YIL: 10

SAYI: 112

NİSAN   2007

 

 

önceki

yazdır

 

 

  Arş.Gör.Dr. Murat Kemal KARACAN

  Öğr.Gör.Dr.Cafer AYDIN

  Öğr. Gör.Mehmet TAN

 

  

EĞİTİM SİSTEMİNE YÖNELİK BİR REFORM ÇALIŞMASI: KAMU YÖNETİMİ TEMEL KANUNU ÇERÇEVESİNDE EĞİTİM YÖNETİMİ


ÖZET

Bu çalışmada, Kamu Yönetimi Temel Kanunu hakkında, farklı görüşlerin dışında kalarak olaya dışarıdan bir gözlemci edasıyla bakmak suretiyle son yılların en önemli değişim hamlesini somutlaştıran ve 3 Kasım 2003 tarihinde (resmen) kamuoyunun tartışmasına sunulan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı’nın kamuoyunda yarattığı tartışmanın boyutları ve eğitim sistemine yansımalarının irdelemesi amaçlanmaktadır. Bunu yaparken ayrıca tasarının içeriği ile ilgili de bilgi verilmeye çalışılacaktır. 

 

 

I. MEVCUT DURUM

Türkiye’de uzun süredir idarede reform tartışmasının yaşandığı malumdur. Bu çerçevede özellikle mahalli idarelerde yeniden yapılanma, yetki ve görev değişimi dikkate değer şekilde ön plana çıkmıştır. Hemen hemen her ülkede, idarede reform uygulamaları bütünüyle toplumsal değişimden soyutlanmaz ve her ülkenin kendi özel şartları da bu kapsamda gözden ırak tutulmamalıdır (Horvath, 2000: 22). Gerçekten de Türkiye’deki idari reform insiyatifinin, geride bıraktığımız yıllarda yaşanan ekonomik krizler neticesi oluşan yeni halk idaresinden soyutlanması mümkün değildir. En azından bu ilişkiyi göz önüne almak lazımdır.

 

Bugün Türkiye’nin en temel problemlerine yönelik çareler devlet aygıtı içerisinde olacaktır. Türkiye’de bu yönde çeşitli çalışma ve düzenlemeler zaman içerisinde yapılmıştır. Yukarıda değinilen sorunlarla ilgili olarak zaman içerisinde ekonomik, sosyal ve siyasal hayatta meydana gelen değişme ve gelişmeler karşısında; diğer her alanda olduğu gibi kamu yönetimi alanında da değişimlerin yapılması kaçınılmaz olmaktadır. Esasen, ülkemizde kamu yönetiminde yeniden yapılanma çabaları uzun bir geçmişe sahiptir. Bu alanda yapılan çalışmalar kısaca özetlenecek olursa:

 

1. 1930’lu yıllarda yapılan çalışmalar,

2. 1949 yılında İstanbul Üniversitesi öğretim görevlilerinden Fritz Neumark tarafından hazırlanan "Devlet Dairelerinin ve Müesseselerinin Rasyonel Çalışması" konulu rapor,

3. 1951 yılında Dünya Bankası desteği ile James M. Barker’in başkanlığında bir kurul tarafından hazırlanan Devlet Personeli Rejimi konulu rapor,

4. 1958 yılında TODAİE tarafından hazırlanan "Türkiye’de Devlet Personeli  Hakkında Rapor,"

5. 1960 sonrası DPT, TODAİE ve Devlet Personel Başkanlığı öncülüğünde yapılan  araştırmalar,

6. DPT ve TODAİE tarafından 1962 yılında hazırlanan ve 1963 yılında Başbakanlığa sunulan, personel rejimi konusunda yoğunlaşan "Merkezi Hükümet Teşkilatı Araştırma Projesi" (MEHTAP),

7. 1963 yılından bu yana bütün kalkınma planlarında kamuda yeniden yapılanma konusunda yer alan öneriler,

8. 1972 yılında yapılan “İdarenin Yeniden Düzenlenmesi: İlkeler ve Öneriler “ adlı rapor ile 1980’li yılların başında gerçekleştirilen araştırma ve uygulamalar,

9. 6. Plan hazırlıkları kapsamında, 1988 yılında TODAİE tarafından yürütülen ve 1991 yılında yayınlanan, ilk kez AB’ye uyumu ve vatandaş odaklı olmayı gündeme getiren Kamu Yönetimi Araştırması (KAYA) Projesi,

10. 8. Plan kapsamında 2001 yılında ülkemizde saydamlığın artırılması ve etkin yönetimin geliştirilmesi amacıyla bir Yönlendirme Komitesi ve Çalışma Grubu kurulması ve bu kapsamda hazırlanarak, Ocak 2002’de Bakanlar Kurulu’na sunulan Eylem Planı,

11. Ayrıca, son yıllarda uluslararası finans kuruluşları ile yapılan çeşitli anlaşmalarda kamuda iyi yönetimin geliştirilmesi, özellikle bankacılık ve mali  sektör, sosyal güvenlik kurumları ve bütçe sürecinin iyileştirilmesi konularında çeşitli yasal ve kurumsal düzenleme çalışmaları ile bu kapsamda ülkemizin yönetim yapısı içinde yerleşen düzenleyici kurullar ve kurumlar.

12. 2003 yılından itibaren mevcut hükümet tarafından hazırlanan Hükümet Programı ve Acil Eylem Planı çerçevesinde yapılan ve aşağıda irdelenecek olan Kamu Yönetimini Yeniden Düzenleme Çalışmaları.

 

Ancak, tüm bu çabalar çeşitli nedenlerle başarısız kalmış ve kamu yönetiminde arzu edilen kaliteye ulaşılamamıştır. Yapılan çeşitli araştırmalara, yayınlanan raporlara ve alınan kararlara karşılık, ülkemizin 1980 sonrası ekonomi alanında gerçekleştirdiği serbestleşmeyi ve değişimi kamu yönetimi alanında tam olarak başardığı söylenemez. Bugün yaşadığımız sorunların temelinde bu kısmî değişimin doğurduğu uyum sorunları önemli bir yer tutmaktadır. Dünya genelinde yaşanan hızlı değişim ve özellikle ülkemizde son yıllarda yaşanan krizlerle sürdürülemez olduğu belirginleşen mevcut yönetim anlayışı ve yapısı dikkate alındığında, kamuda yeniden yapılanmanın vaktinin çoktan gelip geçtiği, bu alanda ihtiyacın da ötesinde bir gerekliliğin oluştuğu gözlenmektedir.

 

Son yıllarda dünyada meydana gelen sosyal, teknik, ekonomik ve kamu yönetimindeki gelişmelerle, hizmeti vatandaşın ayağına getirmek düşüncesi ön plana çıkmıştır. Vatandaş hizmetin hem kim tarafından, hem de nasıl gerçekleştirildiği ile ilgilenmektedir. Kitle iletişim araçlarının da etkisiyle, insanlar her yerde aynı hizmeti istemeye başlamışlar, bu da yönetimin işini zorlaştırmıştır. Ayrıca yükselen demokratikleşme talepleriyle, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi anlayışı ön plana çıkmış ve merkezdeki yetkilerin yerel yönetimlere devredilmesi düşüncesi tartışılmaya başlanmış ve bu tartışmada eğitim de yerini almıştır (Bucak, 2000).

 

Ülkemizde cumhuriyetin kuruluş yıllarına kadar uzayan ve tarafları arasında ciddi görüş farklılıklarını gün yüzüne çıkaran bir tartışma konusu vardır: “Kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması”. Konu öylesine grift bir yapıya sahiptir ki konunun aktörleri kendi görüş ve önerileri doğrultusunda bir reform olması konusunda hemfikirdir. Aslında konunun haiz olduğu önem bu durumu biraz anlaşılır kılmaktadır. Zira gerçekten bir devletin halka en fazla dönük yüzü, kamu hizmetlerinden yararlananlara en yakın tarafı, “devlet babanın” halkın arasına en fazla karıştığı organı, devletin (yürütme organı içinde teşekkül etmiş olan) “idaresi” dir. İşte devletin bu organı üzerinde yapılacak köklü bir değişikliğin de toplumun çeşitli kesimleri arasında ciddi ve sert tartışmaları beraberinde getirmesi doğaldır. Fakat çağdaş demokratik topluluklarda yapılan bu tartışmalar belirli somut projeler üzerinden gerçekleştirilir. Daha açık bir ifadeyle devlet idaresi veya diğer önemli bir konuda yapılacak ciddi bir değişiklik, taraflar arasında düzeyli bir şekilde tartışılır; değişime karşı olanlar ise karşı görüşlerini ortaya koyarken topluma alternatif bir çözüm önerisinde bulunurlar. Aslında herkes, bu tartışmalarda bilimsel ifadeler kullanmaktansa kendi siyasi görüşünü hakim görüş olarak sunma ve yapılacak köklü bir değişimi bu görüş doğrultusunda şekillendirme gayret ve çabası içinde bulunmaktadır. Doğaldır ki böyle bir tartışma ortamında değişim projesinin asıl irdelenmesi gereken yönü bu makalenin konusu dışında kalmaktadır.

