmaktadır. Bu açıkların önemli boyutlara ulaşması veya kronik hale gelmesi günümüzde pek çok ülke için önemli bir sorun haline gelmiştir[i].
Ortaya çıkan kamu kesimi finansman açıkları, bu açığın finansmanı sorununu gündeme getirmektedir. Genellikle kamu açığın finansmanı için kullanılan kavram kamu kesimi borçlanma gereğidir (KKBG). Başka bir ifade ile KKBG, devletin kamu açığını ölçmeye yarayan bir kavramdır. Bunun adına borçlanma gereği denilmesinin nedeni ise açığın kapatılması için ne kadar borçlanmak gerektiğini ölçmeye yaramasıdır.
KKBG, büyüklükleri itibariyle maliye politikalarının hedeflerinin tespit edilmesinde ve uygulanacak politikaların tercih edilmesinde dikkate alınan oldukça büyük öneme sahip bir ekonomik göstergesidir. 2000’li yılların başında Türkiye ekonomisinin temel makro ekonomik sorunları arasında yer alan ve kamu borçlanmasının hızla artmasına yol açan KKBG, 1980’li yılların sonlarında itibaren genişleyerek artmıştır. 1990’lı yıllarda bu artış trendi devam etmiş ve nihayetinde 2000’li yılların başında büyük bir soruna dönüşmüştür.
Türkiye’de kamu kesimi; konsolide bütçe, Sosyal Güvenlik Kuruluşları, reel ve kamu kesiminde faaliyet gösteren Kamu İktisadi Teşebbüsleri, yerel yönetimler, bütçe dışı fonlar ve döner sermayeli kuruluşları[ii] kapsamaktadır. Bu alt gruplardan oluşan kamu kesiminin gelir ve harcamaları arasındaki fark kamu kesimi dengesini ortaya çıkarmaktadır. Kamu kesimi içinde yer alan bu unsurların bazı yıllarda önemli finansman açıkları vermesi KKBG’nin temel nedenini oluşturmaktadır.
Tablo 1, Türkiye’de
KKBG’nin 1991-2005 dönemindeki gelişimini ve kamu kesimi dengesi içinde
yer alan unsurların KKBG içindeki payını ortaya koymaktadır. Buna göre
Türkiye’de KKBG’nin bazı yıllar azalma eğilimi gösterse bile çoğu
zaman artış trendi sergilediği söylenebilir. Nitekim KKBG’nin
GSMH’ye oranı 1980’li yıllarda ortalama yüzde 3-5 arasında
seyrederken, 1991 yılında 10.1 seviyesine çıkmıştır. Ancak 1990’lı
yılların ortalarında uygulanan istikrar tedbirleri ve daraltıcı maliye
politikalarının etkisiyle ilgili
Tablo 1: Kamu Kesimi Borçlanma Gereğinin GSMH’ye Oranı
Kaynak: DPT Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1) Program (2) Tahmin Not: Tabloda eksi işaret fazla verildiği anlamındadır.
Türkiye’de
KKBG’nin en büyük kısmı konsolide bütçe açıklarından kaynaklanmaktadır.
Konsolide bütçe, genel bütçe ve katma bütçelerin toplamına eşittir; ancak
katma bütçeler, genel bütçeden katma bütçelere yapılan hazine yardımlarını da
içerdiğinden, bu toplamdan hazine yardımları düşülmektedir[iii]. Türkiye’de konsolide bütçe
açıklarının artmaya başlaması daha çok 1990’lı yılların ikinci
yarısında olmuştur. Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi konsolide bütçe açığının
GSMH’ye oranı 1991 yılında yüzde 5.3 seviyelerinde iken, bu oran 1996
yılında yüzde 8.3 seviyesine çıkmıştır. Ancak konsolide bütçe dengesindeki en
önemli artışlar 2000’li yıllarda olmuştur. Nihayetinde KKBG’nin
GSMH’ye oranı 2001 yılında yüzde 17.4 oranına ulaşarak büyük bir
KKBG’ye yol açan ikinci
unsur Sosyal Güvenlik Kuruluşlarının yol açtığı açıklardır. Bilindiği gibi
Sosyal Güvenlik Kuruluşları, özünde bu dayanışma gereksiniminin ülke
ölçeğinde kurumsallaşmış halidir. İşlevi ve etkinliği açısından tutarlı ve
sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi bireylerin karşı karşıya
kaldıkları risklerde birbirine destek olabilme olanağını sağlamaktadır[iv]. Sosyal Güvenlik Kuruluşlarının
kendilerine mahsus özel gelirleri bulunmaktadır. Ancak bu kuruluşların
gelirleri giderlerini karşılamaya yetmediğinde ortaya çıkan açık merkezi
hükümet bütçesinden yapılan transferlerle karşılanmaktadır. Türkiye’de
Sosyal Güvenlik Kuruluşlarının
KKBG içerisinde payı olan üçüncü unsur KİT’lerin açıklarıdır. Bilindiği gibi, KİT’ler, ekonomik faaliyette bulunmak üzere devlet ya da başka bir kamu kuruluşu tarafından yalnız veya ortaklık yolu ile oluşturulan, sermayesinin tamamı veya çoğunluğu devlet veya diğer kamu kuruluşlarına ait bulunan, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde devlet tarafından denetlenen ve ürettikleri mal ve hizmetlerden yararlanabilmek için karşılık ödenmesi gereken iktisadi işletmelerdir[vii]. KİT’lerin finansman dengelerinin bozulmaya başlaması 1980’li yıllardan sonra olmuştur. 1990’lı yıllara gelindiğinde KİT’lerin bu finansman açıkları bazı yıllar GSMH’nin yüzde 3-4’üne ulaşmıştır. 1994 krizi sonrasında uygulamaya konulan politikalar sonucunda KİT’lerin finansman açığı azalmış, hatta bazı yıllar finansman fazlası verilmiştir. Ancak 1998 yılında sonra KİT’lerin finansman açığı tekrar artmaya başlamıştır. Nitekim KİT’lerin finansman açığı 1999 yılında GSMH’nin yüzde 2.3 civarında gerçekleşmiştir. 2002 ve 2005 yılları arasında ise KİT’ler tekrardan finansman fazlası vermeye başlamıştır[viii]. Ancak Sosyal Güvenlik Kuruluşları açıklarında olduğu gibi, KİT’lerin finansman açıklarının önemli bir kısmı konsolide bütçeden yapılan transferlerle karşılandığı için KİT’lerin açıkları KKBG içerisinde olduğundan düşük gözükmektedir. KİT’lerde bazı yıllar finansman açığının ortaya çıkmasının temel nedenleri arasında; 1980’li yıllarda Türk parasının değerinin sürekli artmış olması, dış ticarette koruma oranlarının düşürülmesi, ücret ve diğer işletme giderlerinde artışın yaşanması ve tarımsal ürün fiyatlarında meydana gelen yükselmeler gösterilmektedir[ix].
Kamu kesimi genel dengesi
içinde yer alan dördüncü unsur fonlardır. Fonlar, belirli veya birbirine
yakın amaçlar grubunun gerçekleştirilmesi için belirli kaynakların toplandığı
ve harcandığı, bütçe bağlantılı veya bütünüyle bütçe dışı kamusal nitelikli özel
hesaplar olarak tanımlanabilir[x]. Ülkemizde de özellikle
1980’li yıllarla birlikte her alanda hızla yaygınlaşan fon uygulamaları
kamu maliyesinin belirleyici bir unsuru haline dönüşmüş ve ayrı bir alt Kamu kesimi
genel dengesi içinde yer alan dördüncü unsur yerel yönetimlerdir. Yerel
yönetimler, kendi gelirleri ve harcamaları ile merkezi idarenin dışında
idarelerdir. Ancak yerel yönetimler, her geçen gün çeşitli sebeplerle hizmet
yelpazesi genişlemesine rağmen, yeterli Bu gelişmelerin dışında, bütçe açıklarının KKBG’nin sadece bir kısmını oluşturduğunu belirtmekte yarar vardır. Zira bu açıkların dışında başka kurum ve kuruluşların açıkları da hazineye yansımakta ve KKBG’nin daha büyük rakamlara ulaşmasına neden olmaktadır. Nitekim bu açıklara batık bankaların ortaya koydukları 40 milyar dolar zarar ile hazine garantisinden doğan borçlar, bütçe dışında takip edilen borç ana para geri ödemeleri, kur farklarından doğan zararlar ve yap-işlet-devret sözleşmelerinin gerektirdiği finansmanlar dahil edilmemiştir. Dolayısıyla bu rakamlar da KKBG’ye eklendiğinde KKBG’nin GSMH’ye oranı çok daha yüksek oranlara ulaşmaktadır[xiv].
Oysa Maastricht Kriterlerine göre bir ülkenin kamu kesimi açığının toplam kamu içindeki payının yüzde 3’ü geçmemesi gerekmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde kamu açıklarının 1990’lı yıllardaki ortalaması GSMH’nin yüzde 3-4’ü arasında seyretmektedir. Gelişmiş ülke ortalaması ise yüzde 2-3 arasında seyretmektedir[xv]. Türkiye’de bu oranın 2001 yılında yüzde 16.4’e ulaştığı göz önünde bulundurulduğunda KKBG’nin Türkiye’de bazı yıllar anormal derecede yüksek oranlara ulaştığı söylenebilir.
