YIL: 13

SAYI: 148

NİSAN 2010

 

 

önceki

yazdır

 

 

 Arş.Gör.Salih BATAL

 

   

AVRUPA BİRLİĞİ ÇEVRE POLİTİKALARININ TEMEL ÖZELLİKLERİ


Özet

 

Avrupa Birliği Dünya Ekonomisinin önemli bir miktarını yönlendiren ülkelerin bir araya geldiği uluslaraüstü bir kurumdur. Bu kurumların ekonomik güçlerinin en temel özelliği Sanayi Devrimini gerçekleştiren ülkeler olmaları nedeniyle Sanayi üretimlerine ağırlık vermeleridir. Ağır Sanayinin çevre tahribatına neden olması kaçınılmazıdır. Amerika ile birlikte Dünya’da en çok kirlilik üreten coğrafya olan Avrupa, Birlik düzenlemeleri ve politikaları ile birlikte ürettiği kirliliği minimize etmeye çalışmakta ve bir dizi prensip ile üye ülkeleri bu konuda bağlayıcı kararlar almaya zorlamaktadır. Makale çalışmamızda genel olarak Avrupa Birliğinde Çevre sorunları nelerdir sorusuna cevap aranırken bir yandan da bu sorunlarla baş edebilmek için ne tür ilkeler belirlenmiştir sorusuna cevap aranmaktadır.  Belirlenen prensipler ışığında üretilen politikalar, bu politikaları yönlendiren kuruluşlar ve politikaların yürütülmesinde kullanılan mali araçlar ile Avrupa Birliğinin temel kurumsal hukuk belgelerinde çevre yönetimi unsurları ele alınmaya çalışılmıştır.

 

Anahtar Kelimeler

 

Avrupa Birliği, Çevre Politikaları

 

The Main Points of European Union Environment Policies

Abstract

 

European Union is an institution that is formed by the leading countries of World Economy. The essential feature of economic power of these institutions is giving importance to Industry production as being Industry Revolution countries. Environmental devastation of Heavy Industry is inevitable. As the most important pollution producer of world, Europe- with United Nations- is making an effort to minimize the pollution with Union regulations and policies and imposing member countries to make restrictive decisions at this context. In this study, the answers of “what is the environmental problems of European Union” and “what kind of principles stated to struggle with these problems” questions are seeking. Policies generated in the light of the stated principles, institutions leading these policies and the financial instruments used for performing the policies and environment management facts at the basic institutional legal documents of European Union.

 

Key Words

 

European Union, Environment Policies

 

 

Giriş

 

1972 yılında düzenlenen BM Stockholm Çevre ve Kalkınma Konfe­ransı uluslararası boyutta çevre sorunlarının ele alındığı ilk büyük toplantıdır. Çevreye iliş­kin konuların politika ve ekonomi ile de iliş­kili olduklarını gösteren önemli bir başlangıç­tır. Bu konferansta alınan kararlar, birliğin çalışmalarına da yansımış, 1973 yılından itiba­ren belirli dönemler halinde uygulamaya ko­nulan eylem planları, birliğin çevre politikala­rının temelini oluşturmuştur.

1 Temmuz 1987 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa Tek Senedi’ne kadar AB’nin kurucu antlaşmalarında çevre konusu temel bir politika alanı olarak yer almamıştır. Birliğin çevre politikaları 1973 yılından itibaren birliğin hazırladığı çevre eylem planları ile belirlenmişse de ko­nuya yönelik temel hükümler 1987 yılındaki Avrupa Tek Senedi’ne ve 1993 yılında yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması içinde yer almıştır. Bu sayede birincil topluluk hukuku­nun bir parçası haline gelmiştir.

Paris’te 19–20 Ekim 1972 yılında yapılan AB üyesi ülkelerin toplantısında çevre politikasının benimsenmesi ama­cıyla eylem programlarının hazırlanması çalışmaları başlatılmıştır. 1973 yılından itibaren ha­zırlanan çevre eylem planları ile bu eksiklik giderilmeye çalışırken bu konudaki yetkinin sadece ulusal hukuka ait olduğu görüşü ha­kim olmuştur.

Topluluk politikaları ve özellikle çevre politikalarının amacı, sürdürülebilirliği sağlamaktır. Çevre konusundaki yasal düzenlemelerin güçlendirilmesi ve uygulanması için yerel yönetimlere izin verme ya da denetleme yetkisi verilmiştir. AB Müktesebatı’nda çevre alanında, katı atık yönetimi, temiz su, atık su ve hava kalitesi standartlarını belirleyen ve tüm üye ülkelerin uymak zorunda olduğu 50’ye yakın direktif yayınlanmıştır.

Son 30 yılda oluşturulan Avrupa Birliği çevre mevzuatı yönergeler (direktifler), yönetmelikler, kararlar ve tavsiye kararları da dahil olmak üzere yaklaşık 300 hukuki düzenlemeyi kapsar. Ayrıca resmi yazılar ve AB çevre politikasına ilişkin politika belgeleri de diğer hukuki düzenlemelerdir.

 

1. Uluslararası Kurum Olarak Avrupa Birliği

 

AB ile ilgili akıllara gelen ilk özellik dünyada benzeri olmayan ilginç bir bütünleşme örneği olmasıdır. Bilindiği üzere, Avrupa Birliği bir ulus değildir, bir devlet değildir, bir uluslararası kuruluş da değildir. Avrupa Birliği belirli alanlarda egemenliklerini devretmiş bulunan Avrupalı ülkelerden oluşan bir uluslarüstü kurumdur.

Bu tanımda öne çıkan ilk unsur egemenlik unsurudur. Gerçekten de Avrupa Birliği’nin doğru bir tanımının yapılabilmesi için egemenlik konusuna atıfta bulunulması gerekir. Avrupa Birliği üyelerinin anayasası olarak adlandırılabilecek olan kurucu antlaşmasında yer verilen ticaret politikası, tarım politikası, para politikası gibi daha önceden üye ülkelerin yetkisinde olan birçok politikayla ilgili egemenlik haklarını kısmen devretmeleri esasına dayanmaktadır.

Avrupa Birliği’nin uluslar üstü konumu da bu özelliğinden kaynaklanmaktadır. Uluslararası örgütlerden farklı olarak uluslarüstü bu düzenlemede, Avrupa Birliği ülkelerinin Avrupa Birliği kurumlarında alınan kararları uygulamama hakkı bulunmamaktadır[1].

Avrupa Birliği’nin amaçları birleşik ve bütünleşik hareket edebilme kapasitesinin arttrılmasına yöneliktir. Buna göre amaçların başlıcaları şunlardır:

-   Dengeli ve sürekli bir ekonomik ve sosyal gelişmenin; iç sınırları bu­lunmayan bir alan yaratılması, ekonomik ve sosyal bütünlüğün güçlendirilmesi, tek para birimini hedefleyen bir ekonomik ve parasal birlik kurulması yoluyla teşvik edil­mesi,

-   Uzun vadede ortak savunma politikasının uygulanmasına zemin ha­zırlayacak ortak dış politika ve güvenlik politikası aracılığıyla uluslararası düzeyde bir Avrupa kimliğinin canlandırılması,

- Bir birlik yurttaşlığı oluşturmak suretiyle AB üyesi ülkelerin vatandaşlarının hak ve çıkarlarının daha iyi korunması,

-   Adalet ve İçişleri alanlarında sıkı işbirliğinin geliştirilmesi,

-  Bu antlaşma ile yürürlüğe konulan politika ve işbirliği biçimlerinin, topluluk organ ve mekanizmalarının etkinliğinin sağlanması amacıyla revizesinin araştırılması, birliğin mevcut durumunun korunması ve daha da geliştirilmesidir[2].

 

1.1.             Avrupa Birliği’nin Temel Değerleri

 

Avrupa Birliği’nin temel değer ve prensiplerini barış, birlik, eşitlik, temel özgürlükler, dayanışma, ulusal kimliğe saygı, gü­vence ve temel haklar başlıklarıyla özetleyebiliriz.

 

Barış ve Eşitlik

Avrupa’da ve dünyada barışın egemen kılınması demektir. Barış için birlikte çalışmak anlamındadır.

 

Eşitlik

Avrupa vatandaşları arasında etnik köken, dil, din, cinsiyet ayrımcılığının olmadığı bir ortam yaratmayı ifade et­mektedir.

 

Temel Özgürlükler

Barış, birlik ve eşitliğin doğrudan neticesi, insanların, hizmetlerin, malların ve sermayenin öz­gürce dolaşımı anlamına gelecektir.

 

Dayanışma

Birinin özgürlüğü, bir diğerinin özgürlüğünün pahasına olmamalıdır. Bundan dolayı birliğin üyeleri arasın­da dayanışma şarttır.

 

 

Ulusal Kimliğe Saygı

Üye ülkelerin kimliklerinin AB içerisinde kaybolması değil tam tersine her ülkenin kendi ulu­suna ait özgün değerlerini AB’nin kültürel mozaiğine bir değer olarak katması beklenmektedir.

 

Güvence

AB’nin bütün kurumları, bu kurumların ürettiği tüm ortak politikalar, bu politikalar doğrultusunda gerçekleştiri­len tüm etkinlikler, tüm kararlar, Avrupa Birliği hukukunun öznesi olan kişilerin ekonomik, sosyal güvenceleri ve çıkarları içindir.

 

Temel Haklar

Bütün bu değer ve prensiplerin insanı temel alması, insan haklarının korunmasını tartışmasız ön pla­na çıkarmaktadır.

