YIL: 13

SAYI: 149

MAYIS 2010

 

 

önceki

yazdır

 

 

 Yrd.Doç.Dr.Zübeyir TURAN

 

   

YABANCI SERMAYE YATIRIMLARININ ÜLKEMİZ EKONOMİSİNE ETKİLERİ VE KATKILARI


ÖZET

Doğrudan yabancı sermaye küreselleşmenin hız kazanmasıyla birlikte daha etkili bir şekilde dolaşımına hız kazandırmış ve bu gelişim etkisini ülkemizde de hissettirmiştir.

Ülkemize doğrudan yabancı sermaye girişi son yıllarda artmış ve 2006 yılında 17.148 milyon dolara ulaşmıştır. Ülkemizdeki uluslararası sermayeli şirket sayısı da artmakta ve bu artışın büyük çoğunluğunu yeni kurulan şirketler oluşturmaktadır.

Doğrudan yabancı sermaye girişi ülkemizde kimi kesimler tarafından olumlu bulunarak daha fazla yabancı sermaye çekme yöntemlerinin bulunması gerektiği savunulurken kimi kesimler de ulusal ekonomimize darbe vurulabileceği endişesini taşımaktadırlar. İçinde bulunduğumuz zaman itibariyle bu iki görüş için net bir kanıya varılarak biri çürütülememekte ve etkinin daha net hissedilebilmesi için zamana ihtiyaç duyulmaktadır.

Sonuç itibariyle ulusal ekonomimize darbe vurmayacak şekilde doğrudan yabancı sermaye girişine izin verilmeli, bu şart altında ülke ekonomisine fayda sağlanmaya çalışılmalıdır.

Anahtar Kelime: Yabancı Sermaye, Yabancı Yatırımlar Kanunu, Uluslararası Sermaye Şirketleri, Yabancı Sermayenin Türkiye Ekonomisine Etkileri

ABSTRACT

Direet foreign capital has fastened its transfer more effectively by the extension of globalization and that progress shows its effect in our country.

Input of direct foreign capital to our country has increased recently and it reached to 17.148 million dolars in 2006. The number of companies which have international capital is getting increased and the great number of that growth is composed by new founded companies.

While some defends that input of direct foreign capital is useful and there is a need to find out new strategies for having much more foreign capital, the others are about input of foreign capital would damage to national economy. There isn’t any certain proof which view is advantageous for now and there is need for time to foresee the effect of both.

As a result, it must be allowed to input of foreign capital on the condition that national economy wouldn’t be damaged and tried to take advantage.

Key Words: Foreign Capital, Foreign İnvestment, İnternational Capital Firms, The İmpact of Foreign İnvestment on Tsh Ecenomİ

GİRİŞ

Son yıllarda özellikle küreselleşmenin etkisiyle doğrudan yabancı yatırımların tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de etkileri hissedilmiştir. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının Türkiye Ekonomisi üzerinde olumlu etki yarattığını ileri sürenler söz konusu yatırımları ülkeye çekmenin yollarının araştırılıp geliştirilmesi gerekliliğini savunurken, doğrudan yabancı sermayenin ülkeyi esir alacağını düşünenler buna şiddetle karşı çıkmaktadırlar.

Çalışmanın birinci bölümünde yabancı sermaye ve doğrudan yabancı sermaye kavramları açıklanarak Türkiye’de yabancı sermayenin kısa tarihçesi ve Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu ele alınmıştır.

İkinci bölümde Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının yıllara göre gelişimi incelenmiştir.

Üçüncü bölümde doğrudan yabancı sermayeye dair olumlu ve olumsuz yaklaşımlar ele alınmıştır.

DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE KAVRAMI VE TÜRKİYE’DE YABANCI SERMAYENİN TARİHÇESİ

1.YABANCI SERMAYE KAVRAMI VE DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE YATIRIMI

Yabancı sermaye, yabancı bir kaynağın ülkeye lisans anlaşmaları, portföy yatırımı ve üretime yönelik olarak doğrudan yatırım şeklinde ithal edilmesini ifade etmektedir. Yabancı sermaye hareketleri değerlendirildiğinde, bu hareketlerin üç şekilde geliştiği görülmektedir. Bunlardan ilki, gelişmiş ekonomiler tarafından gelişmekte olan ekonomilere yapılan bağış, hibe ve kredi şeklindeki resmi sermaye hareketleridir. İkincisi mali yatırımlardır. Ticari koşullar altında sermayenin bir ülkeden diğerine hareketini ifade eden ve portföy yatırımı olarak da adlandırılan özel sermaye hareketleridir. Uluslararası özel sermaye hareketleri, sermaye piyasası işlemleri yoluyla tahvil ve hisse senedi gibi menkul değerlerin alım satımı şeklinde gerçekleşmektedir. Yabancı sermaye hareketlerinin üçüncüsünü ise fiziki yatırım olarak, doğrudan yabancı sermaye yatırımları oluşturmaktadır.(Bay, Oskay, Çiçek, 2007:254)