2. TÜRKİYE’DE KAMU BORÇLARININ BOYUTU
Türkiye’de KKBG’nin
yüksekliği toplam kamu borç stokunun olağanüstü düzeyde artmasına neden
olmuştur. 1990’lı yılların ortalarında ve 2000’li yılların
başında Türkiye’de yaşanan makro ekonomik istikrarsızlıklar ve
üstelenilen riskler sonucunda, kamu borç stoku hem miktar hem de kompozisyon
olarak değişmiştir. Nitekim Türkiye’de toplam borç stoku 1980 yılında
GSMH’nin yüzde 36’sı düzeyinde iken, bu
Öte yandan Türkiye’de oluşan KKBG, 1980’li yıllarda daha çok dış borçlanma ile finanse edilirken, 1990’lı yıllarda ve 2000’li yılların başında ağırlıklı olarak iç borçlanmayla karşılanmıştır. Bunun sonucunda bu yıllarda iç borçlanmasın GSMH’ye oranı yüzde 70’lerin üzerine çıkmıştır. Dış borç stokunun GSMH’ye oranı ise 2001 yılında GSMH’nin yüzde 80’ine ulaşmıştır. Üstelik yaşanan ekonomik istikrarsızlık ve artan kamu borç stoku nedeniyle Türkiye net dış borç ödeyicisi durumuna gelmiştir.
Çalışmanın bu bölümünde kamu borç stokunun son yıllardaki gelişimi ve değerlendirilmesi yapılacaktır. Bu bağlamda öncelikle Türkiye’nin iç ve dış borç stoku ve yapısı ele alınacak, daha sonra ise Türkiye’nin toplam kamu borç stoku ve borç servisinin yükü incelenecektir.
2.1. İç Borçların Gelişimi ve Yapısı
İç borçlanma, iç piyasadan alınan veya ülke vatandaşlarından gerçekleştirilen borçlanmadır. İç borçlanmanın kaynakları bireysel ve kurumsal tasarruflardan oluşmaktadır. İç borçlanma araçları ise tahvil, bono, konsolide borçlar[xvi] ve avanslardan oluşmaktadır. 1995 yılından itibaren konsolide borçlar ve avanslar ortadan kaldırıldığı için tahvil ve bonolar temel borçlanma senetleri olarak kullanılmaktadır.
Günümüzde bir çok devlet gibi Türkiye’de borçlanmayı önemli bir ekonomi politikası aracı olarak kullanmaktadır. Duruma bu yönüyle bakıldığında iç borçlanmanın iki temel nedeni vardır. Bunlardan birincisi, kamu kesimi finansman açıklarını kapatmak, diğeri ise borçlanmayı makro ekonomik politikalar için bir araç olarak kullanmaktır. Türkiye için birinci nedenin belirgin şekilde çok daha ağırlıklı olduğu söylenebilir[xvii]. Ancak bu amaç için daha çok kullanılan iç borçlanma zamanla ekonomide kaynak kullanıcılarını ve kullanımlarını da değiştirmektedir. Bu yüzden iç borçların sadece miktarı değil¸ uygulanan faizler, vade yapısı, alacaklılar kim olduğu ve konsolide bütçe içindeki payı da önem arzetmektedir.
2.1.1. İç Borç Stoku
Türkiye’de kamu bütçelerinde özellikle 1980’lı yılların sonunda sürekli bütçe açıkları yaşanmış, ortaya çıkan açıklar borçlanmayla, özellikle de iç borçlanma yoluyla kapatılmaya çalışılmıştır. Bu olgu özellikle 1990’lı yıllarda hız kazanmıştır.
Tablo 2, 1991-2005 döneminde Türkiye’de iç borçların TL/YTL olarak miktarı ve GSMH’ye oranını göstermektedir. Buna göre Türkiye’de 1990 sonrası dönemde iç borç stokunun miktarında ve GSMH’ye oranında sürekli artış yaşanmıştır. Nitekim iç borç stokunun GSMH’ye oranı 1991 yılında yüzde 6.8’si iken, 2001 yılında yüzde 69.2’ye yükselmiştir. Son dört yıl ise bu oranlar yüzde 50.3- 54.5 arasında seyretmiştir.
Tablo 2: Türkiye’de İç Borç Stokunun Miktarı ve GSMH’ye Oranı
Kaynak: DPT Ekonomik ve Sosyal Göstergeler ve Hazine Müsteşarlığı Borç İstatistikleri (1) Kasım Ayı, Geçici
Tablo 2: Türkiye’de İç Borç Stokunun Miktarı ve GSMH’ye Oranı
Kaynak: DPT Ekonomik ve Sosyal Göstergeler ve Hazine Müsteşarlığı Borç İstatistikleri (1) Kasım Ayı, Geçici
Türkiye’de 1990’lı yıllardan itibaren kamu iç borçlarının artmasının nedeni, iç borçların bütçe açıklarının kapatılmasında sürekli bir finansman aracı olarak düşünülmesi ve verginin alternatifi olarak kullanılmasıdır[xviii]. Bu durum bir anlamda siyasi iktidarın kamusal kaynak temini konusundaki tercihlerini yansıtmaktadır. Yani vergileme yerine borçlanmanın tercih edilmesi, siyasi iktidarın kolay ve popülist maliye politikası uygulamaya yöneldiğini göstermektedir. Öte yandan 2001 yılında Türkiye’de bir likidite sorunu yaşanmış ve ardından büyük bir devalüasyon yapılmıştır. Bu gelişmeden büyük oranda bankacılık sektörü etkilenmiştir. Bankacılık sektöründe yeni yapılanma için kamu ve TMSF kapsamındaki bankalara aktarılan senetler nedeniyle iç borç stoku daha da artmış, milli gelir içindeki payı yüzde 29 seviyelerinden yüzde 69 seviyelerine yükselmiştir[xix]. Bundan dolayı Türkiye’de iç borç stokundaki artışın nedeni olarak, sürekli artan kamu açıkları, bu açıkların kapatılmasında etkin vergi politikasının oluşturulamaması ve son yıllarda bankacılık sektöründe yaşanan krizler gösterilebilir. Bu politikanın sonucu ise, yıllar ilerledikçe ülkemizde üretilen katma değerin daha fazla kısmının borç ödemelerine gitmesi ve mal ve hizmet üretimine aktarılan kaynakların azalması olmuştur[xx].
2.1.2. İç Borç Servisi ve Faiz Ödemeleri
İç borç servisi, iç borç anapara ve iç borç faiz ödemeleri toplamından oluşmaktadır. Devletin borçlanması nedeniyle sağladığı kaynakların vadesi dolduğunda anapara ve faiz olarak geri ödenmesi ve ara dönemlerde dönemlik faizlerin düzenli bir şekilde hak sahiplerine ödenmesi gerekmektedir. Bu ödemeler için de genellikle vergiler kullanılmaktadır. Vergilerin kaynağı ise GSMH’dir. Bu nedenle, devletin borçlanmasından dolayı GSMH’nin ne kadarının borç-anapara ve faiz ödemelerine kullanıldığının bilinmesi önemli olmaktadır. Bunun için de kullanılan rasyo iç borç servisi /GSMH’dir[xxi].
Tablo 3, 1991-2005 döneminde
iç borç servisi içinde yer alan anapara ödemeleri, faiz ödemeleri ve bunların
yıllık toplamlarını göstermektedir. Tablo 4 ve 5 ise iç borç servisinin
GSMH’ye oranı ile kendi içindeki dağılımını vermektedir. Buna göre 1991
yılında iç borç servisinin GSMH’ye oranı yüzde 7.9 iken, bu
Tablo 3: İç Borç Servisi Göstergeleri (Trilyon TL-Milyon YTL)
Kaynak: Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü Kamu Hesapları Bülteni (1) Kayım Ayı, Geçici
Borç servisi içerisinde anapara ve faiz dağılımına bakıldığında ise 1991 yılında anapara ödemelerinin iç borç servisinin yüzde 66.3’ünü, faizlerin ise 33.7’sini oluşturduğu, ancak 2000 yılında anapara ve faiz ödemelerinin oranının aynı orana geldiği gözlenmektedir. Bu da borç faizlerinin büyük oranlara çıktığının kanıtıdır. 2001 yılından sonra ise faizlerin borç servisi içindeki yükü azalmaya başlamış ve 2005 yılında 22.3’e gerilemiştir (Bkz. Tablo 4-5).
Tablo 4: İç Borç Servisinin GSMH’ye Oranı
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı Borç İstatistikleri (1) Kasım Ayı, Geçici
Tablo 6, 1991-2005 döneminde Türkiye’de iç borç faiz ödemelerinin GSMH’ye oranını göstermektedir. Buna göre Türkiye’de iç borç faiz ödemelerinin GSMH içindeki payı 1991 yılında yüzde 2.7 iken, 2001 yılında yüzde 22.9’a çıkmıştır.