 

 

 

Yapılacak reform çalışmalarında aşağıdaki unsurların dikkate alınması gerekmektedir:

 

Belediye, köy, ve il özel idarelerinin; yetki, sorumluluk, görev ve organizasyon yapıları açılarından yetersiz, verimsiz ve etkisiz durumda olması,

• Mahalli idareler ve il yönetimlerinin genel bütçeden aldıkları paylar ile yerel düzeyde yarattıkları kaynakların ve gelirlerinin yetersiz olması,

• Mahalli idarelerin iç ve dış denetiminin yetersiz ve çok başlı olması,

• Şirketleşme (Belediye şirketleri) ile ilgili mevzuatın ve denetimin yetersiz olması,

• İmar planlarının hazırlanması ve karara bağlanması sürecinin şeffaf olmaması,

• Yönetimde açıklık ve yönetime halk katılımını ve denetimini sağlayan yöntemlerin geliştirilmemiş olması (Mahalli idarelerin ek vergi koyma yetkilerinin olmaması gibi),

• Yerel meclislerin uygulama üzerinde yeterli denetime sahip olmaması ve meclis üyelerinin yetersiz ve eksik bilgilendirilmesi,

• Yerel bürokrasinin kalifiye olmaması, iç örgütlenmenin yetersizliği ve aşırı politize olması,

• Mahalli idareler tarafından gerçekleştirilen işlerin projelendirilmesindeki uzmanlaşma eksikliği, borçlanmaları konusunda yasal bir düzenlemenin ve borçlanma kapasitelerini belirleyen kriterlerin olmaması.

 

KYTK Tasarısı ile öngörülen yeni kamu yönetimi düzeninin bir bölümünü oluşturan Belediye, Büyükşehir ve İl Özel İdaresi Kanun Tasarıları “Mahalli İdareler Kanun Tasarıları” başlığı altında tek bir metin içinde kamuoyunun bilgisine sunulmuştur. Bu tasarıların tek bir metin içinde yayınlanması yararlı olmuştur. Böylece yerel yönetim düzeniyle ilgili olarak bir bütün içinde konuyu anlamak kolaylaşmıştır. Tasarıda yer alan Belediye, Büyükşehir ve İl Özel İdaresine ilişkin ayrı ayrı değerlendirmelere girmeden önce KYTK Tasarısı ile Mahalli İdareler Kanun (MİK) Tasarıları arasındaki ilişki ve uyuma bakmakta yarar vardır.

 

Hükümet kamu yönetiminde reform yapma gibi iddia ile işe başlamış olmakla birlikte kamu yönetiminde yeniden yapılanma ve yerinden yönetim konusunda kapsamlı bir stratejiye sahip gözükmemektedir. Başbakanlıkta bu işlerle ilgili bir komisyon görev yaparken başa bakanlıklar da kendi alanlarında kamu yönetimi için benimsenen Temel Yasa anlayışına uymayan biçimde kanunlar hazırlamakta ve bunları TBMM’ye sunmaktadır. Hatta bunlardan bir kısmı da yasalaşmış bulunmaktadır. Örneğin, Turizm Teşvik Yasası bu girişimlerden bir tanesidir. Başbakanlık ile bakanlıklar ve kamu kurumları arasında bir dağınıklık yaşanmaktadır. Kamu yönetimi reformu yapmadan önce hükümetin bir strateji belgesi hazırlayıp bunu ilan etmesi daha doğru olurdu. Bu yapılmadığı için bakanlıklar ve merkezi bürokrasi merkeziyetçi anlayıştan bir türlü vazgeçememektedir.

 

II. KAMU YÖNETİMİ TEORİLERİNİN KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ

 

 

Küresel düzeyde ortaya çıkan “Yeni Kamu Yönetimi (=New Public Management)” anlayışının bir yansıması olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı’nın teorik arka planının incelenmesi konunun somutlaşması açısından gereklidir. Yeni Kamu Yönetimi anlayışı, -kaba hatlarıyla tanıtılacak olursa- özellikle 1980’li yıllarda ortaya çıkan ve batı ülkelerinde yaygın şekilde uygulamaya aktarılan, getirdiği bir çok ilke ile geleneksel kamu yönetimi anlayışından bir kopuşu ifade eden yeni yönetim anlayışı olarak özetlenebilir.

 

 

Klasik - Geleneksel- Okul [1900-1925]

Neoklasik-Davranışçı Okul [1925-1950]

Modern Okul [1950-1980]

Neomodern okul [1980 - 2005]

İlkeler yaklaşımı Taylor

Sosyo-psikolojik davranışçılık -Mayo

Kamu yönetimi ve kamu politikası (public policy) alt alanlarını içerir

Kamu yönetimi ve kamu politikası (public policy) alt alanlarını içerir

Süreç yaklaşımı Fayol - Gulick

Karar verme davranışı -Simon

Sistem yaklaşımı

 

Yeni Kamu İşletimi (YKİ)Yaklaşımı Neomenajeryalist açıklamalar Kurumcu iktisat temelli kamu tercihi ; işlem maliyeti açıklamaları

 

Leonard White,

Demokratik davranış açıklaması - Waldo

Durumculuk - Koşulsallık Yaklaşımı

 

Yeni Kamu Yönetimi (YKY) Yaklaşımı [yönetişim kavramı] Postmodern açıklamalar Postyapısalcı açıklamalar Eleştirel teorici açıklamalar

 

Appleby,

 

Kültürcülük yaklaşımı

 

YKİ ve YKY için ortak destek alanı olarak örgüt(lenme) yaklaşımları Karmaşık Uyarlanabilir sistemler açıklaması Karmaşıklık (complexity) açıklamaları Kaos kuramı açıklamaları

 

Willoughby

 

 

 

Kaynak: Tablo  http://politics.ankara.edu.tr/~bguler/disiplin2.pdf adresindeki bilgilerden oluşturulmuştur.

 

“20. yüzyılın başlarındaki klasik "bilimsel yönetim okulu", ortalarındaki neoklasik "davranışçı okul", ikinci yarıdaki sistem, koşulsallık, kültürücülük açıklamalarını kapsayan "modern okul", Denhardt sınıflandırmasında "Eski Kamu Yönetimi Anlayışı" başlığı altında birleştirilmiştir. "Neomodern yaklaşım"ın iki kolunu oluşturan Yeni Kamu İşletmeciliği ile Yeni Kamu Yönetimi anlayışları, yazara göre "new" olmak dışında ortak bir başlık altındaki iki kol değil, birbirlerinden farklı açıklamalardır. Yeni Kamu Yönetimi adlandırması, ona göre, "Yeni Kamu Hizmeti" yaklaşımını beslemiş dört alt damardan birini oluşturmaktadır. YKH postmodern, postyapısalcı ve eleştirel teoricileri toplayan bir genel başlık durumundadır” (Güler, 2005).

 

1. “Eski Kamu Yönetimi (Old Public Administration)

E-KY, disiplinin Amerikan versiyonunda Woodrow Wilson'la başlayan ve alanı (1) siyaset-yönetim ayırımına dayalı olarak, (2) yönetim parçasını ise verimlilik esasına göre çalışmakla yükümlü saymasıyla kurulan yaklaşımdır. Gulick tarafından ileri sürülen "siyaset ile yönetimin ayrılması güçtür" ve Appleby tarafından benimsenen "kamu yönetimi kamu politikası yapımı demektir" savlarına karşın, kamu görevlilerinin siyasetçilere hesap vermesine dayanan yapılanış, iki kesimin ayrılığı savının canlı kalmasına yol açmıştır. Yönetimin verimlilik ilkesine göre yapılanışı Taylor, L. White, Willoughby tarafından işlenmiş, komuta birliği, hiyerarşik yetki sistemi, işgücünün/işin bölümlenmesi, denetleme, eşgüdüm kavramları POSDCORB formülünde özetlenen incelemeler üzerinde ilerlemiştir. Bu ilkeye Marshall Dimock mekanik bir verimliliğin yönetsel gerçekliğe uygun düşmediği itirazıyla karşı çıkarken, Simon, akılcı davranışın sınırlılığına dikkat çekmiş, Waldo verimlilik ilkesinin demokrasi ilkesine karşı iş görüşüne dikkat çekmiştir. Farklı yönetim bilimciler adalet, özgürlük, eşitlik gibi kavramların verimlilik karşısında ezilmelerine vurgu yapan itirazlar ileri sürmüşlerdir (Güler, 2005).