Doğrudan yabancı sermaye yatırımı, bir firmanın üretimini, kurulu olduğu ülkenin sınırları ötesine yaymak üzere yabancı ülkelerde üretim tesisi kurması veya mevcut üretim tesislerini satın alması olarak nitelendirilmektedir.(Sabır,2002:74)

Doğrudan yabancı yatırım, bir ülkede bir firmayı satın almak, yeni kurulan bir firma için kuruluş sermayesini sağlamak veya mevcut bir firmanın sermayesini arttırmak yoluyla o ülkede bulunan firmalar tarafından diğer bir ülkede bulunan firmalara yapılan ve kendisiyle birlikte teknoloji, işletmecilik bilgisi ve yatırımcının kontrol yetkisini de beraberinde getiren yatırımdır (Karluk, 2002: 639).

              1.1.CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA TÜRKİYE’DE YABANCI SERMAYE

 Osmanlı'nın zayıf ekonomisi üzerinde kurulan yeni Cumhuriyet, ekonomik bağımsızlığın belirleyici olduğuna inandığı siyasi bağımsızlığı sağlamak için yabancı sermayeye karşı ürkek davrandı. İzmir İktisat Kongresi, yabancı sermayeye kapıları aralasa da genç Cumhuriyet, kendi dinamikleriyle kalkınma yolunu seçti.

2. Dünya Savaşı sonrası ekonomik kalkınmada dış borçlanma ve yabancı sermaye yatırımlarından yararlanma çabaları görüldü.

1950'lerin başında izlenen liberal politikaya uygun olarak uzun süre yürürlükte kalacak olan "6224 Sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasası, 6326 Sayılı Petrol Yasası ve 1567 Sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Yasaya İlişkin 17 Sayılı Karar" çıkarıldı.

Daha sonraki yıllarda içe yönelik sanayileşme stratejisi ile koruyucu dış ticaret (ithal ikameci) politikasını uygulayan Türkiye'deki yabancı yatırımları belirleyen öğeler arasında, pazar genişliği, dış ticaret politikası ve gelir düzeyinin yarattığı tüketici ihtiyaçları yer aldı. Bundan dolayı, imalat sanayiide dayanık tüketim mallarına yatırım yapan yabancılar, tarım ve maden sektörüne ilgi göstermediği söylenebilir. Sermaye piyasasının güçsüz olduğu Türkiye'de yabancı sermaye, portföy yatırımlarına çekilemedi. (www.netbul.com)

1.2. 1980’DEN 2000’E TÜRKİYE’DE YABANCI SERMAYE

20. yüzyılın ikinci yarısında gelişen çok uluslu şirketler, salt yerel pazarları ele geçirme ve koruma amacının da ötesinde ucuz kaynaklardan evrensel düzeyde yararlanıp uluslararası pazarlara yönelmeye başladı. Başta Güney Kore olmak üzere bazı gelişmekte olan ülkeler sanayileşebilmek için günümüzde "Küreselleşme" diye de tanımlanacak olan bu "Yeni Ekonomik Düzen"e entegre olmaya çalıştı. Türkiye'nin yeni dünya düzenine entegrasyonu 1980'de 24 Ocak Kararları ile başladı. İthal ikameci ekonomi modeliyle yerli sermayeyi ithal mallarına karşı koruma politikası, ihracata yönelik sanayileşme politikasıyla yer değiştirdi. Türkiye ekonomisi, Güney Kore'de olduğu bir dizi politik kararla yeniden yapılanırken, serbest bölgelere kurdu.

Faruk Eskioğlu'nun "Türkiye'de Yabancı Sermaye" başlıklı mastır tezi, 1980 sonrası gelişmeleri şöyle anlatıyor:

24 Ocak 1980'de yeni ekonomik düzene uyum sağlamak için bir dizi karar alındı. Dış ticarette korumacılıktan vazgeçildi. 1960'lı yıllarda yabancı sermayeye ucuz emek ve kaynak sunan Güney Kore ve Tayvan model alındı. Ancak, Türkiye'de göreli olarak gelişkin sendikacılık ve o yıllarda halkın politize olması kararların uygulanmasını zorlaştırıyordu.