Tablo 6: Türkiye’de İç Borç Faiz Ödemelerinin GSMH’ye Oranı
Kaynak: DPT Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1) Kasım Ayı, Geçici
İç borç faiz ödemelerindeki artış doğrultusunda iç borçların konsolide bütçe içindeki yükü de artmıştır. Bunun sonucunda konsolide bütçe harcamaları içinde iç borç faiz ödemelerine ayrılan pay da son bir iki yıl hariç yıllar itibariyle sürekli bir artış trendi göstermiştir. Tablo 7, iç borç faiz ödemelerinin konsolide bütçe harcamaları içindeki payını ve toplam vergi gelirlerine oranını göstermektedir. Faiz ödemelerinin konsolide bütçe harcamaları içindeki payı 1991 yılında yüzde 13 iken, 2001 yılında yüzde 47.3’e ulaşmıştır. Sonraki yıllarda ise bu oranlarda düşüşler olmuştur.
Tablo 7: İç Borç Faiz Ödemelerinin Konsolide Bütçe İçindeki Payı
Kaynak: DPT, Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1) Kasım Ayı, Geçici
Benzer şekilde iç borç faiz ödemelerinin
toplam vergi gelirlerine oranı da çoğu yıllar artış trendi sergilemiştir.
Nitekim iç borç faiz ödemelerinin toplam vergi gelirlerine oranı 1991 yılında
yüzde 21.5 iken, bu
İç borç faiz ödemelerinin yükünün bu kadar yüksek olmasının nedeni Türkiye’de iç borç faiz oranlarının çoğu yıllar anormal derecede yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. Oysa etkin bir borç yönetimi politikasının en önemli koşullarından biri borç faiz oranlarının düşük seviyede tutulmasıdır. Ancak Türkiye’de 1990’lı yıllarda borç stokundaki artışlar iç borç faiz oranlarının artmasına yol açmıştır. Zamanla borçların ancak yeni iç borçlarla karşılanabilir duruma gelmesiyle birlikte iç borç faiz oranları sürekli yükselmiştir. Öte yandan Türkiye’de iç borç faiz oranları sürekli olarak mevduat faiz oranlarının üzerinde gerçekleşmiş ve üstelik bono faiz gelirlerine vergi istisnaları sağlanmıştır. Bu uygulamalar dolayısıyla iç borçların reel getiri oranı yükselmiştir[xxii]. Tablo 8, devlet iç borçlanma senetleri reel faiz oranlarının dönemler itibariyle gelişimini göstermektedir. Bu tabloya göre, Türkiye de 1990-2005 döneminde reel faizler yüzde 10.5 ile yüzde 35.5 arasında gerçekleşmiştir. İç borçlanmada ödenen nominal ve reel faiz oranlarının yıllar itibariyle seyrine bakıldığında, iç borçlanmada istisnalar hariç sürekli pozitif reel faiz ödendiği ve ödenen reel faiz oranlarının çoğu kez dünya ortalamasının oldukça üzerinde seyrettiği söylenebilir[xxiii].
Tablo 8: Devlet İç Borçlanma Senetleri Reel Faiz Oranları
Kaynak: 1999 yılı verileri için İyidiker ve Özuğurlu, 2003: 478; 1999-2003 dönemi verileri için Dünya Gazetesi, 31.11.2004; 2004 ve 2005 verisi için Radikal Gazetesi 04.01.2006 (1) Kasım Ayı, Geçici
2.1.3. İç Borçların Vade Yapısı
Etkin bir borç yönetimi politikasının koşullarından biri de borçların vadelerinin uzunluğudur. Türkiye’de iç borçların vade yapısında 1991-2005 yılları arasında önemli değişiklikler yaşanmıştır. Bu değişiklikler ise iç borçlanmanın maliyet yapısını önemli ölçüde etkilemiştir. Türkiye’de iç borçlanmanın vade yapısı Tablo 9’da gösterilmiştir.
Tablo 9: Türkiye’deki Yıllık İç Borç Stokunun Vade Yapısı (%)
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı İç Borç İstatistikleri (1) Kasım Ayı, Geçici
Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere, 1990 yılından itibaren iç borçların vadesi genellikle dalgalı bir seyir izlemiştir. Nitekim 1999-2000 ve 2003-2005 yılları arasında vadelerde bir uzama görülürken diğer yıllarda vadelerde bir azalma yaşanmıştır. Uzun vadeli borçlanma aracı olan tahvillerin toplam iç borç içindeki payı 1991 yılında yüzde 20.1 iken, 2001 yılında yüzde 16.7’e düşmüş, ancak son üç yıl içinde tekrar artış trendine girmiştir. Kısa vadeli borçlanma aracı olan bonoların iç borçlanma içindeki payı 1991 yılında yüzde 61.5 iken, bu oran 1994 yılında yüzde 74.1 çıkmış, sonraki yıllarda ise azalarak 2005 yılında yüzde 27.8 seviyelerine gelmiştir. Nakit dışı satışlar ise 1991 yılında yüzde 17.8 iken 2001 yılında yüzde 63.0’a çıkmış, ancak sonraki yıllarda azalarak 2005 yılında 0 seviyesine gerilemiştir.
Toplam iç borç stoku içinde yıllar itibariyle artış gösteren ve genelde toplam borç stokunun yüzde 50’sinin üzerindeki bir kısmını temsil eden borçlanma aracı tahvillerdir. Burada yıllar itibariyle borç vadeleri kısalırken tahvil miktarındaki artış yanıltıcı gibi gözükebilir. Çünkü borçların vadesinin kısalması tahvillerin değil bonoların ağırlığının artmasını gerektirir. Ancak ülkemizde bir yıldan daha az vadeli borç senetlerinin tahvil adı altında çıkarıldığı ve bu senetlerin tahvil kapsamında değerlendirildiği bilinmektedir[xxiv].
Türkiye’de iç borçlarda ağırlıklı borç vadesi 2000 yılında 386 gün iken, 2001 yılında 149 güne kadar düşmüştür. Ancak alınan tedbirler neticesinde iç borçlanmada vade 2004 yılında ortalama 344 güne, 2005 yılında ise ortalama 405 güne kadar yükselmiştir.
İç borçlanmanın vadesine meydan gelen kısalmalar çoğu zaman enflasyon konusundaki olumsuz beklentilerden veya ekonomilerde meydana gelen siyasi veya ekonomik istikrarsızlıklardan kaynaklanmaktadır. İç borçlanma vadelerinin kısalması, devletin iç borç stokunun artmasına ve bunları itfaya giderken, borçlanmanın yük ve maliyetlerinin de güven azalması sonucunda artmasına neden olmaktadır. Bu durum mali piyasalarda olumsuzlukların yaşanmasına yol açmaktadır[xxv]. Nitekim vade yapısına meydana gelen azalmayla birlikte yüksek getirisi bulunan hazine kağıtlarına piyasanın ilgi göstermesine neden olmaktadır. Zaten sığ olan sermaye piyasası kaynaklarının iç borçlanma senetlerine yönelmesi özel sektörün yapmak istediği yatırımlar için yeterli finansmanı bulmasını güçleştirmekte ya da daha yüksek bir faiz yüküne katlanmasına yol açmaktadır[xxvi].
Türkiye’deki iç borçların vade yapısındaki çoğu yıllar görülen bu kısalma gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında durum daha iyi anlaşılacaktır. Örneğin İngiltere’de borçların vade yapısı 10-12 yıl arasında değişirken, bu süre ABD’de 4-6 yıl arasında, Japonya’da 4-5 yıl arasında, Almanya’da ise 4-4.5 yıl arasında değişmektedir. Bu vadeler Türkiye’de yapılan iç borçlanma vadesinin 10-12 katına tekabül etmektedir. Bu da yapılan kısa vadeli iç borçlanmanın ne denli büyük bir sorun olduğunun açık bir göstergesidir[xxvii].
2.1.4. İç Borçların Alıcılara Göre Dağılımı
Türkiye’de iç borçlanma konusunda önemli ve ilginç olan bir başka husus da iç borç alıcılarının kim olduğu mevzuundadır. Türkiye’de iç borçların alıcılara göre dağılımı Tablo 10’da gösterilmiştir. Bu tabloya göre iç borçların alıcıları arasında en büyük pay kamuya aittir. 2001 yılında hazinenin toplam borç stokunun yüzde 66’sı kamuya olan borçlardan oluşurken, piyasaya olan borcu sadece yüzde 34 seviyesinde gerçekleşmiştir. Son yıllarda kamunun kamuya olan borcunda bir azalma yaşanmış ve ilgili oran 2005 yılında yüzde 32.4 olarak gerçekleşmiştir. Buna rağmen kamunun iç borç alıcıları içerisindeki payı hala yüksektir. Nitekim portföyünde atıl fonu bulunan kamu kurum ve kuruluşlar bu fonlarını yüksek getirisi olan hazine borç araçlarına yatırmayı tercih etmektedir. Ancak bu durum Türkiye’de borçlanma maliyetlerinin sürekli yükselmesine yol açmakta ve reel faiz oranlarının artmasına neden olmaktadır. Bundan dolayı Türkiye’de artan borç yükü ve yükselen nominal ve reel faizler konusunda kamunun büyük payı olduğu söylenebilir.
Tablo 10: İç Borçların Alıcılara Göre Dağılımı (Katrilyon TL- Milyar YTL, Milyar Dolar, Yüzde)
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı İç Borç İstatistikleri (1) Kasım Ayı, Geçici
Borç faizlerinin bu kadar yüksek olmasında, kamunun payının fazla olması nedeniyle, bu konuda alınacak tedbirlerin de öncelikle kamuya yönelik olması gerekmektedir. Nitekim bu doğrultuda reel faizlerin düşürülebilmesi için iç ve dış borç faiz oranlarının artmasına neden olan ve borç stoku/GSMH oranın büyümesinde etkili olan borç stoku içindeki yaklaşık yüzde 50’lere varan kamuya ait borçların tasfiye edilmesi sağlanabilir; ya da bu kamu alacaklarına borç faizi işletilmeyerek belli bir periyot içinde bu borçların eritilmesi sağlanabilir[xxviii].