 

 

 

2. Yeni Kamu İşletimi (New Public Management)

Y-Kİ, bir yandan kamu tercihi teorisine dayanan "kamu politikası" yaklaşımından beslenirken bir yandan da "menajeryalist" bakış açısından beslenmiştir. Kamu politikası alanındaki çalışmalar, politika değerlendirme araştırmalarını kamu tercihi kuramına, maliyet-fayda analizlerine, rasyonel tercih modellerine, kısaca genellikle iktisat alanından alınan açıklamalara dayandırmışlardır. Daha sonra, politika uygulama aşamasına dönük çalışmaların öne çıktığı bu aşamanın analizlerinde dikkatin "public management” kavramına odaklandığı görülmektedir. (Bu terimin (management) kullanılmasıyla, sevk-idare davranışının ekonomik yorumu kastedilir; 'public administration' deyişiyle ise siyaset bilimi, sosyoloji, örgütsel analize dayalı bir bakış açısı benimsendiği çağrıştırılır) (Güler, 2005). Kamu tercihi teorisi, "agency theory / kurumcu teori" ve "principal-agent theory / müvekkil-vekil teorisi" ile birlikte etkisini güçlendirmiştir. Menajeryalist bakış açısıysa, hem özel hem kamu sektöründe başarıyı yöneticilerin niteliğine ve profesyonelliğine bağlar. Buna göre sosyal ilerlemenin yolu daha yüksek verimlilikten geçer. Böyle bir verimlilik, bunu amaç edinmiş yöneticilerce yürütülen disiplinli bir çalışmanın ürünüdür. Bu yüzden yöneticilere "yönetme hakkı" verilmeli, "yönetme serbestliği" tanınmalıdır. Toplam kalite yönetimi gibi yeni tekniklerle çeşitlenen bu kaynak, neomenajeryalizm olarak da adlandırılmaktadır. Osborn-Gaebler'in "reinventing government" başlıklı çalışması bu yaklaşımın örneklerinden biridir. Bu hareket, Amerika'da 1990'lı yılların ikinci yarısında eleştirilere uğramıştır. Eleştiriler, yaklaşımın içerdiği çelişkilere; yükselttiği değerlere; piyasa modelinden devşirme desantralizasyon ile kamu sektöründeki eşgüdüm ihtiyacı arasındaki gerilime; yürütme-yasama organları arasındaki ilişki ve bunların rollerine odaklanmıştır. Eleştiriler ayrıca, özelleştirmenin demokratik değerler ile kamu yararı bakımından sorgulanması; neomenajeryalizmin doğruluk, adalet, temsil ve katılım gibi demokratik ve anayasal değerler üzerindeki tehditleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Eleştirilere karşın günümüzde devlet reformlarına rengini veren yaklaşım budur(Güler, 2005).

 

3. Yeni Kamu Hizmeti (New Public Service)

İlk iki bakış açısı, Wilson-Taylor-Gulick-Simon ekseninde yükselmişti. Eleştirel konumu ise Dimock, Dahl, Waldo tarafından ortaya atılmıştır. Bunlar, Y-KH bakışının öncüleridir; yaklaşım daha sonra dört kanaldan beslenmiştir:

1.            Demokratik yurttaşlık kuramları,

2.            Topluluk [yerellik] ve sivil toplum modelleri,

3.            Örgütsel insanilik [Golembiewski] ve yeni kamu yönetimi,

 

4. Postmodern Kamu Yönetimi

İlkine göre yurttaşlık bir hukuksal statü değil, bireyin sahip olduğu haklar ve ödevlerle üyesi olduğu siyasal toplulukta siyasal sistemi etkileme kapasitesi olarak kavranır. Yurttaş, bireysel çıkarını uzun erimli kamu yararına bağlı gören kamu ruhuna sahip kişidir. Kamu ruhu, adalet - katılma - müzakere içinde gerçekleştirilir. Yöneticiler yurttaşları yurttaş olarak görmelidir, seçmen, müvekkil, müşteri olarak değil. (Frederickson, Box, King-Stivers) Sonuncusuna göre, kamusal sorunlar nesnel ölçüler ya da rasyonel analizlerle değil "karşılıklı konuşmayla/söylem"le çözülür. Müzakere ve oydaşma akılcı değil deneyimsel, sezgisel, duygusal birliktelik temelinde yürütülebilir (McSwite, Fox-Miller) (Güler, 2005).

 

 

 

Bu anlayışa göre kamu kesimi tarafından sunulan hizmetler yeniden tanımlanmalı; devlet, bürokrasi tarafından yerine getirilen denetimi topluma aktararak vatandaşını yetkilendirmeli; kamusal hizmetler sadece tekel olarak kamu tarafından değil alternatif yöntemlerle piyasa ortamında da gördürülmeli; kamuda tasarruf, etkinlik, verimlilik, kalite ve performans konusundaki eksiklikler giderilmeli; kamu yönetimi adem-i merkezileştirilmeli (desantralize edilmeli) vb. dir. Yeni kamu yönetimi anlayışı, kamunun kaynak kullanımında, aldığı kararlarda, yürüttüğü işlerde esas olarak vatandaş beklentilerini ve gereksinimlerini karşılamanın esas olduğunu vurgular. Kamunun her türlü faaliyetinde, karar ve işlemlerinde, kendisine dönük ve kendi sosyal, ekonomik ve statü çıkarlarını koruyan ve düşünen bir tutum içinde olmaması istenmektedir. Ülkemizde, bürokrasinin işleyişindeki kırtasiyecilik, prosedürlerin çokluğunun yarattığı zaman kaybı ve masraf, işlerin yavaş yapıldığı, memurların çalışmadığı, gizlilik gerekçesiyle haklarını arayamadıkları, vatandaşların dertlerini anlatacak mercilere ulaşamadıkları, işlerinin görülmediği gibi şikayetler her zaman dile getiriliyor olsa da demokratikleşme ve özgürlüklerin artmasıyla bu yakınmalar daha çok dikkate alınır olmuştur.

 

Bununla birlikte kamu kuruluşlarının, örgüt içi kurallar, personel, bütçe, fiziki ve maddi olanaklar açısından da yetersizlikleri vardır. Kamu yönetiminde çalışanlara ve orta düzey yöneticilere karar verme yetkisi tanınmamaktadır. Gerçekte, çalışanların da böyle bir sorumluluk almada istekli olmadıkları gözlenmektedir. Kamu yönetiminin her alanı kesin ve ayrıntılı kurallarla belirlenmiştir. Bir işi kurallara bağlı kalarak yapmak, daha verimli, etkili ve tutumlu yapmaktan önemli ve geçerlidir. Kuralların ayrıntıları düzenlemesi, kuralların bürokrasi tarafından bir amaç olarak benimsenmesi sonucunu doğurmaktadır. Bütçe ödeneklerinin yetersizliği, tahsisinden harcanmasına kadar zaman alan ve çok sayıda işlem içeren süreç, finansal yapıyla ilgili karşılaşılan sorunlardır. Yine, personelin işe alımında liyakata dikkat edilmemesi, norm kadroların belli olmaması, personel dağılımının hizmet gereklerinden sapmalarla belirlenmesi, hizmet içi eğitim yetersizliği, yeniliklere kapalılık, ücret ve ödüllendirme sisteminin yetersizlikleri de yürütülen hizmetlerin niteliğini ve kalitesini etkilemektedir. Kamu yönetimine etki eden bu dış ve iç unsurlar, bir sistem özelliği gösteren kamu yönetiminin değişerek yeniden yapılanmasını gerekli kılacaktır.

Yaklaşımların Temel Varsayımları Bakımından Karşılaştırılması

Organization Chart

 

1.Temel kuramsal ve epistemolojik ilkeler

 

2. Egemen  akılcılık

ve insan davranışı modelleri

 

3. Kamu  yararı kavramı

 

4. Memurun kimin  için ve  kime karşı

sorumlu olduğu

 

5. .Devletin

rolü

 

6.  Siyasal hedeflere erişme mekanizmaları

 

7. Hesap verme  yaklaşımı

8. İdari Takdir

9. Örgütsel Yapı

10. Kamu Görevlileriyle Yöneticilerin Güdü Temelleri

E-KY: Siyasal kuram, saf sosyal bilimle donanmış toplumsal ve siyasal izah.

E-KY: Sinoptik akılcılık, "yönetsel adam"

E-KY:

Kamu yararı siyasal olarak tanımlanır ve yasayla açıklanır

E-KY:

Temsil edilenler - seçmenler [clients-constituents]

E-KY:

Kürek çekmek (siyasal olarak tanımlanmış tek hedefe odaklanmış politikaları tasarlamak ve uygulamak)

 

E-KY:

Mevcut kurumlar aracılığıyla programları yönetme

E-KY:

Hiyerarşik. İdareciler demokratik olarak seçilmiş siyasal liderlere karşı

sorumludur.

 

E-KY:

İdari görevliye sınırlı takdir yetkisi

E-KY:

Bürokratik örgütler, otoritenin yukarıdan aşağıya işleyişi, müşterilerin kontrolü ve

düzenlenmesi

 

E-KY:

Ücret ve ödenti, memur koruması

Y-Kİ:

Ekonomik kuram, pozitivist sosyal bilim temelinde daha inceltilmiş dialog

Y-Kİ:

Teknik ve ekonomik akılcılık, "ekonomik adam" ya da öz-çıkarlı karar verici

Y-Kİ:

Kamu yararı bireysel-tekil çıkarlar yığınını temsil eder

Y-Kİ:

üşteriler [costumers] Y-KH: Yurttaşlar [citizens]

Y-Kİ:

Dümen tutmak (piyasa güçlerini serbest bırakmak üzere bir katalist olarak iş

görmek)

Y-Kİ:

Politika hedeflerine özel ve gönüllü kurumlar aracılığıyla erişmek üzere bunları

harekete geçirecek yapılar ve mekanizmalar yaratma

Y-Kİ:

Piyasa-öncülüğü. Bireysel çıkarlar yığını [The accumulation of self-interests], belli

yurttaş (müşterilerce) gruplarının beklediği sonuçları sağlar)

Y-Kİ:

Girişimsel amaçları karşılayacak geniş serbestlik

Y-Kİ:

Temel kontrolün kurumda kaldığı desantralize örgütler

Y-Kİ:

Girişimcilik ruhu, devletin küçültülmesine ideolojik istek

Y-KH:

Demokratik kuram, pozitivist, anlayıcı ve eleştirel dahil bilgiye farklı yaklaşımlar

 

Y-KH:

Stratejik ya da biçimsel akıl, akılcılığın çoklu deneyimi (siyasal, ekonomik,

örgütsel)

 

Y-KH:

Kamu yararı paylaşılan ortak değerler üzerinde bir diyaloğun sonucudur

Y-KH:

 

Y-KH:

Hizmet vermek (ortak değerlerini yaratma, yurttaşlar ve topluluk grupları arasında

çıkarları müzakere edip komisyoncu gibi halletme (brokering)

 

Y-KH:

Üzerinde karşılıklı uzlaşmayı sağlayacak kamu, gönüllü, özel kurumlar

koalisyonu yaratma

 

Y-KH:

Çoktaraflılık [multifaceted]. Kamu görevlileri hukuk, topluluk değerleri, siyasal

kurallar, mesleki standartlar ve yurttaş çıkarlarına duyarlı olmalıdır.