12 Eylül 1980 askeri darbesi ile 24 Ocak Kararları'nın önündeki sosyo-politik engeller kaldırılarak yeni ekonomik model için uygulama alanı yaratıldı. Öncelikle dışa yönelik sanayileşmeye uygun yabancı sermaye ile ilgili düzenlemelere gidildi. Başbakanlık'a bağlı Yabancı Sermaye Dairesi kuruldu. 1953'te kurulan çıkarılmasına karşın uygulama alanı bulamayan Serbest Bölgeler Yasası tekrar ele alındı.

Gelişmiş ülkelerdeki sermaye için aynı zamanda tüketici konumunda olan işgücü, azgelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde yalnızca maliyeti oluşturuyordu. Ucuz emek sunan ülkelere üretimi kaydıran yabancı sermayeyi Türkiye'ye çekebilmek için 12 Eylül'ün anti-demokratik yapısı, Sendika Yasası'nı budadı, verimli işgücünü ucuzlattı. Türk emeği Güney Kore ile rekabet edebilecek bir konuma sokuldu.

1980'lerin başında bozulan sosyal adalet dengesiyle sağlanan sermaye birikimi 80'lerin sonlarına doğru sermaye piyasasının gelişimini de hızlandırdı. 1986'da kurulan İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB), yabancı sermaye için kazançlı bir kuruma dönüştü. The Wall Street Journal'a göre; 1983'te doların getirisi, Türkiye'de yüzde 209 iken, Macaristan 124, Filipinler 110, Malezya 100, Hong Kong 97, Brezilya 76, Pakistan 53 ve Yunanistan 29 oranındaydı.

Cumhuriyetin 74'üncü yılına gelindiğinde de Altın Borsası ve Rekabet Kurumu ile serbest piyasanın kurumsallaşmasına çalışıldı.

TBMM, 13 Ağustos 1999'da Anayasa'da değişikliğe giderek, yabancı sermayenin Türkiye'ye gelmesi konusunda çekingen davranmasına gerekçe gösterilen "tahkim"i kabul etti. Uzun tartışmalara ve politik pazarlıklara konu alan Anayasa değişikliği, TBMM'ce 448 kabul, 45 ret ve 11 çekimser oyla kabul edildi. Anayasa değişikliği ile artık yabancı sermaye yatırımlarından doğan hukuksal uyuşmazlıkların, ülke yargı organları yerine, iki tarafça belirlenen bir hakem kurulunda çözümlenebilecek. Tahkim öncesinde kamu hizmetleri 'imtiyaz' kabul edildiğinden bu hizmetlerin devri Danıştay incelemesine tutuluyordu.

Sendika ve demokratik sivil kuruluşların oluşturduğu "Emek Platformu" tahkime karşı çıktı.

Türkiye’de 1980 yılından 2000 yılı Mart sonuna kadar izin verilen yabancı sermaye tutarı 26 milyar 60 milyon doları bulurken, fiili giriş miktarı ise 12 milyar 488 milyon dolar olarak gerçekleşti.

Hazine Müsteşarlığı verilerine göre; Türkiye'de 5 bin 24'ü yabancı sermayeli şirketin toplam 1 katrilyon 753 trilyon 475 milyar lira sermayesi bulunuyor. Yabancı sermaye, bu miktarın yüzde 56'sı olan 986 trilyon lirayı oluşturdu. Yıllar itibariyle bakıldığında en fazla yabancı sermaye izni 3 milyar 835 milyon dolarla 1996'da, en az izin de 97 milyon dolarla 1980'de verildi. 1992, 1 milyar 242 milyon dolarlık yabancı sermaye girişi ile en fazla yabancı sermaye çekilen yıl oldu. En az sermaye girişi de 35 milyon dolar ile 1980'de gerçekleşti.

Türkiye'de 1980'den 2000 Mayıs’a kadar yabancı sermayenin sektörel dağılımında sanayi yüzde 57, tarım 1.5, maden 1.1, hizmetler 40.4 oranında gerçekleşti. Yabancı sermayeye izin verilen ülkeler arasında Fransa, ABD, Hollanda, İsviçre, İngiltere, İtalya ve Japonya ilk sıralarda yer aldı.