2.2. Dış Borç Stokunun Gelişimi ve Yapısı
2.2.1. Dış Borç Stoku
Dış borç stoku kavramı, kamu sektörünün dış borçlarına ilave olarak TC. Merkez Bankası’nın ve özel sektörün de dış borçlarını içermektedir. Dış borç stoku; orta ve uzun vadeli dış borçlar, yurt dışından bir yıldan uzun vadeli olarak sağlanan ve döviz, mal veya hizmet olarak geri ödenen borçlardır. Kısa vadeli dış borçlar, vadeleri bir yıl veya daha az olan borçlardır.
Tablo 11, 1996-2005 döneminde Türkiye’de dış borç stokunun miktarını, GSMH’ye oranını ve kendi içindeki dağılımını göstermektedir. Buna göre Türkiye’nin dış borcu mutlak rakam olarak 1996 yılında 79.2 milyar dolar iken, 2005 yılında 165.3 milyar dolar olmuştur. Dış borç stokunun GSMH’ye oranı ise 1996 yılında yüzde 43.2 seviyelerinde iken, 2001 yılında yüzde 78’ler seviyesine çıkmıştır. Ancak bu oran sonraki yıllarda azalarak 2005 yılında yüzde 46.3 seviyelerine gerilemiştir. Dış borçlar içerisinde yer alan kamu sektörü borcunun GSMH’ye oranı ise 1996 yılında yüzde 28.0 iken, 2001 yılında yüzde 47.9 olmuş, 2004 yılında ise yüzde 30.7’ye gerilemiştir. Tablo 11: Türkiye Dış Borç Stokunun GSMH’ye Oranı
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı İç Borç İstatistikleri (1) Kasım Ayı, Geçici
Tablo 12 gelişmiş bazı ülkelerin brüt dış borç stokunun GSMH’ye oranını gösterirken, Tablo 13 aynı ülkelerin net dış borç stokunun GSMH’ye oranı vermektedir. Bu oranlarla Türkiye’nin mevcut dış borçlarının GSMH’ye oranı karşılaştırıldığında, Türkiye’nin dış borç stoku / GSMH rasyosunun aslında çok da yüksek olmadığı söylenebilir. Ancak yine de Türkiye’nin dış borç stokunu ve özellikle de mevcut kamu borç stokunu azaltmasında yarar vardır. Bunun için de, Türkiye’nin gelir kaynakları ile orantılı dış borçlanma politikası izlenmesi gerekmektedir. Ayrıca ülkede sağlanacak ekonomik istikrar doğrultusunda borçlanma faizlerinin risk primlerinin de aşağı çekilmesi ve dış borçlanmada vadelerin uzatılması gerekmektedir.
Tablo 12: Gelişmiş Bazı Ülkelerin Brüt Dış Borç Stoklarının GSMH’ye Oranı
Kaynak: World Economic Outlook Database (http://www.internationalmonetaryfund.com).
Tablo 13: Gelişmiş Bazı Ülkelerin Net Dış Borç Stoklarının GSMH’ye Oranı
Kaynak: World Economic Outlook Database (http://www.internationalmonetaryfund.com).
2.2.2. Dış Borç Servisi
Türkiye’de son yıllarda dış borçlanmanın maliyeti sürekli artmıştır. Bu artışta özellikle dış borç servisindeki artışların yol açtığı yüksek maliyetlerin etkisi büyük olmuştur[xxix].
Tablo 14, 1996-2005 dönemine Türkiye’de dış borç servisinin yükünü ve dış borçlarla ilgili bazı rasyoları göstermektedir. Buna göre Türkiye’de dış borç servisinin yükü 1996 yılında 11.4 milyar dolar iken, bu rakam 2005 yılında 35.0 milyar dolara yükselmiştir. Dış borç servisinin miktarındaki artışa paralel olarak dış Borç Servisinin GSMH’ye oranı da çoğu yıllar artmıştır. Nitekim dış borç servisinin GSMH’ye oranı 1996 yılında yüzde 6.2 iken, bu oran 2001 yılında yüzde 16.9’e çıkmıştır. Ancak sonraki yıllarda bu oran yüzde 9.8 seviyesine gerilemiştir.
Tablo 14: Dış Borç Servisinin Yükü
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı İç Borç İstatistikleri (1) Kasım Ayı, Geçici
Öte yandan borç servisi içerisinde kamunun yükü ise aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. Buna göre sadece kamu dış borç servisinin GSMH’ye oranı 2000’li yıllarda yüzde 2.2 ile yüzde 5.1 arasında değişmektedir (Bkz. Tablo 15).
Tablo 15: Kamu Dış Borç Servisi Göstergeleri
Kaynak: Maliye Bakanlığı, Muhasebat Genel Müdürlüğü
Dış borç stoku ve dış borç servisinin yükündeki bu artışların etkisiyle Türkiye 1994 yılından sonra, 1997 ve 2000 yılı hariç, diğer bütün yıllarda net dış borç ödeyen ülke konumuna gelmiştir. Başka bir deyişle, son yıllarda Türkiye’den dışarıya sürekli net kaynak transferi olmaya başlamıştır. Bu dönemde dış borçlar için ödenen faizlerin yarısından çoğunda iç kaynaklar kullanılmıştır. Bu transferlere rağmen, dış borç stokunun miktarında zaman içinde bir azalma olmamış ve hatta artış yaşanmıştır.
2.3. Toplam Kamu Borç Stoku
Bir ülkenin toplam kamu borç yükünün analizine ilişkin yapılan değerlendirmelerde birkaç yöntem kullanılmaktadır. Bunlardan birincisi Kamu Brüt Borç Stoku (Konsolide Bütçe brüt borç stoku)’nun GSMH’ye oranı, ikicisi Kamu Net Borç Stokunun GSMH’ye oranı, diğeri ise özel sektör dış borcunu da kapsayan toplam borç stokunun GSMH’ye oranıdır.
2.3.1. Konsolide Bütçe Brüt Borç Stoku
Borçluluk analizinde bir ülkenin borç stokunun mutlak büyüklüğündeki artış veya azalışın takip edilmesi her zaman doğru değerlendirme yapmaya yetmemektedir. Bu nedenle borç stokunun mutlak büyüklüğündeki artış, ancak ekonominin veya finansal sistemin büyüklüğü ve borçlanma koşullarıyla birlikte değerlendirildiğinde bir anlam ifade etmektedir. Bu değerlendirme için de genelde borç stokunun milli gelire oranı kullanılmaktadır. Bu oranla bir taraftan ülkelerin borç yükü bulunmakta ve böylece borç yükünün taşıdığı risklerin analizi kolaylıkla yapılabilmekte ve diğer taraftan da ülkeler arası borç yükü kıyaslamaları yapılabilmektedir. Nitekim AB borç yüküne ilişkin Maastricht Kriterlerinin tespitinde mutlak borç stoku yerine borç stokunun milli gelire oranını esas almıştır[xxx].
Konsolide bütçe borç stoku kavramı sadece borçlusu Hazine olan kredileri içermektedir. Başka bir ifade ile konsolide bütçe brüt borç stoku, iç borç stoku toplamı ve genel hükümet dış borç stokundan oluşur. İç borç stoku piyasa ve kamu kesimi borçlarından, dış borç stoku ise sadece dış piyasadan sağlanan krediler ve dış piyasaya yapılan tahvil ihraçlarından oluşur. Krediler içerisinde; uluslararası kuruluşlar, hükümet kuruluşları kredileri ve ticari bankaların kredileri yer alır[xxxi].
Türkiye’nin konsolide bütçe brüt borç stoku miktar itibariyle incelendiğinde; Tablo 16’da görüldüğü gibi, Türkiye’nin konsolide bütçe brüt borç stoku 2001 yılında 123.6 milyar dolar seviyesindedir. Ancak konsolide bütçe borç stoku sonraki yıllarda daha da artmış ve 2005 yılı Kasım ayı itibariyle 243.1 milyar dolara ulaşmıştır. Konsolide bütçe brüt borç stoku içerisinde iç ve dış borçların artış trendine bakıldığında ise, 2001-2005 yıllar arasında iç borç stokundaki artış oranın dış borç stokundaki artış oranından çok fazla olduğu görülmektedir. Nitekim 2001 yılında Türkiye’nin iç borç stoku 84.9 milyar dolar iken, bu miktar 2005 yılında 180.6 milyar dolara çıkmıştır. Dış borçlar ise aynı dönemlerde 38.7 milyar dolardan 62.5 milyar dolara çıkmıştır.
Tablo 16: Konsolide Bütçe Brüt Borç Stokunun Miktarı ve Dağılımı
Kaynak: DPT Borç İstatistikleri (1) Kasım Ayı, Geçici
Konsolide bütçe brüt borç stoku içerisinde iç ve dış borçların dağılımına bakıldığında ise, 2001 yılında konsolide bütçe brüt borç stoku içerisinde iç borçların payı yüzde 69’dur. Dış borçların payı ise yüzde 31’dir. 2005 yılında ise bu oranda iç borçlar lehine bir artış olmuş ve konsolide bütçe brüt borç stoku içerisinde iç borçların payı yüzde 74.3’e çıkmış, dış borçların payı ise yüzde 25.7’ye gerilemiştir.