Bu değerlerin ve prensiplerin ışığında, Avrupa Birliği’nin nihai hedefleri şu şekilde belirlenmiştir:

- Temel insan hakları, insanların serbest dolaşımı, insanların medeni ve politik hakları çerçevesinde bir “Avrupa Birliği Va­tandaşı” kavramı oluşturmak,

- Adalet ve İçişleri işbirliği çerçevesinde Avrupa’da özgürlük, güvenlik ve adaleti teminat altına almak,

- Tek pazar ve para birimi çerçevesinde ekonomik ve sosyal kalkınmayı ilerletmek,

- Ortak güvenlik ve dış politikayla Avrupa’nın dünyadaki rolünü öne çıkarmaktır[3].

 

1.2. Avrupa Birliği Kurumları ve Müktesebatı

 

Avrupa Birliği kendisine özgü bir kurumsal yapıya sahiptir. Üye devletler belirli konulardaki egemenlik haklarını birliğinin bütününün üye devletlerin veya üye devlet yurttaşlarının çıkarlarını temsil eden bağımsız kurumlara devretmişlerdir. AB’nin temelinde bir kurumsal üçgen bulunmaktadır:

 

Avrupa Parlamentosu

 

Üye olan ülkelerin vatandaşlarının doğrudan seçtikleri Avrupa Parlamentosu halkların çıkarlarını temsil etmektedir.

 

Avrupa Birliği Konseyi

 

Üye devletler kendi çıkarlarını Avrupa Birliği konseyinde gözetmektedirler.

   

Avrupa Komisyonu

 

Birlik bütününün çıkarlarını temsil etmektedir ve AB’nin yürütme organı niteliğindedir. Bu yapının temel ilkesi demokrasi ve hukukun üstünlüğüdür. Bu yapı Adalet Divanı ve Sayıştay başta olmak üzere sekiz kurum tarafından daha desteklenmektedir[4].

 

1.3. Avrupa Birliği Müktesebatı

 

Müktesebat kavramının ortaya çıkışı ise 1960’lı yılların hemen başına rastlamaktadır. Müktesebat, tüm üyeleri bağlayan ve Avrupa Birliği çapında geçerli olan, resmi AB kararlarla yıllar içinde oluşturulmuş politikalar, mevzuat ve kurumsal uygulamaların tümüdür[5].

Yani AB müktesebatı, AB hukuk sistemine verilen isimdir. Yaklaşık 120 bin sayfadan oluşmaktadır. AB’yi kuran ve daha sonra değişikliğe uğrayan antlaşmaları, aday ülkelerin Avrupa Birliği’ne katılırken imzaladıkları katılım antlaşmalarını, konsey, komisyon, Avrupa toplulukları adalet divanı gibi topluluk organlarının çıkardıkları tüm mevzuatı ve diğer yardımcı hukuk kaynaklarında (tüzük, karar, yönerge vs.) yer alan kural ve kurumlar bütününü ifade etmektedir

AB müktesebatı içinde yer alan konular, dış ilişkiler, güvenlik ve adalet, serbest dolaşım, gümrük birliği, çevre koruması, eğitim ve araştırma vs.’dir[6].

Ulus devlet egemenliğinin ön plana çıkartıldığı ve uluslarüstü bir dokudan ziyade uluslar Avrupa’sının tercih ettiği Fouchet raporlarının içeriği, topluluk içinde Avrupa federalizmi savunucularını harekete geçirmiş, “Topluluk müktesebatının dokunulmazlığı” şeklinde, bir tür Avrupa entegrasyonunun o güne kadar elde ettiği kazanmalarının savunulması fikri olarak ortaya atılmıştır. Öyle ki; 1987 yılına kadar topluluk müktesebatının dokunulmazlığı kavramına bağlı olarak AT kurucu antlaşmalarının virgülüne dahi dokunmak mümkün olmamış, ancak bu tarihte Avrupa Tek Senedinin yürürlüğe girmesiyle birlikte, Avrupa yapılaşması sürecinin yeni bir ivme kazanmasının önü açılabilmiştir[7].

Avrupa Birliği müktesebatı (hukuki mevzuatı) beş ana bölümden oluşur ve yaklaşık 90. 000 sayfayı bulmaktadır[8].

Bu hukuki mevzuat:

-  Birincil mevzuat (kurucu antlaşmalar ve bunlara ekler),

-  İkincil mevzuat (tüzükler, yönetmelikler vs.),

-  Uluslararası antlaşmalar,

-  İdare hukukunun genel ilkeleri,

-  Üye devletler arasındaki sözleşmeler,

Birincil mevzuat; topluluk hukukunun temel kaynakları olan, Avrupa topluluklarını kuran antlaşmalar ile bu antlaşmaları değiştiren belgelerden (Avrupa Tek Senedi, Maastricht Antlaşması, yeni üyelerin katılımını sağlayan katılım antlaşmaları vb.) oluşur. Birincil hukuk kaynakları birliğin anayasası niteliğindedir. İkincil mevzuat ise; AB kurumlarının çıkardıkları yönerge, tüzük, karar vb. düzenlemelerden oluşur[9].

Burada birincil ve ikincil hukuk kaynaklarından önce belirtilmesi gereken önemli bir husus vardır ki o da Kopenhag Kriterleri’dir. Avrupa Birliği’ne üye olmak isteyen bir ülkenin uyması gereken temel kriterler arasında 1993’te belirlenmiş olan Kopenhag Kriterleri de yer almaktadır. Kopenhag Kriterleri:

 

Siyasi Kriterler

 

Aday ülke; demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, azınlıklara saygı ve azınlıkların korunmasının güvence altına alındığı istikrarlı bir kurumsal yapıya sahip olmalıdır.

 

Ekonomik Kriterler

 

Aday ülke işleyen bir piyasa ekonomisi ve AB içinde rekabetçi baskı ve piyasa güçleriyle başa çıkabilme kapasitesine sahip olmalıdır.

 

Topluluk Müktesebatının Kabulü

 

Aday ülke, siyasi, ekonomik ve parasal birlik amaçlarına uyum dahil olmak üzere, AB mevzuatını üstlenebilme ve uygulayabilme kapasitesine sahip olmalıdır[10].

Yukarıda da belirttiğimiz üzere, kendisi de bir topluluk müktesebatı sayılması gereken Kopenhag Kriterleri çerçevesinde diğer üyelik kriterleri dahilinde ayrı bir bölümün doğrudan doğruya topluluk müktesebatına uyum alt başlığı halinde düzenlendiği görülmektedir. Bu söylenenden de anlaşılabileceği gibi komisyon, tam üye adaylar için hazırladığı ilerleme raporları kapsamında, her yıl ülkelerin topluluk müktesebatına uyum yeteneğini de ölçmektedir[11].

 

2. AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ÇEVRE POLİTİKALARI

 

2.1. Avrupa Birliği’nde Ortak Çevre Politikasının Oluşturulma Sebepleri

 

Uluslararası birliğin gereksinimlerinin giderek arttığı, paylaşılan canlı, cansız doğal kaynakların ise giderek azaldığı bu dönemde ülkeler hiç olmadığı kadar birbirinden haberdar ve birbirine bağımlıdır. Artık hiçbir ulus kendini diğerlerinden soyutlayamaz. Bugün ulusal karar vericiler, şimdiye dek görülmeyen derecede sorumluluklar taşımaktadır. Gün geçtikçe sayısı artan istek ve ihtiyaçlara karşı yerküreyi korumak gibi yeni bir misyon karar vericilerin omuzlarına yüklenmiştir.

Ulusal sınırlar dışında başkalarının egemenlik alanlarında olduğu kadar ortaklaşa kullanılan alanlarda da devletlerin sorumluluğu vardır. Uluslararası sorumluluğun doğabilmesi için ayrıca subjektif bir öğenin varlığı aranmaz. Yeter ki ülke sınırları dışında sonuçlar doğuran bir eylem bulunsun, bu eylem zarara neden olmuş olsun ve hasarın varlığı şüpheye yer bırakmayacak bir biçimde kanıtlansın[12].

Avrupa Toplulukları kurucu antlaşmalarında çevre, üye devletlerin yetki alanında bırakılmasına karşın, Avrupa Toplulukları’nın uygulamada çevre korunması konusunda ortak yaklaşımın benimsenmesi gerekliliğini ortaya koymuştur.

Bu sonuca varılmasındaki ilk sebep; teknik nitelik taşımakta olup, Avrupa Toplulukları’nda temel politika kabul edilen serbest rekabet ilkesinin gerçekleştirilmesidir. Her üye devlette farklı çevre politikalarının uygulanması, çevre kirliliğinin önlenmesine yönelik yapılan yatırımlar, değişik çevre koruma değerlerinin benimsenmesi, özellikle malların üretiminde maliyeti doğrudan etkilemektedir. Bu durumda üye ülkeler arasında serbest rekabetin tam anlamıyla sağlanabilmesini de engellemektedir.

İkinci sebep, topluluk üyesi olan devletlerin yaşam kalitesinin ve hayat standardının daha da yükseltilebilmesi için doğal yaşam koşullarının sağlıklı bir biçimde işletilmesinin gerekli görülmesidir.

Üçüncü sebep; tamamen politik değerlendirmelere dayanmaktadır. Aynı ekonomik düzenin üyesi bulunan devletlerde, çevre politikalarındaki farklılıklar yüzünden yaşam koşullarının farklı düzeylerde gerçekleşmesi, üye devletlerce, politik bakımdan da arzu edilmeyen bir durum olarak değerlendirilmiştir.