 

Y-KH:

Gerektiği kadar takdir, ancak sınırlı ve hesapvermeye dayalı

Y-KH:

İçsel ve dışsal liderliğin paylaşıldığı işbirlikçi yapılar

Y-KH:

Kamu hizmeti, topluma katkıda bulunmaya isteklilik

 

Kaynak: Tablo  http://politics.ankara.edu.tr/~bguler/disiplin2.pdf adresindeki bilgilerden oluşturulmuştur.

 

 

Bu ölçütlere göre, neo-modern yaklaşımın post-modern, post-yapısalcı, eleştirel teorici -alan pozitivistlere de kapalı tutulmamıştır-, tüm kesimlerini birleştiren "Yeni Kamu Hizmeti"nde ortak payda, katılımcı yönetim modelinin yeni biçimidir. Bürokrasi-şirket-STK üçlüsüne dayalı yönetişim kuramıdır. Yönetişim kuramcıları, gerekli saydıkları temel koşullar kabul edildikçe, yönetsel örgütlenmenin "Yeni Kamu İşletmeci" uygulamalarına kapalı değillerdir. Denhardt'ın savunduğu yönetişimci Yeni Kamu Hizmeti, mali sermayenin para piyasalarındaki hareket mantığına koşut bir toplum yönetimi yapılanmasına yatkın görünmektedir(Güler, 2005).

III. TÜRKİYE’DE KARŞILAŞILAN YAPISAL PROBLEMLER

 

Türkiye’de kamu yönetimi alanında mevcut yapıya baktığımızda; çok çeşitli nedenlerin sorun olarak karşımıza çıktığını görmekteyiz. Bunlardan bazıları;

 

1.Merkezi yapının ağırlığı,

2.Yerel yönetimlerin yetersizliği,

3.Kaynak dağılımının dengesizliği ve yetersizliği,

4.Demokratik terbiyenin yerleşmemesi,

5.Vesayet denetiminin çokluğu,

6.Hakların kullanımının azlığı,

7.Kamu hizmetini sunum anlayışının yanlışlığı,

8.Eğitimin yetersizliği,

9.Teknolojinin yetersizliği,

10.Organizasyon eksikliği,

11.Koordinasyon eksikliği,

12.Denetimin etkisiz ve amacından sapmış olması,

 

Yukarıda belirtilen konuları daha da çoğaltmak mümkündür. Bunların hepsine burada değinmek imkanı olmadığından sadece bunlar sıralanmıştır. Bu sorunlarla ilgili olarak Türkiye’de son yıllarda kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması konusunda düzenlemelerin yapılacağı sürekli gündemde bulunmaktadır. Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısına göre merkezi idare ve taşra teşkilatı yeniden düzenlenmektedir. Yasa taslağının ilk bölümlerinde kamu yönetiminin kuruluş ve işleyişinin temel ilkelerine yer verildikten sonra, merkezi idare ile mahalli idarelerin yetki, görev ve sorumlulukları belirlenmektedir. Burada merkez teşkilatı, temel politikaları belirleyecek, taşra ise her konuda hizmetin yürütücüsü durumuna gelecektir. Arkasından merkezi idarenin teşkilatlanmasına ilişkin esas ve usüller belirlenmekte, Başbakan’ın fonksiyonu değişmekte, bakanlıkların sayısı azaltılmakta ve görevde etkinleştirilmektedirler.

 

Bakanlıkların merkez teşkilatları büyük oranda küçültülmektedir. Ayrıca, bakanlıklara bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlara ilişkin düzenlemeler getirilmektedir. Bu birimlerde hiyerarşik kademe sayısı önemli ölçüde azaltılmaktadır. Danışma ve denetim birimleri yeniden düzenlenmekte ve teftiş kurulları kaldırılmaktadır. Yerel yönetimlerin görev ve yetkileri sayıldıktan sonra, halk denetçisi kurumu getirilmektedir. Ayrıca son bölümlerde çeşitli düzenlemeler yer almakta ve geçici maddeler ile ise mevcut bakanlık, kurum ve kuruluşların nasıl yeniden yapılandırılacağına ilişkin hükümler yer almaktadır. En sonuna ise taşra teşkilatı bulunacak ve bulunmayacak bakanlıkların listesi eklenmiştir.

 

Getirilmek istenilen ve TBMM’de yasalaştığı halde Cumhurbaşkanınca geri gönderilen 15.7.2004 tarih ve 5227 sayılı Kamu yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun’un bir Çerçeve Kanun niteliğinde olduğu gerekçesinde vurgulanmıştır. Adı geçen Kanun’u hazırlayanlar, kanun gerekçesinde devletin; planlama, denetleme ve uygulama fonksiyonlarını merkezi idarede ön plana çıkarmayı hedeflediklerini belirtmektedirler. Bu sayede merkezi yönetim; ulusal düzeyde genel ilkeler ve politikaların belirlenmesi, standartlar ve hedefler konması, izleme, denetleme, koordinasyon, değerlendirme gibi genel ve üst düzey fonksiyonları icra edecektir. Mevcut teftiş sisteminin demode olduğu ve yolsuzlukları önleyemediği belirtilerek, tamamen kaldırılmakta ve yerine Sayıştay geliştirilerek ikame edilmektedir.

 

Burada müfettişlere hakim statüsünün verildiği vurgulanmaktadır. Getirilen sistemde iç denetim ve dış denetim ihdas edilmektedir. Adı geçen yasanın katılımcılığı, hesap verilebilirliği, saydamlığı ve denetimi getirdiği iddia edilmektedir. Belli kadrolar tarif edilerek bunların hükümetle gelip hükümetle gitmesi amaçlanmaktadır. Bu kadroların 200 civarında olduğu ifade edilmektedir. Personelde ise performansa, liyakate, ödüllendirmeye, görevde yükselmeye, seçme sınavı ile işe girişe ve verimliliğe dayalı bir sistem getirilmektedir.

 

Ayrıca getirilen düzenleme ile kamu görevlilerinin full time (tam zamanlı) ve part time (kısmi zamanlı) olarak istihdam edilmelerine imkân verilmektedir. Bu reorganizasyon çalışması bittiğinde şu anda Başbakanlık bünyesinde bulunan yaklaşık 3000 civarındaki personel sayısını 1000’e indirmek amaçlanmaktadır.

 

Kamuda bulunan 200 bin civarındaki hizmetli kamunun kendisine değil, sadece üst düzey kamu görevlisine hizmet etmektedir denilmiştir. Yapılacak düzenlemelerin 7 yılda yerine oturabileceği iddia edilmiştir.

 

Getirilen bir başka yenilikte bakanlıkların ve kuruluşların yurtdışı teşkilatları kaldırılmakta ve bütün yurtdışı teşkilatlar doğrudan Dışişleri Bakanlığı’na bağlanmaktadır. Taşrada teşkilat kurabilecek bakanlıklar olarak ise; Adalet, İçişleri, Maliye, Milli Savunma ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıkları sayılmaktadır. Milli Eğitim ve Sağlık için 5 yıllık bir geçiş dönemi öngörülmüştür. Şu anki yapı demokratik değil, bürokratiktir ve yapı merkeziyetçi ve hantal durumundadır denilmektedir.

 

Ayrıca, toplumsal beklentilerin arkasındadır, hizmet üretememektedir ve kaynakları yutmaktadır. Bu kanunla beraber daha çıkması gereken en az 10 kanun bulunmaktadır. Gerçek reform ancak onlar çıktığında ve diğer kanunlarında aykırı hükümleri kaldırıldığında reform yapılmış olabilecektir diye hedefler saptanmıştır.

 

Birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de yerel yönetimler, halkın refah seviyesinin yükseltilmesi için önemli görevler üstlenmek durumundadırlar. Yerel yönetimlerimizin kaynaklarının ve harcamaların ülke kaynakları ve kamu harcamaları içindeki payın gelişmiş ülkelere kıyasla oldukça düşük olması, yerel yönetimlerimizin yönetim yapılarını geliştirmelerini, daha iyi bütçeleme planlama, programlama tekniklerini edinmelerini, kendi bilgi ve deneylerinden yararlanmalarını, kendi aralarında ve diğer yönetim birimleri ile işbirliğine gitmelerini, kaynaklarını daha iyi olarak kullanmalarını zorunlu hale getirmektedir.

 

Her geçen gün artan sorunlara çözüm bulunması, toplumun her alanında, özellikle de yönetim sisteminde yapasıl değişikliklerin gerçekleştirilmesini gerektirmektedir. Öncelikle klasik, merkeziyeçi, yetkilerin ve kaynakların büyük ölçüde merkezde toplandığı yönetim sisteminden, yetki ve kaynakların önemli bir bölümünün yerel yönetimlere devredildiği, yönetimin desantralize edildiği, merkezin denetiminin azaltıldığı bir yönetim sistemine geçilmelidir. Yerel yönetimlerin, sistem içinde "demokratik ve etkin yönetim birimleri" olarak vazifeler ifa etmesini sağlayıcı mekanizmaları geliştirilmelidir (Ünlü,1994: 101).