Türkiye’de konsolide bütçe borç stokunun GSMH içindeki payı incelendiğinde ise, konsolide bütçe borç stokunun 2001 yılında Türkiye’nin toplam GSMH’sini açtığı ve yıl sonunda yüzde 100.8 seviyesine ulaştığı görülmektedir. Ancak sonraki yıllarda bu oranda azalma trendi görülmüş ve 2005 yılı sonunda yüzde 68.2 seviyesine gerilemiştir. Bu süreçte iç borç stokunun GSMH’ye oranı 2001 yılında yüzde 69.2 iken, bu oran 2005 yılında yüzde 50.7’ye düşmüştür. Son yıllarda iç borçların GSMH içindeki payında bir azalma görülmesine rağmen bu borçların GSMH’ye oranı sürekli yüzde 50’lerin üzerinde seyretmiştir. Öte yandan dış borcun GSMH’ye oranı ise aynı dönemde yüzde 31.6’dan yüzde 17.5’e gerilemiştir (Bkz. Tablo 17).
Tablo 17: Konsolide Bütçe Brüt Borç Stokunun GSMH’ye Oranı
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı Borç İstatistikleri (1) Kasım Ayı, Geçici
Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi Türkiye 2001 yılında büyük bir borç stoku ile karşı karşıya kalmıştır. Bu gelişmede 1994, 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan ekonomik krizlerin payı büyük olmuştur. Kamunun yurt dışından net bütçe finansmanına bakıldığında 1994 krizi ile birlikte Türkiye’nin yurt dışından borçlanması azalmıştır. Bu tarihten itibaren kamu sektörü dış borçta genellikle net dış ödeyicisidir. Kamu açıklarının finansmanında 1995 yılından beri dış borçlanmadan ziyade iç borçlanmanın daha çok tercih edilmesi, iç piyasada borçlanmanın üzerindeki baskıyı arttırmıştır[xxxii].
Tablo 18, seçilmiş bazı ülkelerde genel kamu konsolide brüt borç stokunun GSMH’ye oranı göstermektedir. Bu oranlarla Türkiye’nin konsolide kamu brüt borç yükü karşılaştırıldığında Türkiye’nin borç yükünün gelişmiş ülkelerdeki borç stokuna yakın olduğu görülmektedir.
Tablo 18: Seçilmiş Bazı Ülkelerde Genel Kamu Konsolide Brüt Borç Stokunun GSMH’ ye Oranı
Kaynak: World Economic Outlook Database’den derlenmiştir. (1) Tahmin (2) Lüksemburg hariç, Doğu Almanya Dahil
2.3.2. Kamu Net Borç Stoku
Bir ülkenin kamu borç yükünün analizine ilişkin yapılan değerlendirmelerde kamu brüt borç stoku hesabı yanında net borç stoku hesabının da yapılmasında yarar vardır. Zira kamunun taşıdığı borç yükünün doğru tespit edilmesinde birçok uluslararası kuruluş brüt borç stoku yerine net borç yükü hesabını kullanmayı tercih etmektedir. Böylece bu hesaplama ile sadece kamu kesiminin mali yükümlülükleri değil, aynı zamanda finansal varlıklarının da değerlendirilmesi sağlanmış olmaktadır[xxxiii].
Toplam kamu net borç stoku, kamu borcunun netinin hesaplanması için geliştirilmiş bir kavramdır[xxxiv]. Bu kavram, konsolide bütçe brüt stoku rakamlarına diğer kamu kurumlarının brüt borçlarının eklenmesi yolu ile elde edilen toplam kamu brüt borç stokundan kamunun finansal varlıklarının çıkarılması ile elde edilmektedir[xxxv].
Türkiye’de kamu net borç stokunun GSMH’ye oranı yıllar itibariyle incelendiğinde ise, 2000 yılında bu oranın yüzde 57.1 seviyelerinde olduğu, ancak 2001 yılında yüzde 90.5 seviyelerine çıktığı görülmektedir. 2002 yılından sonra ise kamu net borç stokunun GSMH’ye oranında düşüşler yaşanmış ve bu oran 2005 yılında 55.1 sevisine gerilemiştir (Bkz.Tablo 19).
Tablo 19: Kamu Net Borç Stokunun Miktarı ve GSMH’ye Oranı
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı Borç İstatistikleri (1) Kasım Ayı, Geçici
Kamu net borç stokunun miktar olarak dağılımına bakıldığında ise; kamu net borç stoku içerisinde net iç borç miktarının 2000 yılında 47.7 Katrilyon TL (Milyar YTL) olduğu, net dış borç stokunun ise 23.9 Katrilyon TL (Milyar YTL) olduğu görülmektedir. Ancak iç ve dış borç miktarında 2001 yılında yüzde 100’den daha fazla artış yaşandığı ve nihayetinde net iç borç stokunun 2005 yılında 213.3 Katrilyon TL (Milyar YTL)’ye çıktığı, dış borç stokunun ise 54.0 Katrilyon TL (Milyar YTL)’ye ulaştığı görülmektedir.
2.3.3. Toplam Borç Stoku
Toplam borç stoku; bir ülkenin toplam iç ve dış borç stokunun bir araya getirilmesinden oluşmaktadır. Toplam iç borç stoku, piyasa ve kamu kesimi borçlarından oluşurken, toplam dış borç stoku, T.C. Merkez Bankası, kamu ve özel sektör dış borcu toplamından oluşmaktadır. Toplam kamu dış borcu ise, genel hükümet, diğer kamu sektörü ve KİT’lerin dış borçlarından oluşmaktadır. 1 Ekim 2001 tarihi itibariyle bir yıldan daha uzun vadeli özel sektör kredilerinin takibi Merkez Bankasına devredilmiştir. Bu tarihten sonra dış borç tablolarında; kamu kesimi, Merkez Bankası ve özel sektörden oluşan üçlü bir sınırlandırma yapılmıştır. Böylece toplam borç stoku hesabına, kamunun iç ve dış borç stoku yanında özel sektörün dış borç stoku da ilave edilmektedir[xxxvi].
Bu şekilde Türkiye’nin toplam borç yükü hesaplandığında; iç borçların GSMH’ye oranın 2001 yılında yüzde 69.2 seviyesine olduğu, özel ve kamu kesim dış borç stokunun GSMH’ye oranın ise 78.0 olduğu görülmektedir. Bunun sonucunda iç ve dış borçların toplamının GSMH’ye oranı 2001 yılında yüzde 147.2’ye çıkmıştır. Ancak sonraki yıllarda ekonomide yaşanan istikrar sonucunda önce ülke büyüme oranlarında yüksek bir trend yakalanmış, ardından ise hem iç hem de dış borç stokunun GSMH’ye oranında düşüş eğilimi görülmeye başlanmıştır. Bu gelişmeler sonucunda 2005 yılında Türkiye’nin iç borç stoku 180.6 milyar dolar, dış borç stoku ise 165.3 milyar dolar olmuştur. Aynı tarihte iç borcun GSMH’ye oranı yüzde 50.3 iken, dış borcun GSMH’ye oranı yüzde 46.3 olmuştur. Bunun sonucunda iç ve dış borların GSMH’ye oranı 2005 yılında yüzde 96.6 seviyesinde gerçekleşmiştir (Bkz. Tablo 20).
Tablo 20: Türkiye’nin Toplam Borç Stokunun GSMH’ye Oranı
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı Borç İstatistikleri (1) Kasım Ayı, Geçici
2.4. Toplam Borç Servisi Yükü
Türkiye’de kamu borç yükündeki artışa paralel olarak zamanla borç servisinin de yükü artmıştır. Nitekim Türkiye gerek dış borç yükü gerekse iç borç yükü açısından dünya ortalamasının üzerinde bir yüke maruz kalmıştır[xxxvii].
Borç servisinin en önemli göstergesi olan faiz harcamaları /GSMH rasyosu incelendiğinde yıllar itibariyle artış gösteren bu oranın 2001 yılında yüzde 23.3 seviyelerine çıktığı, daha sonraki 4 yıl içerisinde 10 puandan fazla gerileyerek 2005 yılında yüzde 11.7 seviyesine düştüğü görülmektedir (Bkz. Tablo 21).
Tablo 21: Faiz Harcamalarının GSMH’ ye Oranı
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı, BÜMKO Genel Müdürlüğü ve Muhasebat Genel Müd. (1) Kasım Ayı, Geçici
Benzer şekilde bir diğer borç servisi göstergesi olan faiz harcamaları / vergi gelirleri oranı incelendiğinde, 2001 yılında bu oranın GSMH’nin yüzde 103.3’üne çıktığı, ancak yıllar itibariyle azalama trendine girdiği ve nihayetinde 2005 yılında yüzde 47.5’seviyesine gerilediği görülmektedir (Bkz. Tablo 22).