Dördüncü sebep ise; çevre kirlenmesinin siyasal sınır tanımamasıdır. Bir ülkeden ötekine kirlilik yayılması ve komşu devletlerin birbirlerine bağımlılığı Avrupa Birliği üyesi devletleri, ellerindeki imkanları bu konuda ortak bir şekilde kullanmaya itmiştir[13].

 

2.1.1. Çevre Politikasını Şekillendiren İlkeler

         

Avrupa Topluluğu Antlaşması Madde l74/(2)/I’de birliğin çevre politikasının bölgelerdeki farklılıkları dikkate alarak yüksek bir koruma düzeyini he­deflediği belirlenmiştir. Maddenin ifadesi yüksek koruma düzeyi ihtiyaçlara göre değişen, gö­receli bir değerdir. Ancak bu koruma düzeyine ulaşabilmek için çevre politikasının dikkate alması gereken ilkeler vardır ve bu ilkelerin mutlak uygulama alanı bulunmaktadır.

AB’nin çevre politikası temelde üç ilke üzerine oturmaktadır. Bunlardan ilki önleme ilkesidir. Birinci faaliyet programında yer alan bu ilke­ye göre çevre kirlenmesinin hiç doğmaması için alınabilecek önlem­lere öncelik verilecektir. Örneğin; çöplerin en iyi nasıl imha edileceği değil hiç çöp oluşmaması için ne yapılabileceği sorununa ağırlık verilecektir. Maastricht Antlaşması’yla bu ilkeye bir de tedbir bo­yutu eklenmiştir. Burada önleme ilkesinden fark­lı olarak; çevre kirlenmesi olasılığının daha az olduğu, fiil ile sonuç arasındaki nedensellik bağının daha gevşek olduğu haller­de de önlem almak söz konusudur. Ancak her iki ilkenin de uy­gulanmasında çatışan değerlendirilmesi ve alınacak ön­lemlerle özgürlük alanına müdahale edilmesi söz konusudur.

 Yer yer bu iki ilkeyi, çevre kirlenmesiyle kaynağında mücade­le edilmesi şeklinde ifade edilen ikinci ilkeden ayırmak güçtür35. İlk kez üçüncü faaliyet programında ifade edilen bu ilke çevre kirliliğinin hiç doğmaması için alınacak önlemlerle değil, kirliliğin oluştuğu yerde hemen ortadan kaldırılabilmesi için alınacak önlemlerle ilgilidir. Örneğin yüksek bacaların tesis edil­mesine ve bu yüzden kirliliğin geniş alanlara yayılmasına sebep olan tasarruflar bu ilkeyle çatışmaktadır.

Çevre politikasının temelini oluşturan son ilke ise sebep olma ilke­sidir. Bu ilke özellikle 03.03.1975 Tarihli Konsey tavsiyesinde tanımlanmıştır. Buna gö­re, “çevreye doğrudan veya dolaylı olarak zarar veren veya böyle bir zararı doğurmaya elverişli olan koşulları yaratan kişi kirletendir (Madde 3). Bir gerçek veya tüzel kişi olabilen kirleten, bu kirlenmenin ortadan kaldırılması veya topluluk ve üye ülkeler tarafından belirlen­miş olan düzeye indirilmesi için gerekli önlemleri almak zorundadır” denmiştir (Madde 2).

Bu ilke maddi bir sorumluluk normu olmaktan çok masrafla­rı kimin karşılayacağı konusunda düzenleme getirir. Bu şekil­de topluluk, çevre zararlarının kamuya yüklenmesi yerine, çevreye zarar verici faaliyeti yürüterek bir menfaat sağlayan kişilere yüklenmesi yönünde tercihini beyan etmiştir.

 

2.1.2. Çevre Politikasının Hedefleri

 

Çevre politikasının hedefleri Avrupa Birliği Antlaşması Madde 174’te bağlayıcı olarak ifade edil­miştir. Bunlardan ilki çevrenin muhafazası yani var olan doğal zenginliklerin yok olmasının engellenmesidir. Örneğin, aşırı yapılaşma­ya karşı var olan yeşil alanların korunması gibi…

İkinci hedef çevre­nin korunmasıdır ki bu kısmen çevrenin muhafazası hedefi ile çakı­şır. Burada amaçlanan çevreye zarar verici etkileri en aza indirmek­tir. Arabaların emisyon hacmini azaltıcı önlemler veya her ürünün çevreye zararlılığı açısından incelenmesi gereği bu önlemler arasın­da sayılabilir. Bu iki hedef bugün var olanın yani statükonun ko­runmasını amaçlarken, yine aynı maddede yer alan çevrenin kalite­sinin düzeltilmesi hedefi ise bu amacı aşar ve birliğin çevre politika­sına dinamik bir unsur katar.

İnsan sağlığının korunması, her ne kadar çevrenin korunması ile bir ölçüde kesişiyorsa da ayrı bir hedef olarak belir­tilmiş ayrıca doğal kaynakların dikkatli ve rasyonel kullanımı hedefi saptanmıştır[14].

AB Çevre Politikaları hedefleri şunlardan oluşur:

-   Çevrenin korunması, kollanması ve çevre kalitesinin yükseltilmesi,

- Doğanın ve doğal kaynakların, ekolojik dengeye zarar verecek yöntemlerle işletilmelerinden sakınılması ve bunların akılcı yönetilmelerinin sağlanması,

- İnsan sağlığının korunması,

- Kalkınmaya, kalite gereksinimleriyle uyum içinde özellikle de çalışma şartlarının ve yaşam çevresinin geliştirilmesine yön verilmesi,

- Kent planlaması ve toprak kullanımında çevresel etkilerin daha fazla dikkate alınmasının sağlanması,

- Birliğin dışındaki devletler özellikle de uluslararası örgütlerle küresel çevre problemlerine ortak çözümler aranmasıdır[15].

 

 2.2. Avrupa Birliği Çevre Politikasının Araçları  

 

Lüksemburg'da yapılan toplantıda, Avrupa Konseyi Komisyonun Birleştirilmiş Avrupa Topluluğu Antlaşması'nın 6. Maddesinin uygulanabilmesi için, bir stra­teji hazırlamasını istemiştir. Söz konusu madde çevre korumasının bütün topluluk faaliyet ve politikalarının tanımına ve uygulanışına entegre edilece­ğini hükme bağlamaktadır.

O zamana kadar geçerli olan ve dikey bir yaklaşımla çevre ile ilgili hukuki düzenlemelerin kabulünden ibaret kalan topluluk stratejisi, iyi sonuçlar ver­miş ve fakat sorunlara ancak kısmi çözümler getirmiştir.

Çevre ile ilgili kaygıların diğer Avrupa Birliği politikalarına da dahil edil­mesi, Avrupa Tek Senedi'nden beri kabul gören bir ihtiyaçtır. Ayrıca, 5. Çevre Eylem Programı da bu hedefi bir öncelik haline getirmiştir.

15–16 Haziran 1998 tarihlerinde Cardiff’te toplanan Avrupa Konseyi’nin de Komisyon ve Konseyin çevre sorunlarını topluluk politikalarına dahil etme isteği dile getirilmiş ve önemli çevre etkisi olan komisyon önerilerinin değerlendirmeye tabi tutulması ihtiyacı belirtilmiş­tir. Konsey'den de bu doğrultularda stratejiler belirlemesi istenmiştir. AB Komisyonu, Konsey’e yolladığı 27 Mayıs 1998 Tarihli bir tebliğ ile çevre boyutunun diğer politikalara iyi bir şekilde entegrasyonunu sağlamak üzere şu ilkeleri belirlemiştir:

-  Çevrenin topluluk kurumlarının bütün faaliyetlerine entegre edilmesi,

-  Mevcut politikaların gözden geçirilmesi,

-  Belli başlı alanlarda eylem stratejileri hazırlanması,

- Viyana'da yapılacak Avrupa Konseyi toplantısı için çevre boyutunu üye devletlerin diğer politikalarına nasıl başarıyla entegre edildiği konusunda bir konsey rapor taslağı hazırlanması,

-  Uygulamanın izlenmesi için öncelikli eylem ve mekanizmaların tanım­lanması,

- Avrupa Konseyi zirvenin çevre politikalarının diğer sektörel politi­kalara entegrasyonunu gözden geçirmesi,

- Konseyin, parlamento ve komisyonun bu ilkeleri yürürlüğe koyacak mekanizmaların geliştirilmesi ve uygulamanın izlenmesi konusunda bir ortak çalışma yapmasıdır*.

 

2.2.1. Gündem 2000

 

AB’ye tam üyeliği stratejisini hazırlamakla görevlendirilen AB Komisyonu, 1997’de AB Bakanlar Konseyi’ne Gündem 2000 adlı çalışmasını sunmuştur. Gündem 2000 AB’nin genişlemesi ile ortaya çıkacak sorun ve bunların etkilerinin neler olabileceği sorularına istenen yanıtların kapsamlı bir incelemesini içermektedir.

AB’nin doğuya doğru genişlemesi kapsamında Gündem 2000’in özet olarak üç önemli ayağı vardır.

Bunlardan ilki, AB nasıl güçlendirilmelidir ki, birlik içinde hem iktisadi büyüme, hem istihdam hem de üye ülke haklarının yaşam standartları yükseltebilsin sorusunun cevabıdır.

İkincisi, tam üyelik müzakerelerinin etkin yürütülmesi ve bunların aday ülkeler üzerine olumlu etki yaratmasının sağlanmasının yollarının araştırılmasıdır.