İzin verilen yabancı sermayenin yatırım türlerine göre dağılımına bakıldığında, 2000 yılının birinci çeyreğinde yeni yatırımlar en büyük paya sahip bulunuyor. Bu dönemde izin verilen 521.2 milyon dolarlık iznin 339.5 milyon dolarını yeni, 81 milyon dolarını iştirak, 30.5 milyon dolarını iyileştirme ve 10.2 milyon dolarını da sermaye artışları oluşturdu. 2000'in ilk çeyreğinde verilen yabancı sermaye izinleri hizmet sektöründe, enerji, haberleşme, ticaret ve otel, pansiyon, kamping işletmeciliği alt sektörlerinde, imalat sanayiinde ise taşıt araçları yan sanayi, plastik, kimyasal ürünler gıda ve kimya sanayi alt sektörlerinde yoğunlaştı. İzin verilen yabancı sermayenin yatırım türlerine göre dağılımına bakıldığında da, 1999 ve 2000 yılı ilk çeyreklerinde, "yeni" ve "iştirak" yatırımları en yüksek paya sahip yatırım türleri oldu(www.netbul.com).

            17 Haziran, 2003 tarih 4875 sayılı kanunun, doğrudan yabancı yatırımların amaç ve kapsamında:

Madde 1- Bu Kanunun amacı, doğrudan yabancı yatırımların özendirilmesine, yabancı yatırımcıların haklarının korunması ile yatırım ve yatırımcı tanımlarında uluslar arası standartlara uyulmasına, doğrudan yabancı yatırımların gerçekleştirilmesinde izin ve onay sisteminin bilgilendirme sistemine dönüştürülmesine ve tespit edilen politikalar yoluyla doğrudan yabancı yatırımların artırılmasına ilişkin esasları düzenlemektir. Bu Kanun, doğrudan yabancı yatırımlara uygulanacak muameleyi kapsar.

 

4875 sayılı kanunun ikinci maddesinde geçen tanımlar ise:

a) Yabancı yatırımcı: Türkiye'de doğrudan yabancı yatırım yapan,

1)Yabancı ülkelerin vatandaşlığına sahip olan gerçek kişiler ile yurt dışında ikamet eden Türk vatandaşlarını, 

2) Yabancı ülkelerin kanunlarına göre kurulmuş tüzel kişileri ve uluslar arası kuruluşları,

 b) Doğrudan yabancı yatırım : Yabancı yatırımcı tarafından,

1)Yurt dışından getirilen;

- Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nca alım satımı yapılan konvertibl para şeklinde nakit sermaye, 

- Şirket menkul kıymetleri (devlet tahvilleri hariç),

- Makine ve teçhizat,

- Sınai ve fikri mülkiyet hakları,

2)Yurt içinden sağlanan;

-Yeniden yatırımda kullanılan kar, hasılat, para alacağı veya mali değeri olan yatırımla ilgili diğer haklar,

- Doğal kaynakların aranması ve çıkarılmasına ilişkin haklar,

gibi iktisadi kıymetler aracılığıyla;

i)  yeni şirket kurmayı veya şube açmayı,

ii) menkul kıymet borsaları dışında hisse edinimi veya menkul kıymet borsalarından en az %10 hisse oranı ya da aynı oranda oy hakkı sağlayan edinimler yoluyla mevcut bir şirkete ortak olmayı,

c) Müsteşarlık: Hazine Müsteşarlığı’nı, 

ifade eder. 

 4875 sayılı kanunun üçüncü maddesinde doğrudan yabancı yatırımlara ilişkin esaslarında ise:

a) Yatırım Serbestisi ve Milli Muamele :

Uluslar arası anlaşmalar ve özel kanun hükümleri tarafından aksi öngörülmedikçe;

1-Yabancı yatırımcılar tarafından Türkiye’de doğrudan yabancı yatırım yapılması serbesttir.

2- Yabancı yatırımcılar yerli yatırımcılarla eşit muameleye tabidirler.

b) Kamulaştırma ve Devletleştirme

Doğrudan yabancı yatırımlar, yürürlükteki mevzuat gereğince; kamu yararı gerektirmedikçe ve karşılıkları ödenmedikçe kamulaştırılamaz veya devletleştirilemez.