Tablo 22: Faiz Harcamalarının Vergi Gelirlerine Oranı
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı Borç İstatistikleri, BÜMKO Genel Müdürlüğü ve Muhasebat Genel Müdürlüğü (1) Kasım Ayı, Geçici
3. KAMU KESİMİ BORÇLANMA GEREĞİNİN VE KAMU BORÇ YÜKÜNÜN AZALTILMASI İÇİN ÖNERİLER
Gerek teorik ve gerekse uygulama sonuçları, yüksek oranlı KKBG'nin ve bunun sonucunda başvurulan kamu borçlarının ekonomik istikrar ve buna bağlı olarak ekonomik büyüme ve kalkınma ile istihdamı gerçek anlamda tehdit ettiğini ve ekonominin kırılganlığını arttırdığını göstermektedir[xxxviii]. Nitekim 1994, 1999 ve 2000-2001 krizlerinde Türkiye’de bu mali dengenin bozulmasının payı çok yüksek olmuştur. Bu nedenle istikrarlı bir büyüme ve kalkınma için uzun vadede KKBG ve yüksek borç stokunu azaltacak tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bu konuda yapılması gereken düzenlemeler şu şekilde belirtilebilir.
Kamu harcama reform yapılmalıdır. Kamu borçlanma gereğinin azaltılması için, devletin etkin bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Bu doğrultuda 2003 yılında düzenlenen kamu yönetimi reformunun mali ayağını oluşturan 5018 Kanun önemli bir düzenleme olarak kabul edilmektedir. Bu düzenleme doğrultusunda kamu yatırım harcamaları değil, tüketim harcamaları disiplin altına alınmalı ve harcamalar belli kurallara bağlanmalıdır. Özellikle de popülist yaklaşımların sonucu olan, sübvansiyonların ve seçim ekonomisi uygulamalarının önüne geçilmelidir[xxxix]. Bu doğrultuda bütçede birlik ilkesine mümkün olduğu kadar uyulmalı, bütçelerin hazırlanması ve uygulanması sırasında performans denetimi yapılmalı ve kamu idari yapısının tutumluluk, etkinlik ve verimlilik esasına göre yönetilmesi sağlanmalıdır[xl]. Kamu harcamaları kısmında yine yerel yönetimlerin finansman açıkları kontrol altına alınmalıdır.
Sosyal güvenlik reformu yapılmalıdır. Sosyal Güvenlik Kuruluşları, kamunun sırtında yük olmaktan çıkarılmalıdır. Bunun için primlerin zamanında tahsili sağlanmalı, harcamaların - özellikle sağlıkla ilgili olanların - kontrol altına alınmasını sağlayacak tedbirlere başvurulmalıdır. Ayrıca SSK, Bağkur ve Emekli Sandığı bir çatı altında toplanmalı ve işlemlerin daha basitleştirilmesi sağlanmalıdır. Öte yandan buna paralel olarak özel sigortacılık teşvik edilmelidir[xli].
Ekonomik ve siyasi istikrar sağlanmalıdır. 1990’lı yıllarda ekonomik ve siyasi belirsizliğin aşırı boyutlara ulaştığı ve kamu açıklarının giderek arttığı ülkemizde, piyasaya güvenin verilmesi ve gerekli politikaların kararlılıkla uygulanması için siyasi istikrar sağlanmalı ve sürdürülmelidir.
Reel ekonomiye destek verilmelidir. Yapısal reformların tamamlanması, KKBG’nin makul seviyeye düşürülmesi ve siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanmasıyla, kamu kesimi mali piyasalardan elini çekerek, “dışlama etkisi- cowding-out” denilen ve özel kesimin kaynak bulmasını güçleştiren etkiler ortadan kaldırılmalı ve böylece reel ekonomi için gerekli kaynak bulunmalıdır[xlii]. Özelleştirme Uygulamaları Sürdürülmelidir. 1990’lı yıllarda GSMH’nin yüzde 3-4’ü oranında finansman açıkları veren KİT’larin özelleştirilmesine devam edilmelidir. Ancak bu yapılırken özelleştirme stratejisi tekrar gözden geçirilmelidir[xliii]. Özelleştirme uygulamaları üzerine yapılan araştırmalar, yalnızca kamu mülkiyetinin, özel sektöre devrinin, ekonomide etkinlik ve verimliliği sağlamak için yeterli olmadığını göstermektedir. Kaldı ki Türkiye ekonomisinde dönem dönem yapılan araştırmalar, piyasada tekelci eğilimlerin güçlü olduğunu ve genelde rekabetçi değil, oligopolistik bir yapı bulunduğunu göstermektedir. Bu nedenle, özellikle kamu tekellerinin, özel tekellere dönüşümünü engelleyecek önlemlerin, özelleştirme ile birlikte uygulamaya konulması gerekmektedir[xliv]. Bu bağlamda özelleştirme uygulamalarında mümkün mertebe blok satış ve yabancılar yerine, halka ve çalışanlara satış yöntemi benimsenerek özelleştirmenin sosyal boyutu da dikkate alınmalıdır[xlv]. Vergi Reformu Yapılmalıdır. Türkiye’de son yıllarda kayıt dışı ve vergi dışı ekonomi alanları artmıştır. Vergi tabanının kayıt dışı ekonomiyi de içine alan genişletici bir vergi reformunun yapılmaması, bir yandan vergi ödemeyen kesim üzerinde vergi yükünü ağırlaştırırken, diğer yandan kamu harcamalarının sağlıklı bir şekilde finanse edilmesini güçleştirmiştir. GSMH’nin yüzde 25-50’si civarında olduğu tahmin edilen kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınabilmesi için vergi oranları ve vergi yükü düşürülmeli, vergi tabanı geliştirilmeli, vergi idaresinde gerekli modernizasyon sağlanmalı, vergi idaresinin etkinliği arttırılmalı, vergi denetimleri arttırılmalı, cezalar caydırıcı düzeylere getirilmeli, vergi sistemi ve mevzuatı basitleştirilmeli, vergi bilinci arttırılmalı ve böylece vergi vermeyi teşvik eden bir sistem oluşturulmalıdır.
Dış borç stoku azaltılmalıdır. Dış borçlar miktar olarak sürekli artmasına rağmen GSMH’ye oran itibariyle son yıllarda azalma trendi göstermiştir. Buna rağmen dış borçların seviyesi hala yüksektir. Dış borç stokunun ileride sorun oluşturmaması için toplam kamu borç stokunun sınırı konusunda AB Maastricht kriterleri benimsenmeli ve çıkarılacak borçlanma kanunlarına yüzde 60’lik oran ilave edilmelidir[xlvi]. Bu noktadan hareketle, öncelikle Türkiye’de gelir kaynakları ile orantılı dış borçlanma politikası izlenmelidir. İkinci olarak borçlanmanın vadesi uzatılmalı ve ülkede sağlanacak ekonomik istikrar doğrultusunda borçlanma faizlerinin risk primleri azaltılmalıdır. Üçüncü olarak borçluluk düzeyinin ve borç sorunlarının azaltılması için son yıllarda ulaşılan yüksek oranlı büyüme trendi mümkün olduğu kadar sürdürülmelidir. Dördüncü olarak ülke ihracatının arttırılması sağlanmalıdır. Nitekim borçların GSMH’ye oranı ile ihracata oranı bir ülkenin kredi itibarının değerlendirilmesinde kullanılan ana göstergelerden biridir. İhracatın teşviki ile ulaşılacak yüksek girdiler borçların ödenmesinde olumlu bir etki yapacaktır. Beşinci olarak Türkiye son yıllarda cari işlemler açık vermektedir. Bu açıkların azaltılması ve hatta borçların ödenmesinde kolaylık sağlayan cari işlemler dengesinde mümkünse belli bir fazla verilmesi sağlanmalıdır.
İç borçların miktarı azaltılmalı ve vadeler uzatılmalıdır. Kamu açıkların finansmanında son yıllarda önemli bir araç olarak kullanılan ve boyutları hızla artan iç borçlanmanın miktarı azaltılmalı ve vadesi uzatılmalıdır. Bunu yapmanın yolu, borçlanmanın zorunlu konsolidasyonu veya merkez bankasına devri değildir. Bunun için yapılacak şey, kısa vadede, iç borçların vadesinin piyasaya güven vererek uzatılmasıdır. Bunun içinde bir taraftan enflasyonun ve mevduat faizlerinin tekrar artmaması sağlanmalıdır[xlvii]. Öte yandan borç yükünün hafifletilebilmesi için 2006 yılından itibaren DİBS faiz gelirlerinin vergilendirilmeye başlanması yararlı olacaktır[xlviii]. DİBS faiz gelirlerinin vergilendirilmesi yoluyla bir taraftan kamuya ek ve sağlam bir gelir sağlamış olacak, diğer taraftan ise ülkede spekülatif sermaye hareketlerinin önlenmesi sağlanmak suretiyle kaynakların üretken sektörlere yönelmesine katkı sağlanmış olacaktır[xlix].
Reel faizler düşürülmelidir. Türkiye’de reel faizler hala yüksek seviyelerdedir. Faizlerinin normalden yüksek olmasının nedeni Türkiye’de finansman sisteminin nispeten küçük olması, arz edilen fonların önemli bir bölümünün kamu tarafından talep edilmesidir[l]. Reel faizlerin düşürülebilmesi için iç ve dış borç faiz oranlarının artmasına neden olan ve borç stoku/GSMH oranın büyümesinde etkili olan borç stokunu içinde yaklaşık yüzde 50’lere varan kamuya ait borçların tasfiye edilmesi sağlanmalıdır. Ya da bu kamu alacaklarına borç faizi işletilmeyerek belli bir periyot içinde bu borçların eritilmesi sağlanmalıdır[li].