Üçüncü olarak da AB’nin hem genişlemesi, hem bunun için gerekli hazırlıkların etkin şekilde yürütülüp tamamlanması ve hem de birliğin politik alanlarının finansmanının sağlanması oluşturmaktadır.  Bu finansmanın sağlanmasında, AB kendine aday olmak isteyen ülkelerden de önemli miktar ve düzeyde katkı sunmalarını beklemektedir[16].

 

2.2.2. Kyoto Protokolü

 

İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, 1992 yılında Rio’da yapılan BM Çevre ve Kalkınma Konferansında imzaya açılmıştır. 1994 yılında 55 ülke ve Avrupa Birliği’nin onay işlemlerini tamamlamasıyla yürürlüğe girmiştir.

1992 yılında Rio’da yapılan BM Çevre ve Kalkınma Konferansında imzaya açılan Kyoto Protokolü’nün amacı, yılda 3.5 milyon ton düzeyinde salınan karbondioksit gazının atmosferdeki ömrünün 100, metan gazının ise 40 yıl olmasından dolayı salınımların 1990 yılı düzeyine indirilmesidir[17].

Sera gazlarının iklim sistemi üzerindeki tehlikeli, insan kaynaklı etkisini önleyecek seviyede tutulmasını sağlayan protokol sanayileşmiş ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltma taahhütlerinin daha katı hale getirmektedir. Bunun için ilk zaman dilimi olarak 2008–2012 yılları arası belirlenmiştir. Bu dönemde sözleşmede yer alan ülkeler, sera etkisi yaratan gazların toplam emisyonunu, 1990 yılındaki seviyenin en az %5 altına indireceklerdir[18].

Kyoto Protokolü’ne bugüne kadar 186 ülke ve Avrupa Birliği taraf olmuştur. Protokol ABD’nin taraf olmayı reddetmesine rağmen Rusya’nın taraf olmasıyla 16 Şubat 2005’te uygulanamaya konulmuştur[19].

 

2.3. Avrupa Birliği’nde Çevre Politikasının Yürütülmesi

2.3.1. Çevre Genel Müdürlüğü

 

AB kurumsal yapısı içinde çevre politikasının oluşturulma­sı, uygulanması ve bu uygulamanın denetlenmesi komisyonun konu ile ilgili Çevre Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. Bu birim; sürdürülebi­lir kalkınma ve politika desteği, doğal kaynakların çevre kalitesi, çev­re ve sağlık, uygulama, küresel ve uluslararası ilişkiler ve kaynak yönetimi başlığını taşıyan altı ayrı müdürlük çerçevesinde faaliyet göster­mektedir.

1972’de Komisyon’un endüstri politikaları ve iç pazarla ilgili 3 Ge­nel Müdürlüğü çerçevesinde kurulan çevre ve tüketicinin korunma­sı biriminden, 1981’de ayrı bir genel müdürlük olmaya doğru gelişen Çevre Genel Müdürlüğü, Enerji, Bölgesel Politikalar, Taşımacılık, Endüstri Politikaları, İç Pazar, Bilim, ARGE, İstihdam, Sosyal İşler, Eğitim ve Tarım gibi birçok genel müdürlük çevre konularında ki çalışma­lara katılabilmektedir.

Çevre alanındaki topluluk politikasının oluşturulması ve üye devletlerin ulusal mevzuatlarının bu alanda yakınlaştırılması için başvurulan temel araç­lar; Çevre Eylem Programları ve bu programların koyduğu hedefler doğrultusunda çıkartılan direktiflerdir.

5. Çevre Eylem Programından bu yana çevre politikasının oluşturulması ve uygulanmasında ekonomik araçların giderek önem kazanmaya başladıkları gözlemlenmektedir. LIFE Programı ile AB’nin çevre korunması alanındaki projeleri destekleme kapasitesinde artış kaydedilmiştir.

2.3.2. Çevre Politikası Alanında Karar Verme

 

Topluluk çerçevesinde çevrenin korunması konusunda karar verme süreci Avrupa Topluluğu Antlaşması’nın 175. Maddesi’nde düzenlenmektedir. Buna göre, Bakanlar Konseyi, Antlaşma’nın 251. Maddesi’nde öngörülen ortak karar usulü uyarınca hareket ederek Komisyon tarafından hazırlanmış bir karar önerisini Avrupa Parlamentosu ile birlikte yürürlüğe koyabilmektedir. Kararlar, Konseyde nitelikli çoğunluk ile verilmektedir. Bu çerçevede, ekonomik sosyal komite ve bölgeler komitesine de danışılabilmektedir.

2.3.3. Uluslararası İlişkiler

 

Avrupa Birliği Antlaşması’nın 174. Maddesi’ne göre topluluk çevre politikasının araçlarından biri de bölgesel ve küresel çevre sorunlarıyla uğ­raşmak üzere uluslararası düzeyde tedbirler geliştirmektir. Dolayısıyla antlaşmaya göre; topluluk üçüncü ülkelerle ve yetkili uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapabilir.

Bu imkanın ancak Maastricht Antlaşması ile tanınmış olmasına karşın topluluk, 1970’lerden beri çevre korunmasıyla ilgili uluslararası konvansi­yonlara taraf olmuştur. Topluluk çevreyle ilgili 30’dan fazla konvansi­yon ve antlaşmaya taraf olup, bu araçların kabulüne yol açan müzakerelere yetkisi çerçevesinde katılmaktadır. Bu çerçevede AB’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere örnek olarak, Avrupa’nın Yaban Hayatını ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi, Akdeniz’in Kara Kökenli Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi, Ozon Tabakasının Korunması için Viyana Sözleşmesi ve Montreal Protokolü sayılabilir.

Topluluk uluslararası kuruluşlar ve programlar çerçevesinde ve özellikle Birleşmiş Milletler himayesinde devam eden faaliyet ve müzakerelere de normal olarak gözlemci statüsüyle iştirak etmektedir. Topluluk, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu’nun çalışmalarına da tam ola­rak katılmaktadır. Topluluk son zamanlarda Kyoto Protokolü’nü de imzala­mıştır[20].

 

2.4. Avrupa Birliği’nin Temel Hukuk Belgelerinde Çevre Kavramı

 

Topluluk politikaları ve özellikle çevre politikalarının amacı, sürdürülebilirliği sağlamaktır. Çevre konusundaki yasal düzenlemelerin güçlendirilmesi ve uygulanması için yerel yönetimlere izin verme ya da denetleme yetkisi verilmiştir. AB Müktesebatı’nda çevre alanında, katı atık yönetimi, temiz su, atık su ve hava kalitesi standartlarını belirleyen ve tüm üye ülkelerin uymak zorunda olduğu 50’ye yakın direktif yayınlanmıştır[21].

Son 30 yılda oluşturulan Avrupa Birliği çevre mevzuatı yönergeler (direktifler), yönetmelikler, kararlar ve tavsiye kararları da dahil olmak üzere yaklaşık 300 hukuki düzenlemeyi kapsar. Ayrıca resmi yazılar ve AB çevre politikasına ilişkin politika belgeleri de diğer hukuki düzenlemelerdir.

AB Çevre Hukuku’nun önemli bir kısmını yönergeler oluşmaktadır. Yönergeler farklı çevre ve ekonomik şartları dikkate alan hükümler de içerebilmektedir. AB yönergeleri üye devletlere yükümlülükler getirmekte ancak farklı hukuki ve idari uygulamaları dikkate ala­cak şekilde esnek olarak düzenlenmektedir. Yönergelerin ulusal hukuki ve idari sistemine paralel bir hale getirilmesinde seçim ve metotlar üye devletlerin tercihlerine bırakılmıştır. Yönetmelikler AB Çevre Hukuku’nun yaklaşık % 10’unu oluşturmaktadır. Kararlar muhatap taraflar üzerinde bağlayıcı özel hu­kuki tasarruflar olarak belirlenmiştir.

AB ka­rarları çevre alanında daha az kullanılmakta­dır. Bunun temel nedeni; çevre ile ilgili yöner­ge ve yönetmeliklerin komisyona karar alma ve uygulama yetkisi vermesidir. Aday ülkelerin ulusal hukuk sistemlerini, tüm alanlarda mevcut Avrupa Birliği müktesebatı ile paralel duruma getirmeleri birliğe üye olmanın bir şartıdır. Bu husus Gündem 2000’de; “her aday ülke topluluk müktesabatının tümünü ulusal hukuk düzeni içerisinde kabul edecek ve idari sistemini de buna uygun hale getirecektir” olarak tanımlanmıştır.

Yol gösterici olmak amacıyla Avrupa Birliği Komisyonu’nca 1997 yılında “AB çevre mevzuatının birbiriyle uyumlu hale getirilmesi konusunda rehber” hazırlanmıştır. Söz konusu rehber iki ana bö­lümden oluşmaktadır. Bunlar;

- Çevre mevzuatı uyumu konusunda üye devletler tarafından düzenlenmesi gerekli alanlarda yönergelerin uyumlu hale getirlmesi ve yönetmeliklerin uygulanması,

- AB çevre yönerge ve yönetmelikleri arasındaki ilişkiler ve etkin bir uyum sağlanabilmesi için çözümlenmesi gereken temel politik ve idari sorunların tespitidir.

Rehberde, AB çevre yönetimine yönelik konularda mevzuat yatay mev­zuat ve dikey mevzuat olarak tanımlanmış­tır. Yatay mevzuat olarak tanımlanan alanlar çevresel enformasyon, Avrupa Çevre Ajansı ve Çevresel Etki Değerlendirmesi, LIFE ve raporlama mevzuatıdır. Dikey mevzuat ise ha­va kalitesi, atık yönetimi, sanayi kirliliği dene­timi ve risk yönetimi, gürültü kirliliği, su kali­tesi, doğal kaynakların korunması, kimyasal­lar, iklim değişikliği, nükleer güvenlik ve rad­yasyonla ilgili mevzuattır[22].