 

c) Transferler

Yabancı yatırımcıların Türkiye’deki faaliyet ve işlemlerinden doğan net kar, temettü, satış, tasfiye ve tazminat bedelleri, lisans, yönetim ve benzeri anlaşmalar karşılığında ödenecek meblağlar ile dış kredi ana para ve faiz ödemeleri, bankalar veya özel finans kurumları aracılığıyla yurt dışına serbestçe transfer edilebilir.

d) Taşınmaz Edinimi

Yabancı yatırımcıların Türkiye’de kurdukları veya iştirak ettikleri tüzel kişiliğe sahip şirketlerin, Türk vatandaşlarının edinimine açık olan bölgelerde taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinmeleri serbesttir. 

e) Uyuşmazlıkların Çözümü

Özel hukuka tabi olan yatırım sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü ile yabancı yatırımcıların idare ile yaptıkları kamu hizmeti imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden kaynaklanan yatırım uyuşmazlıklarının çözümlenmesi için; görevli ve yetkili mahkemelerin yanı sıra, ilgili mevzuatta yer alan koşulların oluşması ve tarafların anlaşması kaydıyla, milli veya milletlerarası tahkim ya da diğer uyuşmazlık çözüm yollarına başvurulabilinir.

f) Nakit Dışı Sermayenin Değer Tespiti

Nakit dışındaki sermayenin değer tespiti, Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde yapılır. Yabancı ülkelerde kurulu bulunan şirketlerin menkul kıymetlerinin yatırım aracı olarak kullanılması halinde, menşe ülke mevzuatına göre değer tespitine yetkili makamların veya menşe ülke mahkemelerince tespit edilecek bilirkişilerin ya da uluslar arası değerlendirme kuruluşlarının değerlendirmeleri esas alınır. 

g) Yabancı Personel İstihdamı

Bu Kanun kapsamında kurulan şirket, şube ve kuruluşlarda istihdam edilecek yabancı uyruklu personele, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çalışma izni verilir.

4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun’un 23. maddesi uyarınca Hazine Müsteşarlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca müştereken hazırlanacak yönetmelikte; yabancı sermayeli şirket ve kuruluşlardan hangilerinin bu kapsama gireceği ile söz konusu yönetmelik kapsamında izin verilecek kilit personelin tanımı ve çalışma izinlerine ilişkin özel nitelikteki diğer esas ve usuller belirlenir.

Bu kapsamda istihdam edilecek personele, 4817 sayılı Kanun’un 14. maddesi birinci fıkrasının “b” bendi hükümleri uygulanmaz. İstihdam edilecek yabancı uyruklu kilit personele, 4817 sayılı Kanun’un 13. maddesi birinci fıkrasının hangi durumlarda uygulanacağı hazırlanacak yönetmelikte belirlenir.

h) İrtibat Büroları

Müsteşarlık, yabancı ülke kanunlarına göre kurulmuş şirketlere, Türkiye'de ticari faaliyette bulunmamak kaydıyla irtibat bürosu açma izni vermeye yetkilidir.

4875 sayılı kanunun dördüncü maddesinde politika belirleme ve bilgi istemede :

Madde 4- Müsteşarlık; kalkınma plan ve yıllık program hedeflerini, ülkenin genel ekonomik durumunu, dünyadaki yatırım eğilimleri ve ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile özel kesim meslek kuruluşlarının görüşlerini dikkate alarak, doğrudan yabancı yatırımlara ilişkin politikaların genel çerçevesini belirlemeye, bu amaçla diğer kuruluşların faaliyetlerine katılmaya yetkilidir. Doğrudan yabancı yatırımları ilgilendiren mevzuatta yapılacak değişiklik ve yeni mevzuat taslakları hakkında Müsteşarlığın uygun görüşü alınır. 

Müsteşarlık, doğrudan yabancı yatırımlara ilişkin bilgi sistemini kurmak ve geliştirmek amacıyla, yatırımlar hakkındaki istatistiki bilgileri, her türlü kamu kurum ve kuruluşları ile özel kesim meslek kuruluşlarından istemeye yetkilidir. 

Yabancı yatırımcılar, yatırımları ile ilgili istatistiki bilgileri Müsteşarlıkça hazırlanacak yönetmelikle belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde Müsteşarlığa bildirirler. Söz konusu bilgiler istatistik amaçları dışında ispat aracı olarak kullanılamaz.

 4875 sayılı kanunun beşinci maddesinde yer alan diğer hükümler ise aşağıdaki gibidir:

 a) Mevcut yabancı sermayeli kuruluşlar

18/1/1954 tarihli ve 6224 sayılı Kanun kapsamında kurulan şirketler, kazanılmış hakları saklı kalmak kaydıyla, bu Kanuna tabidirler. 

b) Yönetmelik

Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin esaslar Kanunun yayımını izleyen bir ay içerisinde Müsteşarlıkça hazırlanacak yönetmelikle düzenlenir. 

c) Yürürlükten Kaldırılan Hükümler 

18/1/1954 tarihli ve 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır. Mevzuatta, 6224 sayılı Kanuna yapılan atıflar bu Kanunun ilgili hükümlerine yapılmış sayılır.

d) Bu Kanun hükümlerine ilişkin değişiklikler, ancak bu Kanuna hüküm eklenmek veya bu Kanunda değişiklik yapılmak suretiyle düzenlenir.