SONUÇ
Türkiye’de 1991-2005 döneminde mali disiplinin bozulma sürecini inceleyen bu çalışmada kamu kesimi borçlanma gereğinin artış nedenleri ve bunun sonucunda oluşan kamu borçlanması sorunu ele alınmıştır. Buna göre, 1990’lı yılların başında Türkiye’de mali denge bozulmaya başlamıştır. Bu süreçte zamanla bütçe disiplini bozulmuş, harcamalarda özellikle tüketim harcamalarında artış yaşanmış, buna karşın yeterli harcama denetimi yapılmamış, savurganlık ve yolsuzluk artmıştır. Öte yandan kamunun vergi ve diğer gelirlerinde önemli artışlar olmasına rağmen bu kamu harcamalarını karşımaya yetmemiştir. Son altı-yedi yıldır, vergilerin büyük bir bölümü neredeyse sadece faiz ödemelerinde kullanılmıştır. Bu durum ekonomik ve sosyal bünyede tahribata yol açmıştır. Nitekim vergilerin bu şekilde borç faizlerinin ödenmesinde kullanılmaya başlanmasından sonra Türkiye’de üst üste birçok ekonomik kriz ve sosyal gerginlik yaşanmıştır. Kamu gelirleriyle kamu giderleri arasındaki olumsuz farkın olağan kamu gelirleri ile karşılanamaması sonucunda ise Türkiye’de kamu kesimi borçlanma gereği 2001 yılında GSMH’nin yüzde 16.4’ü oranına ulaşmıştır. Bu oranlar gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki kamu kesimi borçlanma oranı ile karşılaştırıldığında yüksek seviyelerdedir. Ancak sonraki yıllarda bu oranda önemli düşüşler yaşanmış ve normal değerlere ulaşmıştır.
Kamu kesimi borçlanma gereğinin en önemli nedeni ise konsolide bütçe açıklarından kaynaklanmaktadır. Konsolide bütçe açıklarının sürekli artmasında zaman içerisinde büyüyen iç ve dış kamu borç stokunun bütçe üzerindeki baskısının payı yüksek olmuştur. Kamu kesimi borçlanma gereğine yol açan ikinci önemli unsur Sosyal Güvenlik Kuruluşlarının açıklarıdır. Bunların dışında kamu kesimi borçlanma gereğine yol açan diğer unsurlar, KİT açıkları, yerel idarelerin açıkları ve bütçe dışı fonların açıklarıdır.
Kamu kesimi borçlanma gereğinin artması, bu açığın finansmanı sorunun ortaya çıkarmıştır. Bu açığın finansmanında ise çoğu zaman borçlanma tercih edilmiş ve bunun sonucunda Türkiye’nin hem iç ve hem dış borçları sürekli artmıştır. Dış borçlar mutlak rakam olarak 1996 yılında 79.2 milyar dolar iken, 2005 yılında 165.3 milyar dolar olmuştur. Dış borç stokunun GSMH’ye oranı ise 1996 yılında yüzde 43.2 seviyelerinde iken 2001 yılında yaklaşık yüzde 78’ler seviyesine çıkmıştır. Ancak bu oran sonraki yıllarda azalarak 2005 yılında yüzde 46.3 seviyelerine gerilemiştir. Dış borçlar içerisinde yer alan kamu kesimi borcunun GSMH’ye oranı ise 1996 yılında yüzde 28.0 iken bu oran 2001 yılında yüzde 47.9’a çıkmış ve 2004 yılında ise yüzde 30.7’ye gerilemiştir. Öte yandan Türkiye’de 1990’ların ortalarından itibaren iç borç stokunun miktarında ve GSMH’ye oranında sürekli artışlar yaşanmıştır. Nitekim iç borç stokunun GSMH’ye oranı 1996 yılında yüzde 21 iken, 2001 yılında bu oran yüzde 69.2’ye ulaşmıştır. Son üç yıl ise bu oranlar yüzde 50.3- 54.5 arasında seyretmiştir.
Konsolide bütçe brüt borç stoku içerisinde iç ve dış borçların dağılımına bakıldığında ise, 2001 yılında konsolide bütçe brüt borç stoku içerisinde iç borçların payının yüzde 69’dur. Dış borçların payı ise yüzde 31’dir. 2005 yılında ise bu oranda iç borçlar lehine bir artış olmuş ve konsolide bütçe brüt borç stoku içerisinde iç borçların payı yüzde 74.3’e çıkmış, dış borçların payı yüzde 25.7’ye gerilemiştir.
Bu gelişmeler sonucunda Türkiye’de konsolide bütçe borç stokunun GSMH oranı 2001 yılında Türkiye’nin toplam GSMH’sini açmış ve yıl sonunda yüzde 100.8 seviyesine ulaşmıştır. Ancak sonraki yıllarda bu oranda azalma trendi görülmüş ve 2005 yılı sonunda bu oran yüzde 68.2 seviyesine gerilemiştir.
Son yıllarda konsolide bütçe borç stokunun GSMH’ye oranında yaşanan düşüşe rağmen Türkiye’nin kamu borçlarına ilişkin temel verilerin hala kötü olduğu söylenebilir. Ancak daha önemlisi kamu borçlanma maliyetlerinin milli gelire oranı ve reel faizler oranı dünyanın birçok ülkesine göre hala çok yüksek seviyelerdedir. Bu yükseklik kamu açıklarının milli gelire oranının yüksek olması ve bütçe harcamalarının kompozisyonundaki bozulmadan kaynaklanmaktadır.
Sonuç itibariyle 1990-2005 döneminde Türkiye’de kamu kesimi borçlanma gereğinin yüksek oranlara çıkması ve bunun sonucunda sıklıkla iç ve dış borçlanmaya başvurulması bütçenin gerçek işlevlerinin yerine getirilmesini güçleştirmektedir. Nitekim, Türkiye’de bütçelerin hazırlanma vizyonunda artık, uzun dönemli sanayileşme, gelir dağılımının düzeltilmesi ve kamu hizmetlerinin daha kaliteli sunulması gibi sorunlar hiç yer almamaktadır. Bunların yerine, sadece kısa dönemli borçlanma ve finansal getiri kaygılarına dayalı bir bütçe metni oluşturulmaktadır. Bütçe belgeleri artık uzun dönemli kalkınmayı ve kamu hizmetlerini planlayan değil, kısa dönemde borç idaresinden başka bir amaca hizmet etmeyen bir muhasebe tablosuna indirgenmiştir. Devletin özgün bir kalkınma stratejisi izleyebilmesi ve bu doğrultuda bağımsız para ve maliye politikası uygulayabilmesi için devlet bütçesinin bir borç yönetim bütçesi olmaktan kurtarılarak tekrar yatırım bütçesine dönüştürülmesi gerekmektedir. |
[i] Mehmet Günal, “Türkiye’de Kamu Finansman Dengesi (ya da Dengesizliği) Sorunu
ve Çözüm Önerileri”, İktisat İşletme Finans Dergisi, Eylül 1996, s. 4
[ii] Kamu kesimi genel dengesinde yer almasına rağmen, KKBG’ye katkıları fazla olmadığı için bu çalışmada döner sermayeler üzerinde durulmamıştır.
[iii] Aytaç Eker ve Metin Meriç, Kamu Borçlanması (Kamu Kredisi), İzmir, 2000, s. 282-283
[iv] Hazine Müsteşarlığı (a), “Sosyal Güvenlik Sistemlerinde Niçin Reform Greklidir ?”
http://www.hazine.gov.tr/sosyal_guvenlik.pdf (11. 12.2005)
[v] Eker ve Meriç, s. 282-283
[vi] Ferhat, Emil, H. Hakan Yılmaz ve Caroline Van Rijckeghem, “Kamu Borcu Nasıl
Oluştu ?, Bu Noktaya Nasıl Gelindi ? Turkish Debt 1990-2002: How Did We Get Here”, TESEV Yayınları, Mayıs 2005, s. 21
[vii] Yüksek Denetleme Kurulu (YDK),
http://www.ydk.gov.tr/egitim_notlari/kit'lerin%20denetimi.htm#11 (10.08.2005)
[viii] M. Said Ceyhan, “Türkiye’de Kamu Borçlarının Boyutları ve Karşılaştırılması İle
Kamu Borçlanma Gereğinin Temel Nedenleri”, Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl: 2005, Cilt: IX, Sayı: 1-2, s. 653
[ix] Emil vd, s. 20
[x]Hazine Müsteşarlığı (b), “Kamu Maliyesinde Reform”, http://www.hazine.gov.tr/fonlar230801.htm, (11.12.2005)
[xi] Hazine Müsteşarlığı (b)
[xii] Emil vd, s. 24
[xiii] Ertuğrul Acartürk, “Yerel Yönetimlerin Hizmet Sunumunda Alternatif Yöntemler”,
http://www.econturk.org/yerelyonetimler.doc (08.11.2005)
[xiv] Ceyhan, s. 641- 653
[xv] International Monetary Fund (IMF), Outlook, Spring, 2000, s. 133-139
[xvi] Konsolide İç Borçlar : Türk parasının değerindeki oynamalar nedeniyle Merkez Bankası'nın aktif ve pasifindeki altın ve dövizlerin yeniden değerlenmesi neticesinde oluşan farklar ile, kamu kuruluşlardan bazılarının bir kısım kısa vadeli borçlarının konsolide edilerek Hazine'ce üstlenmesinden doğan borçlardan oluşmaktadır.