Çevre olgusu ve kavramı Avrupa Eko­nomik Birliği’nden AB’ye geçiş süreci içinde önemli değişiklikler geçirmiştir. Kuşkusuz bu bağlamda en önemli hukuksal belge Roma Antlaşması’dır. Fakat bu belge, aşağıda özetlendiği şekilde ve çevresel kalite­nin korunması bağlamında, zaman içinde önemli değişikliklere uğrayarak revize edilmiştir.

 

2.4.1. 1957 Roma Antlaşması

 

AB’nin temel hukuksal belgesi bir an­lamda Anayasa’sı 1957 Tarihli Roma Antlaşması’dır. İmzalandığı yılların koşulları içinde Roma Antlaşması içinde çevre ile doğrudan il­gili bir hüküm yer almamaktadır. Esasen, ku­ruluşundaki adıyla Avrupa Ekonomik Birliği ya da Ortak Pazar yalnızca Avrupa ülkeleri arasında ekonomi alanındaki engelleri ortadan kaldır­mak ve gümrük duvarları olmayan ortak ve her üye ülkenin serbest ekonomik rekabetine açık bir piyasa yaratmak ve bunun devamını sağlamak amacını taşımaktadır.

Temel amaç, bu şekilde olunca çevre endişeleri Roma Antlaşması’nda başat bir konu olarak ortaya çıkmamaktadır. Buna karşın, Roma Antlaşması’nda çevre ile dolaylı olarak ilgisi kurulabilecek ba­zı hükümler yer almaktadır. Bunlardan biri Ortak Pazar içinde yaşama ve çalışma koşullarının sürek­li olarak iyileştirilmesi yolundaki hükümdür. Özellikle yaşama koşullarının sürekli iyileştirilmesi il­kesi çevre sorunlarıyla yakından ilgisi kurula­bilecek bir ilkedir.

Roma Antlaşması’nda yer alan bir başka ilke olan iç pazarı tehdit eden gelişmelere karşı önlem ilkesi ise haksız rekabetin önlenmesi ve tüketicinin korunması ilkele­ri yanında çevre sorunları ile uğraşılması il­kesini de dolaylı olarak beraberinde getir­mektedir. Bir ülkede görülebilecek olan çevre sorunlarının serbest rekabeti ve bu nedenle de birliği olumsuz etkilemesi durumunda bu en­gelin ortadan kaldırılması ilkesi üye ülkelerce kabul edilmiş bulunmaktadır.

Roma Antlaşması’nın çevre konularında çalışmalar yapılmasına olanak veren bir başka hükmü de 235. maddedir. Bu madde, toplu­luk hedeflerinin gerçekleştirilmesini sağlamak üzere antlaşmada düzenleme bulunma­yan konularda düzenlemeleri yapmak yetkisini Ortak Pazar’a vermektedir. Bu bağlamda çevre sorunları konusunda herhangi bir yasal düzenlemenin olmaması durumunda dahi topluluk hedeflerinin gerçekleşmesi için ge­rekli önlemleri almak hak ve yetkisine sahip bulunmaktadır.

Buraya kadar yapılan açıklamalarda da görüldüğü üzere Roma Antlaşması’nda çevre konusunda doğrudan bir hüküm bulunmamakla birlikte, birlik çevre sorunlarının gideril­mesi konusunda her türlü önlemi almak yet­kisine sahiptir. Nitekim çevre konusunun ana unsur olarak ele alındı­ğı 1987 Avrupa Tek Senedi’ne kadar birlik çev­re konusunda pek çok hukuksal, kurumsal ve yönetsel düzenleme gerçekleştirmiştir[23].

 

2.4.2. 1987 Avrupa Tek Senedi

 

Temmuz 1987 tarihinde Avrupa Tek Senedi’nin yürürlüğe girmesi üzerine topluluk, çevre üzerine üç program halinde; su kalitesinin korunması, hava kalitesinin korunması, atıkların kontrolü ve yönetimi, kimyasalların kont­rolü, flora, fauna ve peyzajın korunması ve gürültünün sınırlandırılması konu­larında normları kabul etmiştir. 1987 yılından sonra topluluk aynı zamanda çok sayıda uluslararası çevre sözleşmesinin de tarafı olmuştur.

Temmuz 1987 Tarihinde yürürlüğe giren Avrupa Tek Senedi ile birliğin ku­ruluş antlaşmasında değişiklik yapılmış ve topluluk konseyine çevrenin korunma­sı konusunda tedbir alma ve üst düzeyde korumayı esas alma yetkisi verilmiştir. Avrupa Tek Senedi’nin 25. Maddesi, topluluk kuruluş antlaşmasının 130. Maddesine yeni bir başlık olarak 7. Başlığı eklemiştir.

Buna göre; çevre kalitesi korunup geliştirilecek, insan sağlığının korunmasına katkıda bulunulacak ve doğal kaynakların akılcı kullanılması sağlanacaktır.

Bu amaçlar için uygulanacak politikalar ise şu şekilde özetle­nebilir: Çevre sorunlarına ilişkin faaliyetler önleyici olacak; çevresel zararlar kaynağında önlenecek; kirleten zararı ödeyecek ve çevre politikaları diğer topluluk politikaları ile birleştirilecektir.

Avrupa Tek Senedi’nin 1987 yılında yürürlüğe girmesinden sonra topluluk, ha­va, su kalitesi, atıkların kontrolü ve yönetimi, flora ve faunanın korunması, kırsal alanların korunması ve gürültünün kontrolü konularında son derece ayrıntılı dü­zenlemeler yapmıştır. Topluluk ayrıca Avrupa Çevre Ajansı’nın kuruluş tüzüğünün yanısıra, çevre konusunda bilgiye erişim hakki için bir yönergeyi de kabul etmiştir[24].

 

2.4.3. 1992 Maastricht Avrupa Birliği Antlaşması

 

ABD idealinin açıklıkla ortaya konması 1992 yılını bulmuştur. 1992 yılında Hollanda’nın Maastricht kentinde yapılan toplantıda Avrupa türü bir federalizmi gerçekleştirecek olan Avrupa Birliği fikri gündeme gelmiş ve adını Avrupa Birliği ola­rak değiştirerek bu gelişmeyi kesinleştirmiştir. Birliğin çevre alanındaki politikası, aşağıdaki hedeflerin izlenmesine katkıda bulunur. Bu bağlamda Roma Antlaşması metnin­de yapılan değişikliklerde, biraz önce sözü edilen maddeler de değiştirilmiştir. Bu madde­lerin aldıkları yeni şekil şu şekildedir;

Madde 130 R:[25]

- Çevre kalitesinin korunması, aynen muhafaza edilmesi ve iyileştirilmesi,

- İnsan sağlığının korunması,

- Doğal kaynakların temkinli ve akılcı kullanılması,

- Bölgesel ya da dünya düzeyinde ortaya çıkan çevre sorunlarına karşı koymayı hedefleyen önlemlerin uluslararası düzeyde geliştirilmesidir.

Çevre alanındaki topluluk politikası, birliğin değişik bölgelerindeki durumların çeşitliliğini dikkate alarak yüksek bir koruma seviyesini, hedeflemektedir. İhtiyatlılık ve koruyucu eylem ilkeleri çevreye verilen zararları öncelikle kaynağında düzeltme ve kirleten öder ilkesi üzerine kurulmaktadır.

Aralık 1991’de imzalanan ve 1 Kasım 1993 tarihinde yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması; çevreye saygılı bir sürdürülebilir gelişmeyi temel amaç olarak benim­semiş ve birlik şu hedefler konusunda görüş birliğine varmıştır: küresel ve bölgesel düzeyde çevre sorunları ile mücadele etmek üzere, ulus­lararası düzeyde önlemlerin geliştirilmesi, birliğin değişik bölgelerindeki durumların çeşitliliği dikkate alınarak yüksek bir koruma seviyesinin hedeflenmesi, çevre koruma önlemlerini, AB’nin diğer politikaları ile entegre etmek için ba­zı uyumlaşma önlemlerinin alınması ve çevre politikalarının finansmanı için uyum fonu kurulmasıdır[26].

 

2.4.4. 1997 Amsterdam Antlaşması: Sürdürülebilirliğe Doğru

 

1997’de Amsterdam’da yapılan toplantı­da antlaşmanın bazı maddelerinde yeniden düzenlemeler yapılmıştır. Yapılan bu düzenle­melerle; sürdürülebilir kalkınma kavramı antlaşmanın giriş bölümüne alınmıştır. Kavramın ayrıca, AB’nin kuruluş amaçları ve ana hedef­leri içine alınmasına karar verilmiştir. Çevrenin korunması ve sürdürüle­bilir kalkınmanın sağlanması için alınacak önlemlerin bütün AB politikalarının tanım ve uygulamaları ile bütünleştirilmesi ilkesi kabul edilmiştir.

Üye ülkelerin çevre konusunda aldıkları ancak Ortak Pazar’a zarar verici, çevresel düzenlemeleri gizli bir ticaret engeli olarak kullanabilecekleri ulusal nitelikli düzenleme­leri önlemek amacıyla yaptıkları müdahaleleri komisyona bildirmeleri ilkesi benimsenmiş ve komisyonun bu önlemlere onay verme sürecine açıklık getirilmiştir[27].