 

KYTK Tasarısı ile yerel yönetimlere ilişkin yasa tasarılarının getirmeyi amaçladığı düzen, başta İl Özel İdareleri olmak üzere, belediye ve büyükşehir yöneticileri (seçilmiş ve atanmış) için yeni bir bürokratik kültür ve etik değerler sistemi anlamına gelmektedir. Türkiye’de yerleşik yönetim becerisinin bu yeni anlayışa göre geliştirilmesi ve değiştirilmesi gerektiği açık bir gerçektir.

 

Yerel yönetimlerin karşılaşacağı güçlükler yanında merkezi idare bürokrasisinin de, başta vali olmak üzere iyi yönetişim ilkeleri ve demokratik katılım mekanizmaları konusunda yeni bilgi ve beceriye ihtiyacı vardır. Alışılmış merkeziyetçi anlayışı bir yana bırakarak uzlaşma ve işbirliği içerisinde sorun çözme yeteneğinin geliştirilmesi gerekmektedir.

 

Yerel yönetim yasa tasarılarında öngörülen demokratik yapı siyasi partilerden meslek odalarına ve üniversitelere, hemşehriden mahalle muhtarına, sendikalardan semt derneklerine, tüm sivil topluma yeni olanaklar ve sorumluluklar getirmektedir. Sivil toplumun da kendisini bu yeni duruma hazırlaması gerekmektedir.

 

Yaklaşan genel seçim kampanyası sırasında seçime katılacak partilerin konuya ilişkin programları da bu yeni kapasite oluşturma gereğini açıkça göstermektedir. Siyasi parti (iktidar partisi dahil) ve adayların KYTK ile MİK tasarıları konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları görülmektedir. KYTK Tasarısının toplumun tüm kesimlerinin katılımını sağlamadan hazırlanmış olması durumu daha da güçleştirmektedir.

 

Bu nedenlerle merkezi yönetim, yerel yönetimler ve sivil toplumun tamamını kapsayacak bir eğitim ihtiyacı öncelikli sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm kesimlerin bilgilenmesi ve yeni sistemin içselleştirilmesi için Türkiye’nin her tarafında bir eğitim seferberliği yürütmek gerekmektedir.

Gerçekten de, gerek 10.7.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve gerekse 13.7.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5393 sayılı Belediye Kanunu ile 22.02.2005 tarih ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu, (Esasında bu konuda çıkarılan ilk Kanun, Resmi Gazetenin 24.12.2004 gün ve 25680 sayılı nüshasında yayınlanarak yürürlüğe giren 5272 sayılı Belediye Kanunu’dur. Ancak Anayasa Mahkemesi, Resmi Gazetenin 13.4.2005 tarih ve 25785 sayılı nüshasında yayınlanan 18.01.2005 tarih ve E.2004/118, K. 2005/8 sayılı kararıyla; Cumhurbaşkanı tarafından bir kez daha görüşülmek üzere TBMM’ye iade edilen bu Kanuna eklenen Geçici 4’ncü maddenin af niteliğinde olması ve bu nedenle gerekli olan nitelikli çoğunlukla kabul edilmemesi nedeniyle son aşamada metinden çıkarılması üzerine Kanunun geneli üzerinde tekrar son oylama yapılmadığı gerekçesiyle bu Kanunu şekil yönünden Anayasaya aykırı bularak iptal etmiş; ancak iptal üzerine uygulama boşluğu doğmaması için iptal kararının yürürlüğe girmesini altı ay ertelemiştir. Bunun üzerine 5393 sayılı Belediye Kanunu çıkarılmış olup, 13 Temmuz 2005 tarih ve 25874 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir). 5393 sayılı Belediye Kanunu ile 22.02.2005 tarih ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu bu alanda şimdiye kadar yürürlükte bulunan yasal düzenlemeleri ortadan kaldırarak; “reform” olarak nitelendirilmeyi hak edecek kadar önemli ve geniş kapsamlı yenilik ve değişiklikler getirmiş bulunmaktadırlar.

 

IV.KAMU YÖNETİMİ KANUNU TEMEL TASARISININ EĞİTİM YÖNETİMİNE YANSIMALARI

 

 

Sürekli rekabet içinde olan dünyada ulusların geleceği kaliteli bir eğitime bağlıdır. Eğitimin kalitesi ile doğrudan ilgili olan dünyanın yetişmiş insan gücünü karşılama yarışında, okulların kendilerine düşen görevi daha ciddiye almaları ve aynı zamanda da okular için rekabetin giderek artmasının sağlanması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.

 Dünyada ve Türkiye'de eğitimin kalitesine ilişkin standartların konulması ve geliştirilmesi görüşü giderek yaygınlaşmaktadır. Ancak sistemin en stratejik unsurunun insan olması, endüstri sektöründen farklı olarak eğitim-öğretim sürecinin standartlaşmasını güçleştirmektedir. Öte yandan bireye kazandırılan bilgi ve becerilerin davranışa dönüş türünü ölçmek oldukça güçtür. Küreselleşen dünyada yukarıda sözü edilen üçüncü dalganın yani Eğitimde Toplam Kalite Yönetimi anlayışının eğitim kurumlarına girmesi kaçınılmazdır. Eğitimde kalitenin tanımlanmasında karşılaşılan güçlükler ve eğitim sürecinde kaliteyi etkileyen unsurların endüstrideki kadar somut olmayışı, hizmet veren ile hizmet alan arasındaki farklı ilişkiler, bu yönetim anlayışının anlaşılmasını ve uygulanmasını güçleştirmektedir.

 

Günümüzde küreselleşme süreci yaşanırken, aynı zamanda yerelleşme eğilimlerinin güçlendiği görülmektedir. Yerelleşme süreci, küreselleşme eğiliminin merkeziyetçi yapılanmasına karşı, tarihsel, kültürel ve fiziksel yerel nitelikteki hizmetleri yeniden organize ederek daha insani ve yaşanabilir bir dünyanın yaratılmasına katkıda bulunmaktadır.  Gelişmeler göstermektedir ki, günümüzde sanayi toplumundan bilgi toplumuna, merkezi yönetim sisteminden yerinde yönetime geçiş hızlanmaktadır (Yomralıoğlu ve Çelik; 1999).

 

“Türkiye gibi coğrafi açıdan büyük ve bölgeler arası sosyo ekonomik sorun ve ihtiyaçların oldukça çeşitli olduğu bir ülkede tüm kamu hizmetlerinin sadece merkezi yönetim eliyle yürütülmesinin hem mümkün, hem de akılcı olmadığı genel kabul gören bir düşüncedir. Bu nedenle merkezden yerel yönetimlere doğru yetki, görev ve kaynak aktarımı ile ilgili çeşitli reform niteliğinde düzenlemelerin yapılması gerekliliği siyasal ve bilimsel platformlarda sıkça dile getirilmektedir (Pektaş;2003).”

 

16. Millî Eğitim Şurasında Mesleki ve Teknik Eğitimde Finansman başlığında “Kamu eğitim harcamalarının, tasarruf tedbirleri ve bütçe kesintileri dışında tutulması ve kaynak kullanımında yerelleşme ve katılımcılık ilkesinin yaşama geçirilmesinin özel gösterilmesi” konusunda karar alınmıştır (Meb, 2003). Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında ise, eğitim hizmetleri ilk aşamada yerel yönetimlere devredilecek görevler arasında yer almaktadır. Ancak, Plan’ın “Eğitim Reformu” ile ilgili bölümünde eğitim hizmetlerinin merkez ve yerel yönetimler arasında bölüşümüne ilişkin çok açık işaretler bulunmamaktadır. Plan’da MEB ve YÖK’deki merkezi yapının, alt birimler ve taşra örgütlerinin hareket olanaklarını sınırladığı ve karar alma sürecinin yavaş işlemesine yol açtığı savunulmaktadır (Pektaş; 2003).

 

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında; “Milli eğitimde hizmet esasına göre yapılandırmayı gerçekleştirmek; merkez teşkilatını makro düzeyde stratejik planlama, müfredat programı, araştırma-geliştirme, denetleme yapan ve koordinasyon işleriyle uğraşacak üst düzeyde karar organı haline dönüştürmek; bürokrasiyi azaltmak, gerek bakanlık taşra birimlerine gerekse yerel yönetimler ve ailelerin eğitimde hizmet verme sürecine aktif katılımını sağlamak için...düzenlemeler yapılacaktır” denilmektedir (Pektaş; 2003).

 

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), görevlerinin yürütülmesinde hizmette verimi arttırmak, hızı arttırmak, halkın katılımını temin etmek gibi belli amaçlarla, diğer kamu kuruluşları ile işbirliğinde bulunmak ve birtakım görevleri yerel yönetimlere yaptırmak zorundadır. Özellikle zon yıllarda MEB, okul yatırımlarını il özel idareler eliyle yaptırmakta ve bu hizmetlere belediyeler ve köy idareleri de katkıda bulunmaktadır. Belediyelerin ve köylerin yasal bir zorunluluk olmadan üstlendikleri bu görevler, yasalaştırıldığı ve gerekli finansal kaynak aktarımı sağlandığı takdirde, bu yönetim birimlerinden daha fazla katkı sağlanabileceği ileri sürülmektedir (Pektaş; 2003).