[xvii] Hilmi Ünsal, “Türkiye’de Finansal Serbestleştirme Sürecinde İç Borçlanma ve
Sermaye Piyasası Üzerindeki Etkileri”, Gazi Üniversitesi İİBF Dergisi, Yıl: 2003, Cilt: 3, 2003, s. 192
[xviii] Hikmet İyidiker ve Yasemin Özuğurlu, “Türkiye’de Kamu İç Borçlarının Reel
Kesim Üzerine Etkileri”, XVIII. Türkiye Maliye Sempozyumu, “Türkiye’de Kamu Borçlanması, Ekonomik ve Sosyal Etkileri, Beklentiler” 12-16 Mayıs 2003 Girne-Kıbrıs, s. 476
[xix] Meral Vurucu Demir, “4369 Sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanunun Getirdiği Yenilikler, Önceki Mevzuat İle Karşılaştırılması”, 2004, s. 30-32, http://www.bumko.gov.tr/arastirmarapor/Mdemir.pdf, (17.11.2005)
[xx] Ünsal, s. 93-194
[xxi] Memduh Yaşa, Devlet Borçları, Ankara, AÜ. Hukuk Fakültesi Yay: 1978, No: 421, s. 184-185
[xxii] Mustafa Sakal, “Türkiye’de Kamu Açıkları ve Borçlanmasının Sürdürülebilirliği
Sorunu: 1988-2000 Dönem Analizi”, Dokuz Eylül Üniversitesi, İİBF Dergisi, Yıl: 2002, Cilt: 17, Sayı: 1, s. 45
[xxiii] İyidiker ve Özuğurlu, s. 477-478; Sakal, s. 46
[xxiv] Ünsal, s. 195
[xxv] Ceyhan, s. 649
[xxvi] Fatih Saraçoğlu, “1980-2001 Yılları Arasında Türkiye’de İç Borçların Yapısal
Gelişimi ve Değerlendirilmesi”, Ekonomik Yaklaşım, Yıl: 2002, Sonbahar, Cilt: 13, Sayı: 45,
s. 61-63
[xxvii] Ceyhan, s. 649
[xxviii] Ceyhan, s. 66
[xxix] Ceyhan, s. 651
[xxx] Hazine Müsteşarlığı (c) “Kamu Borç Stoku: 2004 Yılı Sonu Gerçekleşmeleri”,
http://www.hazine.gov.tr/GuncelDuyuru/kamunetborcstokugelismeleri%20_1.pdf,
(11.12.2005)
[xxxi] Demir, s. 12
[xxxii] Ceyhan, s. 651
[xxxiii] Hazine Müsteşarlığı (c)
[xxxiv] Demir, s. 12
[xxxv] Hazine Müsteşarlığı (c)
[xxxvi] Demir, s. 12
[xxxvii] Sakal, s. 46
[xxxviii] Ceyhan, s. 661
[xxxix] Günal, s. 14-15
[xl] Ceyhan, s. 661
[xli] Günal, 1996, s. 15
[xlii] Günal, 1996, s. 15
[xliii] Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Ekonomik ve Sosyal Göstergeler
http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/gosterge/tr/ (17.12.2005)
[xliv] Nursel Öztürk, “Özelleştirme Ders Notları”, http://www.ydk.gov.tr/egitim_notlari /
ozellestirme.htm#4 (11.12.2005)
[xlv] Günal, s. 15
[xlvi] Sakal, s. 57
[xlvii] İyidiker ve Özuğurlu, s. 485-486
[xlix] İyidiker ve Özuğurlu, s. 485-486
[l] Emre Alpan İnan (2003), “Kamu Borç Stokunun Sürdürülebilirliği ve Türkiye”, Bankacılar Dergisi, Yıl: 2003, Sayı: 46, s. 36
[li] Ceyhan, s. 661
KAYNAKÇA
Acartürk, Ertuğrul, “Yerel Yönetimlerin Hizmet Sunumunda Alternatif Yöntemler”,
http://www.econturk.org/yerelyonetimler.doc (08.11.2005)
Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü (BÜMKO), http://www.bumko.gov.tr/page2.html
(17.10.2005)
Ceyhan, M. Said (2005), “Türkiye’de Kamu Borçlarının Boyutları ve Karşılaştırılması İle
Kamu Borçlanma Gereğinin Temel Nedenleri”, Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, C: IX, S: 1-2
Demir, Meral Vurucu (2004), “4369 Sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanunun Getirdiği Yenilikler, Önceki Mevzuat İle Karşılaştırılması” ,http://www.bumko.gov.tr/arastirmarapor/Mdemir.pdf, (17.11.2005)
Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Borç İstatistikleri
http://www.hazine.gov.tr/stat/Toplam_tr02.htm (18.11.2005)
Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Ekonomik ve Sosyal Göstergeler
http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/gosterge/tr/ (17.12.2005)
Dünya Gazetesi, 31.11.2004
Eğilmez, Mahfi (2005), “Vergi Oranlarında İndirim”, Radikal Gazetesi, (01.01.2006)
Eker, Aytaç ve Metin Meriç (2000), Kamu Borçlanması (Kamu Kredisi), İzmir
Emil, Ferhat, H. Hakan Yılmaz ve Caroline Van Rijckeghem (2005), “Kamu Borcu Nasıl
Oluştu ?, Bu Noktaya Nasıl Gelindi ? Turkish Debt 1990-2002: How Did We Get Here”, TESEV Yayınları, Mayıs
Günal, Mehmet (1996), “Türkiye’de Kamu Finansman Dengesi (ya da Dengesizliği) Sorunu
ve Çözüm Önerileri”, İktisat İşletme Finans Dergisi, Eylül
Hazine Müsteşarlığı (a), “Sosyal Güvenlik Sistemlerinde Niçin Reform Greklidir ?”
http://www.hazine.gov.tr/sosyal_guvenlik.pdf (11. 12.2005)
Hazine Müsteşarlığı (b), “Kamu Maliyesinde Reform”,
http://www.hazine.gov.tr/fonlar230801.htm
(11.12.2005)
Hazine Müsteşarlığı (c), “Kamu Borç Stoku: 2004 Yılı Sonu Gerçekleşmeleri”,
http://www.hazine.gov.tr/GuncelDuyuru/kamunetborcstokugelismeleri%20_1.pdf,
(11.12.2005)
İnan, Emre Alpan (2003), “Kamu Borç Stokunun Sürdürülebilirliği ve Türkiye”, Bankacılar
Dergisi, Sayı: 46
İyidiker, Hikmet ve Yasemin Özuğurlu (2003) “Türkiye’de Kamu İç Borçlarının Reel
Kesim Üzerine Etkileri”, XVIII. Türkiye Maliye Sempozyumu, “Türkiye’de Kamu Borçlanması, Ekonomik ve Sosyal Etkileri, Beklentiler” 12-16 Mayıs 2003 Girne-Kıbrıs
IMF (2000) Outlook, Spring
Keyder, Nur ve Özge Bozkurt (2003), “Türkiye’nin Kamu Borç Stoku: Kompozisyonu ve
Sürdürülebilirliği”, İktisat İşletme ve Finans Dergisi, Nisan
Merkez Bankası (2004), Yıllık Rapor, T.C. Merkez Bankası Yayını, Ankara, Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü, Mart (11.012.2005)
Maliye Bakanlığı (MB) Muhasebat Genel Müdürlüğü, Kamu Hesapları Bülteni
http://www.muhasebat.gov.tr/mbulten/index.php (16.11.2005)
Öztürk, Nursel, “Özelleştirme Ders Notları”, http://www.ydk.gov.tr/egitim_notlari /
ozellestirme.htm#4 (11.12.2005)
Radikal Gazetesi, 04.01.2006
Sakal, Mustafa (2002), “Türkiye’de Kamu Açıkları ve Borçlanmasının Sürdürülebilirliği
Sorunu: 1988-2000 Dönem Analizi”, Dokuz Eylül Üniversitesi, İİBF Dergisi, Cilt: 17, Sayı: 1
Saraçoğlu, Fatih (2002), “1980-2001 Yılları Arasında Türkiye’de İç Borçların Yapısal
Gelişimi ve Değerlendirilmesi”, Ekonomik Yaklaşım, Sayı: 45, Sonbahar, Cilt: 13
Ünsal, Hilmi (2003), “Türkiye’de Finansal Serbestleştirme Sürecinde İç Borçlanma ve
Sermaye Piyasası Üzerindeki Etkileri”, Gazi Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt: 3
Yaşa, Memduh (1978), Devlet Borçları, Ankara, AÜ. Hukuk Fakültesi Yay: No: 421
Yüksek Denetleme Kurulu (YDK), ydk.gov.tr
http://www.ydk.gov.tr/egitim_notlari/kit'lerin%20denetimi.htm#11 (10.08.2005)
World Economic Outlook Database, http://www.internationalmonetaryfund.com
(19.12.2005)
http://www.cia.gov/cia/publications/factbook/rankorder/2186rank.html