 

2.5. Avrupa Çevre Ajansı ve Çevre Alanında Diğer Kuruluşlar

 

2.5.1. Avrupa Çevre Ajansı

 

Üye ülke hükümetleri ve topluluk organlarının yanı sıra, kamuoyunun da çevre ile ilgili konularda doğru bilgiye düzenli olarak ulaşabilmesi amacıyla, 1990 yılında Avrupa çevre ajansı kurulmuştur.

Topluluğa ve üye devletlerce çevrenin durumu konusunda güvenilir ve mu­kayese edilebilir bilgiler sağlamak için 1210/90/ECE* Sayılı ve 7 Mayıs 1990 Tarihli Konsey Tüzüğü ile Avrupa Çevre Ajansı ve Avrupa Çevre Bilgi ve Gözlem Ağı kurulmuştur. Sonradan bu tüzük 933/1999/EC** Sayılı ve 29 Nisan 1999 Tarihli Konsey Tüzüğü ile değişmiştir.

Avrupa Çevre Ajansı’nın amacı; topluluk içinde sürdürülebilir kalkınma sağlanması hedefi doğrultusunda. antlaşmanın ve topluluk çevre eylem programlarının hükümleri uyarınca çevrenin korunması ve geliştirilmesidir. Bu amaçla ajans, topluluğa ve üye devletlere Avrupa düzeyinde objektif, güvenilir ve mukayese edilebilir bilgiler sağlayarak, bunların çevrenin korun­ması için gerekli tedbirleri almasına, tedbirlerin uygulanışını değerlendirmesine ve halkı çevre konusunda yeterince bilgilendirmesine katkıda bulunacaktır. Ajans'ın görevleri şunlardır:

- Çevre durumuna ilişkin bilgilerin kaydedilmesi, toplanması, değerlendi­rilmesi ve yayılması, topluluğa ve üye devletlere uygun ve etkili çevre politikaları belirlemek ve bunları  uygulamak üzere ihtiyaç duyacakları objektif bilgileri sağlamak,

-    Çevre tedbirlerinin izlenmesine yardımcı olmak,

-  Verilerin Avrupa düzeyinde mukayese edilebilirliği üzerinde çalışmak,

- Çevre tahmin tekniklerinin geliştirilmesine ve uygulanmasına katkıda bulunmak, çevre  konusundaki güvenilir bilgilerin yaygın dağılımını sağlamak.

Ajansın başlıca çalışma alanları da şöyle belirlenmiştir:

- Hava kalitesi, ve su kalitesi,

- Toprağın, flora ve faunanın durumu,

- Toprak kullanımı ve doğal kaynaklar,

- Atık yönetimi,

- Gürültü emisyonları,

- Kimyasal maddeler,

- Kıyıların ve deniz çevresinin korunması.

Ajans, bilgi değişimi konusunda diğer kuruluşlarla işbirliği yapabilir. Çevre Mevzuatı Bilgi Ağı (IMPEL; İmplementation of Environmcnt Law isimli, üye devletlerle komisyonu birbirine bağlayan) da bunlar arasındadır.

1995 yılında ajans, “Avrupa'da Çevre: Dobris Değerlendirmesi” başlıklı ilk raporunu yayınlamıştır. 1995’de ajans; 5. Eylem Programıyla ilerlemenin gözden geçirilmesinin bir parçası olarak Avrupa Birliği’nde çevre konusunda güncelleştirilmiş bir çevre durumu raporunu hazırla­mıştır. Avrupa Birliği'nde çevrenin durumu hakkındaki ilk kapsamlı rapor ise 1998 yılı sonunda yine Avrupa Çevre Ajansı tarafından yayınlanmıştır.

Türkiye diğer aday ülkelerle eş zamanlı olarak Avrupa Çevre Ajansına Katılım Antlaşması’nı 9 Ekim 2000 tarihinde imzalamıştır. Türkiye’nin Avrupa Çevre Ajansına katılımı ile ilgili karar 28 Ocak 2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir[29].

2.5.2. Danışma Forumu

 

Komisyonun 1 Şubat 1993 tarihli tavsiye kararı ile çevre konusunda sürdürülebilir kalkınma kavramına hizmet edebilmek üzere bir Danışma Forumu kurulması konusundaki önerisine kon­sey, olumlu yaklaşım göstermiş; 93/701/EC  Sayılı Komisyon Kararı ile Avrupa Danışma Fonu kurulmuştur. Daha sonra bu karar özellikle Avrupa ekonomik alanı ülkelerinin ve ortak ülkelerin temsilcilerinin katılımına imkan vermek üzere çevre ve sürdürülebilir kalkınma konusunda bir Avrupa Da­nışma Forumunun kurulmasına ilişkin 97/150/EC Kayılı ve 24 Şubat 1997 tarihli Komisyon Kararı ile değişikliğe uğramıştır.

Kararın 1. Maddesine göre üyeler, üretim sektörleri, iş dünyası, mesleki kuruluşlar, birlikler, çevre ve tüketici koruma örgütleri temsilcilerin­den ve yerel ve bölgesel yetkililerden meydana gelecektir. Komisyon, Avrupa ekonomik alanı ülkelerinden ve ortak ülkelerden da­nışma forumuna üyeler atayabilmektedir. Forum, 32 temsilciden meydana gelmektedir. Üyeler 4 yıl için atana­bilmeke ve komisyon üyeler arasından başkanı seçeceklerdir, üyeler de araların­dan 2. Başkan Yardımcısını seçebilmektedir.

 

2.5.3.Sivil Toplum Kuruluşları

 

Konsey, çevre korunmasında aktif görev üstlenecek sivil toplum ku­ruluşlarının (gönüllü kuruluşların) geliştirilmesi için bir Topluluk Eylem Programı'na dair 97/872/EC Sayılı ve 16 Aralık 1997 Tarihli kararında, antlaşmanın 130/R Maddesinde sivil toplum kuruluşlarının çevre koruması konusundaki faaliyetlere katkıda bulunabilecekleri belirtilmiştir.

Gönüllü çalışan ve kar amacı gütmeyen kuruluşlar, çevre koruması ile il­gili çalışmalarının desteklenmesi ve geliştirilmesiyle Avrupa düzeyinde top­luluk çevre politikalarının ve hukukunun uygulanmasına yardımcı olmaktadır.

Topluluk, 5. Eylem Programında öngörülen esaslara hizmet edebilmeleri için bu kuruluşlara mali yardımda bulunabilmektedir. Bu mali yardımlar, halkın bilinçlendirilmesi ve sivil toplum kuruluşlarının aralarında koordinasyon kur­maları konularında olabilmektedir. Topluluk, verdiği mali desteklerin amaçlarına uygun olarak kullanılıp kullanılmadığını kontrol etmek amacıyla antlaşmanın Avrupa Sayıştay’ın görev ve yetkilerini düzenleyen maddelerinde belirtilen kontrol mekanizmala­rına sahip olabilmektedir. Komisyon, her yıl programın uygu­lanması ile ilgili hazırladığı raporu Avrupa Parlamentosu ve Konsey’e suna­bilmektedir[30].

 

2.6. Avrupa Birliği’nde Çevre Politikasının Mali Araçları

 

2.6.1. LIFE

 

Birliğin yapısal fonları, bazı özel programlar aracılığıyla kaynakları birlik içinde daha zengin olan bölgelerden daha yoksul bölgelere aktarmak suretiyle daha dengeli bir sosyo– ekonomik gelişmeyi desteklemek için kullanılan başlıca araçlardır. 1994 ile 1999 yılları arasında toplam 152.200 Milyon ECU tutarın­da yapısal fon tahsis edilmiş olup, uyum fonu da 14.450 milyon ECU tuta­rında destek sağlamaktadır.

Yüksek çevre kalitesi AB’nin daha yoksul bölgelerine yatırımların çekilmesinde bir faktör olmuştur ve fonlar giderek artan şekilde kıyıların, limanların ve nehirlerin temizlenmesi ve kirlenmiş ve bozulmuş endüstriyel ve kentsel alanların rehabilitasyonu gibi çevrenin iyileştirilmesi projeleri için ayrılmaktadır. Fon ile ayrıca özel küçük ve orta büyüklükte işletmeler tarafından çevreyle dost teknolojilerin kullanımının desteklenmesi ve yenilenebilir enerji, koruma, kitle ulaşımı ve çevre yönetimi eğitimine destek için de kullanılmaktadır.

LIFE, (çevre için mali araç) 1992 yılında, AB çevre hukukunun ve politikasının geliştirilmesini ve uygulanmasını destekleyerek bir katalizör görevi görmüştür.

LIFE’ ın üç sistematik bölümü vardır: “LIFE–Doğa” , “LIFE–Çevre” ve “LIFE-Üçüncü Ülkeler”. Mali kaynakla­rın bu üç bölüme dağılımı da şöyledir: toplam bütçenin %47’si “LIFE–Doğa” için, % 47’si “LIFE–Çevre” için, % 6’sı da “LIFE -Üçüncü Ülkeler” için kullanılabilir. Her bölüm için üye devletler proje önerilerini her yıl ko­misyona bildireceklerdir.

LIFE–Doğa’nın özel amacı, vahşi kuşların korunmasına ilişkin topluluk direktifi ile doğal hayatın korunmasına ilişkin direktifin uygulanmasına katkıda bulunmaktır. Do­ğayı koruma projelerinde LIFE katkısı en fazla %50 olabilir.

LIFE–Çevre’nin özel amacı, yenilikçi yöntem ve tekniklerin geliştirilme­sine ve topluluk çevre politikasının daha da gelişmesine katkıda bulunmaktır. Bu gruba giren projelerde topluluk finansman katkısı, %30 ile %100 ara­sında değişmektedir.