 

 

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı (KYTKT)’nın temel amacı “kişinin hak ve özgürlüklerini kullanmalarının önündeki engelleri kaldırmak, halkın hayatını kolaylaştırmak, huzur, güvenlik ve refahını arttırmak, yaşam kalitesini geliştirmektir” (Kytkt, Madde 4). Ayrıca, kamu kurum ve kuruluşlarının, insan gücü ve maddi kaynaklarını etkin bir şekilde kullanması, kaynak kullanımında etkinliği arttırmak amacıyla kendi aralarında işbirliği yapması kuruluş ve işleyişinin temel ilkelerindendir (Kytkt, Madde 5.h). Eğitim açısından bakıldığında bütün örgütlerde olduğu gibi eğitim örgütlerinin de hedefi etkili olmak ve varlığını sürdürebilmektir. Daha çok bir kamu hizmeti olarak verilen eğitim hizmetinde örgütlerin varlıkları üretim örgütleri kadar değişen şartların etkisi altında olmasa da eğitim örgütlerinin başarısızlığı uzun dönemde bütün toplumu olumsuz yönde etkilemektedir. Eğitim örgütleri de değişen çevreye uyum sağlamak zorundadır. Eğitimciler sürekli olarak eğitim sisteminin, okulların, öğretmenlerin, yöneticilerin ve öğrencilerin etkili olması için çeşitli önlemler almaktadırlar. Üretim örgütlerinde önemli düzeyde başarı elde eden toplam kalite yönetimi Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı (KYTKT)’ınca bu doğrultuda başvurulan önemli anlayışlardan biridir.

 

“Tasarı iki önemli eğilim içeriyor:  Yerelleştirme ve özelleştirme. Ancak Tasarı’nın bu iki eğilimi ve genel ruhu, 1980 yılında başlayan neoliberal eğitim politikaları doğrultusunda zaten eğitim sistemi içerisine bir şekilde yerleştirilmiştir, diye düşünüyorum. Dolayısıyla bu açıdan Tasarı’nın öngördüğü değişikliklerin son yirmi yıldır uygulanan politikalar içinde aranması gerekir, diye düşünüyorum. Dolayısıyla eğitim reformları anlatılırken göz önünde bulundurulması gereken ikinci boyut; son yirmi yıldır Türk eğitim sisteminde ne gibi değişiklikler yaratıldığıdır.... Eğitim sistemi açısından Tasarı’nın öngördüğü değişim sürecinin yerelleşme, eğitim birliğinin parçalanması ve özelleştirme doğrultusunda ilerleyeceği görülmektedir.” (Keskin, 2003 aktaran (Türkoğlu, 2004).

 

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı (KYTKT)’nın maddeleri incelendiğinde eğitimin genel ilke ve politikalarının, amaç ve hedefler ile standartlarının, eğitim hizmetlerinin mahalli ve merkezi idare arasında verimli ve koordinasyon içerisinde yerine getirilmesi, özel sektör ve sivil toplum örgütleri arasında iletişim ve işbirliğini sağlamak ve eğitim hizmetlerinin denetlenmesi konusunda yetki merkezi idareye bırakılmaktadır.

 

KYTKT’nın 7/d “Milli eğitimde eğitim ve öğretim birliğini sağlama, müfredatı belirleme ve geliştirme görev ve hizmetleri” nin merkezi idareye verildiği belirtilerek, “ulusal ve bölgesel” düzeyde merkezi idarenin yetkilerinin neler olduğunu daha açık bir biçimde belirtilmiştir (Türkoğlu, 2004).

 

“Yerel yönetimlere merkezi idare arasındaki ilişkilerin, KYTKT’nın 9. maddesinde, mahalli idare tarafından yürütülmesi öngörülen hizmetlerin istisnalar dışında vali ve kaymakamlarca yürütülmesinin esas olduğu belirtilmektedir. Buradan eğitimin merkezi idare ve diğer mahalli idareler arasındaki ilişkilerin vali ve kaymakamlarca yürütüleceği anlaşılmaktadır. Aynı maddede mahalli idarenin yetki ve sorumluluğunda olan işler için merkezi idare tarafından yerel düzeyde örgütlenme yapılamayacağını, doğrudan ihale ve harcama yapamayacağını, bunların mahalli idareler eliyle yapılabileceğini ve mahalli idareler ile ilgili çıkarılacak tüzük, yönetmelik ve benzeri düzenlemelerin mahalli idarelerin yetkilerini kısıtlayıcı olamayacağını belirterek yerel düzeyde sahip olunan yetkiler güvence altına alınmıştır. Yine aynı maddede yatırımların yetkili organların kararıyla başka mahalli idarelerce ve ortak olarak yapılabileceği de ayrıca belirtilmiştir. Buradan eğitim yatırımlarının mahalli idarelerin kendisi tarafından yapılabileceği gibi, kendisinden başka mahalli idarelere yaptırılabileceği ve yine kendisinden başka mahalli idarelerle ortak yapılabileceği anlaşılmaktadır (Türkoğlu, 2004).

 

“KYTKT’nın 10. maddesi kamu yönetimine yeni bir boyut getirmektedir. Burada merkezi idare ve mahalli idarelerin yetkili organlarının kararı ile uygun görülen hizmetler ilgileri itibariyle üniversitelere, noterlere, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, özel sektöre ve alanında uzmanlaşmış sivil toplum örgütlerine gördürebilir. Dolayısıyla eğitimle ilgili bir hizmetin dışarıdan satın alınabileceği konusunda mahalli idarelere geniş yetkiler verilebilir” (Türkoğlu, 2004).

 

 

“KYTKT’na göre Bakanlık merkez örgütü bir müsteşar, en çok üç müsteşar yardımcılığı, başkanlık ve genel müdürlük şeklindeki bağlı kuruluşlarda en çok üç başkan yardımcılığı ve genel müdür yardımcılığı ile örgütlenebilecektir (Madde 16.c). Daire Başkanlıklarının altında da Şube Müdürlüklerinin bulunacağı belirtilmektedir (Kytkt, Madde 27.a). Merkezi idare örgütlenirken idarenin bütünlüğü ilkesi esas alınır (Kytkt, Madde 11.b). Benzer hizmet ve görevler birden fazla kurum ve kuruluşa verilemez. (Kytkt, Madde 11.c). Anahizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimlerinin kurulması, görev, yetki ve sorumlulukları ise kanunla düzenlenir (Kytkt, Madde 16.a). Bağlı ve ilgili kuruluşlar eliyle yürütülen hizmetler için bakanlık merkez örgütünce ayrıca birim kurulamaz (Kytkt, Madde 11.b). Buradan MEB Merkez Örgütünden birçok genel müdürlük ve daire başkanlığının ortadan kalkacağı ve dolayısıyla tek bir genel müdürlük ve daire başkanlığı şekline dönüşeceği anlaşılmaktadır” (Türkoğlu, 2004).

 

“Merkez örgütünün temel hizmet ve görevleri bakanlığın ana hizmet birimleri tarafından yerine getirilir (Kytkt, Madde 18). Danışma birimleri Strateji Geliştirme Başkanlığı, Hukuk Müşavirliği ve Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği olarak kurulabilir (Kytkt, Madde 19). Yardımcı hizmet birimleri Özel Kalem Müdürlüğü, İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı ve Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı şeklinde kurulabilir (Kytkt, Madde 20). Burada Bakanlıkların örgüt yapısında bulunan Personel Genel Müdürlükleri Daire Başkanlıklarına indirgenmekte ve adı İnsan Kaynakları olarak değiştirilmektedir. İnsan Kaynakları Daire Başkanlığının görevlerine bakıldığında, Bakanlığın insan gücü politikası ve planlaması konusunda çalışmalar yapmak ve tekliflerde bulunmak, mevcut personelin özlük işlemlerini yürütmek ve eğitim ihtiyaçlarını karşılamak olduğu görülmektedir (Kytkt, Madde 34). Buradan getirilen yeniliğin eskisinden bir farkının olmadığı, sadece isim değişikliği olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca aynı kanunun 45. maddesinde Hükümetin görevi sona erdiğinde müsteşarlar ile başkanlık ve genel müdürlük şeklinde kurulan bağlı ve ilgili kuruluşlarda başkan ve genel müdürlerin görev sona erdiği belirtilerek, bu kadroların görev süresini hükümetin görev süresi ile eşitlenmiştir. Görevleri sona eren kişiler kadro şartı aranmaksızın bakanlık müşaviri olarak atanırlar” (Türkoğlu, 2004).

 

“Milli Eğitim Bakanlığının taşra örgütü ve yurtdışı örgütü kaldırılmıştır. Taşra örgütü İl Özel İdarelerine, Yurtdışı örgütü ise personelin Dışişleri Bakanlığı kadrolarına belirli süreli görevli olarak görevlendirilmesi suretiyle yürütülecektir (Kytkt, Madde 22,47, Geçici Madde 1.a.). Aynı kanunla teftiş kurullarının kaldırılarak dış denetimin getirilmekte, bunun Sayıştay tarafından yapılacağı ve iç denetimin ise yönetici tarafından performans denetimi olarak yapılacağı belirtilmektedir (Kytkt, Madde 39). Buradan MEB örgütünde bulunan teftiş kurullarının kaldırılacağı anlaşılmaktadır. Aynı maddede Sayıştay’ın örgüt yapısı içinde özel ihtisas dairelerinin oluşturabileceği belirtilmektedir. Buradan eğitim denetçilerinin Sayıştay içinde bir ihtisas dairesinde bulunacağı anlaşılmaktadır” (Türkoğlu, 2004).