Geçici madde : Bu Kanunun uygulanmasını göstermek üzere hazırlanacak yönetmelikler yürürlüğe girinceye kadar, mevcut kararname, tebliğ ve genelgelerin bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

4875 sayılı kanunun yürürlüğe ve yürütme esasına altıncı ve yedinci maddelerde belirtildiği gibidir.

Madde 6- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. 

Madde 7- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür( T.C Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı).

 

 TÜRKİYE’DE DOĞRUDAN YABANCI SERMAYENİN YILLARA GÖRE DAĞILIMI

1. TÜRKİYE’DE 2000–2006 DÖNEMİ DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE GİRİŞLERİ

Şekil 1. 2000–2006 Dönemi Uluslararası Doğrudan Sermaye Girişi

Kaynak: Hazine Müsteşarlığı (www.hazine.gov.tr)

Şekil 1’e göre uluslararası sermaye girişinin 2001 yılında bir önceki yıla göre artış gösterdiği, 2002’de azalışa geçtiği 2005’te 7.897 milyon dolar seviyesine ulaştığı ve 2006’da 17.148 milyon dolar seviyesine ulaşarak önceki yıllara göre oldukça büyük bir artış gösterdiği görülmektedir.

 

 

1.1.           TÜRKİYE’DE 2007/7 DÖNEMİ ULUSLARARASI DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE GİRİŞİ

Şekil 2. 2007/7 Dönemi Doğrudan Yabancı Sermaye Girişi

 Kaynak: Hazine Müsteşarlığı (www.hazine.gov.tr)

2007 yılı Temmuz ayında 855 milyon ABD Doları düzeyinde uluslararası doğrudan yatırım girişi (fiili giriş/net) gerçekleşmiştir. Yılın ilk yedi ayı içinde en fazla doğrudan yatırım girişi 6.306 milyon dolar ile Ocak ayında gerçekleşmiştir.

 

 

 

 

 

 

1.2.           TÜRKİYE’DE 2006–2007/7 DÖNEMİNDE ULUSLARARASI SERMAYELİ ŞİRKETLER

Şekil 3. 2000–2007/7 Dönemi Kuruluş Türlerine Göre Uluslararası Sermayeli Şirket Sayıları

Kaynak: Hazine Müsteşarlığı (www.hazine.gov.tr)

Şekil 3.te Türkiye’deki uluslararası sermayeli şirket sayıları görülmektedir.

2006 yılında toplamda 3.350, 2007/7 döneminde 2.179 yabancı sermayeli şirket bulunmaktadır. Bunların çoğunluğunu yeni kurulan şirketler oluşturmaktadır (www.hazine.gov.tr).

 

 

 

 

 

 

 

1.3.           ULUSLARARASI SERMAYELİ ŞİRKETLERİN İLLERE GÖRE DAĞILIMI

Şekil 4. Uluslararası Sermayeli Şirketlerin İllere Göre Dağılımı

Kaynak: Hazine Müsteşarlığı (www.hazine.gov.tr)

İstanbul ilinde faaliyette bulunan 9.361 adet uluslararası sermayeli firmanın başta toptan ve perakende ticaret (3.527 adet) olmak üzere, imalat sanayi (1.933 adet), gayrimenkul kiralama ve iş faaliyetleri (1.212 adet) sektörlerinde faaliyette bulundukları görülmektedir (www.hazine.gov.tr). En fazla yabancı sermayeli yatırım çeken il İstanbul iken toplamda 17.134 yabancı sermayeli şirket bulunmaktadır.

TÜRKİYE EKONOMİSİNE DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLARIN ETKİSİ

1. TÜRKİYE EKONOMİSİ’NDE DOĞRUDAN YABANCI SERMAYENİN GÖRÜNÜMÜ

Son yıllarda artan küresel likidite, şirket birleşme ve devralma (M&A) işlemlerini arttırdı. Gelişmekte olan piyasalar içinde en cazip pazarlardan biri olarak öne çıkan Türkiye, bu konjonktürden önceki yıllara göre çok daha fazla yararlanıyor. 2006’da 20 milyar dolara dayanan şirket birleşme ve devralma rakamları, yapılan araştırmaya göre 2007’nin ilk yarısında 10.5 milyar dolar oldu. İlginin yüksekliği karşısında bu sayı, bu yılın sonuna kadar 18-20 milyar dolar arasında gerçekleşebilir.