“LIFE-Üçüncü ÜIkeler’in amacı ise çevre sektöründe ihtiyaç duyulan ka­pasitelerin ve idari yapılarının kurulmasına ve Akdeniz’e, Baltık Denizi’ne kıyı­sı olan Üçüncü Ülkelerde çevre politikalarının ve eylem programlarının gelişti­rilebilmesine katkıda bulunmaktır. Teknik yardım projelerinde topluluk mali desteği en fazla %70 olabilir. Bu projeler, birliği ilgilendirmelidir, sürdürülebilir kalkınmaya katkıda bulunmalıdır ve büyük çevre sorunlarına çözüm getirmelidir[31].

 

2.6.2. Çevre Vergileri

 

AB bünyesinde çevreyle ilgili ekonomik araçların kullanılmasını hedefleyen kesin politikalar, 4. Çevre Eylem Programı ile birlikte oluşturulma­ya başlanmış ve uygulamada kullanılacak somut araçlar (vergi, harç, devlet yardımı, kirletme/atık hakkı ticareti vb.) sıralanmış­tır.

    5. Çevre Eylem Programı ise çevre politikalarında mevzuat araçlarının hakimiyetine son verilmesi ve kullanılacak araçların çeşitlendirilmesini ana hedef olarak belirle­miştir. Birlik üyesi ülkeler tarafından ortak çevre politikası uygulamalarında kullanı­lan ekonomik araçlar, kirleten öder ilkesi çerçevesinde farklılık göstermektedir.

         Çevre politikasının finansmanında üye ülkeler tarafından en yaygın olarak kullanılan ekonomik araçlar çevre vergileri ve harçlardır. Vergi ve harçlar, üretici ya da tüketici üzerinde oluşturdukları mali baskı nedeniyle üretim ya da tüketimden gelen alışkanlık­ları kirliliğe yol açmayacak şekilde değiştirmeyi özendirmektedir.

Ge­nel olarak çevre harçları belirli bir hizmet karşılığında ödenmektedir. Çevre vergileri ise genel bütçeye karşılık beklemeksizin eklenir. AB’ye üye ülkelerde genel kabul görmüş bir çevre vergisi tanımı yoktur. Ortak bir tanım ol­madığı gibi farklı anlamlarla kullanılan benzer kavramlarla da karşılaşmak müm­kün olabilmektedir.

Çevre vergileri; maliyeti kapsayan harçlar, çevreye zararlı faaliyete yönelik vergiler ve mali amaçlı çevre ver­gileri şeklinde sınıflandırılmıştır. Başka bir sınıflandırmada ise çevre vergileri dörde ayrılmaktadır:

Emisyon/atık vergileri; hava, su ve toprağa bırakılan her türlü atık maddeler ile gürültü emisyonlarının miktar ve içeriği temel alınarak hesaplanan ve bu maddeleri kullana­rak çevreyi kirletenlerin emisyon oranlarını azaltma amacı taşıyan vergilerdir.

      Ürün temelinde belirlenen vergiler; kullanıldıkları ya da çevreye bırakıldıkları taktirde bazı özellikleri nedeniyle çevreye zarar veren ürünlerden alınan vergidir. Naylon poşetler ve diğer geri dönüştürülemeyen ambalajlar buna örnektir.

      Kullanım temelinde belirlenen vergiler; çevre temizliği ile ilgili olarak veri­len hizmetler için bu alanda yetkili kurum­lara ödenen vergilerdir. Örneğin: belediye atıklarının toplanması ve bertaraf ile atık suların toplanması ve arıtımı için ödenen vergiler bu kapsamda yer almaktadır. Vergilendirme farklılıkları; çevreyi kirleten ürünlerden daha yüksek, buna kar­şılık çevre kirliliğine yol açmayan ürünler­den daha az oranda vergi alınmasıdır[32].

 

Sonuç

 

AB çevre politikası diğer topluluk politikaları (tarım, ticaret veya ulaştırma vb.) gibi 1957 Roma Antlaşması içinde yer almamıştır. Bunun nedeni, o tarihlerde bugünkü anlamda bir çevre koruma fikrinin yaygın olmamasıdır. Ancak 1972 yılında topluluk Hükümet veya Devlet Başkanları’nın Paris’te yaptıkları toplantıda topluluk çevre politikası ortaya çıkmış ve ekonomik gelişme ile birlikte yaşam kalitesinin arttırılmasının sağlaması, bu nedenle çevre koruma konusuna özel bir önem verilmesinin gereği belirtilmiştir. Bu tarihten sonra çevre politikası birliğin en çok üzerinde durduğu politikalardan biri haline gelmiştir.

           Çevre Politikası; konu ile ilgili olarak çıkarılan yüzden fazla kanun ile desteklenmiş ve konu Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi gibi topluluk kurumlarının da geniş çapta ilgisini çekmiştir. Bu gelişmeler neticesinde Avrupa Tek Senedi içinde çevre koruma ile ilgili olarak önemli bir bölüm ayrılmıştır.

Topluluk çevre politikasının amacı, içinde yaşanan çevrenin ve yaşam şartlarının kalitesinin yükseltilmesidir. Bu amacın gerçekleştirilebilmesi yönünde topluluk birinci eylem programında (1973-1976) yer alan çevre politikası ile ilgili genel prensipler şu şekilde özetlenebilir:

- En iyi çevre politikası kirliliğe neden olan şartların olumsuz etkilerini önlemeye çalışmak yerine, bunları kaynağında yok etmektir. Bu nedenle teknik gelişme sağlanmalı ve topluluğa en az maliyet getirecek ekonomik ve sosyal gelişmeye uygun olacak şekilde çevre politikası düzenlenmelidir,

- Tüm teknik planlarda ve karar aşamalarında faaliyetlerin çevre üzerindeki etkileri, dikkatle incelenmelidir,

- Ekolojik dengeyi bozacak faaliyetlerden kaçınılmalıdır,

- Çevre koruma konusunda teknik ve bilimsel standartlar geliştirilmeli ve bu alandaki araştırmalar teşvik edilmelidir,

- Kirleten öder prensibi dikkate alınmalıdır. Ancak, özellikle belli bir geçiş dönemi için bazı istisnalar ve özel uygulamalar gerekebilir,

- Bir ülkedeki faaliyetlerin, diğer bir ülkede çevre üzerinde zarara yol açmamasına özen gösterilmelidir,

- Topluluk ve üye ülkeler çevre politikası çerçevesinde gelişmekte olan ülkelerin çıkarlarını da gözetmeliler ve alınacak önlemlerin bu ülkelerin ekonomik gelişmeleri ve ticaretleri üzerindeki olası etkileri göz önüne alınmalıdır,

- Global bir çevre politikası gerçekleştirilmesine yönelik çalışmaların etkinliği uzun dönemli bir bakış açısına sahip Avrupa çevre politikasının belirlenmesi ile mümkündür.

- Çevrenin koruması herkesin dikkatle üzerinde durduğu bir konu haline gelmeli ve kamuoyu konunun önemi bakımından aydınlatılmalıdır. Toplulukta politikanın başarısı her kesimden, her sosyal gücün çevrenin koruması ve iyileştirilmesi konusuna önem vermesine   bağlıdır,

- Kirliliğin her çeşidi ile ilgili olarak neler yapılacağı (mahalli, bölgesel, ulusal, topluluk ve uluslararası seviyede) belirlenmeli ve koruma altına alınacak coğrafi alanlar saptanmalıdır,

- Bu uzun dönemli bakış açısı çerçevesinde, ulusal programlar koordine edilmeli ve   topluluk politikalarıyla uyum sağlanmalıdır. Ancak bu tip bir koordinasyon ulusal düzeyde gelişmeleri sınırlandırmamalıdır.

 

 


Kaynakça:
AB Politikaları, http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/AvrupaBirligi/AvrupaBirligiSub/ABPolitikalari/, Erişim: 03.06.2006.

AB–Türkiye İş Birliği Derneği, Avrupa Birliğine Doğru, AB–Türkiye İş Birliği Derneği Yayını, AB Bilinci Serisi No: 3, İstanbul, 2003.

Arı Düşünce ve Toplumsal Gelişim Derneği, Değişim ve Gelişim Sürecinde Avrupa Birliği ve Türkiye, İstanbul, 2001.

Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu, AB Müktesebatı Nedir?  http://www.deltur.cec.eu.int, Erişim: 22.02.2006.

Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği, AB–Türkiye İlişkileri Bugünü ve Yarını, Güncel Avrupa Dergisi, Sayı: 3–4, Ankara, 1997.

BUDAK, Sevim, Avrupa Birliği ve Türk Çevre Politikası, İstanbul: Büke Yayınları, 2000.

CANBOLAT, İbrahim, Yeni Avrupa Yapılanması ve Türkiye, M.Ü. AT Enstitüsü Avrupa Araştırmaları Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 1–2,  Ankara, 1994.

DEMİRCİOĞLU, Bünyamin ve Diğerleri, Mahkeme Kararlarında Çevre Sorunları, T.C. Çevre Sorunları Vakfı Yayını, Ankara, 1986.

EGELİ, Gülün, A. B. ve Türkiye’de Çevre Politikaları, Türkiye Çevre Vakfı Yayınları, Ankara, 1996.

FINDIKÇI, Aydın, Orta ve Doğu Avrupa Ülkelerinin Avrupa Birliği’ne Tam Üyeliklerinin Dünü, Bugünü ve Geleceği, Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları, Cilt: 15, Sayı: 228, Yıl: 35, Ankara, 2003.