 

KYTK Tasarısının en çok eleştirilen yönlerinden bir tanesi tasarının denetim konusundaki çekingen tutumudur. Tasarıda, yerinden yönetim ve demokratikleşme ile denetimin merkezi olmaktan çıkarılması hedeflenmektedir. Ancak bu yaklaşımda mali kaynakların paylaşımı sorunu göz ardı edilmiş bulunmaktadır. Yerel yönetimler kendi öz kaynaklarına kavuşmadıkça ve merkezden yapılan mali transferlerle beslendikçe merkezi yönetimden vazgeçilmesi düşünülemez.

 

MİK Tasarılarında bu yanlış tutumdan bir parça dönülmüş bulunulmaktadır. Belediyeler ile İl Özel İdarelerinde mali işler dışındaki alanlarda; idarenin bütünlüğüne, kalkınma planı ve stratejilere, merkezi idare tarafından belirlenen standart ilke ve politikalara uygunluk açısından İçişleri Bakanlığı’nın denetim yapması kabul edilmektedir. Bu doğru bir yaklaşımdır ancak yeterli değildir. Sağlık başta olmak üzere, imar ve planlama gibi yerel yönetimlere devredilen görev alanlarında standart ilke ve politikaları kimin nasıl denetleyeceği belli değildir. İçişleri Bakanlığı’nın kendi uzmanlık alanı dışındaki konularda teknik denetim yapması nasıl sağlanacaktır?

 

KYTK Tasarısı kapsamlı bir yerelleşmeyi öngörmektedir. Bu yeni hizmet bölüşümü karşısında il ölçeğinde merkezi idare ile yerel yönetimler; İl Özel İdareleri ile belediyeler ve köyler arasında eşgüdüm ihtiyacı bugünkünden daha büyük ölçekte karşımıza çıkacaktır.

 

Planlı kalkınma dönemine geçilmesinden bu yana bu gereksinmeyi karşılamak üzere illerde valinin başkanlığında bir Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur. Bu kurul, yatırımlar ve hizmetlerin daha etkin biçimde ve eşgüdümlü olarak yürütülmesi amacıyla oluşturulmuştur. Ancak, uygulamada bu kurulun kendisinden beklenen yararı sağlayamadığı görülmüştür.

 

Yatırım ve hizmetlerin büyük ölçüde merkezi idare tarafından sağlandığı mevcut sistem içinde bile koordinasyon sağlanamazken Kamu Yönetimi Reformundan sonra eşgüdümün nasıl sağlanacağı belirtilmemektedir. Üstelik İl Özel İdaresi’nde valinin konumu zayıflatılmış bulunmaktadır.  Ayrıca Anayasamıza göre yerel yönetimler arasında bir hiyerarşik yapılanma sözkonusu olmadığına göre yerel yönetimler güçlendirildikten sonra il içinde bütünlük ve eşgüdüm çözümü daha zor bir sorun haline gelmektedir. Burada hatırlatılması gereken başka bir konu da, Bölgesel Kalkınma Ajansı gibi bölgesel yeni yapılanmalarla iş birliğine olanak sağlayacak esnekliğin ön görülmesidir.

 

Bu durum karşısında yapılması gereken valiyi yerel yönetim içindeki icracı konumdan çıkarmak ve valilik kurumunun etkinliğini ve saygınlığını tartışmalı olmaktan kurtarmaktır. Merkezi idare tarafından atanan valinin İl Özel İdaresi içinde seçimle gelmiş olan meclise hesap verir duruma gelmesi uygun değildir. Vali, bir yandan yerel yönetimlerin merkezi idare ile uyumlu çalışmasını sağlayacak gözetim ve denetim yetkileri ile donatılırken öte yandan da il içinde çeşitli kamu kurumları arasında eşgüdümü sağlayacak biçimde güçlendirilmelidir. Bu amaçla stratejik planın ulusal ve yıllık kalkınma planlamasına uygunluk açısından vali tarafından onaylanması koşulu getirilmelidir. Ayrıca stratejik planda yer alan öncelikli konular için bir özendirme önlemi olarak valilik emrinde bir ödenek verilmelidir. Bunun yanında, kalkınma planı, yıllık plan ve buna bağlı olarak stratejik planın uygulanması için merkezi idare tarafından yerel yönetimlere yapılacak transferlerde valinin oluru alınabilir.

 

KYTK Tasarısı ve MİK Tasarılarının en zayıf noktası, kaynak paylaşımını sağlayacak mekanizmaları yaratmamış olmasıdır.

“Yerel yönetimler yasa tasarısı (YYYT)’da eğitim ile ilgili ilk belirtilen görev bölüşümü ile ilgilidir. Buna göre Milli Eğitim hizmeti ve görevi merkezi idare tarafından yerine getirileceği belirtilirken, aynı kanun ve ilgili kanunlarda belirtilen esas ve sınırlamalar çerçevesinde mahalli idarelerce de yerine getirileceği belirtilmektedir (Yyyt, Madde 1). Aynı maddede kamu hizmetlerine ilişkin ulusal politika ve standartların belirlenmesi, ulusal ve bölgesel planların hazırlanması ve uygulanması, bu konularda bilgi toplanması, inceleme ve araştırma yapılması, yeniliklerin izlenmesi ve hizmetler arasında koordinasyonun sağlanması hizmet ve görevi merkezi idareye verilmiştir. Koordinasyon illerde valilere ve ilçelerde ise kaymakamlara verilmiştir (Yyyt, Madde 2). YYYT’nin 1. maddesinde merkezi yönetimin görevleri arasında yer alan İlköğretim ve ortaöğretime ilişkin yatırımlar, il özel idareleri eliyle bundan böyle gerçekleştirilecektir. Bu yatırımlara ait ödenekler ilgili kuruluş tarafından o il özel idaresi bütçesine aktarılır” (Türkoğlu, 2004).

 

Kaynak paylaşımı ve yerel yönetimlerin öz kaynaklara sahip olmasının sağlanması yalnızca kaynakların etkin kullanımı açısından değil, bu reformcu yeni düzenin temel dayanaklarından biri olan bilinçli, hesap soran ve hizmet bedelini ödemeye hazır birey ve sivil toplum yaratılması açısından da önemlidir. Hizmetlerin devrinden sonra ilgili Bakanlık bütçelerinde bu hizmetlere ilişkin ödeneklerin yerel yönetimlere transferine dayalı bir kaynak paylaşımı, yerel yönetimlerin hem yönetsel hem de demokratik kurum olarak gelişmelerini engelleyecektir. Yerel yöneticiler hizmetlerin yetersizliği durumunda “Ankara ödenek vermiyor!”  mazeretinin arkasına sığınacaklar ve yerel kaynaklara dayalı gelişme tamamen ortadan kalkacak, yerel yönetimler merkeze daha bağımlı hale gelecektir.

 

“Belediyeler tarafından MEB’ce belirlenecek esaslar dahilinde ve bu Bakanlık ile işbirliği ve koordinasyon sağlayarak ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarına ait binalar yapılabilecek, bunların bakım ve onarımları sağlanabilecek, bu kurumlara eğitim ve öğretim malzemesi yardımında bulunabilecek ve bu Bakanlığın izin ve denetimine tabi olarak, meslek kursları, yetiştirici ve tamamlayıcı kurslar (Yyyt, Madde 5). Ayrıca belediyeler, belediye meclisinin kararı üzerine ve aralarında yapacakları anlaşmaya uygun olarak sorumluluk alanlarında devletim eğitim ihtiyaçlarını karşılayabilecek, yapım, bakım ve onarım işlerini bedelsiz olarak gerçekleştirebilecek, bu hizmetler için geçici olarak araç ve personel görevlendirebilecektir (Yyyt, Madde 16)” (Türkoğlu, 2004).

 

KYTK Tasarısı ve MİK Tasarıları ile birlikte mali paylaşım ve mahalli idareler gelir kanunu tasarılarının hazırlanmaması bir eksikliktir. Bu tasarılardan sonra hemen bu tasarıları da hazırlamak gereklidir. Mahalli İdarelerin öz gelirlerini yaratabilmeleri için Anayasa’da değişiklik yaparak bu yönetimlere vergi koyma hakkı verilmelidir. Ancak, Anayasa değişikliği yapılmadan da bazı önlemler alınabilir. Bu amaçla asgari ve azami hadleri Bakanlar Kurulunca belirlenecek limitler içinde kalmak üzere yerel yönetimlere mevcut vergilere katkı payı koyma yetkisi tanınabilir. Böylece getirilen düzenleme; AB yerel, bölgesel ve diğer fonların tahsisinde yerel katkı payı hükümlerine uygunluk sağlayabilir.  