Türkiye son yıllarda global sermayenin ilgi gösterdiği önemli ülkelerden biri. Bunun önemli göstergelerinden biri de şirket birleşme ve devralma operasyonlarıdır. Bu durumu Türkiye’nin düşük enflasyon, yüksek büyüme, IMF ve AB çıpaları ile desteklenen ekonomik istikrarına bağlayanlar, yabancıları Türkiye’yi yatırım yapılması gereken bir pazar olarak değerlendirilmesine yönelttiği kanısındalar (Ekonomist, 2007)

1.1. TÜRKİYE EKONOMİSİ’NDE DOĞRUDAN YABANCI SERMAYENİN ETKİLERİNE DAİR YAKLAŞIMLAR

Doğrudan yabancı yatırımların Türkiye ekonomisine etkisi, kimileri tarafından olumlu bulunurken kimileri tarafından olumsuz bulunarak yabancı yatırımlara şiddetle karşı çıkılmaktadır.

1.1.1. DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLARA OLUMLU YAKLAŞIM

Türkiye “tasarruf açığı” darboğazıyla karşı karşıyadır, sermaye birikimi yetersizdir. Halen kamu kaynaklarının büyük bir bölümü cari harcamalara ayrılmakta, geri kalan kısmı ise borç ve faiz ödemelerine gitmektedir. Yatırımlara yeterince kaynak ayrılamamaktadır. Türkiye yatırım yapmak için ya ihracatı kat kat artıracak ya da dış borç alacaktır. Ülke birikimlerinin yetersiz, ihracatı artırmanın imkansız olduğu ve dış borçlarla yatırım yapmanın göreceli olarak pahalı ve riskli olduğu bir ortamda; getireceği teknoloji, know how, modern işletme ve pazarlama yöntemleriyle yabancı sermayenin önemli bir kaynak olduğu ortaya çıkmaktadır.

Ayrıca doğrudan yabancı yatırımları çeken ülkenin birçok ekonomik kazançları vardır. Bunlardan biri de vergi geliri sağlamaktır. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının üretime katılarak sağladıkları kar ölçüsünde hükümetler için de bir vergi kaynağı oluşturmaktadır. 

Diğer yandan, Türkiye’de son yıllarda üzerinde durulan cari açık büyük bir problem haline dönüşmektedir. Cari açıkla mücadele etmek için üç temel şeyin yapılmasına ihtiyaç vardır; birincisi ihracatı hızla artırmak, ikincisi ithalatı kısmak veya en azından ithalatın çok yavaş artmasını sağlamak, üçüncüsü yabancı sermaye yatırımlarını ülkeye çekmektir. Bu üç şeyin birlikte gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Diğer taraftan doğrudan yabancı sermaye yatırımları büyümeyi teşvik ederken ihracatın artmasında ve ithalatın kısılmasında da doğrudan ve dolaylı olarak etkide bulunabilir.

21. yüzyılda küreselleşme ve serbest rekabetin öne çıktığı, uluslar arası yatırımların büyük önem kazandığı bir dünyada, Türkiye’nin doğrudan yatırımlardan yeterince yararlanamaması, zaman içinde, karşılaşmalı üstünlüklerini kullanamamasına ve rakibi olan diğer ülkeler karşısında rekabet gücünün zayıflamasına neden olacaktır (Acartürk ve Kılıçaslan, 2007:400-401)

 

1.1.2. DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLARA OLUMSUZ YAKLAŞIM

Yabancı sermaye, Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu koşullarda büyük bir tehlikedir. Çünkü çok daha canlı, güçlü ve sürekli bir ulusal yatırım eğilimi olmadıkça, yabancı sermaye bir “ekonomik işgal” etkisi yaratır. Zaten yabancı sermayenin zararları sağlayabileceği faydalardan çok daha fazladır. Ekonomik işgal durumunda, zararlar öldürücü bir nitelik kazanacaktır. Durumun çok daha acı olan tarafı ise, bütün umudun yabancılara, AB’li ve Amerikalı patronlara, yani yabancı sermayeye bağlanmış olmasıdır.