Marmara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Araştırmaları Dergisi, AB ve Türkiye–AB İlişkileri Temel Kavramlar Rehberi, İstanbul, 2005.

T.C. Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Müzakere Süreci ve Türkiye, http:/www.abgs.gov.tr/tarama/ozet.htm,  Erişim: 22.02.2006.

T.C. Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı, AB Sözlüğü, Ankara, 2004.

T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı, Hava Yönetimi Dairesi Başkanlığı, Çevre Kirliliğini Önleme ve Kontrol Genel Müdürlüğü, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Seminer Notları, İstanbul, 2000.

TALU, Nuran, AB Çevre Politikası ve Türkiye, Yeni Türkiye, AB Özel Sayısı: 2, Yıl: 6, Sayı: 36, Ankara, 2000.

TAVŞANCI, Aykut, AB Çevre Politikası Çerçevesinde Çevre Vergileri, İktisat İşletme ve Finans Mali ve Ekonomik Sorunlara Yönelik Aylık Yayını, Yıl: 20, Sayı: 236, Ankara, 2005.

TEKİNALP, Ünal ve TEKİNALP, Gülören, Avrupa Birliği Hukuku, 2. Baskı, İstanbul: Betaş Yayınevi, 2000.

Topluluk Müktesebatı, http:/www.tr-ab-ansiklopedisi.com, Erişim: 22.04.2006.

Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği, Avrupa Birliği Çevre Mevzuatına Uyum Süreci, Yayın No. TÜSİAD–T/2002-/331, İstanbul, 2002.

TÜRKEŞ, Murat, Hava ve İklim Kavramları Üzerine, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı: 355, Ankara, 1997.

TÜRKEŞ, Murat, Türkiye–İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi İlişkileri ve İklim Değişikliği Politikaları, Vizyon 2023: Bilim ve Teknoloji Stratejileri Teknoloji Öngörü Projesi, Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Paneli Vizyon ve Öngörü Raporu, Ankara, 2005.

Türkiye AB Ansiklopedisi, Topluluk Müktesebatı, http:/www.tr-ab-ansiklopedisi.com, Erişim:  22.02.2006.

Türkiye Çevre Vakfı Yayını, Avrupa Birliğinde ve Türkiye’de Çevre Mevzuatı, Ankara, 2002.

Türkiye Odalar ve Borsalara Birliği, Vergilemede Global Eğilimler–A. B. ve Türk Vergi Sistemi, Özel İhtisas Komisyon Raporu, Ankara, 2001.

YAŞAMIŞ, Firuz Demir, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile Çevresel Bütünleşmesi, Yeni Türkiye Avrupa Birliği Özel Sayısı 2, Yıl: 6, Sayı: 36, Ankara, 2000.

Yerel Yönetimleri İlgilendiren Müktesabat, http://www.ibb.gov.tr/tr–TR/AvrupaBirligi/Yerel Yonetimleri İlgilendiren Müktesabat. Htm, Erişim:12.07.2006.

 



[1] Arı Düşünce ve Toplumsal Gelişim Derneği, Değişim ve Gelişim Sürecinde Avrupa Birliği ve Türkiye, İstanbul, 2001, s. 18.

[2] İbrahim Canbolat, Yeni Avrupa Yapılanması ve Türkiye, Marmara Üniversitesi, Avrupa Topluluğu Enstitüsü Avrupa Araştırmaları Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 1–2,  Ankara, 1994, ss. 78-79

 

[3] AB–Türkiye İş Birliği Derneği; Avrupa Birliğine Doğru, AB–Türkiye İş Birliği Derneği Yayını, AB Bilinci Serisi No: 3, İstanbul, 2003, s. 31

[4] Arı Düşünce ve Toplumsal Gelişim Derneği, s. 18.

[5] Türkiye Avrupa Birliği Ansiklopedisi, Topluluk Müktesebatı, http:/www.tr-ab-ansiklopedisi.com, Erişim:  22.02.2006.

[6] T.C. Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Müzakere Süreci ve Türkiye, http:/www.abgs.gov.tr/tarama/ozet.htm,  Erişim: 22.02.2006.

[7] Türkiye Odalar ve Borsalara Birliği; Vergilemede Global Eğilimler–A. B. ve Türk Vergi Sistemi, Özel İhtisas Komisyon Raporu, Ankara, 2001, s. 194.

[8] Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu, AB Müktesebatı Nedir?  http://www.deltur.cec.eu.int, Erişim: 22.02.2006.

[9] Topluluk Müktesebatı, http:/www.tr-ab-ansiklopedisi.com, Erişim: 22.04.2006.

[10] T.C. Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı; A. B. Sözlüğü, Ankara, 2004, s. 36.

[11] Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği; AB–Türkiye İlişkileri Bugünü ve Yarını, Güncel Avrupa Dergisi, Sayı: 3–4, Ankara, 1997, s. 4.

[12] Bünyamin Demircioğlu ve Diğerleri; Mahkeme Kararlarında Çevre Sorunları, T.C.Çevre Sorunları Vakfı Yayını, Ankara, 1986, ss. 141-142.

[13] Gülün Egeli, Avrupa Birliği ve Türkiye’de Çevre Politikaları, Türkiye Çevre Vakfı Yayınları, Ankara, 1996, s. 25.

 

[14] Ünal Tekinalp ve Gülören Tekinalp, Avrupa Birliği Hukuku, 2. Baskı, İstanbul: Betaş Yayınevi, 2000, ss. 602-604.

[15] AB Politikaları, http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/AvrupaBirligi/AvrupaBirligiSub/ABPolitikalari/,

Erişim: 03.06.2006.

* Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Konusunda Avrupa Topluluğu Politikasını ve Eylem Programını Yeniden Gözden Geçirmek Üzere Çıkarılan  “Sürdürülebilirliğe Doğru” başlıklı, 2179/98/EC Sayılı ve 24 Eylül 1998 Tarihli Avrupa Parlamentosu ve Konsey Kararı; (OJ L 275, 10.10.1998).

[16] Aydın Fındıkçı, Orta ve Doğu Avrupa Ülkelerinin Avrupa Birliği’ne Tam Üyeliklerinin Dünü, Bugünü ve Geleceği, Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları, Cilt: 15, Sayı: 228, Yıl: 35, Ankara, 2003, ss. 265-266.

[17] Murat Türkeş, Hava ve İklim Kavramları Üzerine, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı: 355, Ankara, 1997, s. 36-37

[18] T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı; Hava Yönetimi Dairesi Başkanlığı, Çevre Kirliliğini Önleme ve Kontrol Genel Müdürlüğü, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Seminer Notları, İstanbul, 2000.

[19] Murat Türkeş, Türkiye–İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi İlişkileri ve İklim Değişikliği Politikaları, Vizyon 2023: Bilim ve Teknoloji Stratejileri Teknoloji Öngörü Projesi, Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Paneli Vizyon ve Öngörü Raporu, Ankara, 2005.

 

[20] Sevim Budak, Avrupa Birliği ve Türk Çevre Politikası, İstanbul: Büke Yayınları, 2000, ss. 304-321.

 

[21] Yerel Yönetimleri İlgilendiren Müktesabat,

http://www.ibb.gov.tr/tr–TR/AvrupaBirligi/Yerel Yonetimleri İlgilendiren Müktesabat. Htm, Erişim:12.07.2006.

[22] Nuran Talu, AB Çevre Politikası ve Türkiye, Yeni Türkiye, AB Özel Sayısı: 2, Yıl: 6, Sayı: 36, Ankara, 2000, ss: 1070–1071.

[23] Firuz Demir Yaşamış, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile Çevresel Bütünleşmesi, Yeni Türkiye Avrupa Birliği Özel Sayısı 2, Yıl: 6, Sayı: 36, Ankara, 2000, ss.  1032-1036.

 

[24] Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği; Avrupa Birliği Çevre Mevzuatına Uyum Süreci, Yayın No. TÜSİAD–T/2002-/331, İstanbul, 2002, ss.  26-27.

[25] Yaşamış, s. 1037

[26] Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği, s. 27

[27] Yaşamış, s: 1037

* Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Konusunda Avrupa Topluluğu Politikasını ve Eylem Programını Yeniden Gözden Geçirmek Üzere Çıkarılan “ Sürdürülebilirliğe Doğru” başlıklı, 1210/90/EC Sayılı ve 7 Mayıs 1990 Tarihli Avrupa Parlamentosu ve Konsey Kararı; ( OJ L 120, 11.05.1993).

** Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Konusunda Avrupa Topluluğu Politikasını ve Eylem Programını Yeniden Gözden Geçirmek Üzere Çıkarılan “ Sürdürülebilirliğe Doğru” başlıklı, 933/1993/EC Sayılı ve 29 Nisan 1999 Tarihli Avrupa Parlamentosu ve Konsey Kararı ile Değişikliğe uğramıştır; (OJ L 120, 11.05.1993).

[28] Marmara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Araştırmaları Dergisi; AB ve Türkiye–AB İlişkileri Temel Kavramlar Rehberi, İstanbul, 2005, s. 34

 

 

[30] Türkiye Çevre Vakfı Yayını; Avrupa Birliğinde ve Türkiye’de Çevre Mevzuatı, Ankara, 2002, ss. 133-135.

 

[31] Türkiye Çevre Vakfı Yayınları, ss: 146–148

[32] Aykut Tavşancı, AB Çevre Politikası Çerçevesinde Çevre Vergileri, İktisat İşletme ve Finans Mali ve Ekonomik Sorunlara Yönelik Aylık Yayını, Yıl: 20, Sayı: 236, Ankara, 2005, ss 43-45.