        

“YYYT Madde 26 ile İl özel idarelerinde memur, daimi işçi, geçici işçi ve sözleşmeli personel istihdam edilebilecektir. Memur ve daimi işçi kadroları, illerin nüfus durumu ile ticari ve turistik özelliklerine göre İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığınca müştereken belirlenecek unvan ve sayı standartlarına uygun olarak il genel meclisinin kararı ve valinin onayı ile belirlenebilecektir. 657 sayılı devlet memurları kanununun eğitim hizmetleri kapsamında bulunan unvandakiler kadrolu memur yerine, bunlar için belirlenen azami sayı aşılmamak üzere valinin onayı ile sözleşmeli olarak çalıştırılabilecektir. Sözleşmeli personelin sözleşme süresi bir yılı geçmeyecektir. Sözleşmenin yenilenmesi yine Valinin onayı ile gerçekleşecektir. Ancak, süre sonunda sözleşme aynı usulle yenilenebilecektir. Sözleşmeli personele ödenecek aylık ücretin üst sınırı, illerin nüfus durumları dikkate alınarak İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığınca her yıl Ocak ayında belirlenecektir. İl Özel İdareleri, İl Genel Meclisinin vereceği karar üzerine ve aralarında yapacakları anlaşmaya göre, sorumluluk alanlarında devletin eğitim ihtiyaçlarını karşılayabilecek, yapım, bakım ve onarım işlerini bedelsiz olarak gerçekleştirebilecek, bu hizmetler için geçici olarak araç ve personel görevlendirebilecektir (Yyyt, Madde 26). YYYT’na göre İl Özel İdareleri ve Belediyeler eğitimin yönetiminde öncekine oranlar daha geniş yetkilere sahip olmaktadırlar” (Türkoğlu, 2004).

 

Belediye Kanun Tasarısı’nın 14. maddesinde düzenlenen belediyenin görev ve sorumlulukları 1580 sayılı mevcut yasanın 15. maddesinde sıralanan görev ve sorumlulukların belirlenmesindeki felsefenin tam zıddını oluşturmaktadır. Mevcut yasada belediyenin görev ve sorumlulukları tek tek sıralanmışken tasarıda bunun yerine hizmet alanları belirlenmiştir. Ayrıca, kanunlarla açıkça başka bir kamu kurumuna verilmemiş yerel ortak nitelikteki her türlü görev ve hizmet belediyenin görev ve sorumlulukları kapsamı içine alınmıştır. Tasarının bu yaklaşımı olumludur. Böylece belediye tam bir yerel yönetim birimi haline getirilmiş olmaktadır.

 

Belediyelerin merkezi idarede bırakılan milli eğitim konusuna bina, yapım, bakım onarım, araç gereç ve donanım açısından yardımcı olmasını sağlayan görev tanımı da yerindedir. Ancak, bu tanımlama yapılırken kullanılan “yapabilir” ibaresi yerine “yapar” ibaresinin kullanılması daha doğru olurdu. Bugün özellikle İstanbul gibi büyük kentlerde ilk ve orta öğretimde karşılaşılan en önemli dar boğaz okul binası, binaların bakım onarım ve donanımı ile temizliği olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

Okul binalarının yapımı konusunda belediyeler birinci derecede sorumlu tutulmadıkları için büyük kentlerde ikili üçlü eğitim yapılmaktadır. Ayrıca, sınıf mevcutları da çok fazladır. Belediyeler okul olabilecek arsalarını rant elde etmek amacıyla ticari ekonomik faaliyetlere ayırmakta, bu nedenle büyük kentlerde okul arsası bulunamadığı için eğitimde büyük bir açmazla karşı karşıya kalınmaktadır.

 

İstanbul başta olmak üzere özellikle eğitimde ikili ve üçlü eğitim ve kalabalık sınıflar başlıca darboğazdır. Büyükşehirler bu alana büyük katkı yapabilirler. Büyükşehir planlama yetkisi ile birlikte ilçe belediyeleri de yönlendirebileceği için sağlık okul ve kültür için yeterli arsa üretimi kolayca sağlanabilir.

V.SONUÇ VE GENEL DEĞERLENDİRME

 

Eğitim bilimi sözlüğünde "göze çarpan", ve "yeniden yapılanma devrimi" sözcükleriyle ifade edilen Yeni Eğitim Yönetimi yaklaşımı ileriye bakma ve ileriyi düşündüren kilit bir kavramdır. Yeni Eğitim Yönetimi reform arayışlarına yol açan nedenlerin derecesi her ülkede farklı olmakla birlikte temelde benzer koşullar sonucunda ortaya çıktığı görülmektedir. Bunlardan ilk üçü bazen kısaca üç açık diye ifade edilen olgudur. İlk açık bütçe açığıdır. İkinci açık iç güven açığıdır. Üçüncü açık ise performans açığıdır.  Genel olarak mali, ekonomik ya da performansa dayalı bir kriz havasının duyumsandığı ortamlarda reform daha kolay uygulamaya konulmaktadır. Çeşitli ülkeler kriz ortamını kamu yönetimi reformunun başlangıcı için bir fırsat olarak değerlendirmişlerdir, kamu hizmetlerinden yararlananlar ve vergiler  yoluyla   hizmetin    finansmanını    sağlayanlar    olarak   vatandaşların,    kamudan beklentilerinin (özellikle eğitim) alanında artmasıdır. Vergi ödeyiciler olarak vatandaşlar daha kaliteli mal ve hizmet sunumu talep etmekte, ödediği vergilerin karşılığını görmek istemektedirler. Uluslararası alanda yaşanan gelişmeler ve küreselleşme olgusu da Yeni Eğitim Yönetimi ve yeni arayışları destekler niteliktedir. Küreselleşme ile birlikte Yeni Eğitim Yönetimi sisteminin, ulusal boyutun ötesinde uluslararası düzlemde etki ve tepkide bulunabilecek kararlar ve uygulamalar içinde olması gerekmektedir. Nüfus artışının durması, üretken nüfusla yaşlı nüfus arasında dengenin bozulması ve bunun sonucu olarak sosyal güvenlik harcamalarında ortaya çıkan artı ve bunun gelecekte yol açacağı sorunlar, kamu   kesiminin  sorgulanması   sonucunu   doğurmuştur. Kuramsal ve akademik alanda yaşanan gelişmeler ve yapılan çalışmalar da yeni arayışlara katkıda bulunan önemli bir unsurdur. Değişen ve çeşitlenen vatandaş tercihleri, kamuyu farklı kişi ya da gruplara farklı nitelikte hizmet sunmaya zorlamaktadır. Teknolojik alanda yaşanan gelişmeler de bu tür bir farklılaştırmaya imkân vermektedir.

Özel sektörün eğitim alanında önemli gelişmeler sağlaması kamu yönetiminin de bu tür taleplere  cevap  vermesi   ihtiyacını doğurmuştur. Hızlı toplumsal değişmenin ve teknolojik   gelişmenin  ışığında   kamu hizmetlerinin bugünkü kapsam ve biçimde sunumuna devam edilemeyecektir. Bunun için vatandaşların gittikçe artan beklentilerine ve toplumun karşı karşıya olduğu bazı sorun ve endişelere daha iyi yanıt verir konuma getirilmesi    gerekmektedir. Vatandaşın gereksinimleriyle daha iyi uyuşan kaliteli bir eğitim hizmet sunumunu gerçekleştirmek için idarenin içinde olduğu örgütsel zorunluluklar dikkate alınmamalıdır. Yeni teknolojinin olanaklarını kullanarak idareyi daha basit ve daha kolay ulaşılır kılmak için reform çalışmaları kesintisiz olarak sürdürülmelidir.

 

KAYNAKLAR

BUCAK, Balcı, “İl ve İlçe Eğitim Örgütlerinin Durumu ve Bunun Yönetimsel Doğurguları”, Eğitimde Yansımalar VI-2000 Yılında Türk Milli Eğitim Örgütü ve Yönetimi, 2000.
GÜLER, Birgül Ayman, “Yaklaşımları Sınıflandırmak”, Çalışma Notu, 1 Kasım 2005, http://politics.ankara.edu.tr/~bguler/disiplin2.pdf.
HORVATH,  Tamas M. Desentralization: Experiments and Reforms, Local Government and Public Service Reform Initiative, Budapest, 2000, s.22.
KESKİN, Nuray, Kamu Yönetimi 1. Ulusal Kurultayı, Anakonu: Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı’nın Ulusal ve Uluslararası Boyutları, 18-19 Aralık 2003,  http://www.inonu.edu.tr/kongre/kamu2004/Oturum2.doc
MEB, İstatistikler, http://www.meb.gov.tr/stats/ist2000/b11.htm, 2003.
PEKTAŞ, Ethem Kadri, “Büyük Kent Belediyelerinin Eğitim ve Kültür Hizmetlerine Siyasal Parti İdeolojilerinin Yansıması”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, http://basarm.com.tr/yayin/malihukuk/tez, 2003.
TÜRKOĞLU, Recep, “Eğitimde Yerelleşme Sorununa Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı ve Yerel Yönetim Yasa Tasarısının Getirdiği Çözümler Konusunda Yerel Yöneticilerin Görüşleri” İ.Ü, Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt: 5 Sayı: 8 , Güz , 2004, http://web.inonu.edu.tr/~efdergi/dergi/Turkoglu.htm.
ÜNLÜ, Halil, Yönetimlerarası İlişkiler, (Yerel Yönetimlerin Geliştirilmesi Programı El Kitabı) (II. baskı) Toplu Konut, IULA-EMME Yayınları, İstanbul, 1994, s.101.
YOMRALIOĞLU, Tahsin, Çelik, “Kemal, Konumsal Bilgi Sistemi İçin Yerel Yönetimlerde Re-Organizasyon İhtiyacı”, Yerel Yönetimlerde Kent Bilgi Sistemi Uygulamaları Sempozyumu, 1999,  KTÜ, Trabzon.