1995–2002 dönemine göre 500 büyük sanayi kuruluşu içinde yabancı şirket sayısı artmıştır (bu sayı günümüzde oldukça yüksek düzeylere ulaşmıştır). Bu eğilim ulusal ekonomimizi hedef alan bir ekonomik işgalin belirtisi ya da en azından habercisidir. 500 büyük sanayi kuruluşumuzun sermayeleri içinde yabancı ağırlığı neredeyse toplamın beşte birine yaklaşmıştır. Bu da Türk sanayine yönelik bir sızma hareketinin belirtisidir. Yabancı firmalar (dolayısıyla yabancı karar merkezleri) Türk sanayindeki ve sanayi işletmeleri üzerindeki hakimiyet derecesini artırmıştır. Ayrıca yabancı ortağı olan şirketlerin önemli bir kısmı yabancı hakimiyet ve yönetimine geçmiştir. Söz konusu firmalarda karar yetkisi artık yabancılara aittir.

Yabancı sermayenin “şirket sayısı”, “yabancı sermaye payı” ve “yabancı ortak payı” olarak gittikçe güçlenmesi, daha fazla karın daha fazla yurtdışına transferi, ekonomik kararlarda yabancıların yetkisinin artması, baskı grubu olarak güçlenmesi sonucunu doğurmaktadır.

Türkiye tüketim düzeyini kontrol altına alarak, diğer olanaklarını zorlayarak, ulusal tasarruflarını yükseltmeye başlamalıdır. Bir ekonomide yabancıların yaptığının kat kat üzerinde yatırım yapılmazsa, o ekonomi; bugün bu işletme, yarın öbür işletme azar azar yabancıların eline geçer. Sızma bugün fark edilmez ama 10 yıl sonra fark edilir ancak çok geç olur. Gözlemlenen artışlar küçümsenmemelidir. Ulusal sanayimizin tamamı emperyalizmin top ateşleri menziline girebilir (Dura, 2004: 531–532).

 

SONUÇ

Küreselleşme süreciyle birlikte doğrudan yabancı sermaye hareketleri artmış ve etkileri belirgin hale gelmeye başlamıştır.

Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını son yıllarda daha etkin olarak çeken Türkiye’nin bu yatırımlardan nasıl etkilendiği konusunda bir fikir birliğine varılamamıştır. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının olumlu ve olumsuz etkileri karşımıza birlikte çıkmaktadır.

Yatırımlara yeterince kaynak ayrılamadığından, sermaye birikimi oluşturulamadığından yabancı sermayeyi çekmek avantajlı sayılabilir. Bunun yanında yabancı sermayenin gittiği ülkeye bir vergi geliri oluşturduğu da gerçektir. Ayrıca doğrudan yabancı yatırımlar cari açıkla mücadele etmekte oldukça yarar sağlayabilecek bir yöntem olabilir ve diğer ülkelerle rekabet gücümüzü artırabilir.

Diğer yandan doğrudan yabancı yatırımlar ulusal yatırımların yetersiz kaldığı bir ülkede işgal etkisi de yaratabilecektir. Tüm büyük kuruluş, şirket ve işletmelerin yabancıların ellerinde bulunması ülke ekonomisinin bir anlamda yabancılara mahkum olması anlamına gelmektedir.

Sonuç olarak ülkemizde ulusal yatırım gücünü artırmaya yönelik hareketler hız kazanmalı ve yabancı yatırımlar, faydalarından yoksun kalınmayacak ancak ülke ekonomisini de bir anlamda elden çıkararak zora düşürmeyecek düzeyde tutulmalıdır.

 

 

 


Kaynakça:
ACARTÜRK Ertuğrul, KILIÇASLAN Harun, Küreselleşme Sürecinde Vergi Rekabeti, Küreselleşme Üzerine Notlar, Editör: Oğuz KAYMAKÇI, Nobel Yayın Dağıtım, 2007, Ankara.

BAY Murat, OSKAY Cansel, ÇİÇEK Ercan, Doğrudan Yabancı Yatırımları Türkiye’ye Çekmek İçin Yapılması Gereken Düzenlemeler, Selçuk Üni. Karaman İ.İ.B.F. Dergisi, Haziran 2007, Sayı:12

DURA Cihan(2004), Sömürgeleşen Türkiye, Engin Yayıncılık Matbaası, İstanbul

Ekonomist (2007), Sayı 2007/30.

KARLUK, Rıdvan(2002), Türkiye Ekonomisi, İstanbul: Beta Yayınları.

SABIR Hasan, Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarını Gelişmekte Olan Ülkelere Yönlendirici Politikalar, Dış Ticaret Dergisi (Ekim 2002), Sayı:26.

www.netbul.com

www.hazine.gov